Search
English Turkish Sentence Translations Page 19100
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
I'm not just saying it, it's the truth. | Öylemesine söylemiyorum, gerçekten öylesin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you want this to happen, it'll happen. | Biliyorum. Benim için de. Eğer gerçekten istiyorsan, olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My parents don't think so. | Ailem öyle düşünmüyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Parents. | Aileler. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Want to know what my parents think? What? | Benim ailem ne düşünüyor, biliyor musun? Ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That I should be an accountant. | Muhasebeci olmamı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, God. I'm really good at math. | Tanrım. Matematiğim çok iyidir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can you imagine me an accountant? No, I can't. | Beni muhasebeci olarak görebiliyor musun? Hayır, göremiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just wish I didn't care what they thought. | Keşke ne düşündüklerini bu kadar takmasam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I keep telling myself that I don't, and then they get here and I always do. | Kendime takmadığımı söylüyorum ama buraya geldiklerinde, takıyorum hep. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They're your parents. | Onlar ailen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you think that ever goes away? | Bu his kaybolacak mı dersin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, when we're 40 are we still | 40 yaşına geldiğinde annenle babanın... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
going to care what our mom and dad think? | ...ne düşündüğünü önemseyecek misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just promise me something. | Bana bir şeyin sözünü vermeni istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You always do this. You always make me promise things. | Hep böyle yapıyorsun. Bana sözler verdiriyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, what? All right. | Tamam, nedir? Pekâlâ. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Promise me that no matter what you decide... | Ne yapmaya karar verirsen, ver, söz ver... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
that you will never do real estate. | ...asla emlakçı olmayacaksın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, I promise. | Tamam, söz veriyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
As long as you don't become an accountant. | Sen de muhasebeci olmadığın sürece. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Professor Hodges. | Profesör Hodges. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I talk to you for a minute? | Bir dakikanızı alabilir miyim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
A minute, yes. | Bir dakika, evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know I screwed up. | İşi batırdığımı biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know that. You made your expectations clear and I didn't meet them. | Biliyorum. Beklentilerinizi açıkça ifade ettiniz ve ben karşılayamadım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But there was a reason which I have taken care of. | Ama bir sebebi vardı ve şu anda halletmiş durumdayım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If I tried to do anything last semester it was to prove how much I care. | Geçen dönem yapmaya çalıştığım tek şey, ne kadar önem verdiğimi kanıtlamaktı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It was to prove how important this is to me. | Benim için ne kadar önemli olduğunu göstermekti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. | Pardon. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But it better not happen again. It won't happen again. | Ama bir daha olmasa iyi olur. Bir daha olmayacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I don't want to talk about it, but thank you. | Hayır, konuşmak istemiyorum ama teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Think we'll each get an office, or have to share? | Sence ikimize birer oda mı verirler yoksa bir taneyi mi paylaşırız? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Cubicle? Yeah. | Kabin mi? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not getting a cubicle. Hi. | Kabin filan kabul etmem. Merhaba. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Um... We uh... We took the job. | Selam. İşi... kabul ettik. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My dad told me. We being... | Babam söyledi. Biz | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sean. Zoe, Sean. | Sean. Zoe, Sean. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi. Nice to meet you. You too. | Merhaba. Memnun oldum. Ben de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, I'm going to do some reading. I'm gonna be over here. | Pekâlâ, bir şeyler okumaya gidiyorum. Şurada olacağım. Alışması çok zor, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was going to call you last night. Really? | Dün gece seni arayacaktım. Öyle mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I, um... I broke up with that guy. | Önemli değil. O... o çocuktan ayrıldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He wasn't right for me. | Bana uygun değildi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Crane. Blumberg. You ready? | Crane. Blumberg. Hazır mısınız? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. Yeah. Blumberg. Coming. | Evet. Evet. Blumberg. Geliyoruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How are you? I'm good. | Nasılsınız? İyiyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Hey, what are you doing here? | Selam. Selam. Burada ne işin var? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I thought you were at the lab. I got to talk to you. | Laboratuarda olduğunu sanıyordum. Seninle konuşmam lazım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What's going on? Let's go inside. | Neler oluyor? İçeri girelim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben, is everything okay? Yeah. | Ben, her şey yolunda mı? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is it Hodges? Did he say no about the job? No, it's not that. | Mesele Hodges mı? Kabul etmedi mi? Hayır, konu o değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Before I tell you I just want you to know we're gonna be okay. | Söylemeden önce şunu bilmeni istiyorum ki bize bir şey olmayacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No matter what, we're gonna be okay. | * Git, git artık şimdi * Ne olursa, olsun, bize bir şey olmayacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben, what are you talking about? | Ben, neyden bahsediyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just tell me. | Lütfen söyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just tell me, 'cause it's freaking me out now. | Söyle çünkü endişelenmeye başladım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Lauren's pregnant. | Lauren hamile. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And it's mine. | Benden. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It was one night. | Artık arkadaş değil miyiz? Hayır. Sadece bir geceydi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It was one night when you and I were broken up. | Seninle ayrı olduğumuz dönemde bir gece sadece. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And she's having the baby? | Bebeği doğuracak mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just need you to know that I love you. | Hayır, yapmadın. Seni sevdiğimi bilmeni istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And this doesn't change anything. | Ve bunun hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm so sorry. * No one wants to hurt | Çok üzgünüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Previously on Felicity... I should've said something last | Felicity'de daha önce... Felicity'de daha önce... Felicity'de daha önce... Babana önem verdiğim için buradayım. Felicity'de daha önce... Dün gece bir şeyler söylemeliydim... Felicity'de daha önce... Felicity'de daha önce... Felicity'de daha önce... Felicity'de daha önce... Felicity'de daha önce... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
night, but I'm sort of seeing someone. | ...ama biriyle görüşüyorum denebilir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Let's do it, let's call them and say yes. | Tamam, yapalım. Arayıp, evet diyelim | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What about Zoe? She has a boyfriend. | Zoe ne olacak? Erkek arkadaşı varmış. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What about Webb? Won't it be weird to work there? | Dört yıldır senin peşinden geliyorum. Artık sıra sen de. Çatıdaki. Noel'la yattığım geceye. Peki, ya Webb? Onunla çalışmak garip olmayacak mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, you know, in the beginning. | Evet, ilk başlarda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I gotta talk to you about something. | Seninle bir şey hakkında konuşmak istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And it's mine. 1 | Benden. 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know what to say. I'm so sorry. | Ne diyeceğimi bilemiyorum. Çok özür dilerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Delicious. Good. | Çok lezzetliymiş. Güzel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't tell you how amazing it is to have | Olan biten her şeyden sonra oğlumla yemek... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
dinner with my son after all that's happened. | ...yiyebilmenin ne kadar harika olduğunu söylemeliyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, it is. It really is. | Evet, öyle. Gerçekten öyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So what have you and Mom been up to? | Peki. Her şey yolunda mı? Annemle neler yapıyorsunuz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nothing. And that's just how we like it. | Hiç ve böyle olmasından çok memnunuz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't even have to be back at work until next month, | Gelecek aya kadar işe dönmem gerekmiyor. Öyle mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
so she and I are just gonna kick back and try to enjoy life | Annenle elimizden geldiğince tembellik edip, hayatın keyfini... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
as much as we can until then. That sounds great. | ...çıkartmaya çalışacağız. Harika. Kulağa harika geliyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It is. Oh, that reminds me, | Evet. Bu arada aklıma geldi... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I, er, I saw Lauren yesterday and she says hi. | ...dün Lauren'ı gördüm, selam söyledi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. Um, how is she? | Nasılmış? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you ready? She's pregnant. | Hazır mısın? Hamile. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. You know. | Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She looks great, it's just she won't say who the father is. | Harika görünüyor ama babasının kim olduğunu söylemiyor bir türlü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I guess he doesn't wanna be involved. Uh huh. | Sanırım adam ilgilenmek istemiyormuş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's incredible how self absorbed people can be. This guy | Bazı insanların bencilliği inanılır gibi değil. Bu adam kendi... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
thinks his problems are more important than anything else. | ...problemlerinin başkalarınınkinden daha önemli olduğunu düşünüyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's probably more complicated than that. It's probably more complicated, | Muhtemelen karmaşık bir durumdur. Muhtemelen karmaşıktır... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
but there's a kid involved. | ...ama işin içinde bir çocuk var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You want some dessert? No, I'm all right. | Tatlı ister misin? Hayır, istemem. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Mind if I have some? Go ahead. I'll have yours. | Benim yememin sakıncası var mı? Tabii ki yok. Seninkini de yerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's so much fun being with you. | Seninle vakit geçirmek çok güzel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* A new version of you? * | * Yeni biri haline * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* New way home * | * Yeni bir yer, evvelden bilmediğim * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* A new version of you * | * Sen artık yeni biri oldun * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Do you wanna go for a walk? | Selam. Yürüyüşe çıkmak ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |