Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169050
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| A million and a half of these scripts. It's nuts. | O senaryolardan 1,5 milyonu. Çilginca. O senaryolardan 1,5 milyonu. Çılgınca. O senaryolardan 1,5 milyonu. Çılgınca. | The Player-2 | 1992 | |
| And I think avoidable. | Bence bunun önüne geçilebilir. | The Player-2 | 1992 | |
| You saw The Bicycle Thief? I love that. It's a great film. | Bisiklet Hirsizi'ni mi seyrettin? Buna bayildim. Harika bir filmdir. Bisiklet Hırsızı’nı mı seyrettin? Buna bayıldım. Harika bir filmdir. Bisiklet Hırsızı’nı mı seyrettin? Buna bayıldım. Harika bir filmdir. | The Player-2 | 1992 | |
| It's an art movie. It doesn't count. We're talking about movie movies. | Sanat filmi. O sayilmaz. Biz film filmlerinden bahsediyoruz. Sanat filmi. O sayılmaz. Biz film filmlerinden bahsediyoruz. Sanat filmi. O sayılmaz. Biz film filmlerinden bahsediyoruz. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm just saying there's time and money to be saved... | sadece diyorum ki zaman ve para kazanabiliriz... | The Player-2 | 1992 | |
| Where are these stories coming from? Anywhere. It doesn't matter. | Bu hikayeler nerden geliyor? Herhangi bir yerden. Önemli degil. Bu hikayeler nerden geliyor? Herhangi bir yerden. Önemli değil. Bu hikayeler nerden geliyor? Herhangi bir yerden. Önemli değil. | The Player-2 | 1992 | |
| 'Immigrants protest budget cuts in literacy program. ' | 'Göçmenler okur yazarlik programinin bütçesinin kisilmasini protesto etti.' 'Göçmenler okur yazarlık programının bütçesinin kısılmasını protesto etti.' 'Göçmenler okur yazarlık programının bütçesinin kısılmasını protesto etti.' | The Player-2 | 1992 | |
| It doesn't matter. Give it a shot. You can't lose here. | Önemli degil. Bir kez dene. Burada kaybedemezsin. Önemli değil. Bir kez dene. Burada kaybedemezsin. Önemli değil. Bir kez dene. Burada kaybedemezsin. | The Player-2 | 1992 | |
| Bonnie. Give me the paper. I don't know, Larry. | Bonnie. Bana gazeteyi ver. Bilmiyorum, Larry. | The Player-2 | 1992 | |
| I see Connery as Bond. That's funny. | Connery'yi Bond olarak görüyorum. Tuhaf. | The Player-2 | 1992 | |
| It's a good thing Oliver Stone wasn't listening to you. Where would we be? | Oliver Stone iyi ki seni dinlemiyordu. Halimiz ne olurdu? | The Player-2 | 1992 | |
| I think Larry's point is well taken. Let's move on. | Sanirim Larry'yi iyi anladik. Devam edelim. Sanırım Larry'yi iyi anladık. Devam edelim. Sanırım Larry'yi iyi anladık. Devam edelim. | The Player-2 | 1992 | |
| I was thinking what an interesting concept it is... | Yazari artistik süreçten ayirmanin... Yazarı artistik süreçten ayırmanın... Yazarı artistik süreçten ayırmanın... | The Player-2 | 1992 | |
| If we can get rid of the actors and directors, maybe we've got something. | Aktör ve yönetmenlerden de kurtulabilirsek, belki daha iyi olur. | The Player-2 | 1992 | |
| Mr. Mill, I understand you were late coming in this morning. | Bay Mill, bu sabah geç kalmanizi anliyorum. Bay Mill, bu sabah geç kalmanızı anlıyorum. Bay Mill, bu sabah geç kalmanızı anlıyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm fine. | Iyiyim. İyiyim. İyiyim. | The Player-2 | 1992 | |
| I appreciate your concern. | Ilgin için tesekkürler. İlgin için teşekkürler. İlgin için teşekkürler. | The Player-2 | 1992 | |
| That's exactly what I've come to do. | Tam olarak onun için geldim. | The Player-2 | 1992 | |
| It's a good one, too. It's about a writer, sort of. | Çok da iyi bir fikir. Bir yazar hakkinda, sayilir. Çok da iyi bir fikir. Bir yazar hakkında, sayılır. Çok da iyi bir fikir. Bir yazar hakkında, sayılır. | The Player-2 | 1992 | |
| You met him. I meet a lot of writers. | Onunla karsilastin. Çok yazarla karsilastim. Onunla karsılaştın. Çok yazarla karsılaştım. Onunla karsılaştın. Çok yazarla karsılaştım. | The Player-2 | 1992 | |
| In 25 words or less? Okay. | 25 kelimeyle ya da daha aziyla mi? Tamam. 25 kelimeyle ya da daha azıyla mı? Tamam. 25 kelimeyle ya da daha azıyla mı? Tamam. | The Player-2 | 1992 | |
| I didn't kill him, Walter. | Onu ben öldürmedim, Walter. | The Player-2 | 1992 | |
| But I went to see him. I know I said I didn't, but I did. | Ama onu görmeye gittim. Gitmedim dedigimi biliyorum, ama gittim. Ama onu görmeye gittim. Gitmedim dediğimi biliyorum, ama gittim. Ama onu görmeye gittim. Gitmedim dediğimi biliyorum, ama gittim. | The Player-2 | 1992 | |
| Haven't you heard the rumors? I'm on my way out. | Dedikodulari duymadin mi? Ben gitmek üzereyim. Dedikoduları duymadın mı? Ben gitmek üzereyim. Dedikoduları duymadın mı? Ben gitmek üzereyim. | The Player-2 | 1992 | |
| Just what I need, a little more controversy. | Tam ihtiyacim olan sey, biraz daha tartisma. Tam ihtiyacım olan şey, biraz daha tartışma. Tam ihtiyacım olan şey, biraz daha tartışma. | The Player-2 | 1992 | |
| It's not a good time. | Iyi bir zaman degil. İyi bir zaman değil. İyi bir zaman değil. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm in charge of studio security in every definition of the word. | Kelimenin tam anlamiyla stüdyonun güvenliginden ben sorumluyum. Kelimenin tam anlamıyla stüdyonun güvenliğinden ben sorumluyum. Kelimenin tam anlamıyla stüdyonun güvenliğinden ben sorumluyum. | The Player-2 | 1992 | |
| It is my job to keep this very, very quiet! | Bunu sessiz ama çok sessiz tutmak benim isimdir! | The Player-2 | 1992 | |
| He had an idea I was interested in. I wanted to talk to him right away. | Ilgilendigim bir fikri vardi. Hemen konusmamiz lazimdi. İlgilendiğim bir fikri vardı. Hemen konuşmamız lazımdı. İlgilendiğim bir fikri vardı. Hemen konuşmamız lazımdı. | The Player-2 | 1992 | |
| I'll go to the police now. You come with me. | Simdi polise gidiyorum. Sen de benimle geliyorsun. Şimdi polise gidiyorum. Sen de benimle geliyorsun. Şimdi polise gidiyorum. Sen de benimle geliyorsun. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm not a murderer. | Ben katil degilim. Ben katil değilim. Ben katil değilim. | The Player-2 | 1992 | |
| The fax. Is it bad news? | Faks. Haberler kötü mü? | The Player-2 | 1992 | |
| It is to society we must look... | Bu suç için adalet ariyorsak... Bu suç için adalet arıyorsak... Bu suç için adalet arıyorsak... | The Player-2 | 1992 | |
| I know in my heart that he would say... | kalbimle biliyorum ki sunu derdi... | The Player-2 | 1992 | |
| And I'd say, 'Yeah, David, I've learned a lot. | Ve ben de derdim ki, 'Evet, David, çok sey ögrendim. Ve ben de derdim ki, 'Evet, David, çok şey öğrendim. Ve ben de derdim ki, 'Evet, David, çok şey öğrendim. | The Player-2 | 1992 | |
| David was working on something the day he died. I'd like to share it with you. | David öldügü gün birsey üzerinde çalisiyordu. Onu sizinle paylasmak istiyorum. David öldüğü gün bir şey üzerinde çalışıyordu. Onu sizinle paylaşmak istiyorum. David öldüğü gün bir şey üzerinde çalışıyordu. Onu sizinle paylaşmak istiyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| Interior. Flophouse room. Early morning. | Iç. Oda. Sabahin erken saatleri. İç. Oda. Sabahın erken saatleri. İç. Oda. Sabahın erken saatleri. | The Player-2 | 1992 | |
| It's empty.( | Bostur.( Bostur. Bostur. | The Player-2 | 1992 | |
| No, I'm Griffin Mill. | Hayir, Ben Griffin Mill. Hayır, Ben Griffin Mill. Hayır, Ben Griffin Mill. | The Player-2 | 1992 | |
| It turned out you were right. What? | Hakli çiktin. Ne? Haklı çıktın. Ne? Haklı çıktın. Ne? | The Player-2 | 1992 | |
| It was a red sea. | Kizil denizmis. Kızıl denizmiş. Kızıl denizmiş. | The Player-2 | 1992 | |
| You're the only person I know here. | Burda tanidigim tek kisisin. Burda tanıdığım tek kişisin. Burda tanıdığım tek kişisin. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm really sorry about David. | David için gerçekten üzgünüm. | The Player-2 | 1992 | |
| I always suspected he was... | Ben hep esi benzeri olmayan bir... Ben hep eşi benzeri olmayan bir... Ben hep eşi benzeri olmayan bir... | The Player-2 | 1992 | |
| It's nice of you to say that. It was nice of you to come. You didn't have to. | Bunu söylemen büyük incelik. Gelmen de ince bir davranis. Mecbur degildin. Bunu söylemen büyük incelik. Gelmen de ince bir davranış. Mecbur değildin. Bunu söylemen büyük incelik. Gelmen de ince bir davranış. Mecbur değildin. | The Player-2 | 1992 | |
| I did. | Mecburdum. | The Player-2 | 1992 | |
| You know, I was probably the last person to see him alive. | Bilirsin, onu canli olarak en son gören benim. Bilirsin, onu canlı olarak en son gören benim. Bilirsin, onu canlı olarak en son gören benim. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm sure this is a terrible time for you. | Eminim çok kötü anlar geçirmektesin. | The Player-2 | 1992 | |
| Is there anything you need? | Ihtiyacin olan birsey var mi? İhtiyacın olan bir şey var mı? İhtiyacın olan bir şey var mı? | The Player-2 | 1992 | |
| No, really. I don't feel bad. | Hayir, gerçekten. Kötü hissetmiyorum. Hayır, gerçekten. Kötü hissetmiyorum. Hayır, gerçekten. Kötü hissetmiyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| It's like when my parents died. | Ailem öldügündeki gibi. Ailem öldüğündeki gibi. Ailem öldüğündeki gibi. | The Player-2 | 1992 | |
| I didn't feel anything at all. They were just gone. | Hiçbirsey hissetmiyorum. Sadece gittiler. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm sure it hasn't sunk in yet. | Eminim daha tam batmamistir. Eminim daha tam batmamıştır. Eminim daha tam batmamıştır. | The Player-2 | 1992 | |
| No, I meant David. | Hayir, ben David'i kastettim. Hayır, ben David'i kastettim. Hayır, ben David'i kastettim. | The Player-2 | 1992 | |
| These people. I don't like it here. | insanlar. Burayi sevmiyorum. insanlar. Burayı sevmiyorum. insanlar. Burayı sevmiyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| I can't talk to them. | Onlarla konusabilirim. Onlarla konuşabilirim. Onlarla konuşabilirim. | The Player-2 | 1992 | |
| David's gone and I'm somewhere else already. | David gitti ve ben zaten baska bir yerdeyim. David gitti ve ben zaten başka bir yerdeyim. David gitti ve ben zaten başka bir yerdeyim. | The Player-2 | 1992 | |
| Sure. I'm right here. | Tabii ki. Yanindayim. Tabii ki. Yanındayım. Tabii ki. Yanındayım. | The Player-2 | 1992 | |
| These are very interesting. I like them. | Bunlar çok ilginç. Sevdim. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't have a dealer. | Dagiticim yok. Dağıtıcım yok. Dağıtıcım yok. | The Player-2 | 1992 | |
| I couldn't sell these. They're never finished. Biccy? | Bunlari satamadim. Asla bitiremedim. Biccy? Bunları satamadım. Asla bitiremedim. Biccy? Bunları satamadım. Asla bitiremedim. Biccy? | The Player-2 | 1992 | |
| No, they're just what I do for myself. | Hayir, sadece kendim için yapiyorum. Hayır, sadece kendim için yapıyorum. Hayır, sadece kendim için yapıyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| What I feel. | Ne hissedersem. | The Player-2 | 1992 | |
| If you'd ever been to the house before. | Eve daha önce gelip gelmedigini. Eve daha önce gelip gelmediğini. Eve daha önce gelip gelmediğini. | The Player-2 | 1992 | |
| They have to ask those questions. I don't see why. | Bu sorulari sormak zorundalar. Neden anlamiyorum. Bu soruları sormak zorundalar. Neden anlamıyorum. Bu soruları sormak zorundalar. Neden anlamıyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| Can I ask you a question? Sure. | Size bir soru sorabilir miyim? Tabii ki. | The Player-2 | 1992 | |
| I liked it but it needed work, especially the ending. | Begendim ama düzeltilmesi gerekiyordu, özellikle de sonu. Beğendim ama düzeltilmesi gerekiyordu, özellikle de sonu. Beğendim ama düzeltilmesi gerekiyordu, özellikle de sonu. | The Player-2 | 1992 | |
| I was sitting in my office... | Ofisimde oturuyordum... | The Player-2 | 1992 | |
| What did you think of his ending? I never read it. | Onun finali nasildi? Hiç okumadim. Onun finali nasıldı? Hiç okumadım. Onun finali nasıldı? Hiç okumadım. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't like reading. | Ben okumayi sevmem. Ben okumayı sevmem. Ben okumayı sevmem. | The Player-2 | 1992 | |
| Do you like books? I like words and letters. | Kitaplari sever misin? Ben kelimeleri ve harfleri severim. Kitapları sever misin? Ben kelimeleri ve harfleri severim. Kitapları sever misin? Ben kelimeleri ve harfleri severim. | The Player-2 | 1992 | |
| But I'm not crazy about complete sentences. | Ama düzgün cümleler için deli olmam. | The Player-2 | 1992 | |
| He walked out on me. I don't think David liked me. | Çekti gitti. Sanirim David beni sevmedi. Çekti gitti. Sanırım David beni sevmedi. Çekti gitti. Sanırım David beni sevmedi. | The Player-2 | 1992 | |
| I think he just didn't like happy endings. | Sanirim mutlu sonlari sevmiyor. Sanırım mutlu sonları sevmiyor. Sanırım mutlu sonları sevmiyor. | The Player-2 | 1992 | |
| I might put you in one of my paintings. | Seni resimlerinden birine koyabilirim. | The Player-2 | 1992 | |
| There's one I want to do of an Icelandic hero. | Izlandali bir kahramanla ilgili olarak düsündügüme. İzlandalı bir kahramanla ilgili olarak düşündüğüme. İzlandalı bir kahramanla ilgili olarak düşündüğüme. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't know about that. We have a long tradition of gangsters in movies. | Bunu bilmiyorum. Uzun bir gangster filmi gelenegimiz var. Bunu bilmiyorum. Uzun bir gangster filmi geleneğimiz var. Bunu bilmiyorum. Uzun bir gangster filmi geleneğimiz var. | The Player-2 | 1992 | |
| I think knowing you've committed a crime is suffering enough. | Bence suç isledigini bilmek yeterince aci verici. Bence suç islediğini bilmek yeterince acı verici. Bence suç islediğini bilmek yeterince acı verici. | The Player-2 | 1992 | |
| If you don't suffer... | Eger aci çekmiyorsan... Eğer acı çekmiyorsan... Eğer acı çekmiyorsan... | The Player-2 | 1992 | |
| It has nothing to do with how things really are. | Gerçekle hiç alakasi yok. Gerçekle hiç alakası yok. Gerçekle hiç alakası yok. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't know what I believe, Mr. Mill. | Neye inandigimi bilmiyorum, Bay Mill. Neye inandığımı bilmiyorum, Bay Mill. Neye inandığımı bilmiyorum, Bay Mill. | The Player-2 | 1992 | |
| It's just what I feel. | Bu sadece hislerim. | The Player-2 | 1992 | |
| Is that what I am? | Öyle miyim? | The Player-2 | 1992 | |
| I never was sure. | Hiç emin olamadim. Hiç emin olamadım. Hiç emin olamadım. | The Player-2 | 1992 | |
| Can I just pick this up? | Kaldirabilir miyim? Kaldırabilir miyim? Kaldırabilir miyim? | The Player-2 | 1992 | |
| I want to thank my mother, her mother and her father's mother who | Anneme, onun annesine ve onun babasinin annesine tesekkür etmek istiyorum Anneme, onun annesine ve onun babasının annesine teşekkür etmek istiyorum... 811 00:56:23,387 > 00:56:24,820 Merhaba. Anneme, onun annesine ve onun babasının annesine teşekkür etmek istiyorum... 811 00:56:23,387 > 00:56:24,820 Merhaba. | The Player-2 | 1992 | |
| I always take my family there when they come. | Ailemle hep oraya giderim. | The Player-2 | 1992 | |
| I've been there so often, I feel like I'm ready to direct. | Oraya o kadar çok gittim ki, yönetmenlige hazir hissediyorum. Oraya o kadar çok gittim ki, yönetmenliğe hazır hissediyorum. Oraya o kadar çok gittim ki, yönetmenliğe hazır hissediyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm sorry I didn't call you when I heard Kahane was dead. | Kahane in öldügünü duydugumda seni aramadigim için üzgünüm. Kahane in öldüğünü duyduğumda seni aramadığım için üzgünüm. Kahane in öldüğünü duyduğumda seni aramadığım için üzgünüm. | The Player-2 | 1992 | |
| I wish I had a better answer. All I can say is I didn't think about it. | Keske daha iyi bir cevabim olsaydi. Tüm diyebilecegim aklima gelmedi. Keşke daha iyi bir cevabim olsaydı. Tüm diyebileceğim aklıma gelmedi. Keşke daha iyi bir cevabim olsaydı. Tüm diyebileceğim aklıma gelmedi. | The Player-2 | 1992 | |
| His wife told me Girlfriend. | Karisi söyledi Kiz arkadasi. Karısı söyledi... Kız arkadaşı. Karısı söyledi... Kız arkadaşı. | The Player-2 | 1992 | |
| Girlfriend. I didn't know either of them. | Kiz arkadasi. Ben ikisini de tanimiyorum. Kız arkadaşı. Ben ikisini de tanımıyorum. Kız arkadaşı. Ben ikisini de tanımıyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| I was restless, thought I'd see the movie. | Yorgundum, filme gitmeyi düsündüm. Yorgundum, filme gitmeyi düşündüm. Yorgundum, filme gitmeyi düşündüm. | The Player-2 | 1992 | |
| If he was there, I'd talk to him about a job I thought he was good for. | Eger orda olsaydi, onun iyi yapacagina inandigim bir isle ilgili konusacaktim. Eğer orda olsaydı, onun iyi yapacağına inandığım bir işle ilgili konuşacaktım. Eğer orda olsaydı, onun iyi yapacağına inandığım bir işle ilgili konuşacaktım. | The Player-2 | 1992 | |
| It was a wild, incredible scene. It was like Tokyo. | Vahsi ve inanilmaz bir sahneydi. Tokyo gibiydi. Vahşi ve inanılmaz bir sahneydi. Tokyo gibiydi. Vahşi ve inanılmaz bir sahneydi. Tokyo gibiydi. | The Player-2 | 1992 | |
| It was an incredible scene. I was having a great time. | Inanilmaz bir sahneydi. Çok iyi zaman geçiriyordum. İnanılmaz bir sahneydi. Çok iyi zaman geçiriyordum. İnanılmaz bir sahneydi. Çok iyi zaman geçiriyordum. | The Player-2 | 1992 | |
| People stopped singing. Then it was just a bar and I don't drink. | Insanlar sarki söylemeyi kestiler. Sonra bir bar oldu ve ben içmem. İnsanlar şarkı söylemeyi kestiler. Sonra bir bar oldu ve ben içmem. İnsanlar şarkı söylemeyi kestiler. Sonra bir bar oldu ve ben içmem. | The Player-2 | 1992 | |
| Well, I just have to ask. | Sey, sormak zorundayim. Şey, sormak zorundayım. Şey, sormak zorundayım. | The Player-2 | 1992 | |
| No, I parked on the street. I drive a Range Rover... | Hayir, ben caddeye park etmistim. Range Rover kullaniyordum... Hayır, ben caddeye park etmiştim. Range Rover kullanıyordum... Hayır, ben caddeye park etmiştim. Range Rover kullanıyordum... | The Player-2 | 1992 | |
| so I feel safer when it's visible. | görünür bir yere koyunca güvende hissediyorum. | The Player-2 | 1992 |