Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 157806
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| He gave me the instructions | Bana talimatlar verir, | Swindled-1 | 2004 | |
| and I spoke to the rest. | ben de diğerlerine iletirim. | Swindled-1 | 2004 | |
| The 5,000 peseta notes are very good. | 5,000'lik banknotlar çok kaliteli. | Swindled-1 | 2004 | |
| Quit joking, grandpa. This is serious. | Dalga geçmeyi bıraka ihtiyar. İş ciddi. | Swindled-1 | 2004 | |
| The key to the deal is the informer. | Anlaşanın kilit noktası muhbirde. | Swindled-1 | 2004 | |
| Only I shall be in touch with him. | Onunla sadece ben iletişimde olacağım. | Swindled-1 | 2004 | |
| Who is he? An important ministry employee. | Muhbir kim? Üst seviyede bir bakanlık çalışanı. | Swindled-1 | 2004 | |
| His position means he is aware | Makamı gereği, İspanya'daki... | Swindled-1 | 2004 | |
| of all activity by foreign investors in Spain. | bütün yabancı yatırımcılardan haberi oluyor. | Swindled-1 | 2004 | |
| You needn't know any more. | Ondan aldığımız bilgi yeterli olacaktır. | Swindled-1 | 2004 | |
| What I'm offering is simple. | Teklifim çok basit. | Swindled-1 | 2004 | |
| We pay him to tell us a company's intention | Bize arazi satımlarıyla ilgili şirketin tutumunu iletmesi için... | Swindled-1 | 2004 | |
| We jump in, buy the land at a low price | Doğru zamanda olaya gireceğiz, araziyi kelepire getireceğiz | Swindled-1 | 2004 | |
| and sell it to the company for six times that price. | ve şirkete, aldığımızın altı katına satacağız. | Swindled-1 | 2004 | |
| As you see, a good business. | Gördüğünüz gibi, temiz iş. | Swindled-1 | 2004 | |
| Can he be trusted? | Kendisi güvenilir mi? | Swindled-1 | 2004 | |
| He's worked with me on deals that earned me huge profits. | Bana çok iyi kazanç getiren işlerde beraber çalıştık. | Swindled-1 | 2004 | |
| Why come to us now to make the investment | Senin işlerin tıkırında giderken... | Swindled-1 | 2004 | |
| when you've being doing amazingly well? | niçin bizimle iş yapmak istiyorsun? | Swindled-1 | 2004 | |
| You said it. Amazingly well, | Kendin söyledin. Tıkırında, | Swindled-1 | 2004 | |
| to the point that I may have a tax inspection. | ama yakında vergi denetlemem var. | Swindled-1 | 2004 | |
| I admit that an informer | Kabul etmeliyim ki, | Swindled-1 | 2004 | |
| inside the ministry is quite a guarantee, | bakanlık içinden bir muhbir garanti bilgi demektir, | Swindled-1 | 2004 | |
| but who can assure me, | ama bana, | Swindled-1 | 2004 | |
| or assure us, | ya da bize de, | Swindled-1 | 2004 | |
| that an inspection isn't under way? | denetleme yapılmayacağının garantisini kim verebilir? | Swindled-1 | 2004 | |
| I can. | Ben veririm. | Swindled-1 | 2004 | |
| And I'll keep it like that. | Hatta veriyorum. | Swindled-1 | 2004 | |
| And to avoid risks, | Olası riski önlemek için de, | Swindled-1 | 2004 | |
| I prefer to gather five friends, | beş arkadaşı toplama kararı aldım, | Swindled-1 | 2004 | |
| share costs and profits, | masraflar ve kazanca ortak olunacak, | Swindled-1 | 2004 | |
| and go unnoticed. | sonra gözden kaybolacağız. | Swindled-1 | 2004 | |
