Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158196
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| He doesn't share the limelight, and I'm not a person you freeze out. | Halkın ilgisini paylaşmıyor, ve ben de dışlanacak adam değilim. Bu projeyi onun elinden alacağım. | Taken-2 | 2002 | |
| I'm under the impression | İkinizin asla böyle bir hata yapmayacağını düşünüyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| If you were to have a bit of luck in your canvass | Eğer kayıp uzaylıyla ilgili bir gelişme olursa... | Taken-2 | 2002 | |
| I would hope you'd share that information with someone | ...bu bilgiyi albaydan daha parlak geleceği olan biriyle paylaşacağınızı umuyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| We would, sir. Yes, sir. | Paylaşırız efendim. Evet efendim. | Taken-2 | 2002 | |
| Good, Howard. | Çok iyi Howard. | Taken-2 | 2002 | |
| Oh, I mentioned that they had certain abilities. | Onların bazı yetenekleri olduğundan bahsetmiştim. | Taken-2 | 2002 | |
| Don't confine your search to little grey men. | Aramalarınızı ufak gri adamlarla sınırlamayın. Daha çok...İnsana benzeyen birilerini arayın. | Taken-2 | 2002 | |
| Ah, this is beautiful country. | Burası harika bir yer. Sanırım öyle. | Taken-2 | 2002 | |
| Live in a place long enough, | Bir yerde çok uzun süre kalırsan bu tip şeyleri artık görmez oluyorsun. | Taken-2 | 2002 | |
| You're a really special woman. | Sen gerçekten özel bir kadınsın. Bunu söylediğimde bana inanmalısın. | Taken-2 | 2002 | |
| You know, I've... | Ben... | Taken-2 | 2002 | |
| I've done some things I didn't mean to do. | Ben yapmak istemediğim bazı şeyler yaptım. | Taken-2 | 2002 | |
| And I've | Ve ben...hislerimi kontrol etmeyi öğrenmeliydim. | Taken-2 | 2002 | |
| It's okay... | Sorun değl. Buna değer. | Taken-2 | 2002 | |
| 'Cause it brought me to you. | Çünkü beni sana getirdi. | Taken-2 | 2002 | |
| Oh, I don't know what's happening here... | Burada neler oluyor bilmiyorum... | Taken-2 | 2002 | |
| But I sure as heck don't care. | Ama umurumda da değil. | Taken-2 | 2002 | |
| And when the Indians first saw the Spaniards, | Kızılderiler, İspanyol'ları ilk gördüğünde onların Tanrı ya da Şeytan olduklarını düşündüler. | Taken-2 | 2002 | |
| Because to the Indians, | Çünkü kızılderililere göre, beyaz adam, pek adama benzemiyordu. | Taken-2 | 2002 | |
| I don't like him. | Ondan hoşlanmadım. Bence hoş biri. | Taken-2 | 2002 | |
| I think he's nice. | Pencereye bak. | Taken-2 | 2002 | |
| Children... | Çocuklar, bu beyler Amerikan ordusundan. | Taken-2 | 2002 | |
| They are searching West Texas for a deserter. | Batı Teksas'ta saklanması muhtemel bir firariyi arıyorlar. | Taken-2 | 2002 | |
| If anyone has seen a stranger 'round these parts, | Eğer buralarda bir yabancı görürseniz hemen bize haber verin. | Taken-2 | 2002 | |
| Don't go trying to talk to him yourself. | Sakın onunla kendiniz konuşmaya çalışmayın. Bu adam tehikelidir çocuklar. | Taken-2 | 2002 | |
| I want to go through through his clothes and stuff, | Eşyalarını arayacağım, bakalım orduyla alakalı birşey çıkacak mı? | Taken-2 | 2002 | |
| I don't know, Tom. | Bilmiyorum Tom. | Taken-2 | 2002 | |
| The sheriff said the deserter was dangerous. | Şerif tehlikeli olduğunu söyledi. Bu yüzden emin olmak istiyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| Where are his clothes? | Elbiseleri nerede? | Taken-2 | 2002 | |
| JOHN: It's who? | Kim? | Taken-2 | 2002 | |
| Now listen to me. | Şimdi dinle beni. Birşey bildiğini sanıyorsun ama bilmiyorsun. | Taken-2 | 2002 | |
| Let me go! Let me go! | Bırak beni! Bırak beni! Bırak onu! Bırak onu! | Taken-2 | 2002 | |
| My business here is almost done, | Buradaki işim bitmek üzere, müdahale etmene izin vermeyeceğim. | Taken-2 | 2002 | |
| BECKY: Tom, your nose is bleeding. | Tom burnun kanıyor. | Taken-2 | 2002 | |
| I'm sorry, Tom. I... | Üzgünüm Tom. Ben... | Taken-2 | 2002 | |
| SALLY: Where is everybody? | Herkes nerede? | Taken-2 | 2002 | |
| TOM: Sheriff! Hey, sheriff! All right, son. | Şerif hey Şerif. Pekala evlat. | Taken-2 | 2002 | |
| The man you're looking for is at our house. | Aradığınız adam bizim evde. Haydi yürüyün! | Taken-2 | 2002 | |
| Harry, you take the south road! | Harry sen güney yolunu tut! | Taken-2 | 2002 | |
| My boss down at the diner called to say | Patronum aradı. Kasabaya New Mexico'daki üsten firar eden bir askeri aramaya gelmişler. | Taken-2 | 2002 | |
| I know you come from a place a whole lot further than that. | Ben senin çok daha uzaklardan gelmiş olduğunu biliyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| I don't know how you do what you do. | Bu yaptığını nasıl yaptığını bilmiyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| I know you can see into people. | İnsanların içini görebildiğini biliyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| They're gonna be coming for you soon. | Yakında senin için gelecekler. | Taken-2 | 2002 | |
| My grandmother gave me these. | Bana bunları büyükannem vermişti. | Taken-2 | 2002 | |
| She came over to Texas in 1893. | Teksas'a 1893 yılında gelmiş. | Taken-2 | 2002 | |
| I always thought they were kind of funny. | Bunları hep gülünç bulmuşumdur. Yalnız Yıldız eyaleti Teksas'a aitler. Ve onlardan iki tane var. | Taken-2 | 2002 | |
| Will you take one with you? | Bir tanesini yanına alır mısın? | Taken-2 | 2002 | |
| And I'll keep the other. | Diğeri de bende kalır. | Taken-2 | 2002 | |
| Can I see you once before you go? | Gitmeden önce seni son kez görebilir miyim? | Taken-2 | 2002 | |
| You better go inside. | İçeri girsen iyi olur. | Taken-2 | 2002 | |
| What's this? Come on! | Bu ne? Hadi! | Taken-2 | 2002 | |
| I don't know what the trouble is. | Sorun ne bilmiyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| That summer. a lot of things had happened | O yaz, açıklanamayan bir çok olay oldu. | Taken-2 | 2002 | |
| There had been lights in the sky | Uzun süre dayanamaz. Başında çok bela var. Gökyüzünde ışıklar görüldü, gazeteler düşen uzay gemileriyle ilgili yazılar yazdı. | Taken-2 | 2002 | |
| John had come. and then he had gone. | John geldi ve gitti. | Taken-2 | 2002 | |
| Put it on the table. Take the cookies out. | Onu masaya koy. Kurabiyeleri kaldır. | Taken-2 | 2002 | |
| For a while. life went back to being life. | Bir süreliğine hayat normale döndü. | Taken-2 | 2002 | |
| and almost everyone forgot the things that | Ve hemen herkes o yazın gökyüzünden bize neler getirdiğini unuttu. | Taken-2 | 2002 | |
| He's gone, hasn't he? | O gitti değil mi? Gitti. | Taken-2 | 2002 | |
| Yes, home. | Evet eve... | Taken-2 | 2002 | |
| I guess I'm too late, then. | O zaman ben çok geç kaldım demek ki. Bayan? | Taken-2 | 2002 | |
| Ma'am. | Sanırım. Rahatsız olur musun? Hayır. Bakalım neler var. | Taken-2 | 2002 | |
| JOHNSON: What the hell are you doing here. Captain? | Burada ne işin var yüzbaşı? | Taken-2 | 2002 | |
| RUSSELL: I don't remember a thing | Neler olduğunu hatırlamıyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| I don't remember a thing about what happened. | Neler olduğunu hatırlamıyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| Aw. well. hell. Captain. that's a damn shame. | Yüzbaşı bu çok kötü bir durum. | Taken-2 | 2002 | |
| You sure as hell showed them. Captain. | Ama sen onlara gösterdin yüzbaşı. | Taken-2 | 2002 | |
| You were an A 1. Audie Murphy | Siz önemli bir savaş kahramanısınız. | Taken-2 | 2002 | |
| Only one thing. | Birşey daha var. İkimiz de biliyoruz. | Taken-2 | 2002 | |
| those weren't Germans you killed that day. | O gün öldürdüklerin Alman değildi. O gün öldürdüklerin Alman değildi. | Taken-2 | 2002 | |
| Wasn't Germans at all. | Almanlar değildi. | Taken-2 | 2002 | |
| I thought I told you to keep that woman away from me. | Bu kadını benden uzak tut dediğimi sanıyordum. Elimden geleni yapıyorum efendim. Çok ısrarcı. | Taken-2 | 2002 | |
| Persistent? | Israrcı mı? | Taken-2 | 2002 | |
| Sue, it's so good to see you. | Sue seni görmek ne güzel. Teğmen Bowen bu Sue. | Taken-2 | 2002 | |
| HOWARD: Ma'am. | Bayan. | Taken-2 | 2002 | |
| You don't even know my last name. | Soyadımı bile bilmiyorsun. | Taken-2 | 2002 | |
| I haven't been coming here for two weeks | İki haftadır buraya gelmemin sebebi ilişkimiz değil Owen. | Taken-2 | 2002 | |
| I came about this. | Bunun için geliyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| Where'd you find this? | Bunu nerede buldun? Pine Lodge'da. | Taken-2 | 2002 | |
| Here, come in my office. | Ofisime gel. | Taken-2 | 2002 | |
| That night after you ditched me | Şu asker bozuntusunun kızıyla sinemaya gitmek için beni ektiğin gece. | Taken-2 | 2002 | |
| I was out driving around. | Arabamla geziyordum. | Taken-2 | 2002 | |
| I saw something crash. | Bir şeyin çakıldığını gördüm. Oraya gittim. Ağaçların arasında birşey gördüm. | Taken-2 | 2002 | |
| And you brought it to me. | Ve bana getirdin. | Taken-2 | 2002 | |
| Sue, you never let me explain about that night. | Sue, bana o gece olanları açıklamam için fırsat vermedin. Generalle buluşacaktım. | Taken-2 | 2002 | |
| He was ill, and his daughter came to give me the message. | Hastalanmış, kızı da bana haber vermeye gelmiş. Kesin öyledir. | Taken-2 | 2002 | |
| You completely misunderstood the situation. | Olayı tamamen yanlış anladın. Eminim öyle olmuştur. | Taken-2 | 2002 | |
| You are the sun and the moon to me, Sue. | Sen benim ayım ve güneşimsin Sue. | Taken-2 | 2002 | |
| The sun and the moon. | Ay ve güneş. | Taken-2 | 2002 | |
| You really should get in the habit of locking your door. | Kapını kilitlemeyi öğrenmelisin. | Taken-2 | 2002 | |
| Owen Crawford | Owen Crawford tanıdığım en iyi emir subayı, patron, akıl hocasıdır ve harika bir insandır. | Taken-2 | 2002 | |
| And, Anne, | Ve Anne, sadece Owen ile evlenmiyorsun. | Taken-2 | 2002 | |
| You're getting me and Marty, too, | Ben, Marty ve Owen'ın altında hizmet etmiş herkesle evleniyorsun. | Taken-2 | 2002 | |
| So I hope you like company. | İnşallah misafir seviyorsundur. | Taken-2 | 2002 | |
| T o Owen and Anne... | Owen ve Anne'e...Tebrikler... | Taken-2 | 2002 | |
| You can pour one for me, too, Dad. | Bana da bir tane doldur baba. Katı tepkiler verebilecek bir insan. Reagan böyle biri. | Taken-2 | 2002 | |
| If I didn't think that it'd break my daughter's heart, | Eğer kızımın üzülmeyeceğini bilsem seni şuracıkta gebertirdim. | Taken-2 | 2002 | |
| But it really would break her heart. | Ama bu onu çok üzer. | Taken-2 | 2002 |