Search
English Turkish Sentence Translations Page 19077
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
I'm going for a walk. I'll meet you at the restaurant. | Biraz yürüyeceğim. Restoranda görüşürüz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Noel, come on. I'm fine. | Noel, yapma. Bir şeyim yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They give you a test before they let you drive. | Araba kullanmana izin vermeden önce seni test ediyorlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Shouldn't it be the same with dating? Guys are different from cars. | Çıkarken de aynısının nesi yanlış? Çünkü erkekler arabalardan farklıdır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not really. | Pek değiller. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just checked on Mommy and she's fast asleep in your bed. | Şimdi Mommy'yi kontrol ettim. Yatağında hemen uykuya daldı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is that a problem? No. Not at all. | Sorun olur mu? Hayır, hiç olmaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't believe Ben hasn't shown. | Ben'in gelmediğine inanamıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm glad we're doing this. It feels like we're a family. | Bunu yaptığımız için çok memnunum. Güzel bir duygu. Aile gibiyiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
A divorced family. | Boşanmış bir aile. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Who is that? | Kim geldi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Benjamin? I told you this spell is kick ass. | Benjamin? Bu büyünün çok sıkı olduğunu sana söylemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi. My friend Lauren. This is Sean. | Merhaba. Arkadaşım, Lauren. Sean. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How are you? | Nasılsın? Tanıştığımıza memnun oldum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Who's that? I have no idea. | Bu kim böyle? Hiçbir fikrim yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hope you're hungry. | Umarım açsınızdır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Lauren, this is Meghan. | Lauren, tanıştırayım, Meghan. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And this is Javier. Hi. I love your blouse. | Ve Javier. Merhaba. Bluzuna bayıldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? And this is Felicity. | Ne oldu ki? Ve Felicity. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's nice to meet you. You, too. Thank you. | Tanıştığımıza memnun oldum. Ben de. Teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thank you for letting me crash your dinner. | Yemeğe davetsiz gelmeme izin verdiğiniz için ben teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Of course. Guess you changed your mind. | Ne demek. Sanırım fikrini değiştirdin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yes. You wanna sit down? | Evet. Oturmak ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. That'd be nice. | Evet, biraz zorladığımı kabul ediyorum. Evet, çok iyi olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I am so sorry about the blouse comment. | Bluzuna iltifat ettiğim için çok üzgünüm. Ağzımdan kaçtı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's okay. Who is she? | Ziyanı yok. Kim bu kadın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She's in A.A. with Ben's dad. Ben's dating a drunk. | Ben'in babasıyla AA'da. Ben bir ayyaşla çıkıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She's a recovering alcoholic, and they're not dating. | Ayyaş değil. İyileşmiş bir alkolik ve çıkmıyorlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Cross your fingers. | Dua et. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I invited Ben, not Ben and some woman from A.A. | Ben'i davet ettim, Ben'le AA'dan bir kadını değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's nice that he brought her. She has nowhere else to go. | Bence buraya getirmesi çok hoş. Kadının gidecek bir yeri yok ki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just admit you wanna wring her neck. | Kurban gibi davranmaktan vazgeç lütfen ve boğazını sıkmak istediğini itiraf et. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's allowed to be with whoever he wants. | Kimle isterse, onunla olabilir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She's so strong, like Joan of Arch. | Ne kadar güçlü bir kız, tıpkı Jan Dark. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hold on. So, you're going with Dallas? They've got nobody. | Bir dakika. Dallas'ı mı tutuyorsun? O takımda adam gibi kimse yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I always go with the underdog. Yeah. So do I. | Her zaman ezikleri tutarım. Evet. Ben de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I love Dallas. Their cheerleaders are hot. | Dallas'a bayılırım. Amigoları çok seksi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. | İyi misin? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't tell Meghan I said that. | Böyle dediğimi Meghan'a söyleme. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I get you anything? | Bir şey ister misiniz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. We're fine. | Elena, evet. Bak ne diyeceğim. Hayır. İstemeyiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Lately I've been thinkin' 'bout what's goin' on with me * | * Son günlerde düşünüyorum neler oluyor bana diye * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* If my life were a picture I wouldn't like what I'd see * | * Eğer hayatım bir fotoğraf olsaydı, gördüklerim hoşuma gitmezdi * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Seems like my dreams have become a thing of the past * | * Hayallerim geçmişte kalan şeyler haline geldi * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* I've been losin' focus I've been fadin' real fast * | * Dikkatim dağılıyor, yok oluyorum hızla * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* I woke this mornin' My mind felt so free * | * Zihnim çok tasasızdı bu sabah uyandığımda * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I buy you a drink? | Bir içki ısmarlayabilir miyim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm Dana. | Adım Dana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm Noel. Hi, Noel. | Ben de Noel. Merhaba, Noel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* I'm on my way gonna turn it around * | * Düzelteceğim, düzeltmek üzereyim şansımı * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* And I'm starting today * | * Ve bugün başlayacağım * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, Mommy. Say hello to Benjamin. Hi. | Mommy, Benjamin’e merhaba de. Merhaba. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi, Mommy. | Merhaba, Mommy. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Your new girlfriend seems very nice. She's not my girlfriend. | Kız arkadaşın çok hoş biri gibi görünüyor. Kız arkadaşım değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She's not. But so what if she was? | Hayır, değil ama olsa ne olur? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, I don't owe Felicity anything. | Hey, Felicity'ye hiçbir şey borçlu değilim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is that all you're gonna say, "Uh huh"? | Tek söyleyeceğin bu mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's what I say when I don't have anything nice to say. | Söyleyecek hoş bir şeyim olmadığında böyle derim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, I don't wanna take sides. | Bak, taraf tutmak istemiyorum. İkinizi de çok seviyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know you want to hurt her, but this is | Felicity'nin yaptığı şeyden sonra onu kırmak istediğinin... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
not the way. I'm not trying to hurt her. | ...farkındayım ama bu şekilde yapma. Onu kırmaya çalışmıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can believe what you want. I don't care. | İstediğine inan, umurumda değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't take his side. I'm just trying to help. | Ben'in tarafını tutma. Sadece yardımcı olmaya çalışıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Now I'm getting a silent treatment. Fantastic. | Şimdi de sessiz kalarak bana mı ayak atıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So Ben tells me that his ex girlfriend lives here. | Ben eski kız arkadaşının burada yaşadığını söyledi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is that you? Yeah. Yeah. | Sen misin? Evet. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How long you go out? | Ne kadar çıktınız? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
About a year and a half. | Bir buçuk yıl kadar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Lauren said that your dad's doing really well. | Lauren babanın durumunun iyi olduğunu söyledi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, he is. | Evet, gayet iyi. Ve hiç sakıncası yok. Umurumda bile değil. Ben istediğini yapmakta özgür. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna help Meghan. It was nice talking to you. Yeah, you, too. | Gidip, Meghan'a yardım edeceğim. Sohbetten çok hoşlandım. Ben de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Applications? Yeah. What's up? | Başvuru formu mu? Evet. Ne haber? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thought maybe you'd like to come join the party. | Bütün gün odadan çıkmadın. Belki partiye katılmak istersin dedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Or I can... bring the party to you. | Ya da... partiyi buraya getirebilirim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, that's so sweet. | Çok tatlısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You. | Sen yok musun, sen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wait! What are you doing? No! Oh, you! | Dur! Ne yapıyorsun? Hayır! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's more like it. Oh, hey, I finished those Cliff | Böylesi daha iyi. Özeti bitirdim ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Notes, and War and Peace is actually pretty good. | ...Harp ve Sulh aslında bayağı iyiymiş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nothing. I... I'm just working on this essay. | Hiç. Ben Kompozisyonum üzerinde çalışıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There are a few questions I can't figure out. | İçinden çıkamadığım birkaç soru var. Aranız iyi mi? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"What planets are between the Sun and the Earth?" | "Güneşle dünya arasındaki gezegenler hangileridir?" | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You have to know that to get into med school? I'm a dead man. | Tıp fakültesine girmek için bunu mu bilmek gerekiyor. Ölmüşüm ben ya. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know the answer? | Cevabı biliyor musun? Bu iş için bir bulunmaz kaftansın. İçmek için değil, çalışmak için. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. Yeah. It's Mars and Venus. | Evet. Evet. Mars ve Venüs. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sure you can get it off the Internet. | İnternetten bulabileceğine eminim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, but that's not the point. | Evet ama amaç o değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, what is the point? | Pekâlâ, amaç nedir? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, before we begin stuffing our faces, I would like to say a few words. | Pekâlâ, tıkınmaya başlamadan önce birkaç şey söylemek istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It occurred to me while I was brushing Mommy's hair | Mommy'nin tüylerini tararken bu Şükran Günü'nün... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
that this may be our last Thanksgiving together. | ...beraber geçireceğimiz son Şükran Günü olabileceğinin farkına vardım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you trying to bring down the room? | Herkesin neşesini mi kaçırmaya çalışıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know. Makes me wanna cry, too. | Biliyorum. Bende de ağlama isteği uyandırıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But we all know, especially now with all the | Ama hepimiz, özellikle dünyadaki bütün acayiplikleri düşünürsek... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
craziness in the world, that nothing lasts forever. | ...hiçbir şeyin sonsuza kadar devam etmeyeceğini biliyoruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, nothing but the love that we have for each other. | Birbirimize olan sevgimiz dışında hiçbir şeyin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So forgetting all about our little soap opera | Hayatımızdaki pembe dizi vari olayları unutarak... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
dramas and I'm not pointing any fingers... | ...ve bununla kimseyi işaret etmiyorum... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
let's all give thanks for each other. | ...birbirimize olan şükranlarımızı sunalım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Did you give him the test? He's zero for one. | Testi uyguladın mı? 1 0 malup. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |