Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177331
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I did take the balance to Witzen. | Witzenlar’a daha makul fiyattan da veririm tabii. Witzen kardeşlere satacağım. Woodson kardeşlerle anlaştık... Witzen kardeşlere satacağım. Woodson kardeşlerle anlaştık... Witzen kardeşlere satacağım. Woodson kardeşlerle anlaştık... Woodson kardeşlerle anlaştık... | True Grit-5 | 2010 | |
| At ten and a half. | On buçuktan. Hem de on buçuktan. ...hem de on buçuktan. Hem de on buçuktan. ...hem de on buçuktan. Hem de on buçuktan. ...hem de on buçuktan. ...hem de on buçuktan. | True Grit-5 | 2010 | |
| Well I thought we might shop around up here for next year's prices. I'm doing all right in Little Rock. | Biraz piyasa araştırması yapabileceğimi düşündüm. Little Rock’ta işlerim gayet iyi. Gelecek yıl için alışveriş yapayım dedim. Little Rock'a göre daha uygun bir yer. Gelecek yıl burada satarız diye düşündüm ama sanırım Little Rock'ta iyiyiz. Little Rock'taki işlerim iyi gittiğinden dükkanları dolaşayım dedim. Gelecek yıl burada satarız diye düşündüm ama sanırım Little Rock'ta iyiyiz. Gelecek yıl için alışveriş yapayım dedim. Little Rock'a göre daha uygun bir yer. Gelecek yıl burada satarız diye düşündüm ama sanırım Little Rock'ta iyiyiz. Gelecek yıl burada satarız diye düşündüm ama sanırım Little Rock'ta iyiyiz. | True Grit-5 | 2010 | |
| Yeah, I admire your sin. | Evet çabanı takdir ediyorum. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. | True Grit-5 | 2010 | |
| I've seen her jump an eight rung fence with a heavy rider at four eighteen. | 1.68’lik jokeyle sekiz basamaklı engeli atladığını gördüm. Judy'nin 14 yaşındaki bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. Ağır bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. 14 yaşındayım. Judy'nin 14 yaşındaki bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. Ağır bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. 14 yaşındayım. Judy'nin 14 yaşındaki bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. Ağır bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. 14 yaşındayım. Ağır bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. 14 yaşındayım. | True Grit-5 | 2010 | |
| My watchman had his teeth knocked out, you can take on his suit. | Bekçimin dişlerini yerden topladık, takımında halâ izleri var. Bekçimin dişi kırıldı, onun davasını da üstlenebilirsin. Bekçimin dişi kırıldı ve sadece çorba içebiliyor. Bekçimin dişi kırıldı, onun davasını da üstlenebilirsin. Bekçimin dişi kırıldı ve sadece çorba içebiliyor. Bekçimin dişi kırıldı, onun davasını da üstlenebilirsin. Bekçimin dişi kırıldı ve sadece çorba içebiliyor. Bekçimin dişi kırıldı ve sadece çorba içebiliyor. | True Grit-5 | 2010 | |
| Lawyer J. Noble Daggett of yell county Arkansas | Mağdur ve yerime dava açacak kimse yok. Avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor. Buna jüri karar verir. Belki de Dardanelle, Arkansas'tan avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor olabilir. Avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor. Buna jüri karar verir. Belki de Dardanelle, Arkansas'tan avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor olabilir. Avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor. Buna jüri karar verir. Belki de Dardanelle, Arkansas'tan avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor olabilir. Belki de Dardanelle, Arkansas'tan avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor olabilir. | True Grit-5 | 2010 | |
| Then it's settled, then. | Bunu kabul etmiyorum. | True Grit-5 | 2010 | |
| There will be no settlement after I leave this office to a court of law. | Buradan çıkıp mahkemeye gittikten sonra herhangi bir anlaşma olmayacak. Bu ofisten çıkıp mahkemeye gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacaktır. Bu ofisten çıkıp gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacak, mahkemeye gideceğim. Bu ofisten çıkıp mahkemeye gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacaktır. Bu ofisten çıkıp gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacak, mahkemeye gideceğim. Bu ofisten çıkıp mahkemeye gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacaktır. Bu ofisten çıkıp gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacak, mahkemeye gideceğim. Bu ofisten çıkıp gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacak, mahkemeye gideceğim. | True Grit-5 | 2010 | |
| If I am given twenty in advance. | Eğer ki yirmiyi avans olarak alırsam. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. | True Grit-5 | 2010 | |
| Frank Post's store. | Frank Post'un dükkanı. Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? | True Grit-5 | 2010 | |
| Now you going to stay with us, or you hurry back home to your momma. | Şimdi ya bizimle kalıyorsun ya da hemen çıkıp annene gidiyorsun. Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? | True Grit-5 | 2010 | |
| But that is all that we got, with all the people in town come to see the hanging. | Şehrin tamamı idamı izlemeye gelince, elimizde bir tek burası kaldı. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden gelen ancak bu kadarı. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden ancak bu kadarı geliyor. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden gelen ancak bu kadarı. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden ancak bu kadarı geliyor. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden gelen ancak bu kadarı. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden ancak bu kadarı geliyor. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden ancak bu kadarı geliyor. | True Grit-5 | 2010 | |
| Gaudy: Hearsay. | Söylenti. Söylentiden ibaret. Söylentiden ibaret. Söylentiden ibaret. | True Grit-5 | 2010 | |
| Farlow: My declaration, your honor. | Benim beyanımdır sayın yargıç. Benim ifadem, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. Benim ifadem, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. Benim ifadem, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. | True Grit-5 | 2010 | |
| Rooster: Now them two Wharton boys, Otis and C.C. rode down on him. | Wharton’ların iki oğlu, Otis ve C.C. adamı atla çiğnemişler. Daha sonra o iki Wharton, Otis ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Otis ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Otis ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. | True Grit-5 | 2010 | |
| They lit pine nuts, held them to his feet. | Çam kozalağını yakıp ayağına değdirmişler. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. | True Grit-5 | 2010 | |
| Well he died on us, that's the main considerable thing. | Artık elimizde somut bir şey vardı. Eldeki tek önemli şeyin peşinden gittim. Eldeki tek önemli şeyin peşinden gittim. Eldeki tek önemli şeyin peşinden gittim. | True Grit-5 | 2010 | |
| Well, rode up to the Wharton's there, there was a north fork extracted Canadian. | Atlarımıza atlayıp Wharton’ların mekanına gittik, bir traktör vardı, Kanada malı. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. | True Grit-5 | 2010 | |
| ... for the Canadian. | Kanada’dan. | True Grit-5 | 2010 | |
| Down in the quick bank with some hogs. | Etrafta farklı boylarda domuzlar vardı. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Bir tane yavru domuzu vurdular. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Bir tane yavru domuzu vurdular. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Bir tane yavru domuzu vurdular. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Bir tane yavru domuzu vurdular. | True Grit-5 | 2010 | |
| Comenced to cussing us and blabbering this court. | Balta elindeyken bize sövmeye başladı ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. | True Grit-5 | 2010 | |
| What did you do then? | Sonra ne yaptı? Siz ne yaptınız? Sonra ne yaptınız? Siz ne yaptınız? Sonra ne yaptınız? Siz ne yaptınız? Sonra ne yaptınız? Sonra ne yaptınız? | True Grit-5 | 2010 | |
| C.C. went and pulled out on Potter with one barrel. | C.C. tetiği çekti ve Potter’a bir el ateş etti. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. | True Grit-5 | 2010 | |
| Since there weren't more there, there weren't more dead that hit the ground, Otis was just lame. | C.C. yere yığıldı kaldı, Otis kaçmayı başardı. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Otis kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Odus kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Otis kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Odus kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Otis kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Odus kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Odus kaçıp gitti. | True Grit-5 | 2010 | |
| What became of Otis Wood? | Otis Wharten’a ne oldu? Otis Wharton'a ne oldu? Odus Wharton'a ne oldu? Otis Wharton'a ne oldu? Odus Wharton'a ne oldu? Otis Wharton'a ne oldu? Odus Wharton'a ne oldu? Odus Wharton'a ne oldu? | True Grit-5 | 2010 | |
| You may ask, Mr. Gaudy. | Sorularınızı sorabilirsiniz, Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. | True Grit-5 | 2010 | |
| Thank you Mr. Farlow. | Sağ olun Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. | True Grit-5 | 2010 | |
| Let us restrict it to killed, so that we may have a manageable figure. | Öldürdüklerinizle sınırlayalım, böylece elimizde hesaplayabileceğimiz bir rakam olur. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. | True Grit-5 | 2010 | |
| Fifteen stopped them in flight, defended myself, etcetera. | Belki on beş. Suç işlemekten alıkoydum, kendimi savundum, vesaire. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. | True Grit-5 | 2010 | |
| Inebriated or.. Did you also shoot Dub Wharton, brother? | Sarhoş mu yoksa… Kardeşleri Dub Wharton’ı da vurmamış mıydınız? Sanırım... Sanırım... Sanırım... | True Grit-5 | 2010 | |
| Well Clete was selling northern spirits to the Cherokee. He come at me with a king bolt | Clete yerli Kızılderililere sert kuzey içkileri satıyordu. Krank miliyle üzerime geldi. Clete, Cherokee'lere mal satıyordu. Clete, Cherokee'lere içki satıyordu. Clete, Cherokee'lere mal satıyordu. Clete, Cherokee'lere içki satıyordu. Clete, Cherokee'lere mal satıyordu. Clete, Cherokee'lere içki satıyordu. Clete, Cherokee'lere içki satıyordu. | True Grit-5 | 2010 | |
| From a wagon turn? | Bir vagon çevirecinden? | True Grit-5 | 2010 | |
| I've seen men better retort with nothing bigger than a king bolt and I defended myself. | Bugüne kadar krank miliyle karşılık veren bir sürü adam gördüm. Ben kendimi korudum. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. | True Grit-5 | 2010 | |
| Now he advanced on you much in the manner of Clete Wharton. | Evet, size karşı Clete Wharton’dan daha avantajlı durumdaydı. O da Clete Wharton gibi üzerinize geliyordu. O da Clete Wharton gibi üzerinize geliyordu. O da Clete Wharton gibi üzerinize geliyordu. O da Clete Wharton gibi üzerinize geliyordu. O da Clete Wharton gibi üzerinize geliyordu. O da Clete Wharton gibi üzerinize geliyordu. O da Clete Wharton gibi üzerinize geliyordu. | True Grit-5 | 2010 | |
| Said he surely commit to cussin'. | Küfür ederek suç işledi zaten. Evet bayım. Onun küfürler saçarak... Evet bayım. Onun küfürler saçarak... Evet bayım. Onun küfürler saçarak... Evet bayım. Onun küfürler saçarak... Evet bayım. Onun küfürler saçarak... Evet bayım. Onun küfürler saçarak... Evet bayım. Onun küfürler saçarak... | True Grit-5 | 2010 | |
| Laid about a threat. And you were backing away. | Sözlü saldırıda bulundu ve tehdit etti. Ve siz o sırada geriye doğru yürüyordunuz. ...vahşice saldırdığını söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...vahşice saldırdığını söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...vahşice saldırdığını söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. | True Grit-5 | 2010 | |
| His sleeve and hand smoldering. | ‘Yen’i ve elinden dumanlar tütüyordu. ...eli ve kolu yanar halde bulundu. ...eli ve gömlek kolu yanar halde bulundu. ...eli ve kolu yanar halde bulundu. ...eli ve gömlek kolu yanar halde bulundu. ...eli ve kolu yanar halde bulundu. ...eli ve gömlek kolu yanar halde bulundu. ...eli ve gömlek kolu yanar halde bulundu. | True Grit-5 | 2010 | |
| Pencil neck, son of a bitch. | ... orospu çocuğu. Beş para etmez adi herif! Beş para etmez adi herif! Beş para etmez adi herif! Beş para etmez adi herif! Beş para etmez adi herif! Beş para etmez adi herif! Beş para etmez adi herif! | True Grit-5 | 2010 | |
| Mr. Cogburn. What is it? | Bay Cogburn. Ne istiyorsun? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? | True Grit-5 | 2010 | |
| Speak up, or tucker down. | Yorma beni, sadede gel. | True Grit-5 | 2010 | |
| Your makings are due dry. | Yeteneklerini yavaş yavaş kaybediyorsun. Çok kuru sarıyorsunuz. Çok kuru sarıyorsunuz. Çok kuru sarıyorsunuz. Çok kuru sarıyorsunuz. Çok kuru sarıyorsunuz. Çok kuru sarıyorsunuz. Çok kuru sarıyorsunuz. | True Grit-5 | 2010 | |
| They say he's over in Indian territory, and I need someone to go after him. | Kızılderililer'in bölgesinde olduğunu söylüyorlar, Onun izini sürecek biri lazım bana. Kızılderili bölgesinde olduğunu söylüyorlar ve peşinden gidecek birini arıyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu söylüyorlar ve peşinden gidecek birini arıyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu söylüyorlar ve peşinden gidecek birini arıyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu söylüyorlar ve peşinden gidecek birini arıyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu söylüyorlar ve peşinden gidecek birini arıyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu söylüyorlar ve peşinden gidecek birini arıyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu söylüyorlar ve peşinden gidecek birini arıyorum. | True Grit-5 | 2010 | |
| If you find a house Dep to arrest him on, and a warrant behind you. | Tüm dünyayı arkana alır, adamı tutuklaması için de bir emniyet görevlisi bulursan neden olmasın. Senin için onu tutuklayacak birilerini bulursan herkes sana destek verecektir. Ancak üzerinde dinlenebileceğin bir kütük ile sırtını yaslayacağın bir duvar bulabilirsen. Senin için onu tutuklayacak birilerini bulursan herkes sana destek verecektir. Ancak üzerinde dinlenebileceğin bir kütük ile sırtını yaslayacağın bir duvar bulabilirsen. Senin için onu tutuklayacak birilerini bulursan herkes sana destek verecektir. Ancak üzerinde dinlenebileceğin bir kütük ile sırtını yaslayacağın bir duvar bulabilirsen. Ancak üzerinde dinlenebileceğin bir kütük ile sırtını yaslayacağın bir duvar bulabilirsen. | True Grit-5 | 2010 | |
| Don't believe in fairy tales or sermons or stories about muddy babies, sister. But thanks for the cigarette. | Peri masallarına, dinî hikayelere ya da bebekli ajitasyonlara inanmam. Ama sigara için sağ ol. Peri masallarına ve para vaatlerine inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Para hakkındaki peri masallarına ve vaatlere inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Peri masallarına ve para vaatlerine inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Para hakkındaki peri masallarına ve vaatlere inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Peri masallarına ve para vaatlerine inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Para hakkındaki peri masallarına ve vaatlere inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Para hakkındaki peri masallarına ve vaatlere inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. | True Grit-5 | 2010 | |
| Grandma Turners,the bed is quite narrow. | Büyükanne Turner… Yatak biraz dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. | True Grit-5 | 2010 | |
| The second floor in the back did open up. | İkinci katta arkadaki oda boşaldı. İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... | True Grit-5 | 2010 | |
| He dalied in Monroe Louisiana, and Pine Bluff, Arkansas. | Monroe, Louisiana’da ve Pine Bluff, Arkansas’ta görüldü. Babanın yerine gelmeden önce... Babanın yanına gelmeden önce... Babanın yerine gelmeden önce... Babanın yanına gelmeden önce... Babanın yerine gelmeden önce... Babanın yanına gelmeden önce... Babanın yanına gelmeden önce... | True Grit-5 | 2010 | |
| Then why did you not catch him at, Pine Bluff Arkansas or Monroe Louisiana? | Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana’da yakalamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? | True Grit-5 | 2010 | |
| He shot and killed a state senator named Bibs in Waco Texas. | Bir eyaletin senatörüne Waco Teksas’ta ateş etti ve onu öldürdü. Adı Bibs’ti. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. | True Grit-5 | 2010 | |
| Bib's family put out a reward. | Bibs’in ailesi sonunda ödül koydu. Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? | True Grit-5 | 2010 | |
| And who thinks Chaney killed this state senator. | Bu senatörü Chaney’nin öldürdüğünü kim söylüyor? | True Grit-5 | 2010 | |
| Well he's in the territory, and I hold out little hope for you winning your bounty. | Kızılderililerin mıntıkasında. Ve senin ikramiyeni kazanacağıma dair küçük bir umut doğdu içime. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü senin kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü senin kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü senin kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. | True Grit-5 | 2010 | |
| I know Chaney. It is at least a two man job to take him in alive. | Ben de Chaney’yi tanırım. Onu canlı ele geçirmek en az iki kişinin yapabileceği iş. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. | True Grit-5 | 2010 | |
| When Chaney is taken he's coming back to Fort Smith to be hanged. | Chaney paçayı ele verdiğinde onu Fort Smith’e götürüp asacaklar. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. | True Grit-5 | 2010 | |
| Oh I'm sorry that you won't be at peace working out on wages. | Para kazanmak için yapman gereken iş sana huzur vermeyeceği için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. | True Grit-5 | 2010 | |
| And that you have been alluded all along by a half wit. | Ve bir ahmağın peşinden gitmek isteyecek olman için de üzgünüm. Geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. | True Grit-5 | 2010 | |
| Yours, J. Mulden Daggett. | Saygılar, J. Mulden Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. | True Grit-5 | 2010 | |
| I was just as bad yesterday as you look today. | Ben de gece senin şu an göründüğün kadar kötüydüm. Dün de ben senin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben senin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben senin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. | True Grit-5 | 2010 | |
| Of course you don't have to bed with Grandma Turner. | Tabii büyükanne Turner’la aynı yatağı paylaşmak zorunda olan sen değilsin. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. | True Grit-5 | 2010 | |
| She's a resident of the city, it does not surprise me that she carry's disease. | Şehrin sakinlerinden biri, hastalık taşıyor olması beni şaşırtmaz. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. | True Grit-5 | 2010 | |
| You were not treated poorly. | Ben değeri neyse onu istedim. | True Grit-5 | 2010 | |
| Right. You were looking at the thing in the wrong light. | Yerin dibine girsin. Duruma yanlış ışık altında bakıyorsun. | True Grit-5 | 2010 | |
| For the "Fixer Soap Works" of Little Rock | Little Rock’ta sabun taşıyıcılığı yapan biri. | True Grit-5 | 2010 | |
| That would be a shame to discourage such spirited horse flesh. | Yazık edersin. Bu, at ırkının ruhuna ve tabiatına aykırı olur. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. | True Grit-5 | 2010 | |
| Now that's a light price, no, no, I. | Bir anda ucuzladı, yok, hayır. Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... | True Grit-5 | 2010 | |
| Keep your key on the horse line. | Dizginleri atın doğrultusunda tut. Atını sürmek için kamçını kullan. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. Atını sürmek için kamçını kullan. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. Atını sürmek için kamçını kullan. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. | True Grit-5 | 2010 | |
| I would say fifty dollars to pursue Chaney, you did not believe me. | Chaney’in izini sürmek için elli dolar demiştim, bana inanmadınız mı? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamıştınız. Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamıştınız. Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamıştınız. Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? | True Grit-5 | 2010 | |
| To take your man, a hundred dollars. | Adamını bulmak için, yüz dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. | True Grit-5 | 2010 | |
| I'm not a shopper. An old man sleeping in a rope bed. In a room behind the Chinese groceries. | Ben esnaf değilim. İp yatakta yatan, bir Çinli dükkânının arkasında yaşayan yaşlı bir adamım. Müşteri değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Müşteri değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Müşteri değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. | True Grit-5 | 2010 | |
| I wouldn't buy that. | Yine de o viskiyi satın almazdım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. | True Grit-5 | 2010 | |
| Then I shall not haggle. | O zaman pazarlık etmeyeyim. | True Grit-5 | 2010 | |
| Your ways bode little with me. | Nefesini boşa tüketme. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. | True Grit-5 | 2010 | |
| Damn ducks, can't go after Ned Pepper | Lanet ördekler. Ned Pepper’ın peşine bu şekilde düşülmez. Lanet olası ördekler, bir yandan bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, bir yandan bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, bir yandan bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... | True Grit-5 | 2010 | |
| Mans' a hard man and to look after this baby at the same time. | Bu adamlar şakaya gelmez. Bir yandan bebek bakıcılığı yapamam. ...Ned Pepper gibi zorlu birinin peşinden gidemezsin. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. ...Ned Pepper gibi zorlu birinin peşinden gidemezsin. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. ...Ned Pepper gibi zorlu birinin peşinden gidemezsin. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. | True Grit-5 | 2010 | |
| Won't be stopping at boarding houses, where there's one bed and hot grub on the table. | Tek kişilik yatakları olan, sıcak yemeklerin önümüze servis edileceği pansiyonlarda kalmayacağız. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. | True Grit-5 | 2010 | |
| Papa took me on a fine coon hunt last summer on the Petty G. | Babam geçen yaz beni rakun avına götürmüştü, Petty G.’de. Babam geçen yaz Petty G.'nin rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz Petty G.'nin rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz Petty G.'nin rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. | True Grit-5 | 2010 | |
| We sat around a big fire and told ghost stories. | Koca bir ateşin etrafında oturup hayalet hikayeleri anlattık. Büyük bir ateş yakıp hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yakıp hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yakıp hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. | True Grit-5 | 2010 | |
| Don't come within forty miles of a coon. | Doyurulması gereken çok fazla mide var. Alakası bile yok. Rakun avı için 65 km yol gelme. Alakası bile yok. Rakun avı için 65 km yol gelme. Alakası bile yok. Rakun avı için 65 km yol gelme. Rakun avı için 65 km yol gelme. | True Grit-5 | 2010 | |
| You sure make your work sound harder than it is. | İşini olduğundan daha çetrefilli göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. | True Grit-5 | 2010 | |
| I'm not paying for talk. I can get all the talk I need or more up at the boarding house. | Sana konuşman için para ödemiyorum. İhtiyacım olan dırdırın tamamını pansiyonda dinleyebilirim. Konuşman için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşman için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşman için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. | True Grit-5 | 2010 | |
| Bring your money. | Parayı koy oraya. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. | True Grit-5 | 2010 | |
| I would give you ten dollars for him. | Onun için on dolar veririm. | True Grit-5 | 2010 | |
| And futile Marshall Cogburn? Pursuit would be futile? | Ve beyude mi şef Cogburn? Peşimden gelmen beyude mi olur? Ve bosa mı Marşal Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Marşal Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Marşal Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? | True Grit-5 | 2010 | |
| Now you would DO it. No more speaking. | Şimdi konuş da görelim. Bir daha böyle yaparsan şaplak yerine... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... Bir daha böyle yaparsan şaplak yerine... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... Bir daha böyle yaparsan şaplak yerine... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... | True Grit-5 | 2010 | |
| Are you going to let him do this, Marshall. | Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz Şef? Bunu yapmasına izin mi vereceksin, Marşal? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? Bunu yapmasına izin mi vereceksin, Marşal? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? Bunu yapmasına izin mi vereceksin, Marşal? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? | True Grit-5 | 2010 | |
| Hooraw by a little girl. | Küçük bir kız tarafından sürüklenmek. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. | True Grit-5 | 2010 | |
| How do you know Bagby had intelligence? | Bagget’in istihbarat aldığını nerden biliyorsun? Bagbee'ın bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagbee'ın bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagbee'ın bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? | True Grit-5 | 2010 | |
| wasn't any kind of supply. | tedarikçi falan değillerdi. ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... | True Grit-5 | 2010 | |
| Did not pick and choose his portal. | Girişi kendileri seçmediler. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. | True Grit-5 | 2010 | |
| That is a piece of boogus. | Bu çok gereksiz. Çizmelerin güzelmiş. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Çizmelerin güzelmiş. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Çizmelerin güzelmiş. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. | True Grit-5 | 2010 | |
| Of course I'm not going out there. I'm not going down there again. | İlk çıkan ilk girer. Oraya bir daha gitmiyorum. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. | True Grit-5 | 2010 | |
| You're lucky to be traveling in a place where a spring so handy. | Su kaynağının el altında olduğu bir güzergahta yolculuk yapıyor olduğun için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğin için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğin için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğin için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. | True Grit-5 | 2010 | |
| If I believe one of you Texas squatters. | Siz Teksas oğlanlarından birinden, Senin gibi Texas çocuklarından biri... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... Senin gibi Texas çocuklarından biri... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... Senin gibi Texas çocuklarından biri... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... | True Grit-5 | 2010 | |
| I think I'd shake his hand and give him a dandy wet cigar. | elini sıkıp ona allı ballı bir şeker vereceğim. ...ya ellerini sıkarım yada Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ya ellerini sıkarım yada Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ya ellerini sıkarım yada Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! | True Grit-5 | 2010 | |
| You want to try to put on a show for this girl, Mattie. | Bu kıza, Mattie’ye gösteriş yapmaya çalışıyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. | True Grit-5 | 2010 | |
| and since I'm with Texas wherein there's a considerable reward on him for which we split. | Ve onu Teksas’a götürüp onun üzerine konulan ödülü alıp aramızda paylaşacağımızdan. ...ve madem ki başına konan büyük ödül var biz de Texas'a götürüp ödülü paylaşacağız. ...Texas, San Saba'ya götürüp başına konan büyük ödülü paylaşacağız. ...ve madem ki başına konan büyük ödül var biz de Texas'a götürüp ödülü paylaşacağız. ...Texas, San Saba'ya götürüp başına konan büyük ödülü paylaşacağız. ...ve madem ki başına konan büyük ödül var biz de Texas'a götürüp ödülü paylaşacağız. ...Texas, San Saba'ya götürüp başına konan büyük ödülü paylaşacağız. ...Texas, San Saba'ya götürüp başına konan büyük ödülü paylaşacağız. | True Grit-5 | 2010 | |
| Make him eat sand on the road. I will hold him down. | Ya da onu yere yatırırım, semer olur, sen de üzerine binersin. ...ya da sırtına semer vurabilirim, onu yere indirebilirim. ...ya da ben tutarım sen de yoldaki kumu yedirirsin. ...ya da sırtına semer vurabilirim, onu yere indirebilirim. ...ya da ben tutarım sen de yoldaki kumu yedirirsin. ...ya da sırtına semer vurabilirim, onu yere indirebilirim. ...ya da ben tutarım sen de yoldaki kumu yedirirsin. ...ya da ben tutarım sen de yoldaki kumu yedirirsin. | True Grit-5 | 2010 | |
| I'll tell you what. | Bak ne diyeceğim. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. | True Grit-5 | 2010 | |
| What ever. | Sen bilirsin. Aman be. Aman be. Aman be. | True Grit-5 | 2010 |