Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169043
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| A limousine enters through the gate, past demonstrators... | Limuzin kapidan girer, göstericilerin yanindan... Limuzin kapıdan girer, göstericilerin yanından... Limuzin kapıdan girer, göstericilerin yanından... | The Player-1 | 1992 | |
| holding a candlelight vigil. | mum tutan göstericilerin. | The Player-1 | 1992 | |
| The candles flicker under umbrellas glowing like Japanese lanterns. | Mumlar semsiyelerin altinda Japon feneri gibi titremektedir. Mumlar şemsiyelerin altında Japon feneri gibi titremektedir. Mumlar şemsiyelerin altında Japon feneri gibi titremektedir. | The Player-1 | 1992 | |
| Her eyes connect with the lone passenger. | Gözlerini yalniz yolcuya kenetler. Gözlerini yalnız yolcuya kenetler. Gözlerini yalnız yolcuya kenetler. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's a devastating moment. | Yikici bir andir. Yıkıcı bir andır. Yıkıcı bir andır. | The Player-1 | 1992 | |
| lncredibly potent. | Inanilmaz açik. İnanılmaz açık. İnanılmaz açık. | The Player-1 | 1992 | |
| No stars. No Schwarzenegger. No pat Hollywood endings. | Yildizlar yok. Schwarzenegger yok. Hollywood sonlari yok. Yıldızlar yok. Schwarzenegger yok. Hollywood sonları yok. Yıldızlar yok. Schwarzenegger yok. Hollywood sonları yok. | The Player-1 | 1992 | |
| No car chases. This is an American tragedy... | Araba kovalamacasi yok. Bu masum bir kadinin öldügü bir... Araba kovalamacası yok. Bu masum bir kadının öldüğü bir... Araba kovalamacası yok. Bu masum bir kadının öldüğü bir... | The Player-1 | 1992 | |
| in which an innocent woman dies. | Amerikan trajedisidir. | The Player-1 | 1992 | |
| Because that happens. That's reality. | Çünkü bu oluyor. Bu gerçek. | The Player-1 | 1992 | |
| Take me off the speaker phone. | Benim sesimi al. | The Player-1 | 1992 | |
| l don't know. lt's a really hot story. But what is this bullshit, no stars? | Bilmiyorum. Sicak bir öykü. Ama o saçmalik nedir, yildizlar yokmus? Bilmiyorum. Sıcak bir öykü. Ama o saçmalık nedir, yıldızlar yokmuş? Bilmiyorum. Sıcak bir öykü. Ama o saçmalık nedir, yıldızlar yokmuş? | The Player-1 | 1992 | |
| Let me give you a little tip. Levison came to power on two movies. | Sana küçük bir ipucu vereyim. Levison iki filmle güç kazandi. Sana küçük bir ipucu vereyim. Levison iki filmle güç kazandı. Sana küçük bir ipucu vereyim. Levison iki filmle güç kazandı. | The Player-1 | 1992 | |
| He made $300 million with no stars in them. | 300 milyon dolar kazandi, ikisinde de yildizlar yoktu. 300 milyon dolar kazandı, ikisinde de yıldızlar yoktu. 300 milyon dolar kazandı, ikisinde de yıldızlar yoktu. | The Player-1 | 1992 | |
| He will love this idea. lt'll remind him of his youth. | Bu fikre bayilir. Ona gençligini hatirlatir. Bu fikre bayılır. Ona gençliğini hatırlatır. Bu fikre bayılır. Ona gençliğini hatırlatır. | The Player-1 | 1992 | |
| His motto used to be 'No stars, just talent.' | Parolasi eskiden söyleydi 'Yildizlar yoktur, sadece yetnek vardir.' Parolası eskiden şöyleydi 'Yıldızlar yoktur, sadece yetenek vardır.' Parolası eskiden şöyleydi 'Yıldızlar yoktur, sadece yetenek vardır.' | The Player-1 | 1992 | |
