Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169051
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| If you had a shitty car, you would've parked in the parking lot? | .oktan bir arabaniz olsaydi, garaja mi park ederdiniz? boktan bir arabanız olsaydı, garaja mı park ederdiniz? boktan bir arabanız olsaydı, garaja mı park ederdiniz? | The Player-2 | 1992 | |
| If I had a shitty car, I might be a dead man. | .oktan bir arabam olsaydi, ölü bir adam olurdum. boktan bir arabam olsaydı, ölü bir adam olurdum. boktan bir arabam olsaydı, ölü bir adam olurdum. | The Player-2 | 1992 | |
| Somehow I think you're too lucky for that. | Yine de bir sekilde bunun için sanslisin. Yine de bir şekilde bunun için şanslısın. Yine de bir şekilde bunun için şanslısın. | The Player-2 | 1992 | |
| No, goddamn it, you listen to me! I've been around a while. I got a nose. | Hayir, lanet olsun, dinle beni! Kisa bir süredir buradayim. Burnum iyidir. Hayır, lanet olsun, dinle beni! Kısa bir süredir buradayım. Burnum iyidir. Hayır, lanet olsun, dinle beni! Kısa bir süredir buradayım. Burnum iyidir. | The Player-2 | 1992 | |
| This situation stinks. It stinks of the company. | Bu durum kötü kokuyor. Bu sirket kötü kokuyor. Bu durum kötü kokuyor. Bu şirket kötü kokuyor. Bu durum kötü kokuyor. Bu şirket kötü kokuyor. | The Player-2 | 1992 | |
| That's right, Peterson, the fucking CIA. Ever heard of it? | Bu dogru, Peterson, lanet ClA. Hiç duydun mu? Bu doğru, Peterson, lanet ClA. Hiç duydun mu? Bu doğru, Peterson, lanet ClA. Hiç duydun mu? | The Player-2 | 1992 | |
| It's the kind of operation | Su operasyonlardan Su operasyonlardan... Su operasyonlardan... | The Player-2 | 1992 | |
| It's hard to listen to your argument when you don't understand. | Seni anlamayinca dinlemek zor oluyor. Seni anlamayınca dinlemek zor oluyor. Seni anlamayınca dinlemek zor oluyor. | The Player-2 | 1992 | |
| I have to cut. My robe cut on the drawer. | Kesmek zorundayim. Cübbem çekmecede kaldi. Kesmek zorundayım. Cübbem çekmecede kaldı. Kesmek zorundayım. Cübbem çekmecede kaldı. | The Player-2 | 1992 | |
| For Christ's sakes! I like this guy. He's great. | Isa adina! Bu adami seviyorum. Harika biri. İsa adına! Bu adamı seviyorum. Harika biri. İsa adına! Bu adamı seviyorum. Harika biri. | The Player-2 | 1992 | |
| Waters? Can I have some Volvic, please? | Waters? Volvic getirebilir misin, lütfen? | The Player-2 | 1992 | |
| I heard the police came to see you about this dead writer. | Polisin seninle su ölü yazar hakkinda konusmaya geldigini duydum. Polisin seninle su ölü yazar hakkında konuşmaya geldiğini duydum. Polisin seninle su ölü yazar hakkında konuşmaya geldiğini duydum. | The Player-2 | 1992 | |
| I never heard of him. We ever hire him for anything? | Hiç duymadim. Ona herhangi bir is vermis miydik? Hiç duymadım. Ona herhangi bir iş vermiş miydik? Hiç duymadım. Ona herhangi bir iş vermiş miydik? | The Player-2 | 1992 | |
| I was thinking about it. | Düsünüyordum. Düşünüyordum. Düşünüyordum. | The Player-2 | 1992 | |
| He pitched me a story. I went there to talk to him about it. | Bana bir fikrinden bahsetmisti. Onunla bu konuda konusmaya gitmistim zaten. Bana bir fikrinden bahsetmişti. Onunla bu konuda konuşmaya gitmiştim zaten. Bana bir fikrinden bahsetmişti. Onunla bu konuda konuşmaya gitmiştim zaten. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't want to criticize you... | Seni elestirmek istemiyorum... Seni eleştirmek istemiyorum... Seni eleştirmek istemiyorum... | The Player-2 | 1992 | |
| but I'm supposed to be talking on the phone. | ama telefonla konusmam lazim. ama telefonla konuşmam lazım. ama telefonla konuşmam lazım. | The Player-2 | 1992 | |
| No. No, I don't think so. Let Stuckel handle it. | Hayir. Hayir, sanmiyorum. Birak Stuckel halletsin. Hayır. Hayır, sanmıyorum. Bırak Stuckel halletsin. Hayır. Hayır, sanmıyorum. Bırak Stuckel halletsin. | The Player-2 | 1992 | |
| Why would they think I would kill my own sister's husband? | Neden kiz kardesimin kocasini öldürecilecegimi düsünsünler ki? Neden kız kardeşimin kocasını öldüreceğimi düşünsünler ki? Neden kız kardeşimin kocasını öldüreceğimi düşünsünler ki? | The Player-2 | 1992 | |
| I was in love with him. | Ben ona asiktim. Ben ona asıktım. Ben ona asıktım. | The Player-2 | 1992 | |
| You love it there? I love it. It's wonderful. | Orasi güzel mi? Begendim. Harika. Orası güzel mi? Beğendim. Harika. Orası güzel mi? Beğendim. Harika. | The Player-2 | 1992 | |
| It was a complete disaster. Look what happened in Heaven's Gate. | Tam bir felaketti. Bak Heaven's Gate'de ne oldu. | The Player-2 | 1992 | |
| Where I live, I know how people think and feel. | Benim yasadigim yerde, insanlar nasil düsünür ve hisseder bilirim. Benim yasadığım yerde, insanlar nasıl düşünür ve hisseder bilirim. Benim yasadığım yerde, insanlar nasıl düşünür ve hisseder bilirim. | The Player-2 | 1992 | |
| Montana will end you. It ended Cimino in Heaven's Gate. | Montana senin sonun olacak. Heaven's Gate'de Cimino'nun sonu oldugu gibi. Montana senin sonun olacak. Heaven's Gate'de Cimino'nun sonu olduğu gibi. Montana senin sonun olacak. Heaven's Gate'de Cimino'nun sonu olduğu gibi. | The Player-2 | 1992 | |
| I've got Andie MacDowell sitting over here. You know her. She's so hot. | Andie MacDowell su anda yanimda oturuyor. Taniyorsundur. Çok güzeldir. Andie MacDowell su anda yanımda oturuyor. Tanıyorsundur. Çok güzeldir. Andie MacDowell su anda yanımda oturuyor. Tanıyorsundur. Çok güzeldir. | The Player-2 | 1992 | |
| I couldn't live here. I'm allergic to happiness. | Burada yasayamadim. Mutluluga alerjim var. Burada yasayamadım. Mutluluğa alerjim var. Burada yasayamadım. Mutluluğa alerjim var. | The Player-2 | 1992 | |
| Funny. I just saw Malcolm McDowell. Really? | Tuhaf. Az önce Malcolm McDowell'i gördüm. Gerçekten mi? | The Player-2 | 1992 | |
| Well, I'm not related to either one of them. | Sey, ben ikisine de yakin degilim. Şey, ben ikisine de yakın değilim. Şey, ben ikisine de yakın değilim. | The Player-2 | 1992 | |
| If I write it, I direct it. | Ben yazarsam, yönetirim de. | The Player-2 | 1992 | |
| Thank you for the drink. I've got to go. | Içecek için tesekkürler. Gitmem lazim. İçecek için teşekkürler. Gitmem lazım. İçecek için teşekkürler. Gitmem lazım. | The Player-2 | 1992 | |
| I can't. I'm meeting someone. Business. | Üzgünüm. Birini bekliyorum. Is iste. Üzgünüm. Birini bekliyorum. İş işte. Üzgünüm. Birini bekliyorum. İş işte. | The Player-2 | 1992 | |
| We should tell him about Habeas Corpus. Of course, but he's a busy man. | Habeas Corpus'tan bahsetmemiz lazim. Tabii ki, ama mesgulmüs. Habeas Corpus'tan bahsetmemiz lazım. Tabii ki, ama meşgulmüş. Habeas Corpus'tan bahsetmemiz lazım. Tabii ki, ama meşgulmüş. | The Player-2 | 1992 | |
| Is there anyone waiting for me? No one's asked. | Beni bekleyen var mi? Hiç kimse sormadi. Beni bekleyen var mı? Hiç kimse sormadı. Beni bekleyen var mı? Hiç kimse sormadı. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm expecting someone. I'll be out by the pool. | Birini bakliyorum. Havuzun yaninda olacagim. Birini bekliyorum. Havuzun yanında olacağım. Birini bekliyorum. Havuzun yanında olacağım. | The Player-2 | 1992 | |
| I can't ask you to join me. I told you. I'm meeting somebody. | Bana katilmani isteyemem. Sana söyledim. Birini bekliyorum. Bana katılmanı isteyemem. Sana söyledim. Birini bekliyorum. Bana katılmanı isteyemem. Sana söyledim. Birini bekliyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| Wouldn't she make a great Nora? I'd love to write another Doll's House for her. | Nora'yi iyi oyardi, degil mi? Onun için baska bir Doll's House yazmak isterdim. Nora'yı iyi oynardı, değil mi? Onun için başka bir Doll's House yazmak isterdim. Nora'yı iyi oynardı, değil mi? Onun için başka bir Doll's House yazmak isterdim. | The Player-2 | 1992 | |
| Yes. You mean you didn't call me? No, I didn't call you. | Evet. Yani beni aramadin mi? Hayir, seni aramadim. Evet. Yani beni aramadın mı? Hayır, seni aramadım. Evet. Yani beni aramadın mı? Hayır, seni aramadım. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm sorry. I'm really sorry. | Üzgünüm. Geröekten üzgünüm. Üzgünüm. Gerçekten üzgünüm. Üzgünüm. Gerçekten üzgünüm. | The Player-2 | 1992 | |
| Listen, I really am meeting somebody. | Dinle, gerçekten birini bekliyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| There's no way I can hear a pitch right now. Call me tomorrow. | Su anda bir fikir dinleyebilmem mümkün degil. Yarin beni ara. Su anda bir fikir dinleyebilmem mümkün değil. Yarın beni ara. Su anda bir fikir dinleyebilmem mümkün değil. Yarın beni ara. | The Player-2 | 1992 | |
| No, I can't do it tomorrow. I've got a meeting at Paramount and Universal. | Hayir, yarin da olmaz. Paramount ve Universal'de toplantim var. Hayır, yarın da olmaz. Paramount ve Universal'de toplantım var. Hayır, yarın da olmaz. Paramount ve Universal'de toplantım var. | The Player-2 | 1992 | |
| If you don't hear it now, you'll lose. Then I lose it. | Simdi dinlemezsen, kaybedersin. Öyleyse kaybederim. | The Player-2 | 1992 | |
| It'll take 20 seconds. When your friend gets here | 20 saniyeni alir. Arkadasin geldiginde 20 saniyeni alır. Arkadasın geldiğinde... 937 01:04:53,391 > 01:04:56,417 Ne arkadaşı? Yani kimi bekliyorsan. 20 saniyeni alır. Arkadasın geldiğinde... 937 01:04:53,391 > 01:04:56,417 Ne arkadaşı? Yani kimi bekliyorsan. | The Player-2 | 1992 | |
| It's night. It's raining. A limousine comes through the gate... | Gecedir. Yaggmur yagar. Bir kapidan limuzin ile... Gecedir. Yağmur yağar. Bir kapıdan limuzin ile... Gecedir. Yağmur yağar. Bir kapıdan limuzin ile... | The Player-2 | 1992 | |
| That's nice. I haven't seen that before. That's good. | Güzel. Bunu daha önce hiç görmemistim. Çok iyi. Güzel. Bunu daha önce hiç görmemiştim. Çok iyi. Güzel. Bunu daha önce hiç görmemiştim. Çok iyi. | The Player-2 | 1992 | |
| You're good! I told you he's good. | Iyi gidiyorsun! Sana iyi oldugunu söylemistim. İyi gidiyorsun! Sana iyi olduğunu söylemiştim. İyi gidiyorsun! Sana iyi olduğunu söylemiştim. | The Player-2 | 1992 | |
| It's the same rainy night. | Ayni yagmurlu gecedir. Aynı yağmurlu gecedir. Aynı yağmurlu gecedir. | The Player-2 | 1992 | |
| It's murder, and the D.A. decides to go for the big one. | Cinayet, ve savci artik is basindadir. Cinayet, ve savcı artik is başındadır. Cinayet, ve savcı artik is başındadır. | The Player-2 | 1992 | |
| I tell you, there's not a dry eye in the house. | Sana derim ki, aglamayan kisi bulamazsin. Sana derim ki, ağlamayan kişi bulamazsın. Sana derim ki, ağlamayan kişi bulamazsın. | The Player-2 | 1992 | |
| We want 'em to see a district attorney. Bruce Willis. | Onlarin bir savci görmesini istiyoruz. Bruce Willis. Onların bir savcı görmesini istiyoruz. Bruce Willis. Onların bir savcı görmesini istiyoruz. Bruce Willis. | The Player-2 | 1992 | |
| Julia Roberts. If we can get her. | Julia Roberts. Ikna edebilirsek. Julia Roberts. İkna edebilirsek. Julia Roberts. İkna edebilirsek. | The Player-2 | 1992 | |
| If I'm perfectly honest, this isn't even an American film. | Dürüst olmak gerekirse, bu bir Amerikan filmi bile sayilmaz. Dürüst olmak gerekirse, bu bir Amerikan filmi bile sayılmaz. Dürüst olmak gerekirse, bu bir Amerikan filmi bile sayılmaz. | The Player-2 | 1992 | |
| It's not? No. There are no stars. | Sayilmaz mi? Hayir. Yildizlar yok. Sayılmaz mı? Hayır. Yıldızlar yok. Sayılmaz mı? Hayır. Yıldızlar yok. | The Player-2 | 1992 | |
| That's what we're calling it. 'Produce the Corpse. ' What do you say? | Adini da burdan aliyor. 'Ceset Üretmek' Ne dersin? Adini da burdan alıyor. 'Ceset Üretmek' Ne dersin? Adini da burdan alıyor. 'Ceset Üretmek' Ne dersin? | The Player-2 | 1992 | |
| That pitch was more than 25 words. But it's brilliant! What's the verdict? | 25 kelimeden fazlaydi. Ama zekiyceydi! Kararin nedir? 25 kelimeden fazlaydı. Ama zekiceydi! Kararın nedir? 25 kelimeden fazlaydı. Ama zekiceydi! Kararın nedir? | The Player-2 | 1992 | |
| I received it at the front desk. What is it? | Ön masadan aldim. O nedir? Ön masadan aldım. O nedir? Ön masadan aldım. O nedir? | The Player-2 | 1992 | |
| It's from the person I was meeting. | Bekledigim kisiden. Beklediğim kişiden. Beklediğim kişiden. | The Player-2 | 1992 | |
| It's an intriguing idea. Give me a call at the studio tomorrow. | Ilgimi çekti. Yarin beni stüdyodan arayin. İlgimi çekti. Yarın beni stüdyodan arayın. İlgimi çekti. Yarın beni stüdyodan arayın. | The Player-2 | 1992 | |
| Sit down. I'll get you a drink. | Otur. Sana bir içecek vereyim. | The Player-2 | 1992 | |
| Is it too late? No, it's not too late. | Çok mu geç? Hayir, çok geç degil. Çok mu geç? Hayır, çok geç değil. Çok mu geç? Hayır, çok geç değil. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't even know what time it is. | Saatin kaç oldugunu bile bilmiyorum. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyorum. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| What are you painting? Is that me? Yes, it's you. | Ne çiziyorsun sen? Ben miyim o? Evet, sensin. | The Player-2 | 1992 | |
| Do you have snakes in Iceland? | Izlanda'da yilan olur mu? İzlanda’da yılan olur mu? İzlanda’da yılan olur mu? | The Player-2 | 1992 | |
| Snakes? No, I don't think so. | Yilan mi? Hayir, sanmam. Yılan mı? Hayır, sanmam. Yılan mı? Hayır, sanmam. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't know. I've never come close to a real one. | Bilmem. Gerçek bir yilana yaklasmadim hiç. Bilmem. Gerçek bir yılana yaklaşmadım hiç. Bilmem. Gerçek bir yılana yaklaşmadım hiç. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't usually drink. | Ben genelde içmem. | The Player-2 | 1992 | |
| there's something else I have to tell you. | sana söylemem gereken birsey var. sana söylemem gereken bir şey var. sana söylemem gereken bir şey var. | The Player-2 | 1992 | |
| How about if I just get on with my work... | Ben en iyisi isime döneyim... Ben en iyisi işime döneyim... Ben en iyisi işime döneyim... | The Player-2 | 1992 | |
| I came very close to dying tonight. | Bu gece ölüme çok yaklastim. Bu gece ölüme çok yaklaştım. Bu gece ölüme çok yaklaştım. | The Player-2 | 1992 | |
| All I could think about was you. | Tüm düsünebildigim sendin. Tüm düşünebildiğim sendin. Tüm düşünebildiğim sendin. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't even know you... | Seni tanimiyorum bile... Seni tanımıyorum bile... Seni tanımıyorum bile... | The Player-2 | 1992 | |
| I couldn't think of anything else. | Baska birsey düsünemedim. Başka bir şey düşünemedim. Başka bir şey düşünemedim. | The Player-2 | 1992 | |
| I was outside these windows watching you and | Su pencerden seni izliyordum Su pencerenden seni izliyordum... Su pencerenden seni izliyordum... | The Player-2 | 1992 | |
| It was so exciting. | Çok heyecanliydi. Çok heyecanlıydı. Çok heyecanlıydı. | The Player-2 | 1992 | |
| I can't get you out of my mind. | Seni aklimdan çikaramiyorum. Seni aklımdan çıkaramıyorum. Seni aklımdan çıkaramıyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| Yes, I guess I am. | Evet, sanirim öyle. Evet, sanırım öyle. Evet, sanırım öyle. | The Player-2 | 1992 | |
| I guess I am. | Sanirim öyle. Sanırım öyle. Sanırım öyle. | The Player-2 | 1992 | |
| I want to make love to you. | Seninle sevismek istiyorum. Seninle sevişmek istiyorum. Seninle sevişmek istiyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| It's too soon, isn't it? | Erken, degil mi? Erken, değil mi? Erken, değil mi? | The Player-2 | 1992 | |
| It's so strange how things happen. | Tuhaf seyler oluyor. Tuhaf şeyler oluyor. Tuhaf şeyler oluyor. | The Player-2 | 1992 | |
| Maybe it's just the timing, but I feel like... | Belki de sadece zamanlamadir, ama hislerime göre... Belki de sadece zamanlamadır, ama hislerime göre... Belki de sadece zamanlamadır, ama hislerime göre... | The Player-2 | 1992 | |
| I would go anywhere with you... | seninle her yere gelirim... | The Player-2 | 1992 | |
| I think you better go now. | Sanirim gitmen gerek. Sanırım gitmen gerek. Sanırım gitmen gerek. | The Player-2 | 1992 | |
| I think I'm going to cry now. | Sanirim simdi aglayacagim. Sanırım şimdi ağlayacağım. Sanırım şimdi ağlayacağım. | The Player-2 | 1992 | |
| Invite me on a proper date. | Beni uygun bir sekilde davet et. Beni uygun bir şekilde davet et. Beni uygun bir şekilde davet et. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't think he's on the lot. Try his car. | Stüdyoda oldugunu sanmiyorum. Arabasini dene. Stüdyoda olduğunu sanmıyorum. Arabasını dene. Stüdyoda olduğunu sanmıyorum. Arabasını dene. | The Player-2 | 1992 | |
| Isn't he at Fox? He used to be. Not anymore. | Fox'ta degil miydi? Eskidendi. Artik degil. Fox'ta değil miydi? Eskidendi. Artık değil. Fox'ta değil miydi? Eskidendi. Artık değil. | The Player-2 | 1992 | |
| I pitched him something a few months ago. He hated it. | Ona bir fikrimi anlatmistim geçen hafta. Nefret etmisti. Ona bir fikrimi anlatmıştım geçen hafta. Nefret etmişti. Ona bir fikrimi anlatmıştım geçen hafta. Nefret etmişti. | The Player-2 | 1992 | |
| Larry, Tom Oakley and Andy Civella are here. I wouldn't bother you... | Larry, Tom Oakley ve Andy Civella buradalar. Seni rahatsiz etmezdim... Larry, Tom Oakley ve Andy Civella buradalar. Seni rahatsız etmezdim... Larry, Tom Oakley ve Andy Civella buradalar. Seni rahatsız etmezdim... | The Player-2 | 1992 | |
| The voice you'll hear has an English accent. Tom Oakley. I'm Andy Civella. | Simdi duyacaginiz ses Ingiliz aksanidir. Tom Oakley. Ben de Andy Civella. Simdi duyacağınız ses İngiliz aksanıdır. Tom Oakley. Ben de Andy Civella. Simdi duyacağınız ses İngiliz aksanıdır. Tom Oakley. Ben de Andy Civella. | The Player-2 | 1992 | |
| Hi, Andy. I know Tom. How are you? | Merhaba, Andy. Tom'u taniyorum. Nasilsin? Merhaba, Andy. Tom'u tanıyorum. Nasılsın? Merhaba, Andy. Tom'u tanıyorum. Nasılsın? | The Player-2 | 1992 | |
| We open outside San Quentin. It's night. | San Quentin'de baslariz. Gecedir. San Quentin'de baslarız. Gecedir. San Quentin'de baslarız. Gecedir. | The Player-2 | 1992 | |
| It's raining. | Yagmur yagar. Yağmur yağar. Yağmur yağar. | The Player-2 | 1992 | |
| It's a devastating moment. | Yikici bir andir. Yıkıcı bir andır. Yıkıcı bir andır. | The Player-2 | 1992 | |
| Incredibly potent. | Inanilmaz açik. İnanılmaz açık. İnanılmaz açık. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't know. It's a really hot story. But what is this bullshit, no stars? | Bilmiyorum. Sicak bir öykü. Ama o saçmalik nedir, yildizlar yokmus? Bilmiyorum. Sıcak bir öykü. Ama o saçmalık nedir, yıldızlar yokmuş? Bilmiyorum. Sıcak bir öykü. Ama o saçmalık nedir, yıldızlar yokmuş? | The Player-2 | 1992 | |
| He will love this idea. It'll remind him of his youth. | Bu fikre bayilir. Ona gençligini hatirlatir. Bu fikre bayılır. Ona gençliğini hatırlatır. Bu fikre bayılır. Ona gençliğini hatırlatır. | The Player-2 | 1992 | |
| His motto used to be 'No stars, just talent. ' | Parolasi eskiden söyleydi 'Yildizlar yoktur, sadece yetnek vardir.' Parolası eskiden şöyleydi 'Yıldızlar yoktur, sadece yetenek vardır.' Parolası eskiden şöyleydi 'Yıldızlar yoktur, sadece yetenek vardır.' | The Player-2 | 1992 | |
| Has anyone else heard this? I don't think so. | Bunu baska duyan oldu mu? Sanmiyorum. Bunu başka duyan oldu mu? Sanmıyorum. Bunu başka duyan oldu mu? Sanmıyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| Yeah, I'll get Levison. When can you be back? | Evet, Levison'i ben bulurum. Ne zaman dönebilirsin? | The Player-2 | 1992 |