Search
English Turkish Sentence Translations Page 19095
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
And I do? All your friends are gonna be there. | Ben gidiyor muyum sanki? Bütün arkadaşların orada olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I want to go with both my partners. | Her iki partnerimle gitmek istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right. | Tamam. Piyano ikonuna tıklıyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Hey. | Elena organik kimyadan "A" aldığını söyledi. Selam. Selam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, Mom and I pulled a fast one on you, huh? | Annemle seni iyi kandırdık ama, ha? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You do that a lot. Yeah. | Çok sık yapıyorsun. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I did listen to one thing you said. | Söylediğin bir şeyi dinledim ama. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I talked to Felicity. | Felicity'yle konuştum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just hope we don't keep hurting each other. | Umarım birbirimizi üzmeye devam etmeyiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You will. That's what life does. | Edeceksiniz. Hayat böyledir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It tests you, but you love each other. You'll pass the test. | İnsanı test eder ama birbirinizi seviyorsunuz. Testi geçeceksin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Like you and Mom. | Annemle sen gibi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. How's it going? | Selam. Nasılsın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right. How you doing? | İyiyim. Sen nasılsın? İyiyim. Gayet iyiyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. That's great. | Evet. Çok güzel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, it is, it is. | Evet, öyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, Ben, I'm sorry about everything that happened. | Ben, olanlardan dolayı özür dilerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Felicity, I mean. It's my fault, and it shouldn't have happened. | Felicity'yi kastediyorum. Benim hatamdı ve hiç olmamalıydı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just try and forget it. That's what I'm trying to do. I want to forget it. | Unutmaya çalış. Ben de öyle yapmaya çalışıyorum. Unutmak istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're here. Hey. | Geldin. Selam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, sorry. I was with my dad longer than I thought. | Evet, kusura bakma. Babamla düşündüğümden daha uzun süre kaldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's okay. Yeah. | Ziyanı yok. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna embarrass myself on the dance floor. All right. | Kendimi dans pistinde rezil etmeye gidiyorum. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What were you guys talking about? Nothing. Everything's fine. | Ne hakkında konuşuyordunuz? Hiç. Her şey yolunda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You want to come dance with me? | Benimle dans etmek ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Come on. Come dance with me. Come on! Come dance! | Hadi. Hadi dans et. Hadi! Hadi dans edelim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't want to go home. She still has the boogie oogie fever! | Eve gitmek istemiyorum. Hâlâ boogi oogi ateşiyle yanıyor! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We can go to The Tunnel. I like that place. | The Tunnel'a gidebiliriz. Orasını çok seviyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, let's go there. I'm craving french fries. | Evet, hadi oraya gidelim. Patates kızartması canım çekti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
When are you not craving french fries? French fries sound good. | Ne zaman çekmiyor ki? Patates kızartması iyi bir fikir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know, french fries on me for everybody! | Herkese benden patates kızartması! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I wonder what's gonna happen. What do you mean? | Acaba neler olacak? Ne demek istiyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, with us. By this time next year, we could be anywhere. | Bize demek istiyorum. Seneye bu zaman kim bilir nerede olacağız. Görüşürüz, tatlım. Hoşça kal, anne. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are we gonna be doing? This is like the end. | Neler yapıyor olacağız acaba? Bugünlerin sonu geliyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, what are we gonna be doing? | Evet, neler yapıyor olacağız? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Dad? What? Oh, Mr. Webb. | Baba? Ne? Bay Webb. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm firing you. You're firing me? | Seni kovuyorum. Kovuyorsunuz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, Owen. Yeah? | Hey, Owen? Evet? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you want to go out sometime? | Dışarı çıkmak ister miydin? Pek profesyonelce olmadı. Sorun olur mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You mean I have fun? Yeah. | İyi vakit geçirmek için mi demek istiyorsun? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just one night, okay? | Sadece bir gecelik, tamam mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just tonight. | Sadece bu gece. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Come on, you got to ask her out. 1 | Hadi, çıkma teklif etmen lazım. 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not asking her. Why? She's cute. | Çıkma teklif etmeyeceğim. Neden ki? Kız çok tatlı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Who's cute? This girl, Joanna, upstairs. | Kim tatlı? Yukarı katta oturan Joanna. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She's been hitting on Noel. She hasn't. | Bir süredir Noel'a asılıyor? Asılmıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Her mailbox was stuck and she asked me to open it. | Posta kutusu sıkışmıştı ve benden açmamı rica etti? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"Could you help me open my mailbox?" | "Posta kutumu açmaya yardım eder misin?" | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You discuss my social life, I'm going to do some work. | * Her şey değişir ve anlarsın bir anda * İyi misin? Evet. İyiyim. Sizler özel hayatımı tartışın, ben biraz iş yapacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can't work all the time. Good to hear from my business partner. | Devamlı çalışamazsın. İş ortağımdan bunu duymak ne hoş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You've been at the computer all day. We pitch a huge account tomorrow. | Devamlı bilgisayar başındasın. Yarın çok önemli bir sunum yapacağız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Which we're gonna nail. Exactly. | Ve elde edeceğiz. Kesinlikle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why don't you ask Joanna out afterwards to celebrate? | Aldığınızda yapacağımız kutlamaya Joanna'yı da davet etsene? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not taking Joanna out. I'm not taking anybody out. | Joanna'yla çıkmayacağım, kimseyle çıkmayacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why? Because. I'm getting my ducks in a row. | Neden? Çünkü. Tüm ördeklerimi sıraya diziyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's a saying. I'm getting my life | "Ördekleri sıraya koymak" bir deyimdir. Hayatımı ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
in order, so I don't jump into... | ...işlerimi düzene koyuyorum ve her fırsata atlamıyorum | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Maybe that's her. Maybe she needs help opening her door. | Belki Joanna'dır. Dairesinin kapısını açmak için yardıma ihtiyacı vardır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi. Hi. | Hayır, değil. Selam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is Ben here? Yeah. | Sean bir hindi çaldı, Şükran Günü bizde olacak. Gelmek ister misin? Ben burada mı? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Benjamin. Hi. | Benjamin. Merhaba. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi. Sorry to interrupt. | Merhaba. Rahatsız ettiğim için kusura bakmayın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's all right. What's going on? | Ziyanı yok. Ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just came to talk about something, but obviously this is a bad time. | Bir şey hakkında konuşmak için gelmiştim ama kötü bir zamanda gelmişim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's not a bad time. Let's go outside. | Kötü bir zaman değil. Gel, dışarı çıkalım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My dad okay? | Babam iyi mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, yeah, your dad's fine. It's me, actually. | Evet, baban gayet iyi. Mesele benle ilgili. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What... What is it? | Ne... nedir? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I think it's yours. | Ve senden olduğunu sanıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You think it's mine? No, um... it's yours. | Benden olduğunu sanıyorsun? Hayır... senden. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, I know this comes as a big shock. | Bak, şoke olduğunun farkındayım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you, um... Are you keeping it? | Ne yapa Doğuracak mısın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. But I'm not asking you to do anything, I just... | Evet. Senden hiçbir şey istemiyorum. Sadece... