Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158336
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| l am here for the rent. | Ben şey için, kira için geldim. | Takva-1 | 2006 | |
| Mr. Muharrem? Yes. | Muharrem Bey? Evet benim. | Takva-1 | 2006 | |
| The ceiling's still not fixed. What's wrong? | Bu çatı yine olmadı Muharrem Bey. Nesi var? | Takva-1 | 2006 | |
| Take a look for yourself. | Bilmem bir bakın isterseniz. | Takva-1 | 2006 | |
| Brother �nal. | Ünal. Heh? | Takva-1 | 2006 | |
| We're collecting for the victims of the Kosovo war. | Kosova savaşı mağdurları için, makbuz karşılığı yardım topluyoruz be abi. | Takva-1 | 2006 | |
| Any donations are welcome. | Gönlünden ne koparsa. | Takva-1 | 2006 | |
| We are in a war, too. Ours is a fight for bread. | Biz de savaştayız be oğlum, bizimki de ekmek savaşı. | Takva-1 | 2006 | |
| Praise be to Allah. | Şükürler olsun ya Rabbim, şükürler olsun. | Takva-1 | 2006 | |
| Peace be upon you, Brother Muharrem. | Esselâmü aleyküm, Muharrem kardeş. | Takva-1 | 2006 | |
| Peace be upon you, Brother Rauf. | Aleyküm selam, Rauf kardeş. | Takva-1 | 2006 | |
| May it serve the greater good. Amen. | Hayırlara vesile olsun. Amin. | Takva-1 | 2006 | |
| Praise be to You, Allah. | Şükürler olsun ya Rabbim. | Takva-1 | 2006 | |
| Sit down, sit down. | Oturun, oturun, oturun. | Takva-1 | 2006 | |
| Brother Muharrem, come with me to the Sheikh's chambers. | Muharrem kardeş, sen gel benimle şeyhin odasına geçelim. | Takva-1 | 2006 | |
| We must look at the accounts. Sit down, sit down. | Hesaplara bakacağız. Oturun, oturun. | Takva-1 | 2006 | |
| May God be with you, my son Muharrem. | Allah razı olsun, Muharrem Efendi evladım. | Takva-1 | 2006 | |
| l had a quick look at the accounts, we need to correct some mistakes. | Hesaplara şöyle bir baktım, bazı aksilikleri düzeltmek gerek. | Takva-1 | 2006 | |
| You had some repair work done. | Bazı tamir işleri yaptırmışsın. | Takva-1 | 2006 | |
| You should have called workers who belong to our order. | İşte onları dergâhımıza bağlı ustalara yaptırsaydın, çok iyi olurdu. | Takva-1 | 2006 | |
| All property belongs to Allah and is only entrusted to us. | Tüm bu mülkler Allah'ındır ve dergâhımıza emanet edilmiştir. | Takva-1 | 2006 | |
| Any work on this property amounts to serving God. | Bu mülklerdeki her türlü emek, Allah'a yapılan ibadettir. | Takva-1 | 2006 | |
| So let us help our brothers to do good... | Hem din kardeşlerimize hayır işlemeleri için fırsat vermiş oluruz... | Takva-1 | 2006 | |
| ... and help our order to progress. | ...hem de dergâhımızın gelişmesine yardımcı oluruz. | Takva-1 | 2006 | |
| This is yours. | Artık bu senin. | Takva-1 | 2006 | |
| lf you are in doubt about something, call Rauf. | Başın sıkıştığında, bir şey sormak istediğinde Rauf'u ara. | Takva-1 | 2006 | |
| He is more experienced than you... | O hem bu işlerde senden daha tecrübelidir... | Takva-1 | 2006 | |
| ...and knows all the beneficiaries. | ...hem de o hayır sahibi insanları senden daha çok tanır. | Takva-1 | 2006 | |
| l want to do the best l can. | ... benden istediğinizi, aklımın erdiğince yapmak istedim. ...benden istediğinizi, aklımın erdiğince yapmak istedim. | Takva-1 | 2006 | |
| May he who doubts you burn in hell. | Şüphesi olan cehennemde yansın. | Takva-1 | 2006 | |
| Don't worry. | İçini rahat tut. | Takva-1 | 2006 | |
| No need to be grateful. lt is not mine, it is His. | Teşekküre gerek yok. O benim değil ki, o O'nun. | Takva-1 | 2006 | |
| Every thing, every substance, every attribute belongs to Him. | Her şey, her cisim, her sıfat, O'nun bize emaneti. | Takva-1 | 2006 | |
| Every deed we do for Him. | Her fiil O'nun için yapılandır. | Takva-1 | 2006 | |
| That is not all we entrust you with. | Emanetimiz o kadar da değildir. | Takva-1 | 2006 | |
| Go ahead, give him the other entrustments. | Hadi diğer emanetleri de Muharrem Efendi'ye teslim ediver. | Takva-1 | 2006 | |
| Come here, Master Muharrem. | Gel bakalım, Muharrem Efendi. | Takva-1 | 2006 | |
| Take this watch. lt is for you to see the time. | Buraya hazırlamıştım, al bakalım. Bu saat senin. Vaktini anlaman için. | Takva-1 | 2006 | |
| Don't worry, it's always accurate. Made by heathens! | Korkma şaşmaz. Gâvur malı. | Takva-1 | 2006 | |
| This pen is one of the very best. | ...bu kalem de senin. En pahalısından. | Takva-1 | 2006 | |
| And these prayer beads are obsidian. | Bir de, bu tespih. Oltu taşından. | Takva-1 | 2006 | |
| But even my Sheikh doesn't touch any of these. | Bunlara şeyhim bile el sürmezken... | Takva-1 | 2006 | |
| l'm not worthy of them! | ...bana yakışık alır mı Rauf kardeş? | Takva-1 | 2006 | |
| Are his symbols of wealth the same as yours, Master Muharrem? | O'nun zenginlik göstergeleriyle seninki bir mi Muharrem Efendi? | Takva-1 | 2006 | |
| You must reflect his wisdom and the wealth... | O'nun ilmi irfanıyla tarikat ı aliyemizin... | Takva-1 | 2006 | |
| ... and blessing of our brotherhood. | ...bereketi, sende gözükmeli. | Takva-1 | 2006 | |
| Remember the poet's words: | Ne demiş şair: | Takva-1 | 2006 | |
| ''Look at my garden, and you can see my spring.'' | "Bahçemizin halinden baharımı kıyasla." | Takva-1 | 2006 | |
| All worldly goods are transient. Only wisdom is permanent. | Bunlar gelip geçici şeyler. İlim irfan kalıcıdır. | Takva-1 | 2006 | |
| May Allah grant it upon us. | Allah hepimizi nail etsin. | Takva-1 | 2006 | |
| Your cell is small. But you'll find space for it all. | Bilirim odan biraz küçük ama artık sen kendine göre yerleştirirsin bunları. | Takva-1 | 2006 | |
| Right, let's go. | Hadi gel bakalım. | Takva-1 | 2006 | |
| Come on, Master Muharrem. | Gel bakalım, Muharrem Efendi. | Takva-1 | 2006 | |
| Look, this is entrusted to you too. | Bak, bu da sana emanet. | Takva-1 | 2006 | |
| Mahmut will drive it but it's yours. | Bunu da Mahmut kullanacak ama senindir. | Takva-1 | 2006 | |
| Whenever Master Muharrem calls you... | Her gün öğlen vakti ya da Muharrem Efendi ne zaman derse... | Takva-1 | 2006 | |
| ... you will pick him up and do what he says, is that clear? | ...gidip onu işyerinden alacaksın. Artık O ne isterse onu yapacaksın. Tamam mı? | Takva-1 | 2006 | |
| You will be at Master Muharrem's disposal all day... | Ayrıca ibadet dışındaki bütün vakitlerinin tasarrufu... | Takva-1 | 2006 | |
| ... except prayer times. | ...artık Muharrem Efendi'de, gel gel, git git. | Takva-1 | 2006 | |
| Allah is almighty. | Allah u ekber. Allah u ekber. Allah u ekber. | Takva-1 | 2006 | |
| Go now and have a good sleep. Good night. | Hadi git şimdi rahat rahat uyu. Allah rahatlık versin. | Takva-1 | 2006 | |
| We know that these things entrusted upon you will not... | Emanetlerin seni şaşırtmayacağı, onları kendi zevk ü sefan... | Takva-1 | 2006 | |
| God is with you. May you do well. | Allah seninledir. Kolay gelsin. | Takva-1 | 2006 | |
| Lord, forgive me my sins! | Tövbe estağfurullah! | Takva-1 | 2006 | |
| May God be with you. May God be with you, too. | Esselâmü aleyküm. Ve aleyküm selam. | Takva-1 | 2006 | |