| Has anyone else heard this? l don't think so. | Bunu baska duyan oldu mu? Sanmiyorum. Bunu başka duyan oldu mu? Sanmıyorum. Bunu başka duyan oldu mu? Sanmıyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| Make a deal now. | Simdi bir anlasma yap. Şimdi bir anlaşma yap. Şimdi bir anlaşma yap. | The Player-1 | 1992 | |
| Tomorrow may be too late. Can we get ahold of Levison? | Yarin çok geç olabilir. Levison'i bulabilir miyiz? Yarın çok geç olabilir. Levison'i bulabilir miyiz? Yarın çok geç olabilir. Levison'i bulabilir miyiz? | The Player-1 | 1992 | |
| Yeah, l'll get Levison. When can you be back? | Evet, Levison'i ben bulurum. Ne zaman dönebilirsin? | The Player-1 | 1992 | |
| After my AA meeting. | Anti alkol toplantimdan sonra. Anti alkol toplantımdan sonra. Anti alkol toplantımdan sonra. | The Player-1 | 1992 | |
| l didn't realize you had a drinking problem. | Içki sorunun oldugunu bilmiyordum. İçki sorunun olduğunu bilmiyordum. İçki sorunun olduğunu bilmiyordum. | The Player-1 | 1992 | |
| l don't really, but that's where all the deals are being made these days. See ya. | Aslinda yok, ama bugünlerde anlasmalar oralarda yapiliyor. Görüsürüz. Aslında yok, ama bugünlerde anlaşmalar oralarda yapılıyor. Görüşürüz. Aslında yok, ama bugünlerde anlaşmalar oralarda yapılıyor. Görüşürüz. | The Player-1 | 1992 | |
| Tom, that was a hell of a pitch. | Tom, bu harika bir fikirdi. | The Player-1 | 1992 | |
| Good work. l think you sold Larry. | Iyi is. Sanirim Larry'ye sattin. İyi iş. Sanırım Larry'ye sattın. İyi iş. Sanırım Larry'ye sattın. | The Player-1 | 1992 | |
| Great! When will we hear? | Harika! Ne zaman duyariz? Harika! Ne zaman duyarız? Harika! Ne zaman duyarız? | The Player-1 | 1992 | |
| Go home, put some champagne on ice. l'll give you an answer by tonight. | Evine git, buzlu bir sampanya iç. Bu aksam sana cevap veririm. Evine git, buzlu bir şampanya iç. Bu akşam sana cevap veririm. Evine git, buzlu bir şampanya iç. Bu akşam sana cevap veririm. | The Player-1 | 1992 | |
| Jan, come here. | Jan, buraya gel. | The Player-1 | 1992 | |
| You move in mysterious ways, but l like it. | Gizemli hareket ediyorsun, ama bunu sevdim. | The Player-1 | 1992 | |
| Did Levy understand? No stars. | Levy anladi mi? Yildiz yok. Levy anladı mı? Yıldız yok. Levy anladı mı? Yıldız yok. | The Player-1 | 1992 | |
| Yes, he was particularly attracted to that notion. | Evet, özellikle o kismi sevdi. Evet, özellikle o kısmı sevdi. Evet, özellikle o kısmı sevdi. | The Player-1 | 1992 | |
| No Hollywood ending? No Hollywood ending. | Hollywood sonu yok? Hollywood sonu yok. | The Player-1 | 1992 | |
| They looked happy. | Mutlu görünüyorlardi. Mutlu görünüyorlardı. Mutlu görünüyorlardı. | The Player-1 | 1992 | |
| They have a completely fucked up idea that has no second act. | Ikinci sahnesi bile olmayan berbat bir senaryo aldilar az önce. İkinci sahnesi bile olmayan berbat bir senaryo aldılar az önce. İkinci sahnesi bile olmayan berbat bir senaryo aldılar az önce. | The Player-1 | 1992 | |
