Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169046
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| And now you're taking her to Mexico for the weekend. | Simdi de haftasonu için Mexico'ya götürüyorsun. Şimdi de haftasonu için Mexico'ya götürüyorsun. Şimdi de haftasonu için Mexico'ya götürüyorsun. | The Player-1 | 1992 | |
| Let's leave. Mom and Dad are fighting. Guys. | Hadi gidelim. Annemle babam kavga ediyor. Çocuklar. | The Player-1 | 1992 | |
| Have your lawyer give me a call. You've got a deal. | Avukatin beni arasin. Anlastik. Avukatın beni arasın. Anlaştık. Avukatın beni arasın. Anlaştık. | The Player-1 | 1992 | |
| Let's leave before he changes his mind. We have witnesses. | Fikrini degistirmeden gidelim. Taniklarimiz var. Fikrini değiştirmeden gidelim. Tanıklarımız var. Fikrini değiştirmeden gidelim. Tanıklarımız var. | The Player-1 | 1992 | |
| ''M' The worst crime of all' | 'C' En kötü suç' | The Player-1 | 1992 | |
| Did you bring your passport? | Pasaportunu getirdin mi? | The Player-1 | 1992 | |
| Wanna hear something funny? l forgot. We'll have to go back and get it. | Komik birsey duymak ister misin? Ben unuttum. Geri dönüp almamiz lazim. Komik bir şey duymak ister misin? Ben unuttum. Geri dönüp almamız lazım. Komik bir şey duymak ister misin? Ben unuttum. Geri dönüp almamız lazım. | The Player-1 | 1992 | |
| So stupid of me. We'll never be able to make another plane. Damn it! | Ne aptalim. Baska bir uçakta asla yer bulamayiz. Kahretsin! Ne aptalım. Başka bir uçakta asla yer bulamayız. Kahretsin! Ne aptalım. Başka bir uçakta asla yer bulamayız. Kahretsin! | The Player-1 | 1992 | |
| lt's all right. Anyway, l got a better idea. Do you like the desert? | Sorun degil. Herneyse, benim daha iyi bir fikrim var. Çölü sever misin? Sorun değil. Herneyse, benim daha iyi bir fikrim var. Çölü sever misin? Sorun değil. Herneyse, benim daha iyi bir fikrim var. Çölü sever misin? | The Player-1 | 1992 | |
| l've never been. l know this great hideaway. | Hiç gitmedim. Harika bir yer biliyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| We'll go there. lt's a two hour drive. l know the people. We'll call ahead. | Oraya gideriz. Arabayla iki saat. Tanidiklar var. Onlari arariz. Oraya gideriz. Arabayla iki saat. Tanıdıklar var. Onları ararız. Oraya gideriz. Arabayla iki saat. Tanıdıklar var. Onları ararız. | The Player-1 | 1992 | |
| Are we hiding? | Saklaniyor muyuz? Saklanıyor muyuz? Saklanıyor muyuz? | The Player-1 | 1992 | |
| Yes, we're hiding from everybody. | Evet, herkesten saklaniyoruz. Evet, herkesten saklanıyoruz. Evet, herkesten saklanıyoruz. | The Player-1 | 1992 | |
| You'll like it there. lt'll remind you of lceland. | Orayi seveceksin. Sana Izlanda'yi hatirlatacak. Orayı seveceksin. Sana İzlanda’yı hatırlatacak. Orayı seveceksin. Sana İzlanda’yı hatırlatacak. | The Player-1 | 1992 | |
| Good evening, Mr. M. You're checked in. Capone Villa. You know where it is. | Iyi aksamlar, Bay M. Kaydiniz yapildi. Capone Villa. Nerede oldugunu biliyorsunuz. İyi aksamlar, Bay M. Kaydınız yapıldı. Capone Villa. Nerede olduğunu biliyorsunuz. İyi aksamlar, Bay M. Kaydınız yapıldı. Capone Villa. Nerede olduğunu biliyorsunuz. | The Player-1 | 1992 | |
| Yes. Thanks. | Evet. Tesekkürler. Evet. Teşekkürler. Evet. Teşekkürler. | The Player-1 | 1992 | |
| Look! The water looks like it's steaming. | Bak! Su sanki buharlasiyor gibi. Bak! Su sanki buharlaşıyor gibi. Bak! Su sanki buharlaşıyor gibi. | The Player-1 | 1992 | |
| Comes out of the ground that way. | Yerden öyle çikiyor. Yerden öyle çıkıyor. Yerden öyle çıkıyor. | The Player-1 | 1992 | |
| There aren't many people around. | Buralarda çok insan yok. | The Player-1 | 1992 | |
| They're fully booked, actually. | Aslinda hepsi tutuldu. Aslında hepsi tutuldu. Aslında hepsi tutuldu. | The Player-1 | 1992 | |
| There's 50 rooms, 100 people. Where are they all? | 50 odaniz var, bu 100 insan yapar. Nerde bu kadar insan? 50 odanız var, bu 100 insan yapar. Nerde bu kadar insan? 50 odanız var, bu 100 insan yapar. Nerde bu kadar insan? | The Player-1 | 1992 | |
| Hiding. | Saklaniyorlar. Saklanıyorlar. Saklanıyorlar. | The Player-1 | 1992 | |
| Sir? Two Banning Springs waters, please. | Bayim? Iki Banning Springs bileti, lütfen. Bayım? İki Banning Springs bileti, lütfen. Bayım? İki Banning Springs bileti, lütfen. | The Player-1 | 1992 | |
| Do places like this really exist? | Bu gibi yerler gerçekten var mi? Bu gibi yerler gerçekten var mı? Bu gibi yerler gerçekten var mı? | The Player-1 | 1992 | |
| Tell me about the movies you make. | Bana yaptigin filmlerden bahset. Bana yaptığın filmlerden bahset. Bana yaptığın filmlerden bahset. | The Player-1 | 1992 | |
| Because l want to know what you do. | Çünkü ne yaptigini bilmek istiyorum. Çünkü ne yaptığını bilmek istiyorum. Çünkü ne yaptığını bilmek istiyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| l listen to stories and decide if they'll make good movies or not. | Ben hikayeleri dinler ve onlardan film olup olmayacagina karar veririm. Ben hikayeleri dinler ve onlardan film olup olmayacağına karar veririm. Ben hikayeleri dinler ve onlardan film olup olmayacağına karar veririm. | The Player-1 | 1992 | |
| l get 125 phone calls a day... | Günde 125 telefon görüsmesi yaparim... Günde 125 telefon görüşmesi yaparım... Günde 125 telefon görüşmesi yaparım... | The Player-1 | 1992 | |
| and if l let that slip to 100... | ve bu 100'e düserse... ve bu 100'e düşerse... ve bu 100'e düşerse... | The Player-1 | 1992 | |
| l know l'm not doing my job. | isimi iyi yapmiyorum demektir. işimi iyi yapmıyorum demektir. işimi iyi yapmıyorum demektir. | The Player-1 | 1992 | |
| Everyone who calls wants to know one thing. | Arayan herkes tek birseyi bilmek ister. Arayan herkes tek bir şeyi bilmek ister. Arayan herkes tek bir şeyi bilmek ister. | The Player-1 | 1992 | |
| They want me to say yes to them and make their movie. | Onlara evet dememi ve filmlerini yapmami isterler. Onlara evet dememi ve filmlerini yapmamı isterler. Onlara evet dememi ve filmlerini yapmamı isterler. | The Player-1 | 1992 | |
| lf l say yes, they think that come New Year's... | Evet dersem, yilbasini Aspen'de... Evet dersem, yılbaşını Aspen'de... Evet dersem, yılbaşını Aspen'de... | The Player-1 | 1992 | |
| it will be just them and Jack Nicholson on the slopes of Aspen. | Jack Nicholson'la geçireceklerini sanarlar. | The Player-1 | 1992 | |
| That's what they think. | Öyle sanarlar. | The Player-1 | 1992 | |
| The problem is l can only say yes... | Sorun su ki Ben sadece... | The Player-1 | 1992 | |
| my studio can only say yes 12 times a year. | stüdyom sadece yilda 12 defa evet diyebilir. stüdyom sadece yılda 12 defa evet diyebilir. stüdyom sadece yılda 12 defa evet diyebilir. | The Player-1 | 1992 | |
| And collectively we hear about 50,000 stories a year. | Ve toplarsak yilda 50000 hikaye dinlerim. Ve toplarsak yılda 50000 hikaye dinlerim. Ve toplarsak yılda 50000 hikaye dinlerim. | The Player-1 | 1992 | |
| So it's hard. | Yani zor is. | The Player-1 | 1992 | |
| And l guess sometimes l'm not nice... | Ve sanirim bazen kibar olamiyorum... Ve sanırım bazen kibar olamıyorum... Ve sanırım bazen kibar olamıyorum... | The Player-1 | 1992 | |
| and make enemies. | ve düsmanlar kazaniyorum. ve düşmanlar kazanıyorum. ve düşmanlar kazanıyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| That's what l was to David. | David'de beni düsman bellemisti. David'de beni düşman bellemişti. David'de beni düşman bellemişti. | The Player-1 | 1992 | |
| Enemy. | Düsman. Düşman. Düşman. | The Player-1 | 1992 | |
| Was his story one of the 12? No, it wasn't. | Onun hikayesi 12'den biri miydi? Hayir, degildi. Onun hikayesi 12'den biri miydi? Hayır, değildi. Onun hikayesi 12'den biri miydi? Hayır, değildi. | The Player-1 | 1992 | |
| lt lacked certain elements that we need to market a film successfully. | Bir filmi iyi pazarlayabilmemiz için gereken belli ögelerden yoksundu. Bir filmi iyi pazarlayabilmemiz için gereken belli öğelerden yoksundu. Bir filmi iyi pazarlayabilmemiz için gereken belli öğelerden yoksundu. | The Player-1 | 1992 | |
| What elements? | Ne gibi? | The Player-1 | 1992 | |
| Suspense, laughter, violence... | Gerilim, kahkaha, siddet... Gerilim, kahkaha, şiddet... Gerilim, kahkaha, şiddet... | The Player-1 | 1992 | |
| hope, heart... | umut, yürek... | The Player-1 | 1992 | |
| nudity, sex... | çiplaklik, seks... çıplaklık, seks... çıplaklık, seks... | The Player-1 | 1992 | |
| happy endings. | mutlu son. | The Player-1 | 1992 | |
| Mainly happy endings. | Esasen mutlu sondan yoksundu. | The Player-1 | 1992 | |
| What about reality? | Peki ya gerçeklik? | The Player-1 | 1992 | |
| You're not from lceland, are you? | Sen Izlandali degilsin, degil mi? Sen İzlandalı değilsin, değil mi? Sen İzlandalı değilsin, değil mi? | The Player-1 | 1992 | |
| Did l say that? | Ben öyle dedim mi? | The Player-1 | 1992 | |
| Why don't you put me in the hot springs and see if l melt? | Sicak bir yere birak beni, bakalim eriyecek miyim? Sıcak bir yere bırak beni, bakalım eriyecek miyim? Sıcak bir yere bırak beni, bakalım eriyecek miyim? | The Player-1 | 1992 | |
| There's something you have to know, something l have to tell you. | Bilmen gereken birsey var, sana söylemem gereken birsey. Bilmen gereken bir şey var, sana söylemem gereken bir şey. Bilmen gereken bir şey var, sana söylemem gereken bir şey. | The Player-1 | 1992 | |
| That's all right. Nothing can change that. | Sorun degil. Hiçbirsey bunu degistiremez. Sorun değil. Hiçbir şey bunu değiştiremez. Sorun değil. Hiçbir şey bunu değiştiremez. | The Player-1 | 1992 | |
| June, David's death. lt's in the past. | June, David'in ölümü. Geçmiste kaldi. June, David'in ölümü. Geçmişte kaldı. June, David'in ölümü. Geçmişte kaldı. | The Player-1 | 1992 | |
| Don't. lt's another life. | Yapma. Bu baska bir hayat. Yapma. Bu başka bir hayat. Yapma. Bu başka bir hayat. | The Player-1 | 1992 | |
| There's something you have to know. | Bilmen gereken bisey var. Bilmen gereken bir şey var. Bilmen gereken bir şey var. | The Player-1 | 1992 | |
| Don't say any more. Don't. | Daha fazla konusma. Sus. Daha fazla konuşma. Sus. Daha fazla konuşma. Sus. | The Player-1 | 1992 | |
| l was responsible. l love you. Don't! | Benim yüzümdendi. Seni seviyorum. Sus! | The Player-1 | 1992 | |
| lt was my fault. Don't say that. | Benim hatamdi. Öyle deme. Benim hatamdı. Öyle deme. Benim hatamdı. Öyle deme. | The Player-1 | 1992 | |
| Don't, don't. l love you. | Sus, sus. Seni seviyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| Mr. M., l'm sorry disturb you. There's a phone call and it sounds important. | Bay M., rahatsiz ettigim için üzgünüm. Telefon geldi, önemli gibi. Bay M., rahatsız ettiğim için üzgünüm. Telefon geldi, önemli gibi. Bay M., rahatsız ettiğim için üzgünüm. Telefon geldi, önemli gibi. | The Player-1 | 1992 | |
| Who is it? Dick Mellen. He says he's your lawyer. | Kimden? Dick Mellen. Avukatinizmis. Kimden? Dick Mellen. Avukatınızmış. Kimden? Dick Mellen. Avukatınızmış. | The Player-1 | 1992 | |
| Dick, how'd you find me? | Dick, beni nasil buldun? Dick, beni nasıl buldun? Dick, beni nasıl buldun? | The Player-1 | 1992 | |
| Come on, who the hell do you think you're talking to? | Hadi, kimle konustugunu saniyorsun? Hadi, kimle konuştuğunu sanıyorsun? Hadi, kimle konuştuğunu sanıyorsun? | The Player-1 | 1992 | |
| Levison's out. Out? | Levison gitti. Gitti mi? | The Player-1 | 1992 | |
| He's cleaning out his office. Who's taking over? | Ofisten esyalarini topluyor. Kim yerini aliyor? Ofisten eşyalarını topluyor. Kim yerini alıyor? Ofisten eşyalarını topluyor. Kim yerini alıyor? | The Player-1 | 1992 | |
| Nothing's been decided. We only know Reggie Goldman went home with the clap. | Belli degil. Tek bildigimiz Reggie Goldman'in alkislarla eve gittigi. Belli değil. Tek bildiğimiz Reggie Goldman'ın alkışlarla eve gittiği. Belli değil. Tek bildiğimiz Reggie Goldman'ın alkışlarla eve gittiği. | The Player-1 | 1992 | |
| Am l in a position to | Benim birsey yapmam Benim bir şey yapmam... Benim bir şey yapmam... | The Player-1 | 1992 | |
| No studio politics. Why didn't you tell me about this Kahane business? | Stüdyo politikasi yok. Neden bana bu Kahane olayindan bahsetmedin? Stüdyo politikası yok. Neden bana bu Kahane olayından bahsetmedin? Stüdyo politikası yok. Neden bana bu Kahane olayından bahsetmedin? | The Player-1 | 1992 | |
| Kahane? l tried to, but | Kahane? Denedim, ama Kahane? Denedim, ama... Kahane? Denedim, ama... | The Player-1 | 1992 | |
| You didn't try hard enough. | Yeterince denememissin. Yeterince denememişsin. Yeterince denememişsin. | The Player-1 | 1992 | |
| You better be at the Pasadena police station in four hours. | 4 saat içinde Pasadena karakolunda olsan iyi olur. | The Player-1 | 1992 | |
| Pasadena? What for? | Pasadena? Neden? | The Player-1 | 1992 | |
| For a fucking lineup. They got a witness evidently. | Kötü bir gelisme. Görgü tanigi bulundu. Kötü bir gelişme. Görgü tanığı bulundu. Kötü bir gelişme. Görgü tanığı bulundu. | The Player-1 | 1992 | |
| l found you a guy. His name is Gar Girard. | Bir adam buldum. Adi Gar Girard. Bir adam buldum. Adı Gar Girard. Bir adam buldum. Adı Gar Girard. | The Player-1 | 1992 | |
| He's a topflight criminal lawyer. He's tough, hard nosed. | Ünlü bir cinayet avukati. Sert ve dikkafali. Ünlü bir cinayet avukatı. Sert ve dikkafalı. Ünlü bir cinayet avukatı. Sert ve dikkafalı. | The Player-1 | 1992 | |
| Don't talk to anybody else. Just get there. | Baska kimseyle konusma. Sadece oraya git. Başka kimseyle konuşma. Sadece oraya git. Başka kimseyle konuşma. Sadece oraya git. | The Player-1 | 1992 | |
| l'll be there. This is a tough one. Good luck. | Orda olacagim. Zor olacak. Iyi sanslar. Orda olacağım. Zor olacak. İyi şanslar. Orda olacağım. Zor olacak. İyi şanslar. | The Player-1 | 1992 | |
