Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19110
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
So what are you saying? I'll drop out if you want me to. | Ne diyorsun yani? Eğer istersen, ben vazgeçerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is more of your mind games. No! | Psikolojik oyunlarından biri daha değil mi? Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Why don't we do this? | Pekâlâ, şöyle yapalım o zaman. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We both try out and whoever gets the part has to take the other to dinner. | İkimiz de seçmelere girelim, rolü alan diğerini yemeğe çıkarsın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just remember, it's lumbar, not lumber. | Unutma, belkemiği, kereste değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can we hug now? No. | Birbirimize sarılabilir miyiz? Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So what happened to Noel? | Noel'a ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nothing. He just had some stuff to take care of. | Hiç. Yapması gereken bir işi vardı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. Okay. | Ya okulu? Onlara ne diyeceğiz şimdi? Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So he's all right? Yeah, fine. | Ama iyi? Evet, gayet iyi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, Zoe, I know it's none of my business, | Bak Zoe, beni hiç ilgilendirmediğini biliyorum ama... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
but Noel's a really great guy. | ...Noel harika biridir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I know. One of the best guys I've ever met. | Biliyorum. Tanıdığım en iyi insanlarsan biridir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I know. Okay, well... | Evet. Biliyorum. Peki, o zaman | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you do, then I'm a little confused. He said that you're calling things off? | Eğer biliyorsan, o zaman biraz aklım karıştı. Senin ayrıldığını söyledi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sean, it's complicated. Is it your father? Is that what it is? | Sean, karmaşık bir durum. Mesele baba mı? Mesele bu mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I really don't wanna talk about this. | Kalbin kırılmadı mı? Benimkinin kırıldığı kesin. Cidden bunun hakkında konuşmak istemiyorum. Tamam. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
One last thing, and trust me on this. | Tek bir şey söyleyeceğim ve bana inan. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you let Noel go, you're gonna be sorry. | Eğer Noel'u bırakırsan, ileride pişman olacaksın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's not here, is he? No, he's not. | Burada değil, değil mi? Evet, burada değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just wanted to get a few of my things. | Sadece birkaç eşyamı almak istiyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Does he really think there's something going on between us? | Gerçekten aramızda bir şey olduğunu mu düşünüyor? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know. I just... | Bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't think he's gonna get past what happened. | Olanı hiç bir zaman unutacağını sanmıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm just picking up some of my stuff. | Bazı eşyalarımı alıyorum sadece. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is ridiculous. Can I talk to you? | Çok saçma. Ben, seninle konuşabilir miyim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I don't wanna hear it right now. | Hayır, şu anda bir şey dinlemek istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You don't have to say anything. There is nothing going on between us. | Ama haklıydın. Sana destek olmadım. Bir şey söylemen gerekmiyor. Aramızda hiçbir şey yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you think there is, then you're wrong. | Eğer olduğunu sanıyorsan, yanılıyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
God, she loves you. She loves you. | Felicity seni seviyor. Seni seviyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not me. | Beni sevmiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I have relationship problems of my own. I don't need to be a part of yours. | Evet, senin sayende. Kendi ilişkimle problemlerim var zaten. Sizinkinin de bir parçası olmak istemem. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You guys love each other. You should be together. | Birbirinizi seviyorsunuz. Beraber olmalısınız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just work it out, okay? Please. | Halledin, tamam mı? Lütfen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can do whatever you want. | Ne istiyorsan onu yap. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I shouldn't have said what I said. | Öyle dememeliydim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Obviously what happened with me and Lauren wasn't your fault. | Lauren'la olan tabii ki senin hatan değildi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was angry. I'm sorry. | Sinirlenmiştim. Affedersin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben, you have to know, there is | Ben, Noel'la aramızda bir şey... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
nothing going on between me and Noel. | ...olmadığına inanmalısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I made a horrible mistake, | Senenin başında korkunç bir hata yaptım... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
but it will never happen again. | ...ama asla bir daha tekrarlanmayacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know. But do you really know that? | Biliyorum. Gerçekten biliyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Then why did you get so angry? | O zaman neden bu kadar sinirlendin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know. Things are just so crazy right now. | Bilmiyorum. Her şey çok çılgın gibi şu sıralarda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I feel like I'm drowning, and I feel like I'm pulling you down with me. | Kendimi boğuluyor, seni de beraberimde götürüyormuşum gibi hissediyorum | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The thing is, I... | Aslında | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sometimes I think you should be with somebody else. | Bazen başka biriyle olman gerektiğini düşünüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sometimes I think you should be with Noel. | Bazen Noel'la beraber olman gerektiğini düşünüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben, Ben, I wanna be with you. | Ben, seninle olmak istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I wanna be with you too. | Ben de seninle olmak istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was wondering if... | Düşünüyordum da acaba... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
you would come to Arizona with me. | ...benimle Arizona'ya gelir miydin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've been thinking about that too. | Ben de bunu düşünüyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just can't do that. I just feel like I need to find my own direction now. | Gelemem. Yönümü saptamam gerektiğini düşünüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I need to find out what my life is. | Hayatıma karar vermem lazım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But I wanna find that with you. | Ama seninle karar vermek istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There's gotta be some way we can do this. | Bunu yapmanın bir yolu olmalı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That is hideous. That is hideous. | Çok çirkin. Çirkin olan şu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She knows it. I know it. Tell him that is hideous. | O da biliyor. Ben de. Çok çirkin olduğunu söyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Can I... Can we talk? | Hey. Konuşabilir miyiz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna go to the kitchen and get | Mutfağa gidip, biraz daha o küçük gözlemelerden yiyeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna tell you the truth, | Sana gerçeği söyleyeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
which is that my father doesn't hate you. | Babam senden nefret etmiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's just... protective. | Sadece... korumaya çalışıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why? It's not like I'm gonna do anything. | Neden? Bir şey yapacak değilim ki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Actually, none of this has anything to do with you. | Aslında bunların hiçbirinin seninle alakası yok. Ya da gelecekte uyanabilirim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, so what is it? | Peki, neyle var? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's me. | Benimle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've just... | Ben | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've been going through a really hard time. | Çok zor bir dönemden geçiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
For about three years. | Üç yıldır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's gonna sound stupid. No, it won't. | Çok aptalca gelecek. Hayır, gelmeyecek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I fell in love with someone who was in love with someone else. | Başka birine âşık birine âşık oldum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
See? It's stupid. No. | Gördün mü? Aptalca. Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's not what I was thinking, believe me. | Aklımdan geçen o değildi. İnan bana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I got really depressed | Öyle bunalıma düştüm ki... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and I ended up in hospital. | ...hastane kaldırıldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I'm fine now, but... | Şimdi iyiyim ama | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's why my dad acts the way he does. | Babam bu yüzden öyle davranıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's just worried about me. | Benim için endişeleniyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. I should have told you before, but... | Çok üzüldüm. Sana daha önce söylemeliydim ama... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I thought once I did, you wouldn't wanna see me any more. | ...söylersem benimle çıkmak istemezsin diye düşündüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why? Why would you think that? | Neden? Neden böyle düşündün? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know. It's embarrassing. | Bilmiyorum. Utandırıcı bir durum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, it's not. I know more about this than you think I do. | Hayır, değil. Bu konu hakkında sandığından çok şey biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah? | Öyle mi? Teşekkür ederim. İmkânsızı hayal etmek! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Noel, Mr Webb wants... | Noel, Bay Webb | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, sorry. | Pardon. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So I guess we have to tell my dad. | Sanırım artık babama söylememiz gerekecek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is that okay? Yeah. | Olur mu? Olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Good. | Güzel. Ama olmaz. Herkes o testlerin önemli olmadığını bilir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"Then had I never come to shed my father's blood | "O zaman babamın kanını hiç dökmemeli... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
nor climbed my mother's bed..." | ...annemin yatağına hiç girmemeliydim." | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So? So what? | Eee? Ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, did they call to say you got the part? | Rolü aldığını söylemek için aradılar mı? Test sonucu yanlış. Ben bir yalancıyım. Başarının her şeyden... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wait. Didn't they call you? Why would they call me? | Seni aramadılar mı? Neden beni arasınlar ki? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because. Because why? | Çünkü. Çünkü neden? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because you were supposed to get it. What are you talking about? | Çünkü senin alman gerekiyordu. Sen neyden bahsediyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I flubbed my line on purpose. What? | Benimkini bilerek berbat ettim. Ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |