Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177327
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| <b>He does not track.</b> | İz sürmedi. İz sürmedi. Ateş etmedi. İz sürmedi. Ateş etmedi. İz süremez. Ateş edemez. İz süremez. Ateş edemez. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He does not shoot.</b> | Kimseyi vurmadı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>except at food stuffs.</b> | Yiyecek malzemelerinden yararlandı. Devamlı yemek yiyor. Devamlı yemek yiyor. Erzak tüketmekten başka işe yaramaz. Erzak tüketmekten başka işe yaramaz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> That was your initiative. He does not contribute.</b> | Bu senin uzmanlık alanın. O senin teşebbüsündü. O senin teşebbüsündü. Sen başlattın. Bize faydan yok. Sen başlattın. Bize faydan yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>A man, who walks in front of bullets.</b> | Kurşunların önünde yürüyen adam. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mr. La Boeuf drew single handed upon the Lucky Ned Pepper gang,</b> | Bay LaBoeuf, Şanslı Ned Pepper çetesine karşı tek elle direndi. Biz siper almış şekilde ateş ederken Bay La Boeuf tek eliyle... Biz siper almış şekilde ateş ederken Bay La Boeuf tek eliyle... Biz siper almış şekilde ateş ederken Bay La Boeuf tek eliyle... Biz siper almış şekilde ateş ederken Bay La Boeuf tek eliyle... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>while we fired safely from cover.</b> | O sırada biz siperden rahatça ateş ediyorduk. ...Şanslı Ned Pepper çetesine silah çekti. ...Şanslı Ned Pepper çetesine silah çekti. ...Şanslı Ned Pepper çetesine silah çekti. ...Şanslı Ned Pepper çetesine silah çekti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> We? It is unfair to indict a man,</b> | Biz mi? Bir adamı çenesi şişmiş, Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>when his jaw is swollen, and tongue mangled and who is therefore unable to rise to his own defense.</b> | dili ezilmiş ve o halde gardı düşmüşken yargılamak hiç adil değil. ...olduğundan dolayı kendini savunamayan bir adamı suçlamak hiç adil değil. ...olduğundan dolayı kendini savunamayan bir adamı suçlamak hiç adil değil. ...olduğundan dolayı kendini savunamayan bir adamı suçlamak hiç adil değil. ...olduğundan dolayı kendini savunamayan bir adamı suçlamak hiç adil değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I can speak for myself.</b> | Kendi adıma konuşabilirim. Ben kendi adıma konuşurum. Ben kendi adıma konuşurum. Kendi adıma konuşabilirim. Kendi adıma konuşabilirim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I am hardly obliged to answer the ravings of a drunkard. It is beneath me.</b> | Seviyesi benden düşük olan bir ayyaşın zırvalarına cevap vermeyi nazikçe reddediyorum. Yanımda gezen ayyaşların boş konuşmalarına kibarca karşılık vermek de bana düşer. Yanımda gezen ayyaşların boş konuşmalarına kibarca karşılık vermek de bana düşer. Yanımda gezen bir ayyaşın boş konuşmalarına kibarca karşılık vermek mecburiyetindeyim. Yanımda gezen bir ayyaşın boş konuşmalarına kibarca karşılık vermek mecburiyetindeyim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I shall make my own camp.</b> | Kendi kampımı kuracağım. Kendi kampımı başka bir yerde kurmalıyım. Kendi kampımı başka bir yerde kurmalıyım. Kendi kampımı başka yere kurarım. Kendi kampımı başka yere kurarım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Elsewhere.</b> | Başka bir yerde. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It is you who has nothing to offer, Cogburn.</b> | Asıl bir şey yapmayan sensin, Cogburn. Asıl senin kaybedecek bir şeyin kalmamış, Cogburn. Asıl senin kaybedecek bir şeyin kalmamış, Cogburn. Asıl senin söyleyecek bir şeyin yok, Cogburn. Asıl senin söyleyecek bir şeyin yok, Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>A sad picture indeed.</b> | Gerçekten üzücü bir durum. Gerçekten mutsuz bir tablo. Gerçekten mutsuz bir tablo. Gerçekten mutsuz bir tablo. Gerçekten mutsuz bir tablo. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>La Boeuf: This is no longer a man hunt.</b> | Artık bu iş insan avı olmaktan çıktı. Bu artık insan avı olmaktan çıktı. Bu artık insan avı olmaktan çıktı. Bu artık insan avı olmaktan çıktı. Bu artık insan avı olmaktan çıktı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It is a debauch.</b> | Zevk i sefa halini aldı. Doğru yoldan saptık. Doğru yoldan saptık. Doğru yoldan saptık. Doğru yoldan saptık. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The Texas Ranger.</b> | Teksas korucusu, Texas Ranger yalnız başına yoluna gider. Texas Ranger yalnız başına yoluna gider. Texas Ranger yalnız başına yoluna gider. Texas Ranger yalnız başına yoluna gider. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Presses on, alone.</b> | tek başına devam edecek. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Take the girl.</b> | Kızı da götür. Kızı da al. Bırakıyorum. Kızı da al. Bırakıyorum. Kızı da al. Bırakıyorum. Kızı da al. Bırakıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I bow out.</b> | Ben bırakıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>A fine thing to decide once you brought her into the middle of the Choctaw nation.</b> | Bunu, kızı Choctaw kabilesinin orta yerine getirmeden önce düşünecektin. Çok akıllıca bir karar, hele de onu Choctaw Nation'un ortasına getirdikten sonra. Çok akıllıca bir karar, hele de onu Choctaw Nation'un ortasına getirdikten sonra. Çok akıllıca bir karar, hele de onu Choctaw topraklarının ortasına getirdikten sonra. Çok akıllıca bir karar, hele de onu Choctaw topraklarının ortasına getirdikten sonra. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I bow out, I wash my hands.</b> | Bırakıyorum, elimi eteğimi çekiyorum. Ben bıraktım, ellerimi yıkadım. Beyler bu şekilde ayrılamayız. Ben bıraktım, ellerimi yıkadım. Beyler bu şekilde ayrılamayız. Ben bıraktım, ellerimi yıkadım. Beyler, bu şekilde ayrılamayız. Ben bıraktım, ellerimi yıkadım. Beyler, bu şekilde ayrılamayız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Gentlemen we cannot fall out in this fashion.</b> | Beyler bu şekilde kavga edip ayrılamayız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Not so close to our goal, with Tom Chaney nearly in hand.</b> | Tom Chaney neredeyse elimizdeyken, bu durum amacımıza hiç uygun olmaz. Hele de amacımıza bu kadar yaklaşmışken, Tom Chaney'yi nerdeyse elimize düşmüşken. Hele de amacımıza bu kadar yaklaşmışken, Tom Chaney'yi nerdeyse elimize düşmüşken. Hele de amacımıza bu kadar yaklaşmışken, Tom Chaney'yi nerdeyse elimize düşmüşken. Hele de amacımıza bu kadar yaklaşmışken, Tom Chaney'yi nerdeyse elimize düşmüşken. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: In hand?</b> | Elimizdeyken mi? Elimize mi? Elimize mi? Elimize mi? Elimize mi? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If he is not in a shallow grave somewhere between here and Fort Smith,</b> | Burayla Fort Smith arasında bir yerde sükûnet içinde bir mezar taşının altında değilse tabi. Buraya Forth Smith arasında sessiz bir mezar vardır muhakkak. Buraya Forth Smith arasında sessiz bir mezar vardır muhakkak. Burayla Fort Smith arasındaki sığ bir mezarda değilse... Burayla Fort Smith arasındaki sığ bir mezarda değilse... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>he is gone.</b> | O artık yok. O gitti. Çok uzağa gitti. O gitti. Çok uzağa gitti. ...gitmiştir. Çoktan gitmiştir. ...gitmiştir. Çoktan gitmiştir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Long gone.</b> | Uzaklara gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Thanks to Mr. La Boeuf, we missed our shot.</b> | Bay LaBoeuf sağ olsun, hedefi ıskaladık. Bay La Boeuf sağ olsun, fırsatımızı kaçırdık. Bay La Boeuf sağ olsun, fırsatımızı kaçırdık. Bay La Boeuf sağ olsun, fırsatımızı kaçırdık. Bay La Boeuf sağ olsun, fırsatımızı kaçırdık. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We have barked, and the birds have flown.</b> | Bob’la birlikte diğer elemanlar da uçtu gitti. Havladı ve kuşlar kaçıp gitti. Gitti, gitti, gitti. Havladı ve kuşlar kaçıp gitti. Gitti, gitti, gitti. Havladık ve kuşlar kaçıp gitti. Gitti, gitti, gitti. Havladık ve kuşlar kaçıp gitti. Gitti, gitti, gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Gone, gone, gone.</b> | Gitti, gitti, gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Lucky Ned and his cohort's gone.</b> | Şanslı Ned müfrezesi gitti. Şanslı Ned'in ekibi gitti. Senin 50 doların da gitti. Şanslı Ned'in ekibi gitti. Senin 50 doların da gitti. Şanslı Ned ve ekibi gitti. Senin 50 doların da gitti. Şanslı Ned ve ekibi gitti. Senin 50 doların da gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Your fifty dollars, gone.</b> | Senin elli dolar, gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Gone the whiskey,</b> | Viskiye gitti. Viskiyle gitti. Bunu anlamışsındır. Viskiyle gitti. Bunu anlamışsındır. Viski de gitti. Zaten belli. Viski de gitti. Zaten belli. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>seized in evidence.</b> | Ama bunu biliyorsun galiba. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The trail is cold, if there ever was one.</b> | İzler donuk, hava gibi. Yol da hava gibi soğuk. Yol da hava gibi soğuk. İz sürmek zorlaştı, tabii sürdüğümüz bir iz varsa. İz sürmek zorlaştı, tabii sürdüğümüz bir iz varsa. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm....I'm a foolish old man who's been drawn into a wild goose chase,</b> | Ben… Ben vahşi kaz avına sürüklenmiş aptal, yaşlı bir adamım. Ben... Ben... Ben... Ben... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>by a harpy in trousers, and a nincompoop.</b> | Pantolon giymiş kuş gövdeli bir kız (harpy) ve kuş beyinli bir adam tarafından. ...olmayacak bir işin peşinden gitmek için sürüklenmiş aptal ve yaşlı bir adamım. ...olmayacak bir işin peşinden gitmek için sürüklenmiş aptal ve yaşlı bir adamım. ...olmayacak bir işin peşinden gitmek için sürüklenmiş aptal ve yaşlı bir adamım. ...olmayacak bir işin peşinden gitmek için sürüklenmiş aptal ve yaşlı bir adamım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well, Mr. La Boeuf.</b> | Ah, Bay LaBoeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He can wander the Choctaw nation for as long as he likes.</b> | Choctaw dolaylarında istediği kadar gezinebilir. Choctaw Nation'da istediği kadar dolaşabilir. Choctaw Nation'da istediği kadar dolaşabilir. Choctaw topraklarında istediği kadar dolaşabilir. Choctaw topraklarında istediği kadar dolaşabilir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Perhaps the local Indians will take him in.</b> | Bakarsın yerli Kızılderililer onu aralarına alırlar. Belki yerli Kızılderililer onu yanlarına alırlar. Belki yerli Kızılderililer onu yanlarına alırlar. Belki yerli Kızılderililer onu yanlarına alırlar. Belki yerli Kızılderililer onu yanlarına alırlar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>and honor his gibbering by making him Chief.</b> | Onu Şef yapıp onurlandırırlar. Onu Şef yaparak onurlandırırlar. Onu Şef yaparak onurlandırırlar. Belki de o anlaşılmaz konuşmasından dolayı Şef yaparak onurlandırırlar. Belki de o anlaşılmaz konuşmasından dolayı Şef yaparak onurlandırırlar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You sister, may go where you like.</b> | Kıza gideceği yolu göster, sonra nereye istersen git. Onu da al ve nereye istersen git. Onu da al ve nereye istersen git. Bacım, nereye istersen gidebilirsin. Bacım, nereye istersen gidebilirsin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Our engagement is terminated.</b> | Sözleşmemiz feshedildi. Anlaşmamız sonlandı. Anlaşmamız sonlandı. Anlaşmamız sonlandı. Anlaşmamız sonlandı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I bow out.</b> | Çekiliyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I am going with you.</b> | Seninle geliyorum. Seninle geliyorum. Hayır, bu olanaksız. Seninle geliyorum. Hayır, bu olanaksız. Seninle geliyorum. Hayır, bu olanaksız. Seninle geliyorum. Hayır, bu olanaksız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Oh, that is not possible.</b> | Hayır, bu imkansız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Have I held you back?</b> | Seni yolundan ettim mi? Seni alı mı koyarım? Seni alı mı koyarım? Seni alı mı koyarım? Seni alı mı koyarım? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have a Colt Dragoon revolver, which I know how to use.</b> | Çantamda bir Colt (tabanca markası) var, ve nasıl kullanılacağını biliyorum. Yanımda bir tabancam var, kullanmayı biliyorum. Yanımda bir tabancam var, kullanmayı biliyorum. Yanımda Colt Dragoon revolverim var ve kullanmayı da biliyorum. Yanımda Colt Dragoon revolverim var ve kullanmayı da biliyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I will be no more of a burden to you, as I was to the Marshall.</b> | Ve artık sana yük olmayacağım, Şefe olduğum gibi. Marşal'a yük olmadığım gibi sana da yük olmayacağım. Marşal'a yük olmadığım gibi sana da yük olmayacağım. Şerife yük olmadığım gibi sana da yük olmam. Şerife yük olmadığım gibi sana da yük olmam. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That's not my worry.</b> | Bu benim derdim değil. Endişem bu değil. Endişem bu değil. Endişem bu değil. Endişem bu değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You've earned your spurs.</b> | Senin de mahmuzların var artık. Mahmuzlarını hak ettin. Bu çok aşikar. Mahmuzlarını hak ettin. Bu çok aşikar. Mahmuzlarını hak ettin. Bu çok aşikar. Mahmuzlarını hak ettin. Bu çok aşikar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That is clear now.</b> | Bunu kanıtladın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You've been a regular old hand on the trail.</b> | İz sürme konusunda tecrübe kazandın. İz peşindeyken tecrübeli biri gibiydin. İz peşindeyken tecrübeli biri gibiydin. İz peşindeyken tecrübeli biri gibiydin. İz peşindeyken tecrübeli biri gibiydin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But Cogburn's right.</b> | Ama Cogburn haklı. Ama Cogburn haklı. Böyle söyleyerek ona bu mutluluğu yaşatmak istemedim. Ama Cogburn haklı. Böyle söyleyerek ona bu mutluluğu yaşatmak istemedim. Ama Cogburn haklı. Böyle söyleyerek ona bu mutluluğu yaşatmak istemedim. Ama Cogburn haklı. Böyle söyleyerek ona bu mutluluğu yaşatmak istemedim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Even if I would not give him the satisfaction of conceding it.</b> | Bunu onun yanında söyleyerek ona tatmin olma şansı vermek istemedim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The trail is cold.</b> | İzler donuk. İz sürmek çok zor. İz sürmek çok zor. İz sürmek çok zor. İz sürmek çok zor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I am,</b> | Ve ben, Bense... Bense... Bense... Bense... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>considerably diminished.</b> | Epeyce fire verdim. ...biraz eksik sayılırım. ...biraz eksik sayılırım. ...biraz eksik sayılırım. ...biraz eksik sayılırım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How can you give up now. After the many months you've dedicated to finding Chaney?</b> | Nasıl şimdi pes edebilirsin? Chaney’i bulmak için feda ettiğin aylardan sonra. Aylarca kendini Chaney'yi bulmaya adadıktan sonra şimdi nasıl vaz geçersin? Aylarca kendini Chaney'yi bulmaya adadıktan sonra şimdi nasıl vaz geçersin? Aylarca kendini Chaney'yi bulmaya adadıktan sonra şimdi nasıl vazgeçersin? Aylarca kendini Chaney'yi bulmaya adadıktan sonra şimdi nasıl vazgeçersin? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: You have shown great determination.</b> | Muazzam bir kararlılık gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I misjudged you.</b> | Seni yanlış yargıladım. Senin hakkında yanılmışım. Senin hakkında yanılmışım. Senin hakkında yanılmışım. Senin hakkında yanılmışım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I picked the wrong man.</b> | Yanlış adamı seçtim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I would go on in your company, if there were a clear way to go.</b> | Gidecek belirli bir yol olsaydı, seninle birlikte giderdim. Gidilecek açık bir yol olsa senin eşliğinde giderdim. Gidilecek açık bir yol olsa senin eşliğinde giderdim. Gidilecek net bir yol olsa, seninle giderdim. Gidilecek net bir yol olsa, seninle giderdim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But we'd be striking out blindly.</b> | Ama bu durumda kör gözlerle yola koyulmuş oluruz. Ama ortalıkta körü körüne dolaşıyoruz. Ama ortalıkta körü körüne dolaşıyoruz. Ama ortalıkta körü körüne dolaşırız. Ama ortalıkta körü körüne dolaşırız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Chelmsford's gone.</b> | Chelmsford gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We chased him right off the map.</b> | Onu dağın tepesine kadar izledik. Onu dağa kadar takip ettik. Onu dağa kadar takip ettik. Harita bitene kadar kovaladık. Harita bitene kadar kovaladık. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>There's nothing for it.</b> | Yapacak bir şey kalmadı. Orada onun için hiçbir şey yok. Orada onun için hiçbir şey yok. Orada onun için hiçbir şey yok. Orada onun için hiçbir şey yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm bound for Texas.</b> | Ben Teksas’a dönüyorum. Ben Texas'a gidiyorum. Ben Texas'a gidiyorum. Ben Texas'a gidiyorum. Ben Texas'a gidiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Time for you to go home, too.</b> | Senin de eve dönme vaktin geldi. Senin de eve gitme vaktin geldi. Senin de eve gitme vaktin geldi. Senin de eve gitme vaktin geldi. Senin de eve gitme vaktin geldi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The Marshall, when he sobers,</b> | Şef, ayıldığında Marşal ayılınca... Marşal ayılınca... Şerif ayılınca... Şerif ayılınca... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>is your way back.</b> | seni geri götürecektir. ...seni evine götürür. ...seni evine götürür. ...seni evine götürür. ...seni evine götürür. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will not go back. Not without Chaney, dead or alive.</b> | Geri dönmeyeceğim. Chaney’siz olmaz, ölü ya da diri. Chaney'yi ölü ya da diri ele geçirmeden geri dönmeyeceğim. Chaney'yi ölü ya da diri ele geçirmeden geri dönmeyeceğim. Chaney'yi ölü ya da diri ele geçirmeden geri dönmeyeceğim. Chaney'yi ölü ya da diri ele geçirmeden geri dönmeyeceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I misjudged you as well.</b> | Ben de seni yanlış değerlendirmişim. Ben de senin hakkında yanılmışım. Ben de senin hakkında yanılmışım. Ben de senin hakkında yanılmışım. Ben de senin hakkında yanılmışım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I extend my hand.</b> | Elimi uzatıyorum. Sana elimi uzatıyorum. Sana elimi uzatıyorum. Sana elimi uzatıyorum. Sana elimi uzatıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>(Voice breaks) Mr. La Boeuf, please.</b> | Bay LaBoeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Adios.</b> | Hoşça kal. Elveda. Elveda. Elveda. Elveda. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I know you.</b> | Ben seni tanıyorum. Seni tanıyorum. Seni tanıyorum. Seni tanıyorum. Seni tanıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Your name is Mattie.</b> | Senin adın Mattie. Senin adın, Mattie. Sen şu muhasebeci, küçük Mattie'sin. Senin adın, Mattie. Sen şu muhasebeci, küçük Mattie'sin. Adın, Mattie. Muhasebeci küçük Mattie'sin. Adın, Mattie. Muhasebeci küçük Mattie'sin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Chaney: Why you're little Mattie, the bookkeeper.</b> | Sen küçük Mattie’sin, muhasebeci kız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Yes, and I know you, Tom Chaney.</b> | Evet, ben de seni tanıyorum, Tom Chaney. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What are you doing out here?</b> | Ne yapıyorsun burada? Burada ne işin var? Biraz su almaya geldim. Burada ne işin var? Biraz su almaya geldim. Burada ne işin var? Biraz su almaya geldim. Burada ne işin var? Biraz su almaya geldim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Came to fetch some water.</b> | Biraz su almaya geldim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>No, what are you doing in these mountains, here?</b> | Hayır, burada, bu dağlarda ne işin var? Hayır, bu dağlarda ne işin var? Hayır, bu dağlarda ne işin var? Hayır, bu dağlarda ne işin var? Hayır, bu dağlarda ne işin var? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>While I have not been formerly deputized,</b> | Henüz resmi olarak vekalet almadım Resmi olarak görevlendirilmedim ama Marşal Rooster Cogburn'un temsilcisi... Resmi olarak görevlendirilmedim ama Marşal Rooster Cogburn'un temsilcisi... Resmi olarak görevlendirilmedim ama Şerif Rooster Cogburn'un temsilcisi... Resmi olarak görevlendirilmedim ama Şerif Rooster Cogburn'un temsilcisi... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>but I'm acting as an agent for, Marshall Rooster Cogburn,</b> | Ama Şef Rooster Cogburn’ün ve Fockers mahkemesinin | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>and Judge Fockers court.</b> | vekili sayılırım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have come to take you back to Fort Smith.</b> | Seni Fort Smith’e geri götürmeye geldim. Seni Fort Smith'e geri götürmek için geldim. Seni Fort Smith'e geri götürmek için geldim. Seni Fort Smith'e geri götürmek için geldim. Seni Fort Smith'e geri götürmek için geldim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well I will not go.</b> | Ama ben gitmeyeceğim. Gitmeyeceğim ki. Buna ne dersin? Gitmeyeceğim ki. Buna ne dersin? Gitmeyeceğim ki. Buna ne dersin? Gitmeyeceğim ki. Buna ne dersin? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Chaney: How do you like that?</b> | Ne diyorsun bu işe? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>There's a posse of officers up the hill that will force you to go.</b> | Seni zorla götürecek bir polis müfrezesi yukarıda bekliyor. Orada seni gitmeye zorlayacak görevliler var. Orada seni gitmeye zorlayacak görevliler var. Orada seni gitmeye zorlayacak görevliler var. Orada seni gitmeye zorlayacak görevliler var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That is interesting news.</b> | Bu enteresan bir haber. İşte bu ilginç bir haber. Kaç kişiler? İşte bu ilginç bir haber. Kaç kişiler? İşte bu ilginç bir haber. Kaç kişiler? İşte bu ilginç bir haber. Kaç kişiler? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And how many is up there?</b> | Peki kaç kişiler yukarıda? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Right around fifty.</b> | Elli kadar. 50 civarında. Hepsi silahlı ve işlerinde ehiller. 50 civarında. Hepsi silahlı ve işlerinde ehiller. 50 civarında. Hepsi silahlı ve işlerinde ehiller. 50 civarında. Hepsi silahlı ve işlerinde ehiller. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They're all well armed and they mean business.</b> | Hepsi silahlı ve hiçbirinin şakası yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What I want you to do now, is to come on across the creek and walk in front of me up that hill.</b> | Şimdi senden yapmanı istediğim şey, derenin bu yakasına geçmen ve şu yokuşu çıkman. Şimdi senden dereyi geçip tepeye kadar benimle gelmeni istiyorum. Şimdi senden dereyi geçip tepeye kadar benimle gelmeni istiyorum. Şimdi senden dereyi geçip tepeye kadar benimle gelmeni istiyorum. Şimdi senden dereyi geçip tepeye kadar benimle gelmeni istiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I think I will oblige the officers who's come after me.</b> | Sanırım bunu peşime düşen polisler yapmak zorunda kalacaklar. Sanırım benim peşimden gelen görevlileri bekleyeceğim. Sanırım benim peşimden gelen görevlileri bekleyeceğim. Sanırım görevlileri peşimden getirtmek zorunda bırakacağım. Sanırım görevlileri peşimden getirtmek zorunda bırakacağım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well if you refuse to go, then I will have to shoot you.</b> | Eğer gitmeyi reddediyorsan, seni vurmak zorunda kalacağım. Gelmeyi reddedersen seni vurmak zorunda kalırım. Gelmeyi reddedersen seni vurmak zorunda kalırım. Gelmeyi reddedersen seni vurmak zorunda kalırım. Gelmeyi reddedersen seni vurmak zorunda kalırım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well you had better cock your piece.</b> | Öyleyse o şeyin horozunu çeksen iyi edersin. Öyleyse silahının horozunu çeksen iyi edersin. Öyleyse silahının horozunu çeksen iyi edersin. Öyleyse silahının horozunu çeksen iyi edersin. Öyleyse silahının horozunu çeksen iyi edersin. | True Grit-4 | 2010 |