Search
English Turkish Sentence Translations Page 19076
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
You came all this way, so I wanna spend some time with you. | Ta buraya kadar geldin, seninle vakit geçirmek istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right. We'll see you in a bit, okay? | Tamam. Birazdan görüşürüz, tamam mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Have a good dinner. You, too. | Tiyatro dersimdeki dul bir kadın bana acayip vuruldu. Efendim, bizimle konuşmak istemiştiniz. Evet. Afiyet olsun. Size de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It was a calamity. | Tam bir faciaydı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because Samuel didn't want raisins in his stuffing? | Samuel iç pilavda üzüm istemediği için mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because we fight all the time about raisins 1 | Hayır, iç pilavda üzüm veya... 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
in the stuffing or who broke the butter dish. | ...tereyağlığı kim kırdı diye devamlı tartıştığımız için. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Our home is like CNN, but instead of news | Evimiz CNN gibi, ama 24 saat haber... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
24 hours a day, it's bitching and moaning. | ...yerine şikâyet edip, mızmızlanıyoruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So I just needed to change the channel. I took Mommy and we left the house. | Kanalı değiştirmem gerekiyordu. Ben de Mommy'yi aldım, evi terk ettik. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She likes milk and two sugars. | Sütlü ve iki şekerli seviyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. | Gayet ciddi. Hata yapamazsınız. Beni anlıyor musunuz? 1 Peki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing for Thanksgiving? We're having a dinner at the place. | Şükran Günü ne yapıyorsun? Bizde akşam yemeği yiyeceğiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can we put raisins in the stuffing? Sure. | İç pilava üzüm koyabilir miyiz? Elbette. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You, I love. | Seni çok seviyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
See what Aunt Felicity made for you? She's a caffeine addict. | Bak, Felicity teyzen sana ne hazırlamış? Kedi kafein müptelası. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Benjamin and Samuel should spend the holiday together. | Benjamin ve Samuel bayramı beraber geçirmeli. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're not coming to Thanksgiving? Yeah. | Meghan Şükran Günü yemeğine gelmeyeceğini söyledi? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben, look, I know you're angry, but... You shouldn't be alone on the holiday. | Ben, kızgın olduğunu biliyorum ama bayramı yalnız geçirmemelisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Who said I was gonna be alone? | Yalnız olacağımı kim söyledi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. I... No. I just meant... No. I'm gonna see my dad... | Ben Hayır, demek istediğim Hayır. Babamı göreceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. Okay. Okay. | Peki. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This application is due Monday. I'm never | Tıp fakültesi başvuru formunu Pazartesi teslim etmem lazım ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
gonna finish if you keep sighing. Was I sighing? | ...devamlı iç geçirirsen, hiç bitiremeyeceğim. İç mi geçiriyordum? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. I'm sorry. I'm reading this book. I have no idea what is happening. | Evet. Pardon. Kitap okuyordum. Neyden bahsediyor hiçbir fikrim yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're not reading a book. You're reading Cliff Notes. | Kitap okumuyorsun. Özetini okuyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why do they make this hard? Cliff Notes? | Neden bu kadar zor olması gerekiyor? Özetin mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
College. This is English One, and it's harder than it was last time. | Okulun. İngilizce 01 bu ve geçen seferden daha da zor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What last time? I failed it freshman year. | Hangi geçen sefer? İlk sene kaldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You failed English One? | İngilizce 01'den mi kaldın? Bu kıyafetle kortta bir sürü adamın ilgisini çekeceksin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It wasn't my fault. The books they assign are too long. | Benim suçum değildi. Seçtikleri kitaplar çok uzundu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Five hundred characters. They all have these Russian names that sound the same. | 500 karakter. Hepsinde de tamamen birbirine benzeyen Rus isimleri vardı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
College is supposed to be the time of your life, but this sucks. | Üniversitenin hayatının en güzel dönemi olması gerekiyordu ama bu kitap berbat. Bu resim kimin? Benim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is Taffy and Gammy's room. They're in Florida. | Burasının Taffy'yle Gammy'nin odası olduğunu sanıyordum. Florida'dalar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thank God. I couldn't deal with them through dinner. What dinner? | Çok şükür. Yemek boyunca onları çekemeyecektim. Ne yemeği? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thanksgiving. We're having it here. You're invited. | Şükran Günü. Burada yapacağız. Sen de davetlisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
To my own apartment? Thanks. | Kendi daireme mi? Sağ ol. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So are you. | Sen de davetlisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Isn't he? Yeah. You should come. | Değil mi? Evet. Sen de gel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Thanks. I will. But... first I have to go | Reklam bölümünden Dave'e git. Pinpon masasının yanındaki ilk masa. Tamam. Sağ ol. Ama önce kitapçıya gidip... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
see if I can find Cliff Notes on these Cliff Notes. | ...özetin özeti var mı diye bakacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Bye, Meghan. Bye. | Hoşça kal, Meghan. Hoşça kal. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? Invite him. | Ne yaptım? Onu davet ettin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because I thought you liked him. | Çünkü ondan hoşlandığını sanıyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I do, but I don't know how | Hoşlanıyorum ama ne kadar akıllı olduğunu... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
smart he is. Is that horrible? | ...bilmiyorum. Ne korkunç bir şey söyledim değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The only thing worse than dating a dumb guy is | Aptal bir çocukla çıkmaktan daha kötü olan tek şey... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
dating a dumb guy who doesn't brush his teeth. | ...dişini fırçalamayan aptal bir çocukla çıkmaktır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Give him the test. What test? | Testi yap. Ne testi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This thing I made up. It screens out idiots. | Kendi uydurduğum bir şey. Aptalları eliyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I am not giving Trevor a test. I'll bring it to dinner. | Trevor'a test filan yapmayacağım. 2 dakika sürüyor. Yemeğe getiririm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is a weird holiday. Cranberries? Pumpkin? Yams? | Ne garip bir bayram bu ya. Kızılcık, bal kabağı, tatlı patates? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Who thought up this stuff? | Tüm bunlar kimin aklına geldi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't believe how much better he's doing. | Tanrım, bu kadar iyileştiğine inanamıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's like he's a different person. I know. | Hayır, ama Farklı biri gibi. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just wanted to say something. It's Thanksgiving, so... | Bir şey söylemek istiyorum. Şükran Günü ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What is it? Just... Thank you. | Ne oldu? Sadece... teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
For what? Well, for coming here. | Ne için? Buraya geldiğin için. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not just today. Yeah. It makes it easier. | Sadece bugün değil. Daha kolay hale getiriyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. For me, too. | Evet, benim için de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you wanna go to the cafeteria and get something to eat? | Kafeteryaya gidip, bir şey yemek ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's Thanksgiving. I know. They probably have turkey... | Şükran Günü’ndeyiz. Evet. Hindi vardır herhalde | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. That's so depressing. Yeah. I guess so. | Hayır. Ne kadar iç karartıcı. Evet, sanırım öyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I want a real Thanksgiving dinner. | Gerçek Şükran Günü yemeği istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My family throws one every year. It's huge. | Ailem her sene yapar. Çok kalabalık olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The whole neighborhood comes. It's fun. | Tüm mahalle gelir. Çok eğlencelidir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't you have one to go to? Yeah. I was invited, but I'm not gonna go. | Senin gideceğin bir yemek yok mu? Var. Davet edildim ama gitmeyeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know. It's just gonna be kinda weird. | Bilmiyorum. Tuhaf olacak çünkü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Let's go. Oh, come on. I don't mean to invite myself. | Hadi gidelim. Hadi. Kendi kendimi davet etmek istemem ama... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know anybody else. It's either that or I eat alone. | ...başka kimseyi tanımıyorum. Ya senin davetli olduğun parti veya yalnız yiyeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I swear I won't pick my nose or do anything to embarrass you. | Burnumu karıştırmayacağıma ve seni utandırmayacağıma yemin ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's not that at all. It's gonna be at my ex girlfriend's place. | O yüzden değil. Eski kız arkadaşımın evinde olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If that's gonna be weird, then... | Eğer tuhaf olacaksa, o halde... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Let's just go. | Hadi, gidelim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah? It'll be fine. | Sahiden mi? Bir şey olmaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You sure? Yes. Yeah. Let's go. | Emin misin? Evet. Evet. Hadi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The reservations aren't until 8:00, so we can do whatever you want. | Rezervasyonumuz saat 8'de, öncesinde istediğini yapabiliriz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's your call. I'm up for anything. Okay. | Sen karar ver. Her şeye uyarım. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Tell me about this job. | Bana işinden bahset. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Truth is, I sort of got fired last week. | Gerçeği söylemek gerekirse, geçen hafta kovuldum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why? What happened? | Ne seçeceğim hakkında hiçbir fikrim yok. Eğer yardıma ihtiyacın varsa Neden? Ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just this little thing with me and the boss's daughter. | Patronun kızıyla aramda ufak bir şey geçti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't wanna talk about it. | Bahsetmek istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is everything okay? Yeah. Everything's fine. | Her şey yolunda mı? Evet. Her şey yolunda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because, you know, things seemed a little tense over at your place. | Çünkü evindeki ortam biraz gergin gibi geldi bana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do we have to talk about this? Noel, what happened? | Bunun hakkında illa konuşmamıza gerek var mı? Noel, ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nothing. It's not a big deal. | Hiç. Önemli bir şey değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Felicity and I slept together. | Felicity'yle yattık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? Are you guys getting back together? | Ne yani, tekrar çıkmaya mı başladınız? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. She was still with Ben when it happened. | ...ve konuşuyorduk ve bu alan ilginç geldi. Hayır. Felicity, Ben'le çıkarken oldu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Things are still pretty tense. Well, I can see why. | Durum hâlâ çok gergin. Nedenini anlayabiliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? Look. Nothing. I... | Ne? Bak. Hiç. Ben | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? Say it. | * Nefes almanı sağlayacak biri * Muhtemelen Lauren 10 kuruşa boş bira şişelerini iade ediyordur. Ne? Söyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You've been in love with her forever. Okay? But I don't know. It just... | Uzun zamandır ona âşıksın. Ama bilemiyorum, sadece | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It seems like you're not making the smartest moves. | Akıllı hamleler yapmıyormuşsun gibi geliyor bana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You always do this. | Hep böyle yaparsın. Ağabeylik taslarsın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You act like I'm an idiot and you have all the answers. | Sanki aptalmışım gibi davranırsın, her şeyin doğrusunu sen bilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You asked me. I didn't even wanna talk about this. | Sen sordun. Bunun hakkında konuşmak bile istememiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I wanted someone on my side. | Tek istediğim benim tarafımda olan biriyle vakit geçirmekti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I am on your side. Okay. | Ben senin tarafındayım. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |