Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169039
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| You're acting like someone who's guilty. | Suçlu gibi davraniyorsun. Suçlu gibi davranıyorsun. Suçlu gibi davranıyorsun. | The Player-1 | 1992 | |
| You're not guilty, are you? | Suçlu degilsin, degil mi? Suçlu değilsin, değil mi? Suçlu değilsin, değil mi? | The Player-1 | 1992 | |
| l'm not a murderer. | Ben katil degilim. Ben katil değilim. Ben katil değilim. | The Player-1 | 1992 | |
| The fax. ls it bad news? | Faks. Haberler kötü mü? | The Player-1 | 1992 | |
| Business as usual. | Her zamanki gibi is. Her zamanki gibi iş. Her zamanki gibi iş. | The Player-1 | 1992 | |
| The Hollywood system did not murder David Kahane. | David Kahane'i öldüren Hollywood sistemi degil. David Kahane'i öldüren Hollywood sistemi değil. David Kahane'i öldüren Hollywood sistemi değil. | The Player-1 | 1992 | |
| Not the $98 million movie, not the $12 million actor. | 98 milyon dolarlik film de degil, 12 milyon dolarlik aktör de degil. 98 milyon dolarlık film de değil, 12 milyon dolarlık aktör de değil. 98 milyon dolarlık film de değil, 12 milyon dolarlık aktör de değil. | The Player-1 | 1992 | |
| Not even the million dollar deal that David Kahane never landed. | David Kahane'in asla göremedigi milyon dolarlik anlasma bile degil. David Kahane'in asla göremediği milyon dolarlık anlaşma bile değil. David Kahane'in asla göremediği milyon dolarlık anlaşma bile değil. | The Player-1 | 1992 | |
| The most that we can pin on Hollywood... | Hollywood'u en çok suçlayabilecegimiz... Hollywood'u en çok suçlayabileceğimiz... Hollywood'u en çok suçlayabileceğimiz... | The Player-1 | 1992 | |
| is assault with intent to kill. | konu öldürme amaçli saldiridir. konu öldürme amaçlı saldırıdır. konu öldürme amaçlı saldırıdır. | The Player-1 | 1992 | |
| Because society is responsible for this particular murder. | Bu cinayetin suçlusu toplumdur. | The Player-1 | 1992 | |
| lt is to society we must look... | Bu suç için adalet ariyorsak... Bu suç için adalet arıyorsak... Bu suç için adalet arıyorsak... | The Player-1 | 1992 | |
| if we are to have justice for that crime. | bakmamiz gereken yer toplumdur. bakmamız gereken yer toplumdur. bakmamız gereken yer toplumdur. | The Player-1 | 1992 | |
| Because someone in the night... | Çünkü karanlikta biri... Çünkü karanlıkta biri... Çünkü karanlıkta biri... | The Player-1 | 1992 | |
| killed David Kahane. | David Kahane'i öldürdü. | The Player-1 | 1992 | |
| And that person will have to bear the guilt. | Ve bu insan suçluluguna katlanmalidir. Ve bu insan suçluluğuna katlanmalıdır. Ve bu insan suçluluğuna katlanmalıdır. | The Player-1 | 1992 | |
| And if David were here now... | Ve eger David burada olsaydi... Ve eğer David burada olsaydı... Ve eğer David burada olsaydı... | The Player-1 | 1992 | |
| l know in my heart that he would say... | kalbimle biliyorum ki sunu derdi... | The Player-1 | 1992 | |
| 'Cut the shit, Phil. | 'Saçmalamayi kes Phil. 'Saçmalamayı kes Phil. 'Saçmalamayı kes Phil. | The Player-1 | 1992 | |
| What did you learn from this? Did you learn anything from this?( | Bundan ne ögrendin? Bundan birsey ögrendin mi?( Bundan ne öğrendin? Bundan bir şey öğrendin mi?( Bundan ne öğrendin? Bundan bir şey öğrendin mi?( | The Player-1 | 1992 | |
| And l'd say, 'Yeah, David, l've learned a lot. | Ve ben de derdim ki, 'Evet, David, çok sey ögrendim. Ve ben de derdim ki, 'Evet, David, çok şey öğrendim. Ve ben de derdim ki, 'Evet, David, çok şey öğrendim. | The Player-1 | 1992 | |
| We here will take it from here. | Biz burdan alip, götürecegiz. Biz burdan alıp, götüreceğiz. Biz burdan alıp, götüreceğiz. | The Player-1 | 1992 | |
| And the next time we sell a script for a million dollars... | Ve daha sonra bir milyon dolara... | The Player-1 | 1992 | |
