Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169040
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| As opposed to down. Moods. | Asaginin tersi. Ruh halleri. Aşağının tersi. Ruh halleri. Aşağının tersi. Ruh halleri. | The Player-1 | 1992 | |
| You know, happy as opposed to sad. Hopeful as opposed to depressing. | Bilirsin, üzgünün tersi mutlu. Sikintilinin tesi umutlu. Bilirsin, üzgünün tersi mutlu. Sıkıntılının tersi umutlu. Bilirsin, üzgünün tersi mutlu. Sıkıntılının tersi umutlu. | The Player-1 | 1992 | |
| What did you think of his ending? l never read it. | Onun finali nasildi? Hiç okumadim. Onun finali nasıldı? Hiç okumadım. Onun finali nasıldı? Hiç okumadım. | The Player-1 | 1992 | |
| You never read it? Nope. | Hiç okumadin mi? Hayir. Hiç okumadın mı? Hayır. Hiç okumadın mı? Hayır. | The Player-1 | 1992 | |
| l don't like reading. | Ben okumayi sevmem. Ben okumayı sevmem. Ben okumayı sevmem. | The Player-1 | 1992 | |
| Do you like books? l like words and letters. | Kitaplari sever misin? Ben kelimeleri ve harfleri severim. Kitapları sever misin? Ben kelimeleri ve harfleri severim. Kitapları sever misin? Ben kelimeleri ve harfleri severim. | The Player-1 | 1992 | |
| But l'm not crazy about complete sentences. | Ama düzgün cümleler için deli olmam. | The Player-1 | 1992 | |
| What did he think? | O ne düsünmüstü? O ne düşünmüştü? O ne düşünmüştü? | The Player-1 | 1992 | |
| He walked out on me. l don't think David liked me. | Çekti gitti. Sanirim David beni sevmedi. Çekti gitti. Sanırım David beni sevmedi. Çekti gitti. Sanırım David beni sevmedi. | The Player-1 | 1992 | |
| l think he just didn't like happy endings. | Sanirim mutlu sonlari sevmiyor. Sanırım mutlu sonları sevmiyor. Sanırım mutlu sonları sevmiyor. | The Player-1 | 1992 | |
| Put your face here. | Yüzünü buraya koy. | The Player-1 | 1992 | |
| What are you doing? You aren't going to paint me, are you? | Ne yapiyorsun? Beni boyamayacaksin, degil mi? Ne yapıyorsun? Beni boyamayacaksın, değil mi? Ne yapıyorsun? Beni boyamayacaksın, değil mi? | The Player-1 | 1992 | |
| l might put you in one of my paintings. | Seni resimlerinden birine koyabilirim. | The Player-1 | 1992 | |
| There's one l want to do of an lcelandic hero. | Izlandali bir kahramanla ilgili olarak düsündügüme. İzlandalı bir kahramanla ilgili olarak düşündüğüme. İzlandalı bir kahramanla ilgili olarak düşündüğüme. | The Player-1 | 1992 | |
| He's a thief and he's made of fire. | O bir hirsiz ve atesten yapilmis. O bir hırsız ve ateşten yapılmış. O bir hırsız ve ateşten yapılmış. | The Player-1 | 1992 | |
| You might not like that. Why not? | Bunu sevmeyebilirsin. Neden? | The Player-1 | 1992 | |
| Because you're in the movies... | Çünkü sen film isindesin... | The Player-1 | 1992 | |
| and in movies you can't have thieves as heroes, can you? | ve filmlerde hirsizlari kahraman yapamazsin, degil mi? ve filmlerde hırsızları kahraman yapamazsın, değil mi? ve filmlerde hırsızları kahraman yapamazsın, değil mi? | The Player-1 | 1992 | |
| l don't know about that. We have a long tradition of gangsters in movies. | Bunu bilmiyorum. Uzun bir gangster filmi gelenegimiz var. Bunu bilmiyorum. Uzun bir gangster filmi geleneğimiz var. Bunu bilmiyorum. Uzun bir gangster filmi geleneğimiz var. | The Player-1 | 1992 | |
| Yes, but they always have to suffer for their crimes, don't they? | Evet, ama her zaman suçlarinin cezasini çekmeliler, degil mi? Evet, ama her zaman suçlarının cezasını çekmeliler, değil mi? Evet, ama her zaman suçlarının cezasını çekmeliler, değil mi? | The Player-1 | 1992 | |
| We should pay for our crimes, shouldn't we? | Suçlarimizin bedelini vermeliyiz, degil mi? Suçlarımızın bedelini vermeliyiz, değil mi? Suçlarımızın bedelini vermeliyiz, değil mi? | The Player-1 | 1992 | |
| l think knowing you've committed a crime is suffering enough. | Bence suç isledigini bilmek yeterince aci verici. Bence suç islediğini bilmek yeterince acı verici. Bence suç islediğini bilmek yeterince acı verici. | The Player-1 | 1992 | |
| lf you don't suffer... | Eger aci çekmiyorsan... Eğer acı çekmiyorsan... Eğer acı çekmiyorsan... | The Player-1 | 1992 | |
| maybe it wasn't a crime after all. | belki de o tam bir suç degildi. belki de o tam bir suç değildi. belki de o tam bir suç değildi. | The Player-1 | 1992 | |
| Anyway, what difference does it make? | Neyse, ne fark eder? | The Player-1 | 1992 | |
| lt has nothing to do with how things really are. | Gerçekle hiç alakasi yok. Gerçekle hiç alakası yok. Gerçekle hiç alakası yok. | The Player-1 | 1992 | |
| Do you really believe that? | Buna gerçekten inaniyor musun? Buna gerçekten inanıyor musun? Buna gerçekten inanıyor musun? | The Player-1 | 1992 | |
| l don't know what l believe, Mr. Mill. | Neye inandigimi bilmiyorum, Bay Mill. Neye inandığımı bilmiyorum, Bay Mill. Neye inandığımı bilmiyorum, Bay Mill. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's just what l feel. | Bu sadece hislerim. | The Player-1 | 1992 | |
| You know what you are, June whatever your name is? | Sen nesin biliyor musun, June ya da adin herneyse? Sen nesin biliyor musun, June ya da adin her neyse? Sen nesin biliyor musun, June ya da adin her neyse? | The Player-1 | 1992 | |
| A pragmatic anarchist. | Bir pragmatik anarsistsin. Bir pragmatik anarşistsin. Bir pragmatik anarşistsin. | The Player-1 | 1992 | |
| ls that what l am? | Öyle miyim? | The Player-1 | 1992 | |
| l never was sure. | Hiç emin olamadim. Hiç emin olamadım. Hiç emin olamadım. | The Player-1 | 1992 | |
| Can l just pick this up? | Kaldirabilir miyim? Kaldırabilir miyim? Kaldırabilir miyim? | The Player-1 | 1992 | |
| Oh, it's heavy. Thirty seven ounces. | O, agirmis. 37 ons. O, ağırmış. 37 ons. O, ağırmış. 37 ons. | The Player-1 | 1992 | |
| Really? Look. | Gerçekten mi? Bak. | The Player-1 | 1992 | |
| l want to thank my mother, her mother and her father's mother who | Anneme, onun annesine ve onun babasinin annesine tesekkür etmek istiyorum Anneme, onun annesine ve onun babasının annesine teşekkür etmek istiyorum... 811 00:56:23,387 > 00:56:24,820 Merhaba. Anneme, onun annesine ve onun babasının annesine teşekkür etmek istiyorum... 811 00:56:23,387 > 00:56:24,820 Merhaba. | The Player-1 | 1992 | |
| Meet Detective Susan Avery. How do you do? My partner. | Dedektif Susan Avery ile tanis. Memnun oldum? Ortagim. Dedektif Susan Avery ile tanis. Memnun oldum? Ortağım. Dedektif Susan Avery ile tanis. Memnun oldum? Ortağım. | The Player-1 | 1992 | |
| Willa Broom. My pleasure. Let's go in here. | Willa Broom. Zevkti. Hadi içeri girelim. | The Player-1 | 1992 | |
| This is the first real movie studio Detective Avery's been to. | Burasi dedektif Avery'nin gördügü ilk gerçek film stüdyosu. Burası dedektif Avery'nin gördüğü ilk gerçek film stüdyosu. Burası dedektif Avery'nin gördüğü ilk gerçek film stüdyosu. | The Player-1 | 1992 | |
| Really? Aside from the Universal Tour. | Gerçekten mi? Universal Turu disinda. Gerçekten mi? Universal Turu dışında. Gerçekten mi? Universal Turu dışında. | The Player-1 | 1992 | |
| l always take my family there when they come. | Ailemle hep oraya giderim. | The Player-1 | 1992 | |
| l've been there so often, l feel like l'm ready to direct. | Oraya o kadar çok gittim ki, yönetmenlige hazir hissediyorum. Oraya o kadar çok gittim ki, yönetmenliğe hazır hissediyorum. Oraya o kadar çok gittim ki, yönetmenliğe hazır hissediyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| You'd probably do better than the film grads these days. | Bu günlerde egitimlilerden kesinlikle daha iyi filmler yapardin. Bu günlerde eğitimlilerden kesinlikle daha iyi filmler yapardın. Bu günlerde eğitimlilerden kesinlikle daha iyi filmler yapardın. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm sorry l didn't call you when l heard Kahane was dead. | Kahane in öldügünü duydugumda seni aramadigim için üzgünüm. Kahane in öldüğünü duyduğumda seni aramadığım için üzgünüm. Kahane in öldüğünü duyduğumda seni aramadığım için üzgünüm. | The Player-1 | 1992 | |
| Heard or read? Read. | Duydun mu okudun mu? Okudum. | The Player-1 | 1992 | |
| Why didn't you? Walter asked me the same question. | Neden aramadin? Walter da bana ayni soruyu sordu. Neden aramadın? Walter da bana aynı soruyu sordu. Neden aramadın? Walter da bana aynı soruyu sordu. | The Player-1 | 1992 | |
| l wish l had a better answer. All l can say is l didn't think about it. | Keske daha iyi bir cevabim olsaydi. Tüm diyebilecegim aklima gelmedi. Keşke daha iyi bir cevabim olsaydı. Tüm diyebileceğim aklıma gelmedi. Keşke daha iyi bir cevabim olsaydı. Tüm diyebileceğim aklıma gelmedi. | The Player-1 | 1992 | |
| How did you know where he was gonna be? | Nerde oldugunu nerden bildin? Nerde olduğunu nerden bildin? Nerde olduğunu nerden bildin? | The Player-1 | 1992 | |
| His wife told me Girlfriend. | Karisi söyledi Kiz arkadasi. Karısı söyledi... Kız arkadaşı. Karısı söyledi... Kız arkadaşı. | The Player-1 | 1992 | |
| Girlfriend. | Kiz arkadasi. Kız arkadaşı. Kız arkadaşı. | The Player-1 | 1992 | |
| Girlfriend. l didn't know either of them. | Kiz arkadasi. Ben ikisini de tanimiyorum. Kız arkadaşı. Ben ikisini de tanımıyorum. Kız arkadaşı. Ben ikisini de tanımıyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| l was restless, thought l'd see the movie. | Yorgundum, filme gitmeyi düsündüm. Yorgundum, filme gitmeyi düşündüm. Yorgundum, filme gitmeyi düşündüm. | The Player-1 | 1992 | |
| lf he was there, l'd talk to him about a job l thought he was good for. | Eger orda olsaydi, onun iyi yapacagina inandigim bir isle ilgili konusacaktim. Eğer orda olsaydı, onun iyi yapacağına inandığım bir işle ilgili konuşacaktım. Eğer orda olsaydı, onun iyi yapacağına inandığım bir işle ilgili konuşacaktım. | The Player-1 | 1992 | |
| You got to the theater, saw him and? | Sinemaya gittin, onu gördün ve? | The Player-1 | 1992 | |
| We had a drink at a Japanese place. | Japon yerinde birseyler içtik. Japon yerinde bir şeyler içtik. Japon yerinde bir şeyler içtik. | The Player-1 | 1992 | |
| lt was a wild, incredible scene. lt was like Tokyo. | Vahsi ve inanilmaz bir sahneydi. Tokyo gibiydi. Vahşi ve inanılmaz bir sahneydi. Tokyo gibiydi. Vahşi ve inanılmaz bir sahneydi. Tokyo gibiydi. | The Player-1 | 1992 | |
| He left before you. Why didn't you leave together? | O senden önce ayrildi. Neden beraber ayrilmadiniz? O senden önce ayrıldı. Neden beraber ayrılmadınız? O senden önce ayrıldı. Neden beraber ayrılmadınız? | The Player-1 | 1992 | |
| lt was an incredible scene. l was having a great time. | Inanilmaz bir sahneydi. Çok iyi zaman geçiriyordum. İnanılmaz bir sahneydi. Çok iyi zaman geçiriyordum. İnanılmaz bir sahneydi. Çok iyi zaman geçiriyordum. | The Player-1 | 1992 | |
| Why didn't you stay longer? | Neden daha uzun kalmadin? Neden daha uzun kalmadın? Neden daha uzun kalmadın? | The Player-1 | 1992 | |
| People stopped singing. Then it was just a bar and l don't drink. | Insanlar sarki söylemeyi kestiler. Sonra bir bar oldu ve ben içmem. İnsanlar şarkı söylemeyi kestiler. Sonra bir bar oldu ve ben içmem. İnsanlar şarkı söylemeyi kestiler. Sonra bir bar oldu ve ben içmem. | The Player-1 | 1992 | |
| You drank with him. When in Rome | Onunla içtin. Roma'dayken Onunla içtin. Roma'dayken... Onunla içtin. Roma'dayken... | The Player-1 | 1992 | |
| Did you know him socially? Been to his house? | Onunla sosyal olarak tanisir miydiniz? Evine gittin mi hiç? Onunla sosyal olarak tanışır mıydınız? Evine gittin mi hiç? Onunla sosyal olarak tanışır mıydınız? Evine gittin mi hiç? | The Player-1 | 1992 | |
| Know anything about him personally? | Kisisel olarak tanir miydin? Kişisel olarak tanır mıydın? Kişisel olarak tanır mıydın? | The Player-1 | 1992 | |
| We'll let you get back to work now. | Yarin ise gitmene izin verecegiz simdilik. Yarın işe gitmene izin vereceğiz şimdilik. Yarın işe gitmene izin vereceğiz şimdilik. | The Player-1 | 1992 | |
| What's bothering you? | Seni rahatsiz eden nedir? Seni rahatsız eden nedir? Seni rahatsız eden nedir? | The Player-1 | 1992 | |
| Well, l just have to ask. | Sey, sormak zorundayim. Şey, sormak zorundayım. Şey, sormak zorundayım. | The Player-1 | 1992 | |
| Did you see him in the parking lot after you left? | Çiktiktan sonra onu garajda gördün mü? Çıktıktan sonra onu garajda gördün mü? Çıktıktan sonra onu garajda gördün mü? | The Player-1 | 1992 | |
| No, l parked on the street. l drive a Range Rover... | Hayir, ben caddeye park etmistim. Range Rover kullaniyordum... Hayır, ben caddeye park etmiştim. Range Rover kullanıyordum... Hayır, ben caddeye park etmiştim. Range Rover kullanıyordum... | The Player-1 | 1992 | |
| so l feel safer when it's visible. | görünür bir yere koyunca güvende hissediyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| Who's gonna smash a window if it's on the street? | Caddedeki bir arabanin camini kim kirabilir ki? Caddedeki bir arabanın camını kim kırabilir ki? Caddedeki bir arabanın camını kim kırabilir ki? | The Player-1 | 1992 | |
| lf you had a shitty car, you would've parked in the parking lot? | .oktan bir arabaniz olsaydi, garaja mi park ederdiniz? boktan bir arabanız olsaydı, garaja mı park ederdiniz? boktan bir arabanız olsaydı, garaja mı park ederdiniz? | The Player-1 | 1992 | |
| lf l had a shitty car, l might be a dead man. | .oktan bir arabam olsaydi, ölü bir adam olurdum. boktan bir arabam olsaydı, ölü bir adam olurdum. boktan bir arabam olsaydı, ölü bir adam olurdum. | The Player-1 | 1992 | |
| Somehow l think you're too lucky for that. | Yine de bir sekilde bunun için sanslisin. Yine de bir şekilde bunun için şanslısın. Yine de bir şekilde bunun için şanslısın. | The Player-1 | 1992 | |
| Okay, 63, take three. Marker. | Tamam, 63, Çekim üç. Isaretle. Tamam, 63, Çekim üç. İşaretle. Tamam, 63, Çekim üç. İşaretle. | The Player-1 | 1992 | |
| Now. | simdi. şimdi. şimdi. | The Player-1 | 1992 | |
| Action! | Kayit! Kayıt! Kayıt! | The Player-1 | 1992 | |
| No, goddamn it, you listen to me! l've been around a while. l got a nose. | Hayir, lanet olsun, dinle beni! Kisa bir süredir buradayim. Burnum iyidir. Hayır, lanet olsun, dinle beni! Kısa bir süredir buradayım. Burnum iyidir. Hayır, lanet olsun, dinle beni! Kısa bir süredir buradayım. Burnum iyidir. | The Player-1 | 1992 | |
| This situation stinks. lt stinks of the company. | Bu durum kötü kokuyor. Bu sirket kötü kokuyor. Bu durum kötü kokuyor. Bu şirket kötü kokuyor. Bu durum kötü kokuyor. Bu şirket kötü kokuyor. | The Player-1 | 1992 | |
| That's right, Peterson, the fucking ClA. Ever heard of it? | Bu dogru, Peterson, lanet ClA. Hiç duydun mu? Bu doğru, Peterson, lanet ClA. Hiç duydun mu? Bu doğru, Peterson, lanet ClA. Hiç duydun mu? | The Player-1 | 1992 | |
| lt's the kind of operation | Su operasyonlardan Su operasyonlardan... Su operasyonlardan... | The Player-1 | 1992 | |
| You don't understand what he's trying to go for here. | ne oldugunu anlamadiklarindan. ne olduğunu anlamadıklarından. ne olduğunu anlamadıklarından. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's hard to listen to your argument when you don't understand. | Seni anlamayinca dinlemek zor oluyor. Seni anlamayınca dinlemek zor oluyor. Seni anlamayınca dinlemek zor oluyor. | The Player-1 | 1992 | |
| Would you shut up, please? Kiss my ass! | Susar misin, lütfen? .içimi öp! Susar mısın, lütfen? Kıçımı öp! Susar mısın, lütfen? Kıçımı öp! | The Player-1 | 1992 | |
| l have to cut. My robe cut on the drawer. | Kesmek zorundayim. Cübbem çekmecede kaldi. Kesmek zorundayım. Cübbem çekmecede kaldı. Kesmek zorundayım. Cübbem çekmecede kaldı. | The Player-1 | 1992 | |
| For Christ's sakes! l like this guy. He's great. | Isa adina! Bu adami seviyorum. Harika biri. İsa adına! Bu adamı seviyorum. Harika biri. İsa adına! Bu adamı seviyorum. Harika biri. | The Player-1 | 1992 | |
| Waters? Can l have some Volvic, please? | Waters? Volvic getirebilir misin, lütfen? | The Player-1 | 1992 | |
| Yeah, he's great. | Evet, harika biri. | The Player-1 | 1992 | |
| l heard the police came to see you about this dead writer. | Polisin seninle su ölü yazar hakkinda konusmaya geldigini duydum. Polisin seninle su ölü yazar hakkında konuşmaya geldiğini duydum. Polisin seninle su ölü yazar hakkında konuşmaya geldiğini duydum. | The Player-1 | 1992 | |
| Who was this guy? His name was David Kahane. | Kimdi ya? Adi David Kahane. | The Player-1 | 1992 | |
| l never heard of him. We ever hire him for anything? | Hiç duymadim. Ona herhangi bir is vermis miydik? Hiç duymadım. Ona herhangi bir iş vermiş miydik? Hiç duymadım. Ona herhangi bir iş vermiş miydik? | The Player-1 | 1992 | |
| l was thinking about it. | Düsünüyordum. Düşünüyordum. Düşünüyordum. | The Player-1 | 1992 | |
| He pitched me a story. l went there to talk to him about it. | Bana bir fikrinden bahsetmisti. Onunla bu konuda konusmaya gitmistim zaten. Bana bir fikrinden bahsetmişti. Onunla bu konuda konuşmaya gitmiştim zaten. Bana bir fikrinden bahsetmişti. Onunla bu konuda konuşmaya gitmiştim zaten. | The Player-1 | 1992 | |
| Jesus. Poor bastard. Just when his ship comes in, some bastard blasts him | Isa adina. Zavalli piç kurusu. Tam gemisi geliyor, baka bir piç kursu onu mahvediyor İsa adına. Zavallı piç kurusu. Tam gemisi geliyor, baka bir piç kursu onu mahvediyor... İsa adına. Zavallı piç kurusu. Tam gemisi geliyor, baka bir piç kursu onu mahvediyor... | The Player-1 | 1992 | |
| l don't want to criticize you... | Seni elestirmek istemiyorum... Seni eleştirmek istemiyorum... Seni eleştirmek istemiyorum... | The Player-1 | 1992 | |
| but l'm supposed to be talking on the phone. | ama telefonla konusmam lazim. ama telefonla konuşmam lazım. ama telefonla konuşmam lazım. | The Player-1 | 1992 | |
| Are the cops still bothering you? | Polis hala pesinizde mi? Polis hala peşinizde mi? Polis hala peşinizde mi? | The Player-1 | 1992 | |
| No. No, l don't think so. Let Stuckel handle it. | Hayir. Hayir, sanmiyorum. Birak Stuckel halletsin. Hayır. Hayır, sanmıyorum. Bırak Stuckel halletsin. Hayır. Hayır, sanmıyorum. Bırak Stuckel halletsin. | The Player-1 | 1992 | |
| We'll give them passes to a screening. They can sit behind Michelle Pfeiffer. | Bir önizleme için onlara yer ayarlayacagiz. Michelle Pfeiffer'in arkasinda oturabilirler. Bir önizleme için onlara yer ayarlayacağız. Michelle Pfeiffer'in arkasında oturabilirler. Bir önizleme için onlara yer ayarlayacağız. Michelle Pfeiffer'in arkasında oturabilirler. | The Player-1 | 1992 | |
| They'll leave you alone. | Böylece seni rahat birakirlar. Böylece seni rahat bırakırlar. Böylece seni rahat bırakırlar. | The Player-1 | 1992 |