Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177322
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| <b>La Boeuf: I am not accustomed to so large a fire.</b> | Büyük ateşlere pek alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>In Texas we make due with a fire little more than twigs.</b> | Biz Teksas’ta çıradan biraz daha büyük ateşler yakarız. Texas'ta ince dallardan biraz daha büyük ateş yakarız. Texas'ta ince dallarla bundan biraz daha büyük bir ateş yakarız. Texas'ta ince dallardan biraz daha büyük ateş yakarız. Texas'ta ince dallarla bundan biraz daha büyük bir ateş yakarız. Texas'ta ince dallardan biraz daha büyük ateş yakarız. Texas'ta ince dallarla bundan biraz daha büyük bir ateş yakarız. Texas'ta ince dallarla bundan biraz daha büyük bir ateş yakarız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Buffalo chips.</b> | Bizon cipsi. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Heat the nights rations of beans.</b> | Geceleri fasulye falan ısıtırız. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>La Boeuf: And it is Ranger,</b> | Ve bir korucu, Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>policy never to make the camp in the same place as your cook fire.</b> | Kurallara göre asla yiyecek ateşiyle aynı yerde kamp yapmaz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Very imprudent to make your presence known in unsettled country.</b> | Tam yerleşmemiş bir ülkede varlığını hissettirmek çok düşüncesizce olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How do you know Bagby will have intelligence?</b> | Bagget’in istihbarat aldığını nerden biliyorsun? Bagbee'ın bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagbee'ın bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagbee'ın bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He has a store.</b> | Dükkânı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That makes him an authority on movements in the Territory?</b> | Bu O’nu mıntıka üzerinde söz sahibi mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We have entered a wild place.</b> | Kötü yerde konakladık. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And anyone coming in,</b> | Gelen adamlar, Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>wanting any kind of supply.</b> | tedarikçi falan değillerdi. ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>cannot pick and choose his portal.</b> | Girişi kendileri seçmediler. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That is a piece of foolishness.</b> | Bu çok gereksiz. Çizmelerin güzelmiş. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Çizmelerin güzelmiş. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Çizmelerin güzelmiş. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>All the snakes are asleep this time of year.</b> | Yılın bu zamanında bütün yılanlar uykuda olur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They've been known to wake up.</b> | Uyanacakları zamanı biliyorlar. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well let me have a rope, too.</b> | Bana da bir ip ver. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Likely not bother you.</b> | Sana dadanacaklarını sanmam. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You are to little and boney.</b> | Çok küçüksün ve bir deri bir kemiksin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You should fetch the water, for the morning, put it by the fire.</b> | Sen git su getir. Ateşin üzerine koy. Su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Sabah için su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Sabah için su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Sabah için su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Sabah için su getirip ateşin üzerine dökmelisin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> The creek will ice over, tonight. I'm not going down there again.</b> | İlk çıkan ilk girer. Oraya bir daha gitmiyorum. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If you want anymore water, you can go fetch it yourself.