Search
English Turkish Sentence Translations Page 19520
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Maybe we can change it slightly. | Biraz değiştirsek bari. Hafiften değiştirebiliriz belki. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| How about Fish Stories? | Balık Hikayeleri nasıl? Balık Hikayeleri nasıl? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Why is it plural? | Neden çoğul yaptın? Niye çoğul olsun ki? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Fish Story... | Balık Hikayesi... Balık Hikayesi... | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| OK, we'll call it that. | Tamam, bu olsun. Tamam, isim budur. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Now we're going to fade away... | Yok olup gideceğiz... Şimdi solup gitcez... | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Does that make everything we've done meaningless? | Bu bütün çabalarımızı anlamsız kılmıyor mu? Bu yaptığımız herşeyi anlamsız kılar mı? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| "If my solitude were a fish..." | Benim yalnızlığım bir balık. "Eğer yalnızlığım bir balık olsaydı..." | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| What does it mean? | Ne demek bu? Ne demek bu? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Beats me. | Beni aşar. Beni aşar. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Don't you think there's something philosophical behind it? | Size de anlayamadığımız derin bir anlamı var gibi geliyor mu? Arkasında filozofik bi şeyler olduğunu düşünmüyor musunuz? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Otherwise nobody would say, "If my solitude were a fish." | Yoksa neden biri 'benim yalnızlığım bir balık' desin ki? Başka türlü kimse kalkıp da "eğer yalnızlığım bir balık olsaydı" demez. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I know what you mean but... | Varsa da ben anlamadım. Ne demek istediğini anladım ama... | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Our song is quoting this book. | Balık Hikayesi, şarkımızın esin kaynağı bu kitap. Şarkımız bu kitaptan alıntı yapıyor. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| It's a deep song. | Çok derin bir şarkı. Bu derin bi şarkı. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Our song has got to reach somebody someday. | Şarkımız bir gün birilerine ulaşmalı. Şarkımız birilerine dokunmak zorunda | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| But you know... | Ama biliyorsun... Ama bilirsin... | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| You don't fry udon noodles. | Udon eriştesi kızartılmaz. Udon noodle'ı kızartılmaz. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| It's good. Try it! | Ama güzel. Denesene. Gayet iyi. Dene bak! | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| You're deep, Goro. Try it. | Çok derinsin Goro. Dene. Çok derinsin, Goro. Dene. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| You don't fry them. | Evet kızartılmaz. Onlar kızartılmaz. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| An omelet, rice and a beer. | Bir omlet, bir bira. Bir omlet, pilav ve bira. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Your kid? | Oğlun mu? Çocuğun mu? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| My wife left me. | Karım beni terk etti. Karım beni terk etti. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Okazaki san, we'll borrow this title for our song. | Okazaki san, şarkımıza kitabın ismini verdik. Okazaki san, şarkımız için bu ismi ödünç alıcaz. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Are we OK about the rights? | Telif konusunda bir sorun olur mu? Telif hakları konusunda sorun olur mu? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Don't worry. Trust me. | Endişelenmeyin. Bana güvenin. Endişelenmeyin. Güvenin bana. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| We have to worry then. | O zaman merak edecek bir şey yok. Öyleyse endişelenmemiz gerek. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| That's the only copy of the book in the world. | Elindeki, o kitabın kalan tek kopyası. Kitabın dünyadaki tek kopyası bu. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| The only copy? | Tek mi? Tek kopya mı? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| It's a recalled product. | Bu toplatılmış bir kitap. Geri çekilmiş bi ürün. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| My aunt used to be an accountant for a publisher. | Teyzem eskiden bir yayımcıda muhasebeci olarak çalışıyordu. Halam bir basım evinin muhasebecisiydi. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| She kept this copy. | Bu kopyayı o saklamış. Bu kopyayı saklamış. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I don't really get it, but why were the books recalled? | Olayı tam anlayamadım. Kitap neden toplatılmış? Anlamadım, neden kitaplar geri toplatılmış? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| My aunt told me that after the war, there was a translator shortage. | Teyzemin anlattığına göre savaştan sonra çevirmen sıkıntısı yaşanıyormuş. Halamın anlattığına göre, savaş sonrası çevirmen azlığı varmış | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| The publisher she worked for was very small. | Çalıştığı yayımcı, çok küçük bir yayımcıymış. Çalıştığı basımevi çok küçükmüş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| They looked everywhere for a translator with no success. | Her yerde çevirmen aramışlar ama bir türlü bulamamışlar. Her yerde bir çevirmen aramışlar ama bulamamışlar. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| As they'd paid for the book rights, they had to publish it or go bankrupt. | Kitabın haklarını satın aldıkları için basmak zorundaymışlar, yoksa batacaklarmış. Telif hakkını da ödediklerinden kitap ya basılacakmış ya da iflas edeceklermiş | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| And one day out of the blue | Sonra bir gün birdenbire... Sonra bir gün Amerikan Japon | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| an American Japanese guy turned up looking for a job. | ...Amerika'dan gelen bir adam iş aramaya gelmiş. adamın biri iş arayarak çıkagelmiş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| For the company, he was like a savior. | Şirket bu adamı bir kurtarıcı olarak görmüş. Şirket için kurtarıcı gibi bir şeymiş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Anybody who spoke English would have done. | Çünkü adamın İngilizce bilmesi onlar için yeterliymiş. İngilizce konuşan kim olsa olurmuş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| He was hired on the spot. Nobody checked his background. | Adamı derhal işe almışlar. Kimse özgeçmişine bakmamış. Anında işe alınmış. Kimse alt yapısını kontrol etmemiş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| He'd been looking for a sales position, without success. | Oysa adam satışla ilgili bir iş arıyormuş. Aslında satış departmanında bir yer bakıyormuş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Work was scarce in those days. | Ama o günlerde iş bulmak hayli zormuş. O günlerde iş azmış. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| He had a pregnant wife and needed money. | Çocukları varmış, karısı hamileymiş ve adamın işe ihtiyacı varmış. Hamile bir karısı ve paraya ihtiyacı varmış. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| He agreed to translate the book. | Kitabı çevirmeyi kabul etmiş. Kitabı tercüme etmeyi kabul etmiş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Everybody thought the company was saved. | Herkes şirketin kurtulduğunu düşünmüş. Herkes şirketin kurtulduğunu düşünmüş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| But they were wrong. | Ama yanılmışlar. Ama yanılıyorlarmış. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| How come? | Nasıl? Nasıl? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| He was Japanese. | Adam Japonmuş. Adam Japonmuş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| He looked like a foreigner, but he was a third generation Tokyo ite. | Yabancı gibi görünüyormuş ama üçüncü nesil bir Tokyoluymuş. Yabancı gibi görünüyormuş ama 3. nesil Tokyoluymuş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| He didn't know any English either. | İngilizce bile bilmiyormuş. İngilizce de bilmiyormuş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Word for word, he translated from a dictionary... and it was terrible. | Kitabı kelimesi kelimesine sözlükten çevirmiş ve sonuç tam bir rezalet olmuş. Bir sözlükten kelime kelime tercüme etmiş ve sonuç berbatmış. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| He thought it was a story about a fish. | Kitabın konusunu balıkla ilgili bir hikaye sanmış. Bir balıkla ilgili bir hikaye olduğunu sanmış. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| It isn't? | Değil miymiş? Değil miymiş? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Fish Story means an exaggerated story. | 'Fish story' İngilizcede 'palavra' anlamına gelir. Balık hikayesi, abartılmış hikaye anlamına gelir… | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| It does? | Gerçekten mi? Öyle mi? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| That's right. | Evet doğru. Doğru. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| You'd better study harder. | Daha çok İngilizce çalışman lazım. Daha çok okusan iyi edersin. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| So, "A fish story of my own solitude" | Yani 'yalnızlık palavralarım'... Yani "yalnızlığımın abartılmış hikayesi" | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| became, "The story of solitude, if it were a fish." | ...'yalnızlığım bir balık' olmuş. "Yalnızlığımın hikayesi, eğer bir balık olsaydı”ya dönüşmüş. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| So it's all nonsense. | Kitapta yazan her şey anlamsız. Yani saçmalıktan ibaret. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Nonsense? | Anlamsız mı? Saçmalık? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| One of the stories of post war chaos. | Bu da böyle bir savaş sonrası hikayesi işte. Savaş sonrası kaosunu anlatan bir hikaye. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I went to see my aunt before she died and she gave me the book. | Ölmeden önce teyzemi görmeye gittiğimde kitabı ondan almıştım. Ölmeden önce halamı görmeye gitmiştim ve bana kitabı verdi. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I guess she didn't want it. | Sanırım o da istemiyordu. Sanırım onu istemiyordu. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| What's wrong? | Bir sorun mu var? Sorun ne? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Go Rangers... | Go Rangers. Go Rangers... | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| He wanted to watch Go Rangers. | Go Rangers'ı izlemek istiyor. Go Rangers'ı izlemek istiyordu. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| What are the Go Rangers? | Go Rangers nedir? Go Rangers ne ki? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Five superheroes, like Masked Rider. | Maskeli Süvari gibi beş süper kahraman. Beş süper kahraman. Masked Rider gibi. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| My kids love them. They fight over which ranger they want to be. | Çocuklarım çok seviyor. Hangi ranger olacakları konusunda kavga ediyorlar. Çocuklarım onları çok sever. Hangi ranger olduklarıyla ilgili kavga ederler. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I personally like the Yellow Ranger. | Ben en çok sarı ranger'ı seviyorum. Ben şahsen Sarı Ranger'ı seviyorum. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| You mean they have five heroes these days? | Demek artık bir kahraman yetmiyor. Yani bu günlerde beş kahraman mı var? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| It's on! Come sit here. | Başladı. Gel otur. Başladı! Hadi otur. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Summon the power of Five and save the world, Go Rangers! | Beş kişinin gücü bir araya gelsin ve dünya kurtulsun, Go Rangers! Beşin gücünü çağır ve dünyayı kurtar, Go Rangers! | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| To be continued. | Sürecek. Devamı gelecek. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Oh, I'm sorry. | Çok özür dilerim. Ah, üzgünüm. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Let's eat curry like the Yellow Ranger. | Hadi sarı ranger gibi sarı omlet yiyelim. Sarı Ranger gibi köri ye. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Let's not do it. | Hayır, istemiyorum. Yapmayalım. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| No curry? | Omlet mi? köri olmasın mı? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I'm talking about the title. | Ben şarkının adından bahsediyorum. Şarkı adından bahsediyorum. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Why not? | Neden? Neden yapmayalım? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I don't want a song called "A big lie". | Ben adı 'palavra' demek olan bir şarkı istemiyorum. "Koca bir yalan" isimli bi şarkı istemiyorum. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| It's a great title. I love "Fish Story". | Bence çok güzel. Balık Hikayesi. Harika bi isim. "Balık Hikayesi"ni çok sevdim | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| People all over the world will hear our song one day. | Bir gün dünyanın dört bir yanından insanlar bu şarkıyı duyacak. Bir gün dünyanın her yerinde insanlar şarkımızı duyacak | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Even if it takes decades. | Yıllar geçse bile. On yıllar alsa da. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I believe so, and I'll keep believing that. | Buna inanıyorum ve inanmaya devam edeceğim. Buna inanıyorum, ve inanmaya devam edeceğim. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| It's a fish story. | Şarkının ismi tamamdır. Balık Hikayesi. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| But you said the same thing yourself. | Daha demin istemiyordun. Ama aynı şeyi kendin de söyledin. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I was serious. Let's not have it as a title. | Ciddiydim, şarkının adı bu olsun istemiyorum. Ciddiyim. Şarkı adı bu olmasın. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| I don't mind it. | Benim için fark etmez. Bence sorun yok. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Okazaki san says it's great. He jinxed it! | Okazaki san güzel diyor. Bu ismi koymazsak uğursuzluk getirir. Okazaki san harika olduğunu söylediyse isme kötü talih gelir! | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Anyway, we'll get complaints about the muted part. | Hem nasıl olsa sessiz kısım için bir sürü söylenti çıkacak. Her neyse, sessiz kısımla ilgili şikayetler alıcaz. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| You think so? I think it works. | Öyle mi diyorsun? Belki bu albümü sattırır. Öyle mi? Bence işe yarar. | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| In what way? | Nasıl olacakmış bu? Ne şekilde? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| Well, for example... | Mesela... Örneğin... | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| How about this? | Şu nasıl? Şöyle olmaz mı? | Fisshu Sutori-1 | 2009 | |
| There's a man, listening to Fish Story. | Bir adam Balık Hikayesi'ni dinliyor. Balık Hikayesi'ni dinleyen bi adam vardır | Fisshu Sutori-1 | 2009 |