Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158194
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| They just go on with it day by day. | Sadece günü yaşarlar. | Taken-2 | 2002 | |
| and if something were to come along | Eğer birşey gelip te hayatlarını değiştirecek bile olsa muhtemelen onu hemen farkedemezler. | Taken-2 | 2002 | |
| except maybe for that kind of nervous feeling | Belki sadece şu insanın midesinde olan garip hissi farkederler. | Taken-2 | 2002 | |
| My mom and I used to call that "the car trip feeling. " | Annem ve ben buna "Araba seyahati hissi" derdik. | Taken-2 | 2002 | |
| because it was how I'd feel whenever I knew | Çünkü ne zaman uzak veya yeni bir yere gidecek olsak bunu hissederdim. | Taken-2 | 2002 | |
| How you feeling? | Nasılsın? Çok daha iyiyim. | Taken-2 | 2002 | |
| What's this? | Bu nedir? Kahvaltı. | Taken-2 | 2002 | |
| Maybe in a few minutes. | Belki daha sonra. | Taken-2 | 2002 | |
| The bathroom's right down the hall. | Banyo koridorun sonunda. Temiz havlu, tişört ve pantolon koydum. | Taken-2 | 2002 | |
| Your husband doesn't appreciate that kindness in you. | Ama kocan senin bu nezaketini anlayamıyor. | Taken-2 | 2002 | |
| He doesn't see your sadness, either. | Hüznünü de göremiyor. Ama sen artık bunu istemekten vazgeçtin. | Taken-2 | 2002 | |
| I think you're right. | Sanırım haklısın. Umarsız bir insanla bir şeyleri paylaşamazsın. | Taken-2 | 2002 | |
| What happened to you? | Sana ne oldu? Bir kaza geçirdim. | Taken-2 | 2002 | |
| I can see that. What kind of accident? | Onu görebiliyorum. Ne tür bir kaza? | Taken-2 | 2002 | |
| Farming. | Çiftlik kazası. Senin bu civarda çiftliğin mi var? | Taken-2 | 2002 | |
| No, l... | Hayır. Ben...Beni buraya biri getirdi. | Taken-2 | 2002 | |
| What's wrong? | Sorun ne? Sabah başağrısıyla uyandım. Geçtiğini sanıyordum. | Taken-2 | 2002 | |
| You were telling me about your accident. | Kazayı anlatıyordun. Şu anda pek konuşasım yok. | Taken-2 | 2002 | |
| I'm not feeling much like talking right now. | Sanırım annen üzerine içki dökmediği için daha kolay olmuştur. | Taken-2 | 2002 | |
| Would you mind letting me rest for a while? | Biraz daha dinlenmeme müsaade eder misin? Üzgünüm. Tabii, keyfine bak. | Taken-2 | 2002 | |
| I'll put the tray here. | Tepsiyi bırakıyorum. Uyandığında acıkmış olursan burada bulabilirsin. | Taken-2 | 2002 | |
| You were right, you know. | Haklıydın biliyor musun. | Taken-2 | 2002 | |
| I guess I don't care if my husband sees my sadness. | Galiba kocamın hüznümü görmesi umurumda değil. | Taken-2 | 2002 | |
| Early in the morning of the 5th, | Bu enkaz, ayın beşinin sabahında Roswell, New Mexico yakınında bir arazide bulundu. | Taken-2 | 2002 | |
| Earlier reports have stated | İlk raporlara göre bu bir uçan daire enkazıydı. | Taken-2 | 2002 | |
| I'm afraid we are here today to pop that balloon | Korkarım bugün bu haberi düzeltmek için buradayız. | Taken-2 | 2002 | |
| This, gentlemen, is a weather balloon. | Bu bir meteoroloji balonudur beyler. | Taken-2 | 2002 | |
| On any given day in the United States, | Amerika'da herhangi bir günde, havada bunlardan yüzlercesi vardır. Ve uzaydan gelmemişlerdir. | Taken-2 | 2002 | |
| They are manufactured in Cleveland. | Sen mi kıracaksın? Cleveland'da yapılıyorlar. günde 5 saat televizyon izlemenin kötü olduğunu söylerler. | Taken-2 | 2002 | |
| This is its radar reflector. | Bu, balonun radar yansıtıcısı. | Taken-2 | 2002 | |
| It tracks wind speed. | Rüzgar hızını ölçer. | Taken-2 | 2002 | |
| None of this debris is from outer space. | Bu enkazın hiçbir parçası uzaydan gelmedi. | Taken-2 | 2002 | |
| The reflector is made in Newark, New Jersey, | Yansıtıcı Newark, New Jesrsey'de, balon ise Cleveland'da yapıldı. | Taken-2 | 2002 | |
| Excuse me, sir. I wonder if I might have a word. | Pardon efendim. Konuşabilir miyiz? | Taken-2 | 2002 | |
| Yes, Captain? | Evet yüzbaşı? | Taken-2 | 2002 | |
| I was wondering, sir, what we're gonna do now. | Şimdi ne yapacağımızı merak ediyorum efendim. Hangi konuda? | Taken-2 | 2002 | |
| About the craft, about the bodies. | Uzay gemisi ve cesetler konusunda. | Taken-2 | 2002 | |
| What craft? | Hangi uzay gemisi? Ne cesedi? | Taken-2 | 2002 | |
| MAN: It's clearly organic. | Bariz bir şekilde organik. | Taken-2 | 2002 | |
| SECOND MAN: It's not clearly anything. | Hiçbir şey bariz değil. | Taken-2 | 2002 | |
| Jenkins says it's animal, | Jenkins bir hayvan olduğunu söylüyor. Ve hayvan hücresinin özelliklerini taşıyor. | Taken-2 | 2002 | |
| Kraus says it's some sort of fungus, | Kraus bir tür mantar olduğunu söylüyor. Bu da tipini ve yoğunluğunu açıklıyor. Bu özellikleri taşıyor. | Taken-2 | 2002 | |
| It seems to be able to change... | İstediğimiz şeyin şeklini alabiliyor gibi gözüküyor. | Taken-2 | 2002 | |
| You'd all better come see Dr Goldin. | Gelip Dr. Goldin'i görseniz iyi olur. | Taken-2 | 2002 | |
| MAN: I came to check on the body from the crash, | Kazadan çıkan cesedi incelemek için gelmiştim ve onu böyle buldum. | Taken-2 | 2002 | |
| CAMPBELL: What's he saying? | Ne diyor? | Taken-2 | 2002 | |
| Is it German? | Almanca mı? Goldin Almanca konuşmaz. | Taken-2 | 2002 | |
| It's Hebrew. | İbranice. | Taken-2 | 2002 | |
| What has he done with the body? | Cesede ne yapmış? | Taken-2 | 2002 | |
| Hello, operator? | Alo santral? Fresno, California'yı aramak istiyorum. Madison 4573. | Taken-2 | 2002 | |
| Yes, ma'am, thank you. | Evet bayan. Tesekkürler. | Taken-2 | 2002 | |
| My crew of nine men... | Ekibim dokuz kişiydi. | Taken-2 | 2002 | |
| And Johnson, my co pilot... | Yadımcı pilotum Johnson, Fort Bliss'te bir hastahanede, kurtulacağını sanmıyorlar. | Taken-2 | 2002 | |
| No one has any idea at all. | Kimsenin bir fikri yok. Kim o? Sessiz ol. | Taken-2 | 2002 | |
| What are you doing? | Ne yapıyorsun? Ben iyiyim. Dr. Lamarr beni nasıl buldunuz? | Taken-2 | 2002 | |
| I have to find out what's happened to my men | Adamlarıma ve bana ne olduğunu bulmak zorundayım. | Taken-2 | 2002 | |
| No, you don't. | Hayır. Değilsin. | Taken-2 | 2002 | |
| Kate, I'm no husband... | Kate, neler olduğunu bulana kadar ne sana kocalık, ne de oğlumuza babalık edebilirim. | Taken-2 | 2002 | |
| You're not going to find anything out there, Russell. | Orada hiçbir şey bulamayacaksın Russell. Ne bulacağını sanıyorsun? | Taken-2 | 2002 | |
| Bishop, right? I'm Bishop. | Bishop değil mi? Ben Bishop. | Taken-2 | 2002 | |
| You flew Colonel Campbell out of Fort Worth the other night. | Geçen gece Fort Worth'ten çıkarken Albay'ın pilotu sendin değil mi? | Taken-2 | 2002 | |
| Right. Destination? | Doğru. Nereye gittiniz? | Taken-2 | 2002 | |
| That's need to know. | Bu gizli bilgidir. | Taken-2 | 2002 | |
| Army intelligence. I need to know. | İstihbarat. Bilmem gerekiyor. | Taken-2 | 2002 | |
| Captain Crawford. Is that right? | Yüzbaşı Crawford değil mi? | Taken-2 | 2002 | |
| Colonel Campbell told me you might want to talk to me. | Albay Campbell benimle konuşmak isteyebileceğinizi söylemişti. | Taken-2 | 2002 | |
| WOMAN: A gentleman to see you, Miss. | Sizi görmek isteyen bir bey var. | Taken-2 | 2002 | |
| OWEN: Can you go for a ride? | Gezintiye çıkabilir misin? | Taken-2 | 2002 | |
| No, I said a ride, | Hayır. Gezintiye çıkacağız dedim, arabaya bineceğiz demedim. | Taken-2 | 2002 | |
| Loosen up on the reins just a little. | Dizginleri biraz gevşet. | Taken-2 | 2002 | |
| Okay. Okay. There you go. | Tamam. Tamam. İşte oldu. | Taken-2 | 2002 | |
| Like that? Yep. | Böyle mi? Evet. | Taken-2 | 2002 | |
| There you go. You all right? | İşte oldu. İyi misin? | Taken-2 | 2002 | |
| Yeah, I'm good. Okay. | Evet. İyiyim. Tamam. | Taken-2 | 2002 | |
| You want to go faster? Yes. | Hızlı gitmek ister misin? Evet. | Taken-2 | 2002 | |
| Are you sure? Yes, please. | Emin misin? Evet lütfen. Onu vuran adam... Lisa ne yapıyorsun? | Taken-2 | 2002 | |
| Where did you learn to ride? | Ata binmeyi nerede öğrendin? | Taken-2 | 2002 | |
| One of my many odd jobs before I found the army. | Orduyu bulmadan önceki bir sürü garip işimden biri. | Taken-2 | 2002 | |
| Well, I'm glad you found us. | Bizi bulduğuna sevindim. | Taken-2 | 2002 | |
| I was afraid you wouldn't come out with me. | Benimle dışarı çıkmazsın diye korkmuştum. | Taken-2 | 2002 | |
| Why wouldn't I come? | Neden çıkmayayım? | Taken-2 | 2002 | |
| Your father. | Baban yüzünden. Birbirimizi görmemize çok karşı. | Taken-2 | 2002 | |
| I'm not quite sure why he has such a low opinion of me. | Neden benim hakkımda kötü düşündüğünü anlayamıyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| Well, I'm not my father. | Ben babam değilim. | Taken-2 | 2002 | |
| You're the sun and the moon to me, Anne. | Sen benim güneşim ve ayımsın Anne. | Taken-2 | 2002 | |
| The sun and the moon. | Güneş ve ay. | Taken-2 | 2002 | |
| Um...Anne... | benim annemi özlediğim gibi. | Taken-2 | 2002 | |
| I had to come up through the ROTC ranks. | ROTC rütbelerine bakılacak olursa. | Taken-2 | 2002 | |
| I may never be anything more than a captain. | Yüzbaşılıktan daha ileriye gidemeyebilirim. | Taken-2 | 2002 | |
| But I can tell you this | Ama sana şunu söylebilirim Anne: Bu dünyada bazı şeyler yapacağım. Bunu da listene ekle. | Taken-2 | 2002 | |
| I'm gonna do some things in this world, Anne. | Size içki vereyim mi? | Taken-2 | 2002 | |
| I am nobody's fool, and I know that I can make my mark. | Ben aptal değilim ve iz bırakabilirim. | Taken-2 | 2002 | |
| Owen, what happened back there up on the hill | Owen az önce tepede olanlar | Taken-2 | 2002 | |
| I would never do anything like that with anyone | Evlenmek istediğim kadından başka hiç kimseyle asla yapmazdım. | Taken-2 | 2002 | |
| I want to tell your father. | Babana söylemek istiyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| Do you have any idea where he's gone? | Nerede olduğunu biliyor musun? | Taken-2 | 2002 | |
| He seemed to be able to reach inside my brain, | Anılarımı bana karşı kullanıp beni konuşturmak için... | Taken-2 | 2002 | |
| I don't quite follow, professor. | Dediklerinizi anlayamıyorum profesör. | Taken-2 | 2002 | |
| I was there... | Orada...O odada... | Taken-2 | 2002 | |
| My bar mitzvah in Dresden. | Bana Dresden'daki Bar Mitzvah törenimi gösterdi. | Taken-2 | 2002 |