| lf l hadn't heard it myself, l never would've believed it. | Kendim duymasam, asla inanmazdim. Kendim duymasam, asla inanmazdım. Kendim duymasam, asla inanmazdım. | The Player-1 | 1992 | |
| Larry Levy liked it because he's a dickbrain. | Larry Levy begendi çünkü o bir beyinsiz. Larry Levy beğendi çünkü o bir beyinsiz. Larry Levy beğendi çünkü o bir beyinsiz. | The Player-1 | 1992 | |
| Levy will sell the idea to Levison. | Levy fikri Levison'a satacak. | The Player-1 | 1992 | |
| Then l will let Levison have the brilliant idea... | Sonra ben Levison'a... | The Player-1 | 1992 | |
| of letting Larry take over the project from me. | Larry'nin projeyi benden almasi fikrini verecegim. Larry'nin projeyi benden alması fikrini vereceğim. Larry'nin projeyi benden alması fikrini vereceğim. | The Player-1 | 1992 | |
| You will? | Yapar misin? Yapar mısın? Yapar mısın? | The Player-1 | 1992 | |
| Levison can't wait to get in bed with Levy. | Levison Levy'yle yataga girmek için sabirsizlaniyordu. Levison Levy'yle yatağa girmek için sabırsızlanıyordu. Levison Levy'yle yatağa girmek için sabırsızlanıyordu. | The Player-1 | 1992 | |
| This piece of shit idea will blow up in both their faces. | Bu .oktan fikir suratlarinda patlayacak. Bu boktan fikir suratlarında patlayacak. Bu boktan fikir suratlarında patlayacak. | The Player-1 | 1992 | |
| And then l will step in and save the day. | Sonra ben devreye girecegim ve günü kurtaracagim. Sonra ben devreye gireceğim ve günü kurtaracağım. Sonra ben devreye gireceğim ve günü kurtaracağım. | The Player-1 | 1992 | |
| Three points. | Üç nokta. | The Player-1 | 1992 | |
| Great shot! | Harika atis! Harika atış! Harika atış! | The Player-1 | 1992 | |
| She's receiving the last rites. | Son dileklerini elde eder. | The Player-1 | 1992 | |
| The D.A. discovers that the husband faked his own death. | Savci kocasinin aslinda ölmedigini görür. Savcı kocasının aslında ölmediğini görür. Savcı kocasının aslında ölmediğini görür. | The Player-1 | 1992 | |
| She's innocent. He races to the penitentiary, but it's too late. | O masumdur. Cezaevine aceleyle gider, ama artik geçtir. O masumdur. Cezaevine aceleyle gider, ama artık geçtir. O masumdur. Cezaevine aceleyle gider, ama artık geçtir. | The Player-1 | 1992 | |
| The pellets have dropped. She's dead. | Tüpler düsmüstür. O ölür. Tüpler düşmüştür. O ölür. Tüpler düşmüştür. O ölür. | The Player-1 | 1992 | |
| He helped kill the woman he loved. | Sevdigi kadinin ölmesine yardim etmistir. Sevdiği kadının ölmesine yardım etmiştir. Sevdiği kadının ölmesine yardım etmiştir. | The Player-1 | 1992 | |
| Who are the stars? No stars, just talent. | Yildizlar kim? Yildiz yok, sadece yetenekler. Yıldızlar kim? Yıldız yok, sadece yetenekler. Yıldızlar kim? Yıldız yok, sadece yetenekler. | The Player-1 | 1992 | |
| No stars? | Yildiz yok mu? Yıldız yok mu? Yıldız yok mu? | The Player-1 | 1992 | |
| What the fuck kind of ending do you call that? lt's depressing. | Bu ne biçim son? Çok sikici. Bu ne biçim son? Çok sıkıcı. Bu ne biçim son? Çok sıkıcı. | The Player-1 | 1992 | |
| Depressing? Terms of Endearment, Love Story, Steel Magnolias? | Sikici mi? Terms of Endearment, Love Story, Steel Magnolias? Sıkıcı mı? Terms of Endearment, Love Story, Steel Magnolias? Sıkıcı mı? Terms of Endearment, Love Story, Steel Magnolias? | The Player-1 | 1992 | |
| E.T. grossed $319 million worldwide... | E.T. dünya çapinda 319 milyon dolar yapti. E.T. dünya çapında 319 milyon dolar yaptı. E.T. dünya çapında 319 milyon dolar yaptı. | The Player-1 | 1992 | |
| and there wasn't a dry eye in the house. | aglamayan da kimse yoktu. ağlamayan da kimse yoktu. ağlamayan da kimse yoktu. | The Player-1 | 1992 | |
| Depressing? l don't think so. Yeah, but | Sikici? Ben öyle düsünmüyorum. Evet, ama Sıkıcı? Ben öyle düşünmüyorum. Evet, ama... Sıkıcı? Ben öyle düşünmüyorum. Evet, ama... | The Player-1 | 1992 | |
| Normally l'd agree with you, but this is an entirely different kind of deal. | Normalde sana katilirdim, ama bu tamamen farkli bir anlasma. Normalde sana katılırdım, ama bu tamamen farklı bir anlaşma. Normalde sana katılırdım, ama bu tamamen farklı bir anlaşma. | The Player-1 | 1992 | |
| lt is a matter of taking the risk, rolling the dice. | Bu tamamen risk alma, zarlari atma meselesi. Bu tamamen risk alma, zarları atma meselesi. Bu tamamen risk alma, zarları atma meselesi. | The Player-1 | 1992 | |
| But if they come up 7, bingo! | Ama yedi gelirse, bingo! | The Player-1 | 1992 | |
| lt's Oscar time. | Oscar zamani. Oscar zamanı. Oscar zamanı. | The Player-1 | 1992 | |
| Do they screw? Who? | Yatiyorlar mi? Kimler? Yatıyorlar mı? Kimler? Yatıyorlar mı? Kimler? | The Player-1 | 1992 | |
| The D.A. and the woman. Do they screw? | Savci ve kadin. Yatiyorlar mi? Savcı ve kadın. Yatıyorlar mı? Savcı ve kadın. Yatıyorlar mı? | The Player-1 | 1992 | |
| lf l'm going to be looking at jail cells and gas chambers, you need some sex. | Eger hapishane hücrelerine ve gaz odalarina bakacaksam, biraz seks gerekir. Eğer hapishane hücrelerine ve gaz odalarına bakacaksam, biraz seks gerekir. Eğer hapishane hücrelerine ve gaz odalarına bakacaksam, biraz seks gerekir. | The Player-1 | 1992 | |
| Sure, of course. We'll get it there. No problem. | Tabii, elbette. Öyle yapariz. Sorun degil. Tabii, elbette. Öyle yaparız. Sorun değil. Tabii, elbette. Öyle yaparız. Sorun değil. | The Player-1 | 1992 | |
| Who's gonna shepherd this thing? | Bunun çobani kim olacak? Bunun çobanı kim olacak? Bunun çobanı kim olacak? | The Player-1 | 1992 | |
| Larry, you seem to have a good feel for this. You want to run with it? | Larry, senin bu konuda hislerin kuvvetli. Sen çalistirmak ister misin? Larry, senin bu konuda hislerin kuvvetli. Sen çalıştırmak ister misin? Larry, senin bu konuda hislerin kuvvetli. Sen çalıştırmak ister misin? | The Player-1 | 1992 | |
| This project originated with Griffin. Bonnie. | Bu proje Griffin'le dogdu. Bonnie. Bu proje Griffin'le doğdu. Bonnie. Bu proje Griffin'le doğdu. Bonnie. | The Player-1 | 1992 | |
| l don't want to dance at somebody else's wedding. | Ben baskasinin dügününde dans etmek istemem. Ben başkasının düğününde dans etmek istemem. Ben başkasının düğününde dans etmek istemem. | The Player-1 | 1992 | |