| and nail some shit bag producer to the wall, we'll say... | senaryomuzu sattigimiz yapimciyi duvara yapistirip diyecegiz ki... senaryomuzu sattığımız yapımcıyı duvara yapıştırıp diyeceğiz ki... senaryomuzu sattığımız yapımcıyı duvara yapıştırıp diyeceğiz ki... | The Player-1 | 1992 | |
| That's another one for David Kahane.( | Bir tane de David Kahane için.( Bir tane de David Kahane için. Bir tane de David Kahane için. | The Player-1 | 1992 | |
| David was working on something the day he died. l'd like to share it with you. | David öldügü gün birsey üzerinde çalisiyordu. Onu sizinle paylasmak istiyorum. David öldüğü gün bir şey üzerinde çalışıyordu. Onu sizinle paylaşmak istiyorum. David öldüğü gün bir şey üzerinde çalışıyordu. Onu sizinle paylaşmak istiyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| 'Blackness. A mangy dog barks. | 'Karanlik. Uyuz bir köpek havlamaktadir. 'Karanlık. Uyuz bir köpek havlamaktadır. 'Karanlık. Uyuz bir köpek havlamaktadır. | The Player-1 | 1992 | |
| Garbage can lids are lifted as derelicts in the street... | Çöp kutularinin kapaklari açiktir... Çöp kutularının kapakları açıktır... Çöp kutularının kapakları açıktır... | The Player-1 | 1992 | |
| hunt for food. | Terkedilmisler caddede yiyecek avlarken. Terk edilmişler caddede yiyecek avlarken. Terk edilmişler caddede yiyecek avlarken. | The Player-1 | 1992 | |
| Buzzing, as a cheap alarm clock goes off. | Ucuz bir saatin alarmi çalar. Ucuz bir saatin alarmı çalar. Ucuz bir saatin alarmı çalar. | The Player-1 | 1992 | |
| lnterior. Flophouse room. Early morning. | Iç. Oda. Sabahin erken saatleri. İç. Oda. Sabahın erken saatleri. İç. Oda. Sabahın erken saatleri. | The Player-1 | 1992 | |
| A tracking shot moves through the grimy room. | Kamera kötü dösenmis bir odaya girer. Kamera kötü döşenmiş bir odaya girer. Kamera kötü döşenmiş bir odaya girer. | The Player-1 | 1992 | |
| Light streams in through holes in yellowing window shades. | Isik pencerenin sari gölgelerindeki deliklerden sizar. Işık pencerenin sarı gölgelerindeki deliklerden sızar. Işık pencerenin sarı gölgelerindeki deliklerden sızar. | The Player-1 | 1992 | |
| Moths dance in the beams of light. | Güveler isikla dans eder. Güveler ışıkla dans eder. Güveler ışıkla dans eder. | The Player-1 | 1992 | |
| Track down along the floor. The frayed rug. | Kamera yerde ilerler. Eski bir hali. | The Player-1 | 1992 | |
| Stop on an old shoe. | Eski bir ayakkabi da durur. Eski bir ayakkabı da durur. Eski bir ayakkabı da durur. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's empty.( | Bostur.( Bostur. Bostur. | The Player-1 | 1992 | |
| That's as far as he got. | Bu kadar yazabilmis. Bu kadar yazabilmiş. Bu kadar yazabilmiş. | The Player-1 | 1992 | |
| That's the last thing he wrote. | Onun yazdigi son satirlardi bunlar. Onun yazdığı son satırlardı bunlar. Onun yazdığı son satırlardı bunlar. | The Player-1 | 1992 | |
| So long, Dave. | Elveda, Dave. | The Player-1 | 1992 | |
| Fade out. | Geçis. Geçiş. Geçiş. | The Player-1 | 1992 | |
| Who are you? You're not a writer. | Sen kimsin? Sen bir yazar degilsin. Sen kimsin? Sen bir yazar değilsin. Sen kimsin? Sen bir yazar değilsin. | The Player-1 | 1992 | |
| No, l'm Griffin Mill. | Hayir, Ben Griffin Mill. Hayır, Ben Griffin Mill. Hayır, Ben Griffin Mill. | The Player-1 | 1992 | |
| We spoke the night David | O gece konustuk, David'in O gece konuştuk, David'in... 713 00:50:13,333 > 00:50:16,166 Mavi deniz, kızıl deniz. Evet. O gece konuştuk, David'in... 713 00:50:13,333 > 00:50:16,166 Mavi deniz, kızıl deniz. Evet. | The Player-1 | 1992 | |
| Blue sea, white sea. Yes. | Mavi deniz, kizil deniz. Evet. | The Player-1 | 1992 | |
| lt turned out you were right. What? | Hakli çiktin. Ne? Haklı çıktın. Ne? Haklı çıktın. Ne? | The Player-1 | 1992 | |
| lt was a red sea. | Kizil denizmis. Kızıl denizmiş. Kızıl denizmiş. | The Player-1 | 1992 | |
