Search
English Turkish Sentence Translations Page 21264
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| that flow from this colossal chain of mountains. | küçük nehirler tarafından sürekli beslenir. | Ganges-1 | 2008 | |
| Water from many of the world's tallest peaks, | Everest Dağınında aralarında yer aldığı | Ganges-1 | 2008 | |
| including Mount Everest, feeds into the Ganges. | dünyanın en yüksek zirvelerinden gelen sular, Ganj Nehri ile birleşir. | Ganges-1 | 2008 | |
| Up here, the most important source of water is not rain, | Bu yükseklikteki en önemli su kaynağı yağmur değil, | Ganges-1 | 2008 | |
| but ice. | buzdur. | Ganges-1 | 2008 | |
| This glacial meltwater ensures a constant supply | Buzların erimesiyle oluşan bu sular | Ganges-1 | 2008 | |
| to the arid plains, even during the driest months. | çorak ovalara en kurak mevsimlerde bile, tükenmeyen bir kaynak sunar. | Ganges-1 | 2008 | |
| Almost half of the water in the Ganges originates from glaciers. | Ganj'ın sularının yarıya yakını buzullardan gelir. | Ganges-1 | 2008 | |
| And these northern tributaries also bestow on the Ganges | Ve kuzey kolları bununla kalmayıp | Ganges-1 | 2008 | |
| an even more precious gift. | Ganj'a çok değerli bir hediye daha verir. | Ganges-1 | 2008 | |
| By May, temperatures on the plains can soar to 50 degrees Celsius. | Mayıs ayında ovalardaki sıcaklık 50 dereceye kadar yükselir. | Ganges-1 | 2008 | |
| Despite her meltwater supply, even the Ganges begins to recede. | Eriyen buzullardan gelen desteğe rağmen Ganj Nehrinin suları bile azalmaya başlar. | Ganges-1 | 2008 | |
| And the searing sun bakes the earth dry. | Ve kavurucu güneş ışınları toprağı kurutur. | Ganges-1 | 2008 | |
| Just as the stifling heat is becoming unbearable, | Sıcaklık dayanılmaz boyutlara ulaştığında, | Ganges-1 | 2008 | |
| change is in the air. | gökyüzünde bir değişim yaşanır. | Ganges-1 | 2008 | |
| As ocean winds carry moist air towards the plains, | Okyanus rüzgarları nemli havayı ovalara doğru taşırken, | Ganges-1 | 2008 | |
| clouds begin to fill the summer sky. | sıcak gökyüzünü bulutlar kaplamaya başlar. | Ganges-1 | 2008 | |
| Laden with moisture, they grow dark and heavy | Bu bulutlar nemle yüklenerek ağırlaşır ve kararır, | Ganges-1 | 2008 | |
| until finally, around mid June, the monsoon arrives. | nihayet haziranın ortalarına doğru muson başlar. | Ganges-1 | 2008 | |
| These are anything but grey days. | Kimse buna afet gözüyle bakmaz. | Ganges-1 | 2008 | |
| The monsoon rejuvenates life on the plains, | Çünkü muson ovalara hayat verir | Ganges-1 | 2008 | |
| and it's welcomed by all. | ve bu yüzden herkes tarafından neşeyle karşılanır. | Ganges-1 | 2008 | |
| The torrential downpours continue for three months, | Fırtınalı sağanaklar üç ay boyunca devam eder | Ganges-1 | 2008 | |
| and most of this water ends up in the Ganges. | ve suyun büyük kısmı Ganj Nehrinde toplanır. | Ganges-1 | 2008 | |
| Rainfall on the Himalaya | Himalayalara düşen yağmur | Ganges-1 | 2008 | |
| transforms mountain streams into raging torrents, | küçük dereleri azgın nehirlere dönüştürür | Ganges-1 | 2008 | |
| which carve their way down the rocky slopes. | ve bunlar kayalık yamaçlardan aşağıya doğru kendilerine yol açar. | Ganges-1 | 2008 | |
| These sediment laden waters feed into the Ganges | Tortu zengini bu sular o daha fazlasını kaldıramayıncaya kadar | Ganges-1 | 2008 | |
| until she can hold no more. | Ganj'a akın eder. | Ganges-1 | 2008 | |
| The river bursts her banks, flooding many thousands of square miles. | Ardından nehir yatağı taşar, ve binlerce kilometre karelik alana yayılır. | Ganges-1 | 2008 | |
| As the monsoon fades, | Muson sona erdiğinde, | Ganges-1 | 2008 | |
| the receding floodwaters reveal their parting gift. | tortu zengini sel sularıda hediyesini bırakmıştır. | Ganges-1 | 2008 | |
| Mud. | Çamur. | Ganges-1 | 2008 | |
| Each monsoon, the Ganges collects half a billion tons | Ganj her muson döneminde Himalayalardan mineral açısından zengin | Ganges-1 | 2008 | |
| of mineral rich sediment from the Himalaya and dumps it on the plains. | yarım milyon ton tortu toplar ve bunu ovalara dağıtır. | Ganges-1 | 2008 | |
| Over millions of years, this has created some of the world's richest soils, | Milyonlarca yıldır devam eden bu olay, bazı bölgelerde beş kilometre | Ganges-1 | 2008 | |
| which in some places are three miles deep. | derinliğe kadar inen dünyanın en bereketli topraklarından birini oluşturmuştur. | Ganges-1 | 2008 | |
| For millennia, the fertile land | Bereketli topraklar | Ganges-1 | 2008 | |
| have enabled the people of the plains to cultivate an endless variety of crops. | ovalarda yaşayan insanların yüzyıllardır sayısız ürün hasat etmesini sağlamıştır. | Ganges-1 | 2008 | |
| As farming flourished, the people began to worship | Tarımın gelişmesiyle birlikte insanlar, | Ganges-1 | 2008 | |
| the miraculous life giving powers of the Ganges. | Ganj'ın hayat veren gücüne tapınmaya başlar. | Ganges-1 | 2008 | |
| The seeds of a new religion were sown. | Böylece yeni bir dinin tohumları da atılır. | Ganges-1 | 2008 | |
| People revered the natural forces and crops upon which they depended. | İnsanlar hayatlarının bağımlı olduğu doğal güçleri ve onların sonucu olan ürünlere tapınmaya başlar. | Ganges-1 | 2008 | |
| And one plant was considered more important than all the others. | Ve bir bitki diğerlerinden daha fazla önem kazanır. | Ganges-1 | 2008 | |
| Rice. | Pirinç. | Ganges-1 | 2008 | |
| Perfectly adapted to grow in the Ganges flood cycle. | Ganj'ın sel döngüsünde yetişmeye mükemmel adapte olmuş bir bitki. | Ganges-1 | 2008 | |
| It's been the staple food for 7,000 years. | Yaklaşık 7.000 yıldır tüketilen bir temel ihtiyaç maddesi. | Ganges-1 | 2008 | |
| Today, paddy fields dominate the landscape. | Günümüzde, bölgede hala çokça çeltik tarlasına rastlanıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| And so much rice is grown here | Burda öyle çok pirinç yetiştiriliyor ki | Ganges-1 | 2008 | |
| that the area has become known as the rice bowl of India. | bölge Hindistan'ın pirinç çanağı olarak adlandırılıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| The rise of farming didn't only change the landscape, | Çeltik tarlaları sadece manzarayı değiştirmekle kalmıyor, | Ganges-1 | 2008 | |
| it also offered a home to new creatures. | ayrıca bazı canlılara yeni bir yaşam alanı sunuyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| The people of the Ganges have long kept all sorts of domestic animals | Ganj insanları yıllardan beri çok çeşitli evcil hayvanlar besliyor | Ganges-1 | 2008 | |
| and put them to use in ingenious ways. | ve bunlardan sıradışı şekillerde faydalanıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| Duck herding is an ancient and lucrative occupation. | Bu ördek sürüsünün kökü eskilere dayanan önemli bir işlevi var. | Ganges-1 | 2008 | |
| So many ducks lay a lot of eggs, | Çok ördek çok yumurta demek ama bunun yanı sıra, | Ganges-1 | 2008 | |
| and the herders are also paid to graze their flocks on the paddy fields. | ördek sahipleri hayvanlarını çeltik tarlalarında otlatmak için ekstra para alıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| As the ducks feed, they clear the weeds from the inundated fields, | Ördekler beslenirken, suyla kaplı tarlalardaki yabani otları temizliyor | Ganges-1 | 2008 | |
| and their droppings add extra dollops of organic fertilizer. | ve dışkıları tarlalarda organik gübre olarak kullanılıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| Yet it isn't just domestic animals that are welcome on the cultivated land. | Ama ekili alanlarda iş görenler evcil hayvanlardan ibaret değil. | Ganges-1 | 2008 | |
| The wetlands around the paddy fields | Çeltik tarlaları etrafındaki sulak alanlar | Ganges-1 | 2008 | |
| make an ideal home for all sorts of wild birds. | her türden vahşi kuş için ideal bir ortam oluşturuyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| And one visitor to these fields is honoured as a bearer of good fortune. | Ve yöre halkı bu tarlaları ziyaret edenlerden birinin şans getirdiğine inanıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| Standing as high as a man, | Bir insanın boyuna ulaşabilen, | Ganges-1 | 2008 | |
| the Sarus crane is the tallest flying bird in the world. | Sarus Turnası yeryüzünün uçabilen en uzun kuşu. | Ganges-1 | 2008 | |
| These magnificent birds pair for life, | Bu harkulade kuşlar, ömür boyu süren beraberlikler yaşıyor | Ganges-1 | 2008 | |
| and their faithful nature has led them to be venerated | ve birbilerine olan sadakatleri | Ganges-1 | 2008 | |
| as symbols of marital bliss. | onları evlilik bağının simgesine dönüştürüyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| To help strengthen their partnerships, | Turnalar ilişkilerini güçlendirmek için, | Ganges-1 | 2008 | |
| the cranes perform elegant courtship dances. | göz alıcı çiftleşme dansları sergiliyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| Although some animals thrived in the changing landscape, | Bazı hayvanlar değişen çevre şartlarına iyi uyum sağlasada, | Ganges-1 | 2008 | |
| many were not so well adapted to survive the rise of agriculture. | birçoğu tarımın bu kadar yayılmasından kötü şekilde etkileniyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| And not all made such amenable neighbours. | Ve bunların hepsi iyi birer komşu olarak kalmıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| But at this time, the farmed areas were mere islands | Yinede bu civarda ekili bölgeler hala engin bir orman | Ganges-1 | 2008 | |
| within an endless sea of dense forest and grassland. | ve otlak denizindeki küçük adalar konumunda. | Ganges-1 | 2008 | |
| This untamed jungle teemed with animals, | İçi vahşi hayvanlarla dolu Hindistandaki bu balta girmemiş ormanda, | Ganges-1 | 2008 | |
| some of which might seem more at home on the African savannah than in India. | kendisini Afrika savanalarından daha fazla evinde hissedenler var. | Ganges-1 | 2008 | |
| It's often forgotten that both lions and cheetahs | Aslan ve çitaların bir zamanlar bu ovaların kralı olduğu | Ganges-1 | 2008 | |
| once prowled these plains. | sık sık unutulan bir gerçek. | Ganges-1 | 2008 | |
| But how long could the growing human population | Ama gitgide artan insan nüfusunun topraklarını böylesine güçlü | Ganges-1 | 2008 | |
| share the land with such powerful predators? | yırtıcı hayvanlarla daha ne kadar paylaşacağı da bilinmiyor? | Ganges-1 | 2008 | |
| Settlements were springing up all along the Ganges. | Ganj'ın dört bir yanında yeni yerleşim merkezleri kuruluyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| And the river provided an open route of communication | Ve nehir bu balta girmemiş ormanlara | Ganges-1 | 2008 | |
| through the otherwise impenetrable wilderness. | açılan bir ulaşım ağı sunuyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| As traffic on the river increased, | Nehirdeki trafik artmaya başladıkça, | Ganges-1 | 2008 | |
| small trading posts developed into large ports. | küçük ticaret merkezleri büyük limanlara dönüşüyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| Within these towns, the civilization matured. | Kasabalar yavaş yavaş medeniyetle tanışıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| And religion grew more elaborate. | Ve din giderek daha büyük bir dayanak halini alıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| Hinduism evolved along the banks of the Ganges, | Hinduizm Ganj'ın kıyılarında gelişti, | Ganges-1 | 2008 | |
| absorbing the local reverence for nature into a more complex faith. | doğanın süregelen döngüsünden ilham alarak karmaşık bir inanç sistemi oluşturdu. | Ganges-1 | 2008 | |
| But the river always remained at the very heart of the religion. | Ve nehir her zaman dinin merkezinde yer aldı. | Ganges-1 | 2008 | |
| And soon she came to be worshipped as a powerful deity in her own right. | Etrafına saçtığı bereket onu kısa zamanda tapınılacak tanrı haline getirdi. | Ganges-1 | 2008 | |
| Ganga, the goddess of creation and abundance. | Ganga, yaradılış ve bereket tanrıçası. | Ganges-1 | 2008 | |
| And there's one point along her waters | Ganj kıyıları boyunca | Ganges-1 | 2008 | |
| that's considered sacred above all others. | diğerlerinden çok daha kutsal sayılan bir yer var. | Ganges-1 | 2008 | |
| Varanasi lies about halfway along the Ganges | Varanasi nerdeyse Ganj'ın tam ortasında | Ganges-1 | 2008 | |
| on the only stretch that turns to flow back towards the mountains | ve çıktığı dağlara doğru geri akan | Ganges-1 | 2008 | |
| in which she was born. | tek boğazda yer alıyor. | Ganges-1 | 2008 | |
| Varanasi is the most ancient city on the river. | Varanasi nehirdeki en eski yerleşim birimi. | Ganges-1 | 2008 | |
| And it has long been deeply intertwined with the Hindu faith. | Ve çok uzun zamandan beri Hindu inanışıyla derin bir bağı var. | Ganges-1 | 2008 |