Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 150846
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| some Coke and fry bread. | Biraz kola ve kızarmış ekmek. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| But the fry bread made all the difference in the world. | Dünyadaki tüm farklılıkları içeren kızarmış ekmek. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| You see, a good piece of fry bread... | Bilirsiniz... iyi bir kızarmış ekmek... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| turned any meal into a feast. | herhangi bir yemeği şölene dönüştürebilir. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Everybody sat at the tables... | Herkes masaya oturup... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| waitin' for the cooks to come with the fry bread. | yemek ve kızarmış ekmeği bekliyordu. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| They waited... | Beklediler... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| and waited... | beklediler... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| but you see, there was a hundred lndians at that feast... | fakat, şölende yüz Yerli vardı... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| and only 50 pieces of fry bread. | ve yalnızca elli kızarmış ekmek. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Arlene kept tryin' to figure out what to do. | Arlene, ne yapacağını düşünüp duruyordu. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l mean, it was her magical fry bread that everybody wanted. | Yani bu, herkesin yemek istediği bir kızarmış ekmekti. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| You see, Arlene's fry bread was magic. | Arlene'nin kızarmış ekmeği sihirliydi. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Arlene was magic. | Arlene sihirliydi.. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| She knew how to feed a hundred lndians... | Yüzlerce Yerliyi yalnızca elli kızarmış ekmekle... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| with only 50 pieces of fry bread. | nasıl doyuracağını biliyordu. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| She went out to talk to the people. | Konuşmak için yanlarına gitti. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| "Listen!" she said. | "Dinleyin" dedi. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| "There are one hundred lndians here... | "Burada yüz Yerli var.. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| and only 50 pieces of fry bread!" | fakat, yalnızca elli kızarmış ekmiğimiz var" | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Everybody was mad. | Herkes çılgına döndü. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| There was gonna be a fry bread riot for sure. | Kızarmış ekmek isyanı başlamak üzereydi. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| But then Arlene said... | Sonra Arlene dedi ki... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| "But l have a way to feed you all!" | "Fakat, hepinizi doyuracak bir yolum var!" | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| She took a piece of fry bread, she held it over her head... | Bir tane ekmek alıp başının üstünde tuttu... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| and she ripped it in half! | ve onu, ikiye böldü! | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Oh, that's a good story. | Ooo, güzel bir öyküydü. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| ls that true? | Doğru mu bu? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Hmm? ls that true? | Hı? Doğru mu? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| No, it's not true. Thomas, you're so full of shit. | Hayır, doğru değil. Saçmalıklarla dolusun Thomas. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| So l told you a story. Now it's your turn. | Sana bir öykü anlattım. Şimdi sıra sen de. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| What? Do you want lies, or do you want the truth? | Ne? Yalan mı istersin yoksa gerçeği mi? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l want both. | İkisini de. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Tell us how you met Victor's dad, anyway. | Victor'un babasıyla nasıl tanıştın, onu anlat o vakit. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| you know, l just moved here a couple years back... | Buraya bir kaç yıl önce taşındım... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| and l saw him puttering around a lot. | ve onu burada çok sık görüyordum. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| He was always workin' on that truck, you know? | Her vakit, o kamyonetle çalıyordu. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l didn't have a car back then, so sometimes he'd give me a ride. | Geri dönüş için arabam yoktu, o da beni, bazen götürüyordu. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Geez. This hardly ever happens. | Tanrım, bu sık olmaya başladı. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| lt starts almost every time. | Nerdeyse her vakit böyle yapıyor. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Well, may as well walk home. | Yürüyeceğiz sanırım. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| You sure you don't want me to grab those? Oh, no, no. | Şunları bana taşıtmamakta emin misin ? Ooo, yo yo. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l l think l can make it. lt's a long walk. | Sanırım becerebilirim. Uzun bir yol. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Hey, where are you from, man? | Hey, nerelisin dostum? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Plummer, ldaho. | Plummer ldaho. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| You know, l got me a ex wife and a son up there. | Orada eski karımla bir oğlum var. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| What are you doin' down here then? | Burada ne yapıyorsun o vakit? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Guess l'm still tryin' to figure that out. | Ben de, hala anlamaya çalışıyorum sanırım. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Suzy... | Suzy... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| what's the worst thing you ever did? | Bugüne kadar yaptığın, en kötü şey ne idi? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| [ Chuckles ] What do you mean? | Ne demek istiyorsun? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l mean, what's the | Demek istediğim başka birine yaptığın... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| the most evil thing you ever done to another person? | en şeytanca sey ne idi? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Oh, l don't know if l wanna answer that. | Ooo, bunu yanıtlamak ister miyim, bilemiyorum. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Come on. Tell me. | Haydi, söyle bana. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| [ Chuckles ] Uh, let's see. | Hmm bakalım. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| This one time at a powwow... | Powwow'lardan birinde... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l stole this old lndian woman's purse. | Yaşlı, Yerli bir kadının çantasını çalmıştım. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| There There was like a couple of hundred bucks in there... | Yüzlerce serseri vardı orada... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| and l spent it all. | ve hepsini harcadım. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| And that was probably all of her powwow money too. | Teyzenin tüm powwow parası oydu sanırım. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l bet she just cried. | Bahse varım kesin ağlamıstır. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Yeah, that's bad. | Kötü, evet. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| There's gotta be somethin' worse than that, ain't it? | Bundan daha kötü bir şeyin olması lazım, değil mi? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Aw, come on. What about you? lt's your turn. | Aaa, hadi. Senden n'aber? Senin sıran. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| What's the worst thing you ever done? | Yaptığın en kötü şey ne idi? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| No way. lt's still your turn. | Olmaz. hala senin sıran. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l mean, you gotta have done somethin' worse than steal money. | Para çalmaktan daha kötü bir şey yapmış olmalısın sanırım. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Back in college... | Okuldayken... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l slept with my best friend's boyfriend. | En iyi arkadaşımın erkek arkadaşıyla yatmıştım. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| [ Sniffs ] Oh, now that's bad. | Ooo.. işte bu cidden kötü. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| You must've broke some hearts that day, ain't it? | O gün, birkaç yüreği incitmiş olmalısın değil mi? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Yeah, just like me. l broke three hearts too. | Evet, aynı benim gibi. Üç yüreği incittim ben de. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| [ Suzy ] Your dad was a good looking guy, you know? | baban, iyi biriydi biliyor musun? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| He was givin' me the eye. Just a little bit, you know? | Benden, biraz hoşlanıyordu sanırım? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| My dad, did he ever talk about me? | Babam... benim hakkımda hiç konuştu mu? | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| He was always talking about... | Devamlı senden konuşuyordu. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| you two playin' basketball. [ Chuckles ] | Basketbol oynarmışsınız. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| [ Arnold ] l remember this time... me and my boy Victor... | Hatırlıyorum da, bir vakit... benle oğlum Victor... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| we were playin' two on two basketball against these Jesuits. | İki rahibe karşı basketbol oynuyorduk. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| These Jesuits had on their white collars and their black robes... | Rahipler beyaz yakalı ve uzun, kara cüppeliydiler. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| and they were pretty damn good. | ve oldukça iyi idiler. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| By the way they were playing... | Oynarken ... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| l could've swore they had seven out of twelve apostles on their side. | 12 havariden 7'sinin, onlarla beraber olduğuna yemin edebilirim. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Because every time l tried to shoot the ball... | Çünkü... topu her atmaya çalıştığımda.... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| there was a storm of locusts come flyin' in and blind me. | sanki bir çekirge sürü gelip beni kör ediyordu . | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Now, l was shootin' in the dark. ln the dark, l tell ya. | Artık, karanlıkta atış yapıyordum. Karanlıkta diyorum! | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| But my boy Victor | Fakat oğlum Victor... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| He was magic. He couldn't miss. | Büyülü idi. Hiçbir atışı kaçırmıyordu. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Those Jesuits didn't have a prayer of stoppin' him fair and square. | Onu önleyecek,durduracak bir yakaranları yoktu. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| All right! Ha ha ha! | Çok güzel! | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Victor was only 12 years old and kind of small... | Victor, yalnızca 12 yaşındaydı ve oldukça küçüktü. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| so those Jesuits were beatin' up on him real good. | Ve rahipler, onu hırpalayıp duruyordu. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| They were beatin' up on him and chantin' at him... | Onu hırpalayıp, ilahi söylüyorlardı... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| Maybe Victor was possessed by the spirit of Jim Thorpe... | Belki , Jim Thorpe'un* ruhuna bürünmüştür ... | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| because he had this look in his eye, and he was mean. | Çünkü gözlerinde, ciddi bir bakış vardı. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| "Come on, Victor!" l shouted. | "Haydi Victor!" diye bağırdım. | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| "Come on, Victor! | "Haydi Victor! | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| We're up against the Son and the Father here! | burda, Baba ve Oğla karşıyız | Smoke Signals-1 | 1998 | |
| And these two are gonna need the Holy Ghost to beat us!" | ve şu ikisinin bizi yenmeleri için Kutsal Ruh'a ihtiyaçları olacak!" | Smoke Signals-1 | 1998 |