| Muhittin! | Muhittin! Muhit... | Takva-1 | 2006 | |
| Why didn't you say something? | Ses versene be oğlum! | Takva-1 | 2006 | |
| Get me a tea! | Bir çay söyle bana şuradan! | Takva-1 | 2006 | |
| And one for yourself. | Kendine de söyle. | Takva-1 | 2006 | |
| Back already? Put it down over there. | Geldin mi? Şöyle koyuver. | Takva-1 | 2006 | |
| Put what down? | Neyi? | Takva-1 | 2006 | |
| Mr. Ali! l thought it was Muhittin. | Ah Ali Bey. Ben Muhittin sandım. | Takva-1 | 2006 | |
| He's out getting me a tea. | Şey, çay söylemeye gitmişti de. | Takva-1 | 2006 | |
| Muhittin, go and pay the electricity bill. | Muhittin, Muharrem abin buradayken şu elektrik, su paralarını yatır da gel.. Muhittin, Muharrem abin buradayken şu elektrik, su paralarını yatır da gel... | Takva-1 | 2006 | |
| l have to pay the bills for the Foundation this afternoon. | Ben bu akşamüzeri vakfın elektrik su paralarını yatıracağım. | Takva-1 | 2006 | |
| l'll do it. | Ben yatırırım. | Takva-1 | 2006 | |
| Muharrem, you look like a real gentleman now. | Muharrem, sen bayağı adama benzedin ha. | Takva-1 | 2006 | |
| l meant Master Muharrem. Don't bother, the boy can do it. | Yani Muharrem Efendi. Canım sen zahmet etme çocuk da yatırır. | Takva-1 | 2006 | |
| But please, Mr. Ali! That's my job. | Olur mu Ali Bey? Benim de vazifem. | Takva-1 | 2006 | |
| Good gracious! | Allah Allah ya. | Takva-1 | 2006 | |
| KOSOVO | KOSOVA | Takva-1 | 2006 | |
| KOSOVO LlBERATlON ARMY | KOSOVA KURTULUŞ ORDUSU | Takva-1 | 2006 | |
| Come in. | Gel bakalım. | Takva-1 | 2006 | |
| May God be with you. | Allah razı olsun. | Takva-1 | 2006 | |
| Praise be to Allah, my noble Master. | Elhamdülillah Efendi Hazretleri. | Takva-1 | 2006 | |
| Yesterday evening l discussed the sacred Hadith with some students. | Dün yatsıdan sonra, talebelerin bazılarıyla hadis i şeriften hasbıhal ettik. | Takva-1 | 2006 | |
| Their level is quite good. How is their Arabic? | Seviyeleri gayet iyi. Arapçaları nasıl? | Takva-1 | 2006 | |
| Most of them are good students. They should all be good. | İyi olanları kötülerden çok. Hepsi iyi olmalı. | Takva-1 | 2006 | |
| The boy from Trabzon has a beautiful voice. | Trabzon'dan gelen şu çocuğun sesi maşallah pek güzel. | Takva-1 | 2006 | |
| He should learn the Koran by heart. As you wish, my Master. | Hafızlığa yönelt onu. Emredersiniz, Efendi Hazretleri. | Takva-1 | 2006 | |
| How is Master Muharrem? ls he settling in? | Muharrem Efendi nasıllar? Alışıyor mu? | Takva-1 | 2006 | |
| Yes, my noble Master. | Gayet iyi Efendi Hazretleri. | Takva-1 | 2006 | |
| He really doesn't care for worldly possessions. | Bu adamın, şu dünya mallarında hakikaten hiç gözü yokmuş. Çok temiz süt emmiş birisi. | Takva-1 | 2006 | |
| May God keep him on the straight oath. All of us. | Allah onu doğru yoldan ayırmasın. Âmin. Cümlemizi. | Takva-1 | 2006 | |
| Come here, my daughter. He is not a stranger. lt's Brother Rauf. | Gel kızım. Yabancı değil Rauf abin o senin. | Takva-1 | 2006 | |
| lt's time for your medicine, father. | İlaç vaktiniz de, babacığım. | Takva-1 | 2006 | |
| Rauf, do you want some? Delicious sherbet. | Rauf sen de ister misin? Mis gibi şerbet. | Takva-1 | 2006 | |
| Bring another glass of sherbet for our Brother Rauf, my daughter. | Hadi kızım. Bir bardak Rauf abine de getir. | Takva-1 | 2006 | |
| Master Muharrem is all alone, and getting older. | Muharrem Efendi'nin kimi kimsesi yok. | Takva-1 | 2006 | |
| lt is high time we got him a wife. | Vakti gelmişte geçiyor bile. Baş göz etsek onu diyorum. | Takva-1 | 2006 |