| How much are we talking? | Bahsettiğimiz meblağ nedir? | Swindled-1 | 2004 | |
| My informer says the profits will triple the previous ones. | Muhbirime kalırsa öncekilere göre bu işin karı tam üç katı olacak. | Swindled-1 | 2004 | |
| Is that a lot or a little? | Yani çok mu az mı? | Swindled-1 | 2004 | |
| January 1, the euro arrives. | 1 Ocakta, EURO para birimine geçiyoruz. | Swindled-1 | 2004 | |
| February 28, the peseta disappears. | 28 Şubatta, peseta tedavülden kalkacak. | Swindled-1 | 2004 | |
| It won't be long now. The Euro is getting more familiar. | Kısa süre kaldı. EURO'ya aşina oluyoruz. | Swindled-1 | 2004 | |
| If anyone had bet on guessing who I'd see, | Kapıyı açtığımda kimle karşılaşacağım hakkında bahse girseydim, | Swindled-1 | 2004 | |
| I'd certainly have lost. | kesinlikle kaybederdim. | Swindled-1 | 2004 | |
| Won't you let the Gypsy in? | Çingene'yi buyur etmeyecek misin? | Swindled-1 | 2004 | |
| It's great to see you. | Seni tekrar görmek harika. | Swindled-1 | 2004 | |
| Two attempted escapes, a knife fight, | İki firar girişimi, bıçaklı bir kavga, | Swindled-1 | 2004 | |
| heroin and hepatitis is all he got from jail. | eroin ve hepatit, kodesin ona kattıkları bunlar. | Swindled-1 | 2004 | |
| When did you get out? Yesterday afternoon. | Ne zaman çıktın? Dün öğleden sonra. | Swindled-1 | 2004 | |
| Yesterday? You should have told me. | Dün mü? Haber verseydin keşke. | Swindled-1 | 2004 | |
| I didn't want to bother you. | Sana zahmet vermek istemedim. | Swindled-1 | 2004 | |
| You're a wreck. | Enkaz gibisin. | Swindled-1 | 2004 | |
| You look fucking great. | Sen müthiş görünüyorsun. | Swindled-1 | 2004 | |
| What a shack! | Güzel kulübe! | Swindled-1 | 2004 | |
| Business. | İş işte. | Swindled-1 | 2004 | |
| Well? Are we going to eat? | Yemek yemeyecek miyiz? | Swindled-1 | 2004 | |
| My guts are rattling. | Midem bomboş. | Swindled-1 | 2004 | |
| Let's go somewhere. | Hadi dışarı çıkalım. | Swindled-1 | 2004 | |
| Ernesto... | Ernesto... | Swindled-1 | 2004 | |
| I've got 10,000 pesetas and nowhere to sleep. | 10,000 pesetam var ve başımı sokacak bir yerim yok. | Swindled-1 | 2004 | |
| Gypsy, this is your home. | Çingene, burası senin de evin. | Swindled-1 | 2004 | |
| I haven't taken anything in three months. | Üç aydır uyuşturucu almıyorum. | Swindled-1 | 2004 | |
| I'm clean as water. | Su gibi berrağım. | Swindled-1 | 2004 | |
| As water. | Su gibi. | Swindled-1 | 2004 | |
| As a professional, I know when someone is lying. | Profesyonelim ben, yalan söylendi mi hemen anlarım. | Swindled-1 | 2004 | |
| I'm sorry we're late. No, don't get up. | Özür dilerim, geç kaldık. Lütfen kalkmayın. | Swindled-1 | 2004 | |
| This is Judge Buendia. | Hakim Buendia. | Swindled-1 | 2004 | |
| I've hung up my gown, but I'm still called that. | Cüppemi asalı çok oldu, ama hala Hakim diyorlar bana. | Swindled-1 | 2004 | |
| A ginger ale, please. | Zencefilli gazoz lütfen. | Swindled-1 | 2004 | |
| And you? A dry martini. | Ya siz? Sek martini. | Swindled-1 | 2004 | |
| Gentlemen, Pilar. | Beyler, Pilar. | Swindled-1 | 2004 | |
| I think we should get right down to business. | Artık iş konuşalım. | Swindled-1 | 2004 | |