| You're the only person l know here. | Burda tanidigim tek kisisin. Burda tanıdığım tek kişisin. Burda tanıdığım tek kişisin. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm really sorry about David. | David için gerçekten üzgünüm. | The Player-1 | 1992 | |
| He was a talent. | Yetenekliydi. | The Player-1 | 1992 | |
| You really think so? | Gerçekten böyle mi düsünüyorsun? Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? | The Player-1 | 1992 | |
| l always suspected he was... | Ben hep esi benzeri olmayan bir... Ben hep eşi benzeri olmayan bir... Ben hep eşi benzeri olmayan bir... | The Player-1 | 1992 | |
| uniquely untalented. | yeteneksiz oldugundan süphe etmistim. yeteneksiz olduğundan şüphe etmiştim. yeteneksiz olduğundan şüphe etmiştim. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's nice of you to say that. lt was nice of you to come. You didn't have to. | Bunu söylemen büyük incelik. Gelmen de ince bir davranis. Mecbur degildin. Bunu söylemen büyük incelik. Gelmen de ince bir davranış. Mecbur değildin. Bunu söylemen büyük incelik. Gelmen de ince bir davranış. Mecbur değildin. | The Player-1 | 1992 | |
| l did. | Mecburdum. | The Player-1 | 1992 | |
| You know, l was probably the last person to see him alive. | Bilirsin, onu canli olarak en son gören benim. Bilirsin, onu canlı olarak en son gören benim. Bilirsin, onu canlı olarak en son gören benim. | The Player-1 | 1992 | |
| The police told me. | Polis söylemisti. Polis söylemişti. Polis söylemişti. | The Player-1 | 1992 | |
| Not quite the last, surely. | Tam olarak sonuncu degil, tabii. Tam olarak sonuncu değil, tabii. Tam olarak sonuncu değil, tabii. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm sure this is a terrible time for you. | Eminim çok kötü anlar geçirmektesin. | The Player-1 | 1992 | |
| ls there anything you need? | Ihtiyacin olan birsey var mi? İhtiyacın olan bir şey var mı? İhtiyacın olan bir şey var mı? | The Player-1 | 1992 | |
| No, really. l don't feel bad. | Hayir, gerçekten. Kötü hissetmiyorum. Hayır, gerçekten. Kötü hissetmiyorum. Hayır, gerçekten. Kötü hissetmiyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's like when my parents died. | Ailem öldügündeki gibi. Ailem öldüğündeki gibi. Ailem öldüğündeki gibi. | The Player-1 | 1992 | |
| l didn't feel anything at all. They were just gone. | Hiçbirsey hissetmiyorum. Sadece gittiler. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm sure it hasn't sunk in yet. | Eminim daha tam batmamistir. Eminim daha tam batmamıştır. Eminim daha tam batmamıştır. | The Player-1 | 1992 | |
| That was years ago. | Yillar önceydi. Yıllar önceydi. Yıllar önceydi. | The Player-1 | 1992 | |
| No, l meant David. | Hayir, ben David'i kastettim. Hayır, ben David'i kastettim. Hayır, ben David'i kastettim. | The Player-1 | 1992 | |
| Oh, God. | O, tanrim. O, tanrım. O, tanrım. | The Player-1 | 1992 | |
| These people. l don't like it here. | insanlar. Burayi sevmiyorum. insanlar. Burayı sevmiyorum. insanlar. Burayı sevmiyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| They're all expecting me to grieve and mourn. | Herkes benim aci çekmemi ve yas tutmami bekliyor. Herkes benim acı çekmemi ve yas tutmamı bekliyor. Herkes benim acı çekmemi ve yas tutmamı bekliyor. | The Player-1 | 1992 | |
| l can't talk to them. | Onlarla konusabilirim. Onlarla konuşabilirim. Onlarla konuşabilirim. | The Player-1 | 1992 | |
| David's gone and l'm somewhere else already. | David gitti ve ben zaten baska bir yerdeyim. David gitti ve ben zaten başka bir yerdeyim. David gitti ve ben zaten başka bir yerdeyim. | The Player-1 | 1992 | |
| Will you take me home? What? | Beni eve götürür müsün? Ne? | The Player-1 | 1992 | |
| Will you take me home? | Beni eve götürür müsün? | The Player-1 | 1992 | |
| Sure. l'm right here. | Tabii ki. Yanindayim. Tabii ki. Yanındayım. Tabii ki. Yanındayım. | The Player-1 | 1992 | |
| These are very interesting. l like them. | Bunlar çok ilginç. Sevdim. | The Player-1 | 1992 | |
| Would you like a drink? No, thanks. | Birseyler içmek ister misin? Hayir, tesekkürler. Bir şeyler içmek ister misin? Hayır, teşekkürler. Bir şeyler içmek ister misin? Hayır, teşekkürler. | The Player-1 | 1992 | |
| Where do you show? What gallery? Who's your dealer? | Sergin nerede? Hangi galeride? Dagiticin kim? Sergin nerede? Hangi galeride? Dağıtıcın kim? Sergin nerede? Hangi galeride? Dağıtıcın kim? | The Player-1 | 1992 | |
| l don't have a dealer. | Dagiticim yok. Dağıtıcım yok. Dağıtıcım yok. | The Player-1 | 1992 | |
| l couldn't sell these. They're never finished. Biccy? | Bunlari satamadim. Asla bitiremedim. Biccy? Bunları satamadım. Asla bitiremedim. Biccy? Bunları satamadım. Asla bitiremedim. Biccy? | The Player-1 | 1992 | |
| No, thanks. They're never finished? | Hayir, tesekkürler. Asla bitiremedin mi? Hayır, teşekkürler. Asla bitiremedin mi? Hayır, teşekkürler. Asla bitiremedin mi? | The Player-1 | 1992 | |
| No, they're just what l do for myself. | Hayir, sadece kendim için yapiyorum. Hayır, sadece kendim için yapıyorum. Hayır, sadece kendim için yapıyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| What l feel. | Ne hissedersem. | The Player-1 | 1992 | |
| You ask lots of questions, Mr. Mill. | Çok soru soruyorsunuz, Bay Mill. | The Player-1 | 1992 | |
| Just like the police. That's all they did, ask questions. | Polis gibi. Onlarin da tüm yaptigi bu, soru sormak. Polis gibi. Onların da tüm yaptığı bu, soru sormak. Polis gibi. Onların da tüm yaptığı bu, soru sormak. | The Player-1 | 1992 | |
| They asked me a lot about you. | Sizin hakkinizda çok sordular. Sizin hakkınızda çok sordular. Sizin hakkınızda çok sordular. | The Player-1 | 1992 | |
| How long we'd known each other. | Ne kadar zamandir tanistigimizi. Ne kadar zamandır tanıştığımızı. Ne kadar zamandır tanıştığımızı. | The Player-1 | 1992 | |
| lf you'd ever been to the house before. | Eve daha önce gelip gelmedigini. Eve daha önce gelip gelmediğini. Eve daha önce gelip gelmediğini. | The Player-1 | 1992 | |
| They have to ask those questions. l don't see why. | Bu sorulari sormak zorundalar. Neden anlamiyorum. Bu soruları sormak zorundalar. Neden anlamıyorum. Bu soruları sormak zorundalar. Neden anlamıyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| Because that's what police do. | Çünkü polisin isi budur. Çünkü polisin işi budur. Çünkü polisin işi budur. | The Player-1 | 1992 | |
| Can l ask you a question? Sure. | Size bir soru sorabilir miyim? Tabii ki. | The Player-1 | 1992 | |
| Why was it so important to see David that night? | O gece David'i görmek neden o kadar önemliydi? | The Player-1 | 1992 | |
| What was so urgent? | Bu kadar acil olan neydi? | The Player-1 | 1992 | |
| He pitched me a story a few months ago. | Bana birkaç ay önce bir hikaye anlatmisti. Bana birkaç ay önce bir hikaye anlatmıştı. Bana birkaç ay önce bir hikaye anlatmıştı. | The Player-1 | 1992 | |
| The Japan story? Yes, the Japan story. | Japonya hikayesini mi? Evet, Japonya hikayesini. | The Player-1 | 1992 | |
| l liked it but it needed work, especially the ending. | Begendim ama düzeltilmesi gerekiyordu, özellikle de sonu. Beğendim ama düzeltilmesi gerekiyordu, özellikle de sonu. Beğendim ama düzeltilmesi gerekiyordu, özellikle de sonu. | The Player-1 | 1992 | |
| l was sitting in my office... | Ofisimde oturuyordum... | The Player-1 | 1992 | |
| and it suddenly occurred to me how to make the ending work. | birden aklima güzel bir final geldi. birden aklıma güzel bir final geldi. birden aklıma güzel bir final geldi. | The Player-1 | 1992 | |
| So what was it? | Peki neydi o? | The Player-1 | 1992 | |
| Your idea for the ending. | Final için fikriniz. | The Player-1 | 1992 | |
| Up? What does that mean? | Yukari mi? Ne demek bu? Yukarı mı? Ne demek bu? Yukarı mı? Ne demek bu? | The Player-1 | 1992 |