| lf it's Griffin's project, it's Griffin's. | Griffin'in projesiyse, Griffin'indir. | The Player-1 | 1992 | |
| We should Bonnie, this will have to be my call. | Bence Bonnie, bu benim kararim olmali. Bence... Bonnie, bu benim kararım olmalı. Bence... Bonnie, bu benim kararım olmalı. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's fine with me. | Bana uyar. | The Player-1 | 1992 | |
| My plate is full anyway. | Benim tabagim zaten dolu. Benim tabağım zaten dolu. Benim tabağım zaten dolu. | The Player-1 | 1992 | |
| Larry, it's yours. Hit a home run, win an Oscar for the home team. | Larry, senindir. Gol yapmalisin, takimina Oscar kazandirmalisin. Larry, senindir. Gol yapmalısın, takımına Oscar kazandırmalısın. Larry, senindir. Gol yapmalısın, takımına Oscar kazandırmalısın. | The Player-1 | 1992 | |
| Griffin, l've got something else for you. New York tomorrow. | Griffin, Senin için baska bir seyim var. Yarin New York. Griffin, Senin için başka bir şeyim var. Yarın New York. Griffin, Senin için başka bir şeyim var. Yarın New York. | The Player-1 | 1992 | |
| Tom Wolfe's new book will be in a room at the hotel. Read it and make your bid. | Tom Wolfe'un yeni kitabi bir otel odasinda olacak. Oku ve fiyatini ver. Tom Wolfe'un yeni kitabi bir otel odasında olacak. Oku ve fiyatını ver. Tom Wolfe'un yeni kitabi bir otel odasında olacak. Oku ve fiyatını ver. | The Player-1 | 1992 | |
| Send Bonnie. She'll know if it's a movie. lf it is, the bid's a million. | Bonnie'yi gönder. O bir film olup olmadigini anlar. Filmse, fiyat bir milyondur. Bonnie'yi gönder. O bir film olup olmadığını anlar. Filmse, fiyat bir milyondur. Bonnie'yi gönder. O bir film olup olmadığını anlar. Filmse, fiyat bir milyondur. | The Player-1 | 1992 | |
| Me? A million! That's high, isn't it? | Ben mi? Bir milyon! Yüksek, degil mi? Ben mi? Bir milyon! Yüksek, değil mi? Ben mi? Bir milyon! Yüksek, değil mi? | The Player-1 | 1992 | |
| lt's Tom Wolfe. Why not you? | Tom Wolfe'un eseri. Neden sen gitmiyorsun? | The Player-1 | 1992 | |
| l'm a story editor. That's a vice president's job. | Ben bir hikaye editörüyüm. Bu baskan yardimcisinin görevidir. Ben bir hikaye editörüyüm. Bu başkan yardımcısının görevidir. Ben bir hikaye editörüyüm. Bu başkan yardımcısının görevidir. | The Player-1 | 1992 | |
| You don't want to be a vice president? Bonnie, pack your bags. | Sen baskan yardimcisi olmak istemiyor musun? Bonnie, çantalarini topla. Sen başkan yardımcısı olmak istemiyor musun? Bonnie, çantalarını topla. Sen başkan yardımcısı olmak istemiyor musun? Bonnie, çantalarını topla. | The Player-1 | 1992 | |
| Congratulations. That was the most amazing piece l've ever heard. | Tebrikler. Bu duyugum en ilginç parçaydi. Tebrikler. Bu duyduğum en ilginç parçaydı. Tebrikler. Bu duyduğum en ilginç parçaydı. | The Player-1 | 1992 | |
| lf you don't want the responsibility No, l'm going. | Sorumluluk istemiyorsan Hayir, gidiyorum. Sorumluluk istemiyorsan... Hayır, gidiyorum. Sorumluluk istemiyorsan... Hayır, gidiyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| l really want to be one of your soldiers. | Gerçekten askerlerinden biri olmak isterim. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm glad you're on the team. Bonnie will be gone. l'm here for you. | Takimda olduguna sevindim. Bonnie gitmis olacak. Ben senin için burdayim. Takımda olduğuna sevindim. Bonnie gitmiş olacak. Ben senin için burdayım. Takımda olduğuna sevindim. Bonnie gitmiş olacak. Ben senin için burdayım. | The Player-1 | 1992 | |
| Whitney, now! | Whitney, simdi! Whitney, şimdi! Whitney, şimdi! | The Player-1 | 1992 | |
| Frank, Marty, come in. | Frank, Marty, içeri girin. | The Player-1 | 1992 | |
| May l have a word with you? l have a meeting. | Kisa birsey konusabilir miyiz? Bir toplantim var. Kısa bir şey konuşabilir miyiz? Bir toplantım var. Kısa bir şey konuşabilir miyiz? Bir toplantım var. | The Player-1 | 1992 | |
| Find the time. What is going on? What do you mean? | Zaman bul. Neler oluyor? Ne demek istiyorsun? | The Player-1 | 1992 | |
| Handing Larry Levy your project. | Larry Levy'ye projeni teslim etmek. | The Player-1 | 1992 | |
| l thought Larry had... | Bence Larry'nin... | The Player-1 | 1992 | |
| a firm grasp on the style of the piece. | bu tarzi yakaladigini düsünmüstüm. bu tarzı yakaladığını düşünmüştüm. bu tarzı yakaladığını düşünmüştüm. | The Player-1 | 1992 | |
| The only thing Larry Levy has a firm grasp on is his dick! | Larry Levy'nin tek yakalabilecegi sey kendi aletidir! Larry Levy'nin tek yakalayabileceği şey kendi aletidir! Larry Levy'nin tek yakalayabileceği şey kendi aletidir! | The Player-1 | 1992 | |
| l'm not Oz, l can't do everything. | Ben Oz degilim, Herseyi yapamam. Ben Oz değilim, Her şeyi yapamam. Ben Oz değilim, Her şeyi yapamam. | The Player-1 | 1992 | |
| Why shouldn't l use Larry if l think he has what it takes to get a picture made? | Larry'nin yapabilecegini düsünüyorsam neden onu kullanamayayim? Larry'nin yapabileceğini düşünüyorsam neden onu kullanamayayım? Larry'nin yapabileceğini düşünüyorsam neden onu kullanamayayım? | The Player-1 | 1992 | |
| That way everybody wins. Why are you bullshitting me? | Bu sekilde herkes kazanir. Ne saçmaliyorsun bana? Bu şekilde herkes kazanır. Ne saçmalıyorsun bana? Bu şekilde herkes kazanır. Ne saçmalıyorsun bana? | The Player-1 | 1992 | |
| l'm not! You never used to bullshit me. | Saçmalamiyorum! Hiç bana saçmalamazdin. Saçmalamıyorum! Hiç bana saçmalamazdın. Saçmalamıyorum! Hiç bana saçmalamazdın. | The Player-1 | 1992 | |
| l know you. You've been stringing me along. | Seni tanirim. Benden kurtulmaya çalistin. Seni tanırım. Benden kurtulmaya çalıştın. Seni tanırım. Benden kurtulmaya çalıştın. | The Player-1 | 1992 | |
| Habeas Corpus, Griff. Habeas Corpus. | Habeas Corpus, Griff. Habeas Corpus. | The Player-1 | 1992 | |
| You've been stringing me along like one of your goddamn writers. | Sanki yazarlarindan biriymisim gibi benden kurtulmaya çalistin. Sanki yazarlarından biriymişim gibi benden kurtulmaya çalıştın. Sanki yazarlarından biriymişim gibi benden kurtulmaya çalıştın. | The Player-1 | 1992 |