Search
English Turkish Sentence Translations Page 19097
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Really? Yeah, I take the exam next week. | Yani doğru. Zaman yolculuğundan bahsediyordun. Öyle mi? Evet, sınav haftaya. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I didn't know that was something you were interested in. | Bunun ilgilendiğin bir şey olduğunu bilmiyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's not. It just sort of happened. | Değil. Oluverdi işte. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I saw Jill Cossman at the market, we started talking... | Markette Jill Cossman'la karşılaştım, konuşmaya başladık... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wow. That... That's great. | Çok... harika. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So what about your writing? | Ya yazdığın hikâyeler? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That was never really anything. I thought that's what you wanted. | Oradan zaten bir şey çıkmayacaktı. İstediğini sanıyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You were taking all those classes and writing those short stories. | Neden bu kadar öküzlük etmen gerekiyor? Bir sürü derse katıldın ve kısa hikâyeler yazdın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You were so excited. It just wasn't very realistic. | Çok keyifleniyordun. Gerçekçi bir gaye değildi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Actually, that is something for you to think about. | Aslında sen de bunun hakkında düşünmelisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's a great career. You make your own hours. | Harika bir kariyer. Çalışma saatlerine sen karar veriyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's a good salary. You want me to be a realtor? | Maaşı gayet iyi. Emlakçı olmamı mı istiyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We could do it together. | Beraber yapabiliriz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
In fact, I have Tom Harris' number with me. | Hatta Tom Harris'ın numarası yanımda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's corporate manager for the San Francisco office. | Kendisi San Francisco ofisinin müdürü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sure he knows some people you could talk to here in New York. | New York'ta konuşabileceğin bazı insanları tanıdığına eminim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Mom, I'm not going to be a real estate agent. | Anne, emlakçı olmayacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm doing art. This is what I'm doing. | Sanatla ilgileniyorum. İlgilendiğim sanat. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It was just a thought. | Sadece bir fikirdi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I got your message. Come on in. Er, no, I'm all right. | Mesajını aldım. İçeri gel. Hayır, böyle iyiyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, I know you're convinced that it's mine... | Bak, benden olduğuna inandığını biliyorum... Ben ders çalışacağım. Size iyi eğlenceler. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
but I'm not. | ...ama ben inanmıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you sure you won't come in? Yeah. | İçeri girmek istemediğine emin misin? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, Ben, um... | Bak, Ben... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know this is hard. There's a test. | ...zor geldiğini biliyorum. Test yaptırabiliriz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I think we should take it. | Bence yaptırmalıyız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, if that's what you want to do. | Eğer yaptırmak istiyorsan, tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, it is. Okay. | Evet, istiyorum. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So I'll set it up. Okay. | Ben ayarlarım. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Harrington has never by word, look, thought or suggestion indicated anything | Harrington sana olan sevgisi ve birbirimize olan aşkımızdan duyduğu... Ne? Vekalet dedikleri bir şey var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
to me but her adoration for you and her happiness at our being in love. | ...mutluluktan başka ne bir kelime etti ne fikir verdi ne de öneride bulundu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
To intimate anything else spells a paranoiac insecurity you | Başka bir şey ima etmek kıskançlık değil, paranoyak güvensizlik... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
should be ashamed of. Cut. What happens in the next reel? | ...demektir, kendinden utanmalısın. Kes. Bir sonraki makarada ne var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do I get dragged screaming to the snake pits? | Çığlık çığlığa bağırırken tımarhaneye mi sürükleyecekler? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, that's it. | Artık yetti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing? She's just about to talk about the bumpy night. | Ne yapıyorsun? "Sarsıntılı gece"den bahsetmek üzere. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You think I'm like that? Yeah, isn't it great? | Nefret ettin! Tanrım! Benim böyle olduğumu mu düşünüyorsun? Evet, harika değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, she is the worst. | Hayır, berbat gibi. Biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's like the writer had you in his head when he was making the role. | Rolü yazarken yazarın kafasında sen varmışsın sanki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What, you don't see any similarities? | Ne? Benzerlikleri görmüyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The way she's mean and always yells at everyone, just like you. | Aynen senin gibi kırıcı olması, devamlı sağa sola bağırması. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, you know who's not like you? | Peki, kim sen gibi değil, biliyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That boyfriend. That guy can actually act. | Sevgilisi. Adam aslında rol yapabiliyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
See? That's what I'm talking about. So mean. | Gördün mü? İşte bundan bahsediyorum. Kırıcı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm serious. You really think you're going to be an actor? Please. | Çok ciddiyim. Bir oyuncu olacağına gerçekten inanıyor musun? Yok artık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, hold the phone, Margo. I am not Margo. | Dur bakalım biraz, Margo. Ben Margo değilim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You are more Margo than Bette Davis and this was her signature role. | Bette Davis'ten daha çok Margo'sun ve bu rol kadını Bette Davis yapan roldü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, I'd rather be Margo than some unemployed actor | Margo olmayı, hayatının sonuna kadar Dean & DeLuca'da... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
working at Dean & DeLuca for the rest of his life. | ...çalışacak işsiz bir aktör olmaya tercih ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Bumpy night! | Sarsıntılı gece! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know, I never really apologized, | O gece için... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
you know, for that night. | ...özür dilemedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's okay. | Ziyanı yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was in a pretty bad place then anyway, so... | O sırada çok kötü bir ruh hali içindeydim | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Me, too. | Ailen sana bir şey söylediğinde, sana ne düşündüklerini de söylerler. Ben de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But it seems we've both recovered pretty well. It does seem like it, yes. | İkimiz de gayet güzel iyileşmiş gibi görünüyoruz. Öyle görünüyor, evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But your dad looked like he wanted to rip my head off. | Ama babanı bilemiyorum, kafamı kopartmak istiyormuş gibi bakıyordu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry about that. It's all right. | Üzgünüm. Önemli değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm usually the one the dads love, and it's never a good thing. | Genelde babalar beni çok sever ve pek de iyi bir şey değildir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's just... he really wants that job and you're the competition. | Sadece o işi kapmayı çok istiyor ve rakipsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ah, I'm the competition. | Rakibim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm glad you called. | İyi ki aradın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Did you get the results yet? | Sonucu aldın mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The paternity test. | Babalık testi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Whoa, hang on, man. What? | Dur, dur. Ne var? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We already put the nitric acid in. We did? | Nitrik asit koymuştuk. Koyduk mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. Sorry, man. | Kusura bakma. Pardon. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, don't worry. | Hey, sorun değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's not going to be your kid. | Çocuk senden çıkmayacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
God, this is too depressing. | Tanrım, ne kadar moral bozucu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They're the ones who should be depressed. | Esas moralleri bozuk olması gereken onlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Did you see that stuff they were trying to sell? | Emin misin? Evet, iyiyim. Hadi gel. Satmaya çalıştıkları şeyleri gördün mü? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Suck ahoy. | Re zalet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm serious. What if we don't sell anything? | Çok ciddiyim. Ya hiçbir şey satamazsak? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So? So how are we going to make a living? | Evet? Nasıl geçineceğiz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Life has its way of figuring these things out on its own. | Hayat bir şekilde bu tip şeyleri halleder. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
God, I wish I was like you. | Tanrım, keşke senin gibi olsaydım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You mean, like incredibly attractive? | İnanılmaz derecede çekici mi demek istiyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Doesn't it bother you that everyone else has a career path? | Herkesin kariyer yolunda ilerliyor olması seni rahatsız etmiyor mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We have a career path. You know what I mean. | Bizim de kariyer yolumuz var. Ne demek istediğimi anladın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Everyone else is going to be a doctor or a lawyer, or a real estate agent. | Diğerleri doktor, avukat ya da emlakçı olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So what? Every doctor and lawyer I know hates their job. | Eee? Tanıdığım bütün doktor ve avukatlar işinden nefret ediyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And real estate agents, come on, that's... that's depressing. | Ve emlakçı, yapma ne kadar... iç karartıcı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's what my mom thinks I should be. | Annem emlakçı olmam gerektiğini düşünüyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Your mom obviously hasn't seen your work. Actually, she has. | Annen belli ki çalışmalarını görmemiş. Aslında gördü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She doesn't know what she's talking about. | O zaman annen ne dediğini bilmiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sometimes I wonder if I should be doing something more like that. | Acaba ben de öyle bir şey mi yapmalıyım diye düşünüyorum bazen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Something with a clear path that's well marked. | Başı sonu belli, net bir yolu olan bir şey. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, I guess it depends on what you want. | Sanırım ne istediğine bağlı. Tekrar rahatsız ettiğim için çok üzgünüm... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. I mean, I guess that's just it. | Evet. Sanırım mesele de bu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't really know what I want. | Ne istediğimi aslında bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Come here. I want to show you something. | Peki. Buraya gel. Sana bir şey göstermek istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? I said show, not tell. | Ne? Göstermek dedim, söylemek değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're getting along... | İyi anlaşıyoruz | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, who does that remind you of? | Pekâlâ, sana kimi hatırlatıyor? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Who, Bette Davis? No, I know who it is, but who does it remind you of? | Sakin ol, Javier. Hayır, o sakin olsun! Kim, Bette Davis mi? Hayır, kim olduğunu biliyorum, kimi hatırlatıyor? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um... I don't know. | Bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Out of all the people you know, she doesn't remind you of anyone? | Tanıdığın herkesi düşündüğünde, sana birini hatırlatmıyor mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right, let me give you a hint. | Peki, bir ipucu ver. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Freshman year roommate. Meghan?! | İlk sene oda arkadaşın. Meghan mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |