Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169038
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| You know what's interesting? We're all too busy | ilginç olan ne biliyor musun? Hepimiz büyük pislikle ilginç olan ne biliyor musun? Hepimiz büyük pislikle... ilginç olan ne biliyor musun? Hepimiz büyük pislikle... | The Player-1 | 1992 | |
| Griffin, you're really late. They're waiting inside. | Griffin, gerçekten geç kaldin. Içerde bekliyorlar. Griffin, gerçekten geç kaldın. İçerde bekliyorlar. Griffin, gerçekten geç kaldın. İçerde bekliyorlar. | The Player-1 | 1992 | |
| To actually rub shoulders with the great unwashed? | omuzlari aslinda ovamayacak kadar mesgulüz? omuzları aslında ovamayacak kadar meşgulüz? omuzları aslında ovamayacak kadar meşgulüz? | The Player-1 | 1992 | |
| We need to give them the kind of pictures they want... | onlara istedikleri gibi filmleri vermeliyiz... | The Player-1 | 1992 | |
| not the kind writers want to give them. | Yazarlarin onlara vermek istedigi gibi filmleri degil. Yazarların onlara vermek istediği gibi filmleri değil. Yazarların onlara vermek istediği gibi filmleri değil. | The Player-1 | 1992 | |
| Hello. Sorry l'm late. You certainly are. | Merhaba. Geç kaldigim için üzgünüm. Evet geç kaldin. Merhaba. Geç kaldığım için üzgünüm. Evet geç kaldın. Merhaba. Geç kaldığım için üzgünüm. Evet geç kaldın. | The Player-1 | 1992 | |
| A few minutes in the office would be fine. | Ofiste birkaç dakika iyi olurdu. | The Player-1 | 1992 | |
| Griffin, you missed the formal welcoming ceremony. | Griffin, resmi karsilama törenini kaçirdin. Griffin, resmi karşılama törenini kaçırdın. Griffin, resmi karşılama törenini kaçırdın. | The Player-1 | 1992 | |
| You know Larry Levy. | Larry Levy'yi bilirsin. | The Player-1 | 1992 | |
| Of course. Hi, Larry. | Tabii ki. Merhaba, Larry. | The Player-1 | 1992 | |
| Hi, Griffin. | Merhaba, Griffin. | The Player-1 | 1992 | |
| Larry was able to leave Fox a week earlier than he thought... | Larry tahmininden erken Fox'dan ayrilabildi... Larry tahmininden erken Fox'dan ayrılabildi... Larry tahmininden erken Fox'dan ayrılabildi... | The Player-1 | 1992 | |
| and has come aboard as of this morning. | ve bu sabah itibariyle takima katildi. ve bu sabah itibariyle takıma katıldı. ve bu sabah itibariyle takıma katıldı. | The Player-1 | 1992 | |
| Great. Let's start. Larry was in the middle of something. | Harika. Baslayalim. Larry birseyin tam ortasindaydi. Harika. Başlayalım. Larry bir şeyin tam ortasındaydı. Harika. Başlayalım. Larry bir şeyin tam ortasındaydı. | The Player-1 | 1992 | |
| No, l wasn't. l was just killing time waiting for Griffin. | Hayir, degildim. Sadece Griffin'i beklerken zaman öldürüyordum. Hayır, değildim. Sadece Griffin'i beklerken zaman öldürüyordum. Hayır, değildim. Sadece Griffin'i beklerken zaman öldürüyordum. | The Player-1 | 1992 | |
| No, finish. What were you saying? | Hayir, bitir. Ne diyordun? Hayır, bitir. Ne diyordun? Hayır, bitir. Ne diyordun? | The Player-1 | 1992 | |
| l was saying l've yet to meet a writer who could change water into wine... | Diyordum ki sarabi suya çevirebilen bir yazarla daha karsilasmadim... Diyordum ki şarabı suya çevirebilen bir yazarla daha karsılaşmadım... Diyordum ki şarabı suya çevirebilen bir yazarla daha karsılaşmadım... | The Player-1 | 1992 | |
| and we have a tendency to treat them like that. | ve bizde onlara öyleymis gibi davranma egilimi var. ve bizde onlara öyleymiş gibi davranma eğilimi var. ve bizde onlara öyleymiş gibi davranma eğilimi var. | The Player-1 | 1992 | |
| Not at this studio. | Bu stüdyoda degil. Bu stüdyoda değil. Bu stüdyoda değil. | The Player-1 | 1992 | |
| A million and a half of these scripts. lt's nuts. | O senaryolardan 1,5 milyonu. Çilginca. O senaryolardan 1,5 milyonu. Çılgınca. O senaryolardan 1,5 milyonu. Çılgınca. | The Player-1 | 1992 | |
| And l think avoidable. | Bence bunun önüne geçilebilir. | The Player-1 | 1992 | |
| Let me ask you. When was the last time you bought a ticket to see a movie? | Sorayim sana. En son ne zaman bir filmi görmek için bir bilet satin aldin? Sorayım sana. En son ne zaman bir filmi görmek için bir bilet satın aldın? Sorayım sana. En son ne zaman bir filmi görmek için bir bilet satın aldın? | The Player-1 | 1992 | |
| You actually paid your own money? Last night. | Kendi paranla yani? Dün gece. | The Player-1 | 1992 | |
| Pasadena. The Bicycle Thief. | Pasadena. Bisiklet Hirsizi. Pasadena. Bisiklet Hırsızı. Pasadena. Bisiklet Hırsızı. | The Player-1 | 1992 | |
| You saw The Bicycle Thief? l love that. lt's a great film. | Bisiklet Hirsizi'ni mi seyrettin? Buna bayildim. Harika bir filmdir. Bisiklet Hırsızı’nı mı seyrettin? Buna bayıldım. Harika bir filmdir. Bisiklet Hırsızı’nı mı seyrettin? Buna bayıldım. Harika bir filmdir. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's an art movie. lt doesn't count. We're talking about movie movies. | Sanat filmi. O sayilmaz. Biz film filmlerinden bahsediyoruz. Sanat filmi. O sayılmaz. Biz film filmlerinden bahsediyoruz. Sanat filmi. O sayılmaz. Biz film filmlerinden bahsediyoruz. | The Player-1 | 1992 | |
| Jesus, people. | Isa adina, millet. İsa adına, millet. İsa adına, millet. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm just saying there's time and money to be saved... | sadece diyorum ki zaman ve para kazanabiliriz... | The Player-1 | 1992 | |
| if we came up with these stories on our own. | bu tür hikayeleri kendi basimiza çikarirsak. bu tür hikayeleri kendi basımıza çıkarırsak. bu tür hikayeleri kendi basımıza çıkarırsak. | The Player-1 | 1992 | |
| Where are these stories coming from? Anywhere. lt doesn't matter. | Bu hikayeler nerden geliyor? Herhangi bir yerden. Önemli degil. Bu hikayeler nerden geliyor? Herhangi bir yerden. Önemli değil. Bu hikayeler nerden geliyor? Herhangi bir yerden. Önemli değil. | The Player-1 | 1992 | |
| The newspaper. Pick any story. | Gazeteden. Seç bir hikaye. | The Player-1 | 1992 | |
| 'lmmigrants protest budget cuts in literacy program.' | 'Göçmenler okur yazarlik programinin bütçesinin kisilmasini protesto etti.' 'Göçmenler okur yazarlık programının bütçesinin kısılmasını protesto etti.' 'Göçmenler okur yazarlık programının bütçesinin kısılmasını protesto etti.' | The Player-1 | 1992 | |
| Human spirit overcoming human adversity. Sounds like Horatio Alger in the barrio. | Insan ruhu insan gelisiminin üstesinden geliyor. İnsan ruhu insan gelişiminin üstesinden geliyor. İnsan ruhu insan gelişiminin üstesinden geliyor. | The Player-1 | 1992 | |
| Put Jimmy Smits in it and you've got a sexy Stand and Deliver. | Jimmy Smits de içine konulursa seksi bir Stand and Deliver elde edersin. | The Player-1 | 1992 | |
| Next. Come on. This isn't my field. | Sonraki. Hadi. Bu benim alanim degil. Sonraki. Hadi. Bu benim alanım değil. Sonraki. Hadi. Bu benim alanım değil. | The Player-1 | 1992 | |
| lt doesn't matter. Give it a shot. You can't lose here. | Önemli degil. Bir kez dene. Burada kaybedemezsin. Önemli değil. Bir kez dene. Burada kaybedemezsin. Önemli değil. Bir kez dene. Burada kaybedemezsin. | The Player-1 | 1992 | |
| How about 'Mud slide kills 60 in slums of Chili'? | Peki bu nasil? 'Çamur kaymasi Sili'nin kenar mahallelerinde 60 kisiyi öldürdü'? Peki bu nasıl? 'Çamur kayması Sili'nin kenar mahallelerinde 60 kişiyi öldürdü'? Peki bu nasıl? 'Çamur kayması Sili'nin kenar mahallelerinde 60 kişiyi öldürdü'? | The Player-1 | 1992 | |
| That's good. Triumph over tragedy. Sounds like a John Boorman picture. | Güzel. Trajediyi yenmek. Kulaga John Boorman filmi gibi geliyor. Güzel. Trajediyi yenmek. Kulağa John Boorman filmi gibi geliyor. Güzel. Trajediyi yenmek. Kulağa John Boorman filmi gibi geliyor. | The Player-1 | 1992 | |
| Slap a happy ending on it, the script will write itself. | Bir tane mutlu son da eklenirse, senaryo kendi kendini yazar. | The Player-1 | 1992 | |
| Bonnie. Give me the paper. l don't know, Larry. | Bonnie. Bana gazeteyi ver. Bilmiyorum, Larry. | The Player-1 | 1992 | |
| Give it a shot. | Bir kez dene. | The Player-1 | 1992 | |
| 'Further bond losses push Dow down 7.15.' | 'Hisse düsmesi: Dow 7.15 puan düstü.' 'Hisse düşmesi: Dow 7.15 puan düştü.' 'Hisse düşmesi: Dow 7.15 puan düştü.' | The Player-1 | 1992 | |
| l see Connery as Bond. That's funny. | Connery'yi Bond olarak görüyorum. Tuhaf. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's a good thing Oliver Stone wasn't listening to you. Where would we be? | Oliver Stone iyi ki seni dinlemiyordu. Halimiz ne olurdu? | The Player-1 | 1992 | |
| We would have been spared sitting through Wall Street. | Issiz olarak Wall Street'i seyrederdik. İşsiz olarak Wall Street'i seyrederdik. İşsiz olarak Wall Street'i seyrederdik. | The Player-1 | 1992 | |
| What did Wall Street do worldwide? 70, 75, maybe 80. | Wall Street dünya çapinda ne yapti? 70, 75, belki 80. Wall Street dünya çapında ne yaptı? 70, 75, belki 80. Wall Street dünya çapında ne yaptı? 70, 75, belki 80. | The Player-1 | 1992 | |
| $80 million, a couple Oscars. | $80 milyon, iki tane Oscar. $80 milyon, iki tane Oscar. $80 milyon, iki tane Oscar. | The Player-1 | 1992 | |
| l think Larry's point is well taken. Let's move on. | Sanirim Larry'yi iyi anladik. Devam edelim. Sanırım Larry'yi iyi anladık. Devam edelim. Sanırım Larry'yi iyi anladık. Devam edelim. | The Player-1 | 1992 | |
| Can you give us an update on the Taylor Hackford project? | Bize Taylor Hackford projesi ile ilgili son detaylari verebilir misin? Bize Taylor Hackford projesi ile ilgili son detayları verebilir misin? Bize Taylor Hackford projesi ile ilgili son detayları verebilir misin? | The Player-1 | 1992 | |
| l was thinking what an interesting concept it is... | Yazari artistik süreçten ayirmanin... Yazarı artistik süreçten ayırmanın... Yazarı artistik süreçten ayırmanın... | The Player-1 | 1992 | |
| to eliminate the writer from the artistic process. | ne kadar ilginç bir fikir oldugunu düsünüyordum da. ne kadar ilginç bir fikir olduğunu düşünüyordum da. ne kadar ilginç bir fikir olduğunu düşünüyordum da. | The Player-1 | 1992 | |
| lf we can get rid of the actors and directors, maybe we've got something. | Aktör ve yönetmenlerden de kurtulabilirsek, belki daha iyi olur. | The Player-1 | 1992 | |
| Mr. Mill, l understand you were late coming in this morning. | Bay Mill, bu sabah geç kalmanizi anliyorum. Bay Mill, bu sabah geç kalmanızı anlıyorum. Bay Mill, bu sabah geç kalmanızı anlıyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| You all right? | Iyi misiniz? İyi misiniz? İyi misiniz? | The Player-1 | 1992 | |
| l'm fine. | Iyiyim. İyiyim. İyiyim. | The Player-1 | 1992 | |
| l appreciate your concern. | Ilgin için tesekkürler. İlgin için teşekkürler. İlgin için teşekkürler. | The Player-1 | 1992 | |
| Don't tell me you came here to pitch me a story? | Buraya bana bir fikir anlatmaya geldigini söyleme? Buraya bana bir fikir anlatmaya geldiğini söyleme? Buraya bana bir fikir anlatmaya geldiğini söyleme? | The Player-1 | 1992 | |
| That's exactly what l've come to do. | Tam olarak onun için geldim. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's a good one, too. lt's about a writer, sort of. | Çok da iyi bir fikir. Bir yazar hakkinda, sayilir. Çok da iyi bir fikir. Bir yazar hakkında, sayılır. Çok da iyi bir fikir. Bir yazar hakkında, sayılır. | The Player-1 | 1992 | |
| Who's David Kahane? | Kim bu David Kahane? | The Player-1 | 1992 | |
| You met him. l meet a lot of writers. | Onunla karsilastin. Çok yazarla karsilastim. Onunla karsılaştın. Çok yazarla karsılaştım. Onunla karsılaştın. Çok yazarla karsılaştım. | The Player-1 | 1992 | |
| But this writer was murdered last night in back of the Rialto Theater. | Ama bu yazar dün gece Rialto sinemasinin arkasinda öldürüldü. Ama bu yazar dün gece Rialto sinemasının arkasında öldürüldü. Ama bu yazar dün gece Rialto sinemasının arkasında öldürüldü. | The Player-1 | 1992 | |
| Come to think of it, Pasadena's as good a place to die as any. | Bir de söyle bak, Pasadena ölmek için güzel bir yer. | The Player-1 | 1992 | |
| What's the story? | Hikaye nedir? | The Player-1 | 1992 | |
| ln 25 words or less? Okay. | 25 kelimeyle ya da daha aziyla mi? Tamam. 25 kelimeyle ya da daha azıyla mı? Tamam. 25 kelimeyle ya da daha azıyla mı? Tamam. | The Player-1 | 1992 | |
| Movie exec calls writer. Girlfriend says he's at the movies. | Film yöneticisi yazari arar. Kiz arkadasi sinemaya gittigini söyler. Film yöneticisi yazarı arar. Kız arkadaşı sinemaya gittiğini söyler. Film yöneticisi yazarı arar. Kız arkadaşı sinemaya gittiğini söyler. | The Player-1 | 1992 | |
| Exec goes to movies, meets writer, drinks with writer. | Yönetici sinemaya gider, yazari bulur, beraber içerler. Yönetici sinemaya gider, yazarı bulur, beraber içerler. Yönetici sinemaya gider, yazarı bulur, beraber içerler. | The Player-1 | 1992 | |
| Writer gets conked and dies in 4 inches of dirty water. | Yazar yüzüstü düser ve 10 santim kirli suda ölür. Yazar yüzüstü düşer ve 10 santim kirli suda ölür. Yazar yüzüstü düşer ve 10 santim kirli suda ölür. | The Player-1 | 1992 | |
| Movie exec is in deep shit. | Film yöneticisinin basi derttedir. Film yöneticisinin başı derttedir. Film yöneticisinin başı derttedir. | The Player-1 | 1992 | |
| What do you think? | Ne düsünüyorsun? Ne düşünüyorsun? Ne düşünüyorsun? | The Player-1 | 1992 | |
| That's more than 25 words. And it's bullshit. | 25 kelimeden fazla oldu. Ve saçmalik. 25 kelimeden fazla oldu. Ve saçmalık. 25 kelimeden fazla oldu. Ve saçmalık. | The Player-1 | 1992 | |
| Pasadena homicide doesn't think so. They've got a complete report. | Pasadena polisi öyle düsünmüyor. Tam bir rapor tutmuslar. Pasadena polisi öyle düşünmüyor. Tam bir rapor tutmuşlar. Pasadena polisi öyle düşünmüyor. Tam bir rapor tutmuşlar. | The Player-1 | 1992 | |
| You met Kahane at the Rialto, got drunk with him. He left before you. | Kahane'le Rialto'da karsilastin, sarhos oldunuz. Senden önce ayrildi. Kahane'le Rialto'da karsılaştın, sarhoş oldunuz. Senden önce ayrıldı. Kahane'le Rialto'da karsılaştın, sarhoş oldunuz. Senden önce ayrıldı. | The Player-1 | 1992 | |
| That's the last time anyone saw him alive, except you, maybe. | Bu birinin onu sag olarak son görüsüydü, sen hariç, belki de. Bu birinin onu sağ olarak son görüsüydü, sen hariç, belki de. Bu birinin onu sağ olarak son görüsüydü, sen hariç, belki de. | The Player-1 | 1992 | |
| Why are you denying this? | Neden bunu reddediyorsun? | The Player-1 | 1992 | |
| Well, what do the police think? | Sey, polis ne düsünüyor? Şey, polis ne düşünüyor? Şey, polis ne düşünüyor? | The Player-1 | 1992 | |
| They think it's a botched robbery. | Kötü bir soygun oldugunu düsünüyorlar. Kötü bir soygun olduğunu düşünüyorlar. Kötü bir soygun olduğunu düşünüyorlar. | The Player-1 | 1992 | |
| The window of his car was busted. He surprised someone taking the radio. | Arabasinin cami kirilmisti. Radyoyu alan birini sasirtti. Arabasının camı kırılmıştı. Radyoyu alan birini şaşırttı. Arabasının camı kırılmıştı. Radyoyu alan birini şaşırttı. | The Player-1 | 1992 | |
| There was a fight, he was killed. | Kavga ettiler, ve öldürüldü. | The Player-1 | 1992 | |
| l didn't kill him, Walter. | Onu ben öldürmedim, Walter. | The Player-1 | 1992 | |
| But l went to see him. l know l said l didn't, but l did. | Ama onu görmeye gittim. Gitmedim dedigimi biliyorum, ama gittim. Ama onu görmeye gittim. Gitmedim dediğimi biliyorum, ama gittim. Ama onu görmeye gittim. Gitmedim dediğimi biliyorum, ama gittim. | The Player-1 | 1992 | |
| Now's not a very good time for me. | Su an benim için iyi bir zaman degil. Su an benim için iyi bir zaman değil. Su an benim için iyi bir zaman değil. | The Player-1 | 1992 | |
| Haven't you heard the rumors? l'm on my way out. | Dedikodulari duymadin mi? Ben gitmek üzereyim. Dedikoduları duymadın mı? Ben gitmek üzereyim. Dedikoduları duymadın mı? Ben gitmek üzereyim. | The Player-1 | 1992 | |