| The five of us | Bu beş yatırımcı arasında... | Swindled-1 | 2004 | |
| are a group of investors sharing costs and benefits. | masraflar ve kazanç eşit paylaşılacak. | Swindled-1 | 2004 | |
| I don't have your experience in such special dealings. | Bu tür özel işlerde sizin kadar tecrübe sahibi değilim. | Swindled-1 | 2004 | |
| What if a problem arises and the deal falls through? | Ya bir sıkıntı çıkar da anlaşma bozulursa? | Swindled-1 | 2004 | |
| I undertake to repay the money. | Öyle bir durumda paranızı ben geri öderim. | Swindled-1 | 2004 | |
| I've agreed the first payment. | İlk ödemede anlaştık. | Swindled-1 | 2004 | |
| 100 million for information. | Alacağımız bilginin karşılığında 100 milyon ödeyeceğiz. | Swindled-1 | 2004 | |
| 20 from each of us. | Her birimiz 20'şer milyon. | Swindled-1 | 2004 | |
| In cash. | Nakit. | Swindled-1 | 2004 | |
| No one can talk to anyone about the deal. | Anlaşmadan kimseye söz etmeyeceksiniz. | Swindled-1 | 2004 | |
| Not a word. | Bir tek kelime bile. | Swindled-1 | 2004 | |
| Whoever breaks that rule is out. | Bu kuralı yıkan olursa, kendini dışarıda bulur. | Swindled-1 | 2004 | |
| We needed a dramatic touch to impress the sucker. | Enayimizi etkileyebilmek için dramatik bir giriş yapmalıydık. | Swindled-1 | 2004 | |
| Federico set up a meeting in another city | Federico başka bir şehirde bir buluşma ayarladı... | Swindled-1 | 2004 | |
| and supplied his "private jet". | ve özel jetini bizim hizmetimize sundu. | Swindled-1 | 2004 | |
| Does anyone know why he summoned us so urgently? | Bizleri neden acilen topladığını bilen var mı aranızda? | Swindled-1 | 2004 | |
| The sucker, at 8,000 feet, | Enayimiz 2500 metre yükseklikte... | Swindled-1 | 2004 | |
| feels protected and overwhelmed by the style ofhis host. | korunduğunu ve ev sahiplerinin klası altında ezildiğini hissediyordu. | Swindled-1 | 2004 | |
| The first payment was 20 million. | İlk ödememiz 20 milyondu. | Swindled-1 | 2004 | |
| All the expenses were paid with the money in his briefcase. | Bütün harcamalar enayinin çantasındaki paradan karşılanmıştı. | Swindled-1 | 2004 | |
| How about dinner? | Yemeğe gitmiyor muyuz? | Swindled-1 | 2004 | |
| I can't, Luis. | Hayır, Luis. | Swindled-1 | 2004 | |
| I've got an awful day tomorrow. | Yarın rezil bir gün beni bekliyor. | Swindled-1 | 2004 | |
| I won't invite you again because I won't lose. | Seni tekrar davet etmeyeceğim, çünkü kaybetmek istemiyorum. | Swindled-1 | 2004 | |
| I can't, really. | Ciddiyim, yapamam. | Swindled-1 | 2004 | |
| See you in two days. | İki gün sonra görüşürüz. | Swindled-1 | 2004 | |
| Will you book the court? | Kortta yer ayırır mısın? | Swindled-1 | 2004 | |
| Please leave or I'll call Security! | Lütfen uzatmayın, yoksa güvenliği çağıracağım! | Swindled-1 | 2004 | |
| Call whoever you fucking want! | Ne sikimi çağırırsan çağır! | Swindled-1 | 2004 | |
| But my friend is in there. | Arkadaşım içeride diyorum. | Swindled-1 | 2004 | |
| Here he is, smart ass. You're a smart ass. | İşte geldi, ukala. Sen ukalanın tekisin. | Swindled-1 | 2004 | |
| I'm sorry, Mr. Monzon. | Özür dilerim, Sayın Monzon. | Swindled-1 | 2004 |