</b> | Suyu sen istiyorsun, gidip kendin alabilirsin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You're lucky to be traveling in a place where a spring is so handy.</b> | Su kaynağının el altında olduğu bir güzergahta yolculuk yapıyor olduğun için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğin için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğin için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğin için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>In my country you could ride for days and see no ground water.</b> | Benim memleketimde günlerce atla gidip hiç su bulamadığımız zamanlar olur. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have lapped filthily water from a hoof print.</b> | Bir seferinde topraktaki toynak izinde biriken pis suyu içtim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And was glad to have it.</b> | Ve onu bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If I ever meet one of you Texas waddies.</b> | Siz Teksas oğlanlarından birinden, Senin gibi Texas çocuklarından biri... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... Senin gibi Texas çocuklarından biri... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... Senin gibi Texas çocuklarından biri... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Who says he had never drank water out of a horse track.</b> | hayatında hiç at izinden su içmediğini söyleyen birine rastlarsam ...hayatında nal izinden hiç su içmediğini söylerse... ...Texas çocuklarından biriyle tanışırsam... ...hayatında nal izinden hiç su içmediğini söylerse... ...Texas çocuklarından biriyle tanışırsam... ...hayatında nal izinden hiç su içmediğini söylerse... ...Texas çocuklarından biriyle tanışırsam... ...Texas çocuklarından biriyle tanışırsam... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I think I'd shake his hand and give him a Daniel Webster cigar.</b> | elini sıkıp ona allı ballı bir şeker vereceğim. ...ya ellerini sıkarım yada Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ya ellerini sıkarım yada Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ya ellerini sıkarım yada Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You do not believe it?</b> | İnanmıyor musun? İnanmıyor musun? İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İnanmıyor musun? İnanmıyor musun? İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İnanmıyor musun? İnanmıyor musun? İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İnanmıyor musun? İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Oh, I believe it, the first twenty five times I heard it.</b> | Oh, inanmaz olur muyum, ilk yirmi bin kez duyduğumda inandım. İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Maybe, maybe just true.</b> | Olabilir, gerçektir belki. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Maybe lapping water off the ground is Ranger policy.</b> | Belki yerdeki suyu yudumlamak korucu kanunlarından biridir. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You're getting ready to show your ignorance now, Cogburn.</b> | Cehaletini yavaş yavaş gözler önüne sermeye başladın, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I don't mind a little personal chaffing.</b> | Ufak tefek şakalara alınmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But I won't hear anything against the Ranger troop from a man like you.</b> | Ama senin gibi bir adamdan korucu birliğin aleyhinde şeyler duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How long you boys been mounted on sheep down there?</b> | Sizin oralarda ne zamandan beri koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>My white Appaloosa will still be galloping,</b> | Sizin büyük aygırlarınızın nefesi kesilip yere yığıldığında, Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp, yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp, yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp, yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp yere yıkıldığında... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>when that big American stud of yours is winded and collapsed.</b> | Beyaz Appaloosa(bir at türü)’m dörtnala gitmeye devam ediyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dört nala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dörtnala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dört nala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dörtnala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dört nala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dörtnala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dörtnala koşuyor olacak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Now make another joke about it.</b> | O yüzden bu espriyi kendine sakla. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You are only trying to put on a show for this girl, Mattie.</b> | Bu kıza, Mattie’ye gösteriş yapmaya çalışıyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>With what you must think is a keen tongue.</b> | Bunun için yapman gereken de sivri dilli olmak diye düşünüyorsun. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>This is like women talking.</b> | Karı gibi konuştun. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Yes, that is the way.</b> | Evet, işte tam da böyle. Evet, yöntemi bu. Bu kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, senin tarzın bu. Kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, yöntemi bu. Bu kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, senin tarzın bu. Kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, yöntemi bu. Bu kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, senin tarzın bu. Kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, senin tarzın bu. Kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Make me out foolish in this girls eyes.</b> | Bu kızın gözünde aptal gibi göster beni. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I think she has you pretty well figured.</b> | En azından seni doğru tanımış olur. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Would you two like to hear the story of the 'Midnight caller'?</b> | “Gece yarısı Misafiri” hikayesini dinlemek ister misiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>One of you is gonna have to be the caller.</b> | Birinizin misafir olması gerekecek. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I will tell you what to say.</b> | Şimdi size repliklerinizi söyleyeyim. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I will do all the other parts myself.</b> | Diğer tüm bölümleri de ben yapacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Mattie: Good morning, Marshall. Morning.</b> | Günaydın Şef. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Where's Mr. La Boeuf?</b> | Bay LaBoeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Down by the creek performing his necessaries.</b> | İhtiyaçlarını gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Marshall Cogburn, I welcome the chance for a private parley.</b> | Şef Cogburn, özel bir görüşme yapabilirsek çok sevinirim. Marşal Cogburn, özel bir barış görüşmesi ayarlamak istiyorum. Şerif Cogburn, özel bir anlaşmayı hoş karşılarım. Marşal Cogburn, özel bir barış görüşmesi ayarlamak istiyorum. Şerif Cogburn, özel bir anlaşmayı hoş karşılarım. Marşal Cogburn, özel bir barış görüşmesi ayarlamak istiyorum. Şerif Cogburn, özel bir anlaşmayı hoş karşılarım. Şerif Cogburn, özel bir anlaşmayı hoş karşılarım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I gather that you and Mr. La Boeuf have come to some,</b> | Anladığım kadarıyla siz ve Bay LaBoeuf bir çeşit, Anladığım kadarıyla sen ve Bay La Boeuf aranızda bir anlaşma yapmışsınız. Anladığım kadarıyla Bay La Boeuf ile aranızda bir anlaşma yapmışsınız. Anladığım kadarıyla sen ve Bay La Boeuf aranızda bir anlaşma yapmışsınız. Anladığım kadarıyla Bay La Boeuf ile aranızda bir anlaşma yapmışsınız. Anladığım kadarıyla sen ve Bay La Boeuf aranızda bir anlaşma yapmışsınız. Anladığım kadarıyla Bay La Boeuf ile aranızda bir anlaşma yapmışsınız. Anladığım kadarıyla Bay La Boeuf ile aranızda bir anlaşma yapmışsınız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>some sort of agreement.</b> | bir çeşit anlaşmaya varmışsınız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And as your employer I believe I have a right to know the particulars.</b> | Ve ben de sizin işvereniniz olarak detayları bilmeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Patronunuz olarak anlaşmanın içeriğini bilmeye hakkım var. Patronunuz olarak anlaşmanın içeriğini bilmeye hakkım var. Patronunuz olarak anlaşmanın içeriğini bilmeye hakkım var. Patronunuz olarak anlaşmanın içeriğini bilmeye hakkım var. Patronunuz olarak anlaşmanın içeriğini bilmeye hakkım var. Patronunuz olarak anlaşmanın içeriğini bilmeye hakkım var. Patronunuz olarak anlaşmanın içeriğini bilmeye hakkım var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The particulars?</b> | Detaylar? İçeriğini mi? İçeriğini mi? İçeriğini mi? İçeriğini mi? İçeriğini mi? İçeriğini mi? İçeriğini mi? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Is that we bring Chaney down to the magistrate,</b> | Chaney’i hâkimin karşısına çıkaracağımızdan mı bahsediyorsun? Sonuçta Chaney'yi adalete teslim edeceğimize göre... Sonuçta Chaney'yi adalete teslim edeceğimize göre... Sonuçta Chaney'yi adalete teslim edeceğimize göre... Sonuçta Chaney'yi adalete teslim edeceğimize göre... Sonuçta Chaney'yi adalete teslim edeceğimize göre... Sonuçta Chaney'yi adalete teslim edeceğimize göre... Sonuçta Chaney'yi adalete teslim edeceğimize göre... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>in San Saba, Texas wherein there's a considerable reward on him for which we split.</b> | Ve onu Teksas’a götürüp onun üzerine konulan ödülü alıp aramızda paylaşacağımızdan. ...ve madem ki başına konan büyük ödül var biz de Texas'a götürüp ödülü paylaşacağız. ...Texas, San Saba'ya götürüp başına konan büyük ödülü paylaşacağız. ...ve madem ki başına konan büyük ödül var biz de Texas'a götürüp ödülü paylaşacağız. ...Texas, San Saba'ya götürüp başına konan büyük ödülü paylaşacağız. ...ve madem ki başına konan büyük ödül var biz de Texas'a götürüp ödülü paylaşacağız. ...Texas, San Saba'ya götürüp başına konan büyük ödülü paylaşacağız. ...Texas, San Saba'ya götürüp başına konan büyük ödülü paylaşacağız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I did not want him brought to Texas,</b> | Ben onun Teksas’a gidip, Texas'ta işlediği bir suç sebebiyle... Texas'ta işlediği bir suç sebebiyle... Texas'ta işlediği bir suç sebebiyle... Texas'ta işlediği bir suç sebebiyle... Texas'ta işlediği bir suç sebebiyle... Texas'ta işlediği bir suç sebebiyle... Texas'ta işlediği bir suç sebebiyle... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>to have a Texas punishment administered for a Texas crime.</b> | orada işlediği suçlardan yargılanmasını istemiyorum. ...yargılanması için Texas'a götürmenizi istemiyordum. ...yargılanması için Texas'a götürmenizi istemiyordum. ...yargılanması için Texas'a götürmenizi istemiyordum. ...yargılanması için Texas'a götürmenizi istemiyordum. ...yargılanması için Texas'a götürmenizi istemiyordum. ...yargılanması için Texas'a götürmenizi istemiyordum. ...yargılanması için Texas'a götürmenizi istemiyordum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That was not our agreement.</b> | Böyle anlaşmamıştık. Anlaşmamız böyle değildi. Anlaşmamız böyle değildi. Anlaşmamız böyle değildi. Anlaşmamız böyle değildi. Anlaşmamız böyle değildi. Anlaşmamız böyle değildi. Anlaşmamız böyle değildi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What you want is to have him caught and punished.</b> | İstediğin şey adamın yakalanıp cezalandırılması. İstediğin şey onu yakalayıp cezalandırmak. İstediğin şey onu yakalayıp cezalandırmak. İstediğin şey onu yakalayıp cezalandırmak. İstediğin şey onu yakalayıp cezalandırmak. İstediğin şey onu yakalayıp cezalandırmak. İstediğin şey onu yakalayıp cezalandırmak. İstediğin şey onu yakalayıp cezalandırmak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I want him to know he's being punished for killing my father.</b> | Onun babamı öldürdüğü için cezalandırılacağını bilmesini istiyorum. Babamı öldürdüğü için cezalandırıldığını bilmesini istiyorum. Babamı öldürdüğü için cezalandırıldığını bilmesini istiyorum. Babamı öldürdüğü için cezalandırıldığını bilmesini istiyorum. Babamı öldürdüğü için cezalandırıldığını bilmesini istiyorum. Babamı öldürdüğü için cezalandırıldığını bilmesini istiyorum. Babamı öldürdüğü için cezalandırıldığını bilmesini istiyorum. Babamı öldürdüğü için cezalandırıldığını bilmesini istiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well, you can let him know that. You can tell him to his face.</b> | Bunu bilmesini sağlayabilirsin. Yüzüne söylersin olur biter. Öğrenmesini sağlayabilirsin. Yüzüne karşı söyleyebilirsin. Öğrenmesini sağlayabilirsin. Yüzüne karşı söyleyebilirsin. Öğrenmesini sağlayabilirsin. Yüzüne karşı söyleyebilirsin. Öğrenmesini sağlayabilirsin. Yüzüne karşı söyleyebilirsin. Öğrenmesini sağlayabilirsin. Yüzüne karşı söyleyebilirsin. Öğrenmesini sağlayabilirsin. Yüzüne karşı söyleyebilirsin. Öğrenmesini sağlayabilirsin. Yüzüne karşı söyleyebilirsin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You can spit on him.</b> | Suratına tükürebilirsin. Yüzüne tükürebilirsin... Yüzüne tükürebilirsin... Yüzüne tükürebilirsin... Yüzüne tükürebilirsin... Yüzüne tükürebilirsin... Yüzüne tükürebilirsin... Yüzüne tükürebilirsin... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Make him eat sand out on the road. I will hold him down.</b> | Ya da onu yere yatırırım, semer olur, sen de üzerine binersin. ...ya da sırtına semer vurabilirim, onu yere indirebilirim. ...ya da ben tutarım sen de yoldaki kumu yedirirsin. ...ya da sırtına semer vurabilirim, onu yere indirebilirim. ...ya da ben tutarım sen de yoldaki kumu yedirirsin. ...ya da sırtına semer vurabilirim, onu yere indirebilirim. ...ya da ben tutarım sen de yoldaki kumu yedirirsin. ...ya da ben tutarım sen de yoldaki kumu yedirirsin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If you what.</b> | Bak ne diyeceğim. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. Bak ne diyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'll flay the flesh off the souls of his feet.</b> | Onun ayaklarının derisini yüzerim. Ayaklarındaki derisini yüzerim. Ayaklarındaki derisini yüzerim. Ayaklarındaki derisini yüzerim. Ayaklarındaki derisini yüzerim. Ayaklarındaki derisini yüzerim. Ayaklarındaki derisini yüzerim. Ayaklarındaki derisini yüzerim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Find you Indian pepper you can rub in his wound.</b> | Sana Kızılderili biberi bulurum, sen de yarasına basarsın. Yarasına Kızılderili biberi basabilirsin. Yarasına Kızılderili biberi sürersin. Yarasına Kızılderili biberi basabilirsin. Yarasına Kızılderili biberi sürersin. Yarasına Kızılderili biberi basabilirsin. Yarasına Kızılderili biberi sürersin. Yarasına Kızılderili biberi sürersin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Isn't that a hundred dollar value?</b> | Bu yüz dolar değmez mi? Bu 100 dolar etmez mi? Hayır, etmez. Bu 100 dolar etmez mi? Hayır, etmez. Bu 100 dolar etmez mi? Hayır, etmez. Bu 100 dolar etmez mi? Hayır, etmez. Bu 100 dolar etmez mi? Hayır, etmez. Bu 100 dolar etmez mi? Hayır, etmez. Bu 100 dolar etmez mi? Hayır, etmez. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>No, it is not.</b> | Hayır, değmez. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>When I have brought and paid for something, I will have my way.</b> | Bir şey satın aldığımda ve parasını ödediğimde ne istersem onu yaparım. Bir şey için ücret ödersem benim yöntemimle yapılmasını isterim. Bir şey için ücret ödersem benim yöntemimle yapılmasını isterim. Bir şey için ücret ödersem benim yöntemimle yapılmasını isterim. Bir şey için ücret ödersem benim yöntemimle yapılmasını isterim. Bir şey için ücret ödersem benim yöntemimle yapılmasını isterim. Bir şey için ücret ödersem benim yöntemimle yapılmasını isterim. Bir şey için ücret ödersem benim yöntemimle yapılmasını isterim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Why do you think I'm paying you, if not to have my way.</b> | Sence neden sana para ödüyorum, eğer benim istediğimi yapmayacaksan? Benim yöntemimle olmayacaksa size neden para ödeyeyim ki? Benim yöntemimle olmayacaksa size neden para ödeyeyim ki? Benim yöntemimle olmayacaksa size neden para ödeyeyim ki? Benim yöntemimle olmayacaksa size neden para ödeyeyim ki? Benim yöntemimle olmayacaksa size neden para ödeyeyim ki? Benim yöntemimle olmayacaksa size neden para ödeyeyim ki? Benim yöntemimle olmayacaksa size neden para ödeyeyim ki? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It's time for you to learn.</b> | Öğreneceksin. Öğrenmeye başla. Senin yönteminle olmaz hem de hiçbir detayı. Öğrenmeye başla. Senin yönteminle olmaz hem de hiçbir detayı. Öğrenmeye başla. Senin yönteminle olmaz hem de hiçbir detayı. Öğrenmeye başla. Senin yönteminle olmaz hem de hiçbir detayı. Öğrenmeye başla. Senin yönteminle olmaz hem de hiçbir detayı. Öğrenmeye başla. Senin yönteminle olmaz hem de hiçbir detayı. Öğrenmeye başla. Senin yönteminle olmaz hem de hiçbir detayı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You cannot have your way.</b> | Her şey tüm ayrıntılarıyla, Benim yöntemimle olmayacaksa size neden para ödeyeyim ki? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>In every little particular.</b> | tam senin istediğin gibi olmayabilir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If you find I failed to satisfied your terms.</b> | Anlaşma koşullarına uymadığımı tespit edersen, Şartlarını yerine getirmeyeceğimi anladın. Şartlarını yerine getiremediğimi düşünürsen... Şartlarını yerine getirmeyeceğimi anladın. Şartlarını yerine getiremediğimi düşünürsen... Şartlarını yerine getirmeyeceğimi anladın. Şartlarını yerine getiremediğimi düşünürsen... Şartlarını yerine getiremediğimi düşünürsen... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'll return your money at the end of this expedition.</b> | Bu sefer sona erince paranı iade ederim. Bu yolculuğun sonunda paranı geri vereceğim. ...bu yolculuğun sonunda paranı geri vereceğim. Bu yolculuğun sonunda paranı geri vereceğim. ...bu yolculuğun sonunda paranı geri vereceğim. Bu yolculuğun sonunda paranı geri vereceğim. ...bu yolculuğun sonunda paranı geri vereceğim. ...bu yolculuğun sonunda paranı geri vereceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Little Blackie and I are ridding back to the U.S. Marshall's office, this is fraud.</b> | “Küçük Siyahî” ve ben ABD polis şefliğine dönüyoruz. Bu sahtekârlık. Little Blackie ile Amerikan Marşal Bürosuna gidiyoruz, bu yaptığınız dolandırıcılık. Little Blackie ile Federal Şerifler Bürosuna gidiyoruz, bu yaptığınız dolandırıcılık. Little Blackie ile Amerikan Marşal Bürosuna gidiyoruz, bu yaptığınız dolandırıcılık. Little Blackie ile Yardımcı Şerfiler Bürosuna gidiyoruz, bu yaptığınız dolandırıcılık. Little Blackie ile Amerikan Marşal Bürosuna gidiyoruz, bu yaptığınız dolandırıcılık. Little Blackie ile Yardımcı Şerfiler Bürosuna gidiyoruz, bu yaptığınız dolandırıcılık. Little Blackie ile Yardımcı Şerfiler Bürosuna gidiyoruz, bu yaptığınız dolandırıcılık. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>God damn it.</b> | Sen bilirsin. Aman be. Aman be. Aman be. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What's going on?</b> | Ne oluyor? Neler oluyor? Neler oluyor? Neler oluyor? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>This is a business conversation.</b> | Bu bir iş görüşmesi. İş konuşuyoruz. İş konuşuyoruz. İş konuşuyoruz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Is that what you call it?</b> | Öyle mi diyorsun? Öyle mi diyorsun? Küçük bir kız tarafından yönlendiriliyorsun gibime geliyor. Öyle mi diyorsun? Öyle mi diyorsun? Küçük bir kız tarafından yönlendiriliyorsun gibime geliyor. Öyle mi diyorsun? Öyle mi diyorsun? Küçük bir kız tarafından yönlendiriliyorsun gibime geliyor. Öyle mi diyorsun? Küçük bir kız tarafından yönlendiriliyorsun gibime geliyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Sounds to me you're still being hoorawed by a little girl.</b> | Bana öyle geliyor ki küçük bir kız sana şebek muamelesi yapıyor. Küçük bir kız tarafından yönlendiriliyorsun gibime geliyor. Küçük bir kız tarafından yönlendiriliyorsun gibime geliyor. Küçük bir kız tarafından yönlendiriliyorsun gibime geliyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> You say, hooraw? That was the point.</b> | Şebek mi dedin? Aynen öyle dedim. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>There is no hoorawing. My agreement with the Marshall,</b> | Şebek muamelesi yaptığım yok. Şefle yaptığım anlaşma, Yönlendirme falan yok. Marşal ile olan anlaşmam kanun hükmünde senin aleyhine. Yönlendirme falan yok. Şerif ile olan anlaşmam senden önce. Kanun hükmü var. Yönlendirme falan yok. Marşal ile olan anlaşmam kanun hükmünde senin aleyhine. Yönlendirme falan yok. Şerif ile olan anlaşmam senden önce. Kanun hükmü var. Yönlendirme falan yok. Marşal ile olan anlaşmam kanun hükmünde senin aleyhine. Yönlendirme falan yok. Şerif ile olan anlaşmam senden önce. Kanun hükmü var. Yönlendirme falan yok. Şerif ile olan anlaşmam senden önce. Kanun hükmü var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>ante dates your's. It has the force of law.</b> | seninkinden önce gelir. Onda kanun gücü var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The force of law?</b> | Kanun gücü mü? Kanun güçleri mi? Kanun hükmü mü? Kanun güçleri mi? Kanun hükmü mü? Kanun güçleri mi? Kanun hükmü mü? Kanun hükmü mü? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>La Boeuf: This man is a notorious thumper.</b> | Bu adam azılı katil olarak nam salmış. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He rode by the light of the moon with Quantrill.</b> | Quantrill’le ay ışığı eşliğinde at binmiş. Quantrill ay ışığından at sürmüş. Quantrill ile birlikte ay ışığında at sürmüş. Quantrill ay ışığından at sürmüş. Quantrill ile birlikte ay ışığında at sürmüş. Quantrill ay ışığından at sürmüş. Quantrill ile birlikte ay ışığında at sürmüş. Quantrill ile birlikte ay ışığında at sürmüş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> And Bloody Bill Anderson. Them men were patriots, Texas trash.</b> | Lanet olasıca Phil Amers. O adamlar vatanseverdi, Teksas çöplüğü. Kanlı Phil Amers. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Phil Amers. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Phil Amers. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They murdered women and children in Lawrence, Kansas.</b> | Lawrence Kansas’ta kadınları ve çocukları katlettiler. Lawrence Kansas'ta kadınları ve çocukları katlettiler. Lawrence Kansas'ta kadınları ve çocukları katlettiler. Lawrence Kansas'ta kadınları ve çocukları katlettiler. Lawrence Kansas'ta kadınları ve çocukları katlettiler. Lawrence Kansas'ta kadınları ve çocukları katlettiler. Lawrence Kansas'ta kadınları ve çocukları katlettiler. Lawrence Kansas'ta kadınları ve çocukları katlettiler. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That's a God damn lie!</b> | Bu lanet bir yalan! Bu kahrolası bir yalan! Hangi birlikteydiniz siz bayım? Bu kahrolası bir yalan! Hangi birlikteydiniz siz bayım? Bu kahrolası bir yalan! Hangi birlikteydiniz siz bayım? Bu kahrolası bir yalan! Hangi birlikteydiniz siz bayım? Bu kahrolası bir yalan! Hangi birlikteydiniz siz bayım? Bu kahrolası bir yalan! Hangi birlikteydiniz siz bayım? Bu kahrolası bir yalan! Hangi birlikteydiniz siz bayım? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What army was you in, Mister?</b> | Sen hangi ordudaydın, Bayım? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I was at Shreveport.</b> | Treeport’taydım. Treeport'daydım. Önce Kirby Smith ile, sonra... Shreveport'daydım. Önce Kirby Smith ile, sonra... Treeport'daydım. Önce Kirby Smith ile, sonra... Shreveport'daydım. Önce Kirby Smith ile, sonra... Treeport'daydım. Önce Kirby Smith ile, sonra... Shreveport'daydım. Önce Kirby Smith ile, sonra... Shreveport'daydım. Önce Kirby Smith ile, sonra... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>First with Kirby Smith, then with...</b> | Önce Kirby Smith’leydim, sonra... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What side was you on?</b> | Hangi taraftaydın? Hangi taraftaydınız? Hangi taraftaydınız? Hangi taraftaydınız? Hangi taraftaydınız? Hangi taraftaydınız? Hangi taraftaydınız? Hangi taraftaydınız? | True Grit-4 | 2010 |