| Mr. Mill, the studio's very upset about the publicity this might generate. | Bay Mill, studyo bu konunun yansimalarindan endiseli. Bay Mill, stüdyo bu konunun yansımalarından endişeli. Bay Mill, stüdyo bu konunun yansımalarından endişeli. | The Player-1 | 1992 | |
| l'll handle the press, police, judge and the witness. | Ben basini, polisi, yargici ve taniklari hallederim. Ben basını, polisi, yargıcı ve tanıkları hallederim. Ben basını, polisi, yargıcı ve tanıkları hallederim. | The Player-1 | 1992 | |
| Thank you for coming without a fight. lt's in your best interest. | Direnmeden geldigin için tesekkür ederim. Kendin için de iyi. Direnmeden geldiğin için teşekkür ederim. Kendin için de iyi. Direnmeden geldiğin için teşekkür ederim. Kendin için de iyi. | The Player-1 | 1992 | |
| Did you sleep in that suit? Get away from her. She's the enemy. | Bunlarla mi uyudun? Ondan uzak dur. O düsman. Bunlarla mı uyudun? Ondan uzak dur. O düşman. Bunlarla mı uyudun? Ondan uzak dur. O düşman. | The Player-1 | 1992 | |
| Susan, l had a lovely time. l can't believe you remembered. | Susan, çok iyi vakit geçirdim. Hatirladigina inanamiyorum. Susan, çok iyi vakit geçirdim. Hatırladığına inanamıyorum. Susan, çok iyi vakit geçirdim. Hatırladığına inanamıyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| Mr. Mill, Gar Girard. l'm here to represent you. | Bay Mill, Gar Girard. Sizi temsil etmek için burdayim. Bay Mill, Gar Girard. Sizi temsil etmek için burdayım. Bay Mill, Gar Girard. Sizi temsil etmek için burdayım. | The Player-1 | 1992 | |
| Dick Mellen called me in on this. Here's the situation. | Dick Mellen beni bu konuda aradi. Durum söyle. Dick Mellen beni bu konuda aradı. Durum söyle. Dick Mellen beni bu konuda aradı. Durum söyle. | The Player-1 | 1992 | |
| They've got a witness and want you to do a lineup. | Görgü tanigi var ve dizilmen gerekiyor. Görgü tanığı var ve dizilmen gerekiyor. Görgü tanığı var ve dizilmen gerekiyor. | The Player-1 | 1992 | |
| lf you say no, they'll arrest you. | Hayir dersen tutuklanirsin. Hayır dersen tutuklanırsın. Hayır dersen tutuklanırsın. | The Player-1 | 1992 | |
| Even if you get identified, l'll get you off on bail. | Tanimlansan bile, seni kefaletle çikartirim. Tanımlansan bile, seni kefaletle çıkartırım. Tanımlansan bile, seni kefaletle çıkartırım. | The Player-1 | 1992 | |
| This witness lives across the street from the parking lot. | Tanik otoparkin karsisinda yasiyormus. Tanık otoparkın karsısında yasıyormuş. Tanık otoparkın karsısında yasıyormuş. | The Player-1 | 1992 | |
| Even if she makes an identification... | Seni seçebilse bile... | The Player-1 | 1992 | |
| a positive l.D., it was very late at night. | gecenin geç bir vaktiydi. | The Player-1 | 1992 | |
| By the time l'm finished with her, we'll have a new legal standard for blindness. | Onunla isimiz bittiginde, yeni bir körlük standardimiz olacak. Onunla işimiz bittiğinde, yeni bir körlük standardımız olacak. Onunla işimiz bittiğinde, yeni bir körlük standardımız olacak. | The Player-1 | 1992 | |
| This is like they do on TV. | Televizyondaki gibi. | The Player-1 | 1992 | |
| Don't worry. You can see them, but they can't see you. | Endiselenme. Sen onlari görebilirsin ama onlar seni göremez. Endişelenme. Sen onları görebilirsin ama onlar seni göremez. Endişelenme. Sen onları görebilirsin ama onlar seni göremez. | The Player-1 | 1992 | |
| Just tell the truth. | Sadece gerçegi söyle. Sadece gerçeği söyle. Sadece gerçeği söyle. | The Player-1 | 1992 | |
| l saw him clearly. | Onu net bir sekilde gördüm. Onu net bir şekilde gördüm. Onu net bir şekilde gördüm. | The Player-1 | 1992 |