Search
English Turkish Sentence Translations Page 19523
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Delicate breeze blends with the young smoke | Narin esinti kaynaşıyor genç dumanla | Fitoor-1 | 2016 | |
| Tepid sunshine slips on the untrodden paths | Ilık güneş ışığı kayarken ayak basılmamış yollarda | Fitoor-1 | 2016 | |
| The Narangs are offering a cut above the market price. | Narang'lar piyasa fiyatının üstünde bir pay teklif ediyorlar. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Tell me one thing, Zafar. | Bana tek bir şey söylesene, Zafar. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Has your father not left you with anything? | Baban sana hiçbir şey bırakmadı mı ki... | Fitoor-1 | 2016 | |
| You come here salivating every year. | ...her sene salyalarını akıtarak buraya geliyorsun? | Fitoor-1 | 2016 | |
| Now please do me a favour and get your sorry face out of here. | Şimdi bana bir iyilik yap ve... | Fitoor-1 | 2016 | |
| Sell it, sister. | Sat şunu, abla. Piyasa sallantıda. | Fitoor-1 | 2016 | |
| The old woman has lost her head. | Yaşlı karı kafayı yemiş. | Fitoor-1 | 2016 | |
| She has wasted more than half her fortune on jewelry. | Servetinin yarıdan fazlasını mücevhere harcadı. | Fitoor-1 | 2016 | |
| 14th October. 3:10 pm. | 14 Ekim. Saat; öğlen 3:10. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Remember the day and time. | Bu günü ve bu saati unutma. | Fitoor-1 | 2016 | |
| I made you my friend today. | Bugün seni arkadaşım ilan ettim. | Fitoor-1 | 2016 | |
| It's my birthday next week. | Haftaya doğum günüm var. Sen de gelmelisin. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Stop staring, Noor. It's bad manners. | Dik dik bakmayı bırak, Noor. Terbiyesizlik bu. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Did he like it? | Oğlanın hoşuna gitti mi? Evet, anne. | Fitoor-1 | 2016 | |
| I saw him. | Onu gördüm. Elinden bırakamıyordu. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Dear, at this rate the world will come to an end | Böyle giderse kıyamet gelecek ve sen hâlen ne giyeceğine karar vermemiş olacaksın. | Fitoor-1 | 2016 | |
| And anyway, if Rukhsar figures out, | Her neyse, olur da Rukhsar anlarsa kim bilir bize neler yapar. | Fitoor-1 | 2016 | |
| You are really scared of her, aren't you? | Ondan sahiden de çok korkuyorsun, değil mi? | Fitoor-1 | 2016 | |
| You can't hurry these things. | Böyle işler aceleye gelmez. | Fitoor-1 | 2016 | |
| It's Firdaus' birthday. | Firdaus'un doğum günü bu. Öylesine yerel bir fuar değil. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Sure, I'm looking good? | İyi göründüğüme emin misin? Evet, bir prense benziyorsun. | Fitoor-1 | 2016 | |
| There now, sister has seen my outfit too. | Şimdi ablam da kıyafetimi gördü. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Firdaus! | Firdaus! | Fitoor-1 | 2016 | |
| You've come now? | Şimdi mi geldin? | Fitoor-1 | 2016 | |
| The birthday was yesterday. | Doğum günü dündü. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Firdaus will now wait for you on her next birthday. | Şimdi bir dahaki doğum gününe dek Firdaus seni bekleyecek. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Where is Firdaus? | Firdaus nerede? | Fitoor-1 | 2016 | |
| If there is a heaven on earth, it is here. It is here. | Dünyada bir cennet varsa... | Fitoor-1 | 2016 | |
| These are cruel times. | Amansız zamanlar bunlar. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Everyone wants a piece of this heaven. | Herkes bu cennetten bir parça istiyor. | Fitoor-1 | 2016 | |
| I’ve sent Firdaus to school in London. | Firdaus'u Londra'daki bir okula gönderdim. | Fitoor-1 | 2016 | |
| This is no place for her to grow up in. | Yetişmesi için uygun bir yer değil burası. Her yerde bombalar patlıyor. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Now you catch your breath too. | Şimdi sen de soluğunu tut. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Don't believe what your eyes see. | Ne gözünün gördüğüne ne de kulağının işittiğine inanma. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Listen to your heart, Noor. | Kalbine kulak ver, Noor. | Fitoor-1 | 2016 | |
| But now it isn't yours anymore. | Fakat o kalp artık sana ait değil. | Fitoor-1 | 2016 | |
| You have given it away. | Onu bir kıza verdin. | Fitoor-1 | 2016 | |
| I told you not to. | Bunu yapma dememiş miydim? | Fitoor-1 | 2016 | |
| It broke, didn't it? | Kırıldı, değil mi? | Fitoor-1 | 2016 | |
| Love is not simple, Noor. | Aşk basit bir şey değildir, Noor. | Fitoor-1 | 2016 | |
| You will either sink or swim. | Ya batar ya da çıkarsın. | Fitoor-1 | 2016 | |
| You have to become someone to be deserving of Firdaus. | Firdaus'u layık olacak biri olup çıkmalısın. | Fitoor-1 | 2016 | |
| The situation here is getting from bad to worse. | Buradaki durum daha da kötüye gidiyor. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Stay alive, Noor. | Hayatta kal, Noor. | Fitoor-1 | 2016 | |
| You are no use, dead. | Ölüyken faydan dokunmaz, ne Firdaus'a ne de bana. | Fitoor-1 | 2016 | |
| And just like that, everything came to an end. | İşte böyle her şey sona ermişti. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Begum's words kept swirling around in my head. | Begum’un sözleri kafamda dönüp duruyordu. | Fitoor-1 | 2016 | |
| As though a chasm opened up inside of me | Sanki içimde bir uçurum açılmış ve duygularımın derinliklerinde kayboluyordum. | Fitoor-1 | 2016 | |
| A deep black chasm. | Kapkaranlık bir uçurum. | Fitoor-1 | 2016 | |
| So dark that even my screams were dying inside. | Öyle bir karanlık ki çığlıklarım bile içinde can veriyordu. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Days turned to months and months to years. | Günler ayları, aylar yılları kovalamış ama onu yüreğimden çıkaramamıştım. | Fitoor-1 | 2016 | |
| But I could at least look for her | Ancak hiç olmazsa yaşayan her kıvılcımda... | Fitoor-1 | 2016 | |
| She, who was not anywhere. | Hiçbir yerde olmayıp da her yerde olandı o. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Finish the rest tomorrow. | Geri kalanını yarın bitirirsin. Hadi yemeğe gidelim. | Fitoor-1 | 2016 | |
| I will sleep in the shed tonight. | Bu gece barakada uyuyacağım. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Jiju? | Jiju? | Fitoor-1 | 2016 | |
| I told Junaid so many times. | Junaid dememiş miydim sana kaç kere? | Fitoor-1 | 2016 | |
| I even sent the art books with Kaleem. | Kaleem ile sana sanat kitapları bile göndermiştim. | Fitoor-1 | 2016 | |
| You didn't even come to meet me once. | Bir kez olsun beni görmeye gelmedin. | Fitoor-1 | 2016 | |
| I got busy with work in the shop. | Dükkândaki işlerle çok meşguldüm de. | Fitoor-1 | 2016 | |
| So much pain. | Bu kadar acı... | Fitoor-1 | 2016 | |
| How do you bring so much pain in your art? | Bu kadar acıyı sanatına nasıl aktarıyorsun? | Fitoor-1 | 2016 | |
| I recognized you the minute I laid eyes on you. | Sana baktığım an seni fark etmiştim. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Today is an auspicious day. | Bugün hayırlı bir gün. | Fitoor-1 | 2016 | |
| I would like the good fortune | Bunu satın alarak... | Fitoor-1 | 2016 | |
| It is your first earning. Savour it. | İlk kazancının tadını çıkar. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Your new life starts from today. | Bugünden itibaren yeni hayatın başlıyor. | Fitoor-1 | 2016 | |
| God bless you. | Bismillah. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Any news of Firdaus, Begum? | Firdaus'dan bir haber var mı peki? | Fitoor-1 | 2016 | |
| You may want to ask on me too, sometime. | Arada bir benim de hatırımı sorsan diyorum. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Firdaus is in Delhi. | Firdaus şu an Delhi'de. O da seni soruyordu. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Good thing we met. | İyi ki karşılaşmışız. Şimdi ona anlatacak bir sürü şeyim oldu. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Nooruddin Nizami. | Nooruddin Nizami. Yaş; 23. | Fitoor-1 | 2016 | |
| There is good news. | İyi haberler var. Saygın bir sanat bursu için seçildi. | Fitoor-1 | 2016 | |
| 'Art for Freedom'. | "Art for Freedom" Genç sanatçıları destekliyorlar. | Fitoor-1 | 2016 | |
| In short, his life is about to change. | Sözün kısası bu genç adamın hayatı değişmek üzere. | Fitoor-1 | 2016 | |
| There is a small clause. | Yalnız ufak bir koşul bulunmakta. | Fitoor-1 | 2016 | |
| He will have to go to Delhi and join a residency program. | Delhi'ye gidip ihtisas programına katılmak zorunda. Her ay ödenek alacak. | Fitoor-1 | 2016 | |
| All expenses like food and stay will be borne by my client. | Gıda ve konaklama gibi tüm masrafları müvekkilim tarafından karşılanacak. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Your client? ls it the Begum? | Müvekkiliniz mi? Begum mu yoksa? | Fitoor-1 | 2016 | |
| Clause 5. | Madde beş. Hiçbir şekilde isim verme iznim bulunmuyor. | Fitoor-1 | 2016 | |
| My client wants his training to start as soon as possible. | Müvekkilim eğitimin bir an evvel başlamasını istiyor. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Why me? | Neden ben? Neden ben seçildim? | Fitoor-1 | 2016 | |
| Think of it as God's grace. | Bunun tanrının bir lütfu olarak düşünün. | Fitoor-1 | 2016 | |
| What we know as 'Lady Luck' | Bizlerin "Lady Luck" diye bildiği... | Fitoor-1 | 2016 | |
| or 'Kismet'. | ...sizinse "Kısmet" dediği şey. Delhi'de görüşürüz. | Fitoor-1 | 2016 | |
| But Jun jiju, I can't just leave you. | Jun jiju seni öylece bırakıp gidemem. | Fitoor-1 | 2016 | |
| There is nothing left here, child. | Burada bir şey kalmadı artık. Otur otur çürüyeceksin burada. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Don't fight Him anymore. | Onunla daha fazla savaşma. | Fitoor-1 | 2016 | |
| If there is heaven on earth | Dünyada bir cennet varsa... | Fitoor-1 | 2016 | |
| My life, my soul, my heart are committed | Ömrüm, ruhum, kalbim adamış kendini | Fitoor-1 | 2016 | |
| Jun jiju's prayers worked for me. | Jun jiju'un duaları kabul olmuştu. | Fitoor-1 | 2016 | |
| As though the world was calling out to me. | Kollarını ardına kadar açmış dünya... | Fitoor-1 | 2016 | |
| I have spoken to the landlord. | Ev sahibiyle konuştum. | Fitoor-1 | 2016 | |
| He already has one year's rent in advance. | Bir senelik kirayı çoktan aldı bile. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Your residency starts tomorrow. | İkametin yarından itibaren başlayacak. | Fitoor-1 | 2016 | |
| Leena Becker, who is a renowned curator, will be in charge of you. | Ünlü bir galeri müdürü olan Leena Becker, senden sorumlu olacak. | Fitoor-1 | 2016 | |
| She will explain the rest. | Geri kalanını kendisi açıklar. | Fitoor-1 | 2016 |