| Just what l need, a little more controversy. | Tam ihtiyacim olan sey, biraz daha tartisma. Tam ihtiyacım olan şey, biraz daha tartışma. Tam ihtiyacım olan şey, biraz daha tartışma. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's not a good time. | Iyi bir zaman degil. İyi bir zaman değil. İyi bir zaman değil. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm in charge of studio security in every definition of the word. | Kelimenin tam anlamiyla stüdyonun güvenliginden ben sorumluyum. Kelimenin tam anlamıyla stüdyonun güvenliğinden ben sorumluyum. Kelimenin tam anlamıyla stüdyonun güvenliğinden ben sorumluyum. | The Player-1 | 1992 | |
| Which means it is my job to take care of a studio executive should he be... | Bu da demek oluyor ki stüdyo yöneticilerinden biri karlarin düsük oldugu... Bu da demek oluyor ki stüdyo yöneticilerinden biri karların düşük olduğu... Bu da demek oluyor ki stüdyo yöneticilerinden biri karların düşük olduğu... | The Player-1 | 1992 | |
| under suspicion of murder at a time when profits are down... | ve sirketin devir edilebilecegi bir dönemde cinayet süphelisiyse... ve şirketin devir edilebileceği bir dönemde cinayet şüphelisiyse... ve şirketin devir edilebileceği bir dönemde cinayet şüphelisiyse... | The Player-1 | 1992 | |
| and the company is vulnerable for a takeover. | ona yardim etmek benim isimdir. ona yardım etmek benim işimdir. ona yardım etmek benim işimdir. | The Player-1 | 1992 | |
| lt is my job to keep this very, very quiet! | Bunu sessiz ama çok sessiz tutmak benim isimdir! | The Player-1 | 1992 | |
| Do you want to help? | Yardim etmek mi istiyorsun? Yardım etmek mi istiyorsun? Yardım etmek mi istiyorsun? | The Player-1 | 1992 | |
| Of course. Then stop lying. | Tabii ki. O zaman yalan söylemeyi kes. | The Player-1 | 1992 | |
| How many times did you meet with him? Once. | Kaç kere karsilastin onunla? Bir. Kaç kere karsılaştın onunla? Bir. Kaç kere karsılaştın onunla? Bir. | The Player-1 | 1992 | |
| Not counting last night. Not counting last night. | Dün geceyi saymazsak. Dün geceyi saymazsak. | The Player-1 | 1992 | |
| Why'd you go all the way to Pasadena to meet him? | Onu görmek için Pasadena'ya kadar onca yolu neden gittin? | The Player-1 | 1992 | |
| He had an idea l was interested in. l wanted to talk to him right away. | Ilgilendigim bir fikri vardi. Hemen konusmamiz lazimdi. İlgilendiğim bir fikri vardı. Hemen konuşmamız lazımdı. İlgilendiğim bir fikri vardı. Hemen konuşmamız lazımdı. | The Player-1 | 1992 | |
| Was his girlfriend a friend, too? Think fast. | Kiz arkadasi senin de arkadasin miydi? Hizli düsün. Kız arkadaşı senin de arkadasın mıydı? Hızlı düşün. Kız arkadaşı senin de arkadasın mıydı? Hızlı düşün. | The Player-1 | 1992 | |
| Jesus Christ, Walter. What is this? | Isa adina, Walter. Bu ne demek oluyor? İsa adına, Walter. Bu ne demek oluyor? İsa adına, Walter. Bu ne demek oluyor? | The Player-1 | 1992 | |
| The third degree. Wait until the police start asking questions. | Üçüncü derece. Polisler soru sormaya baslayincaya kadar bekle. Üçüncü derece. Polisler soru sormaya başlayıncaya kadar bekle. Üçüncü derece. Polisler soru sormaya başlayıncaya kadar bekle. | The Player-1 | 1992 | |
| l'll go to the police now. You come with me. | Simdi polise gidiyorum. Sen de benimle geliyorsun. Şimdi polise gidiyorum. Sen de benimle geliyorsun. Şimdi polise gidiyorum. Sen de benimle geliyorsun. | The Player-1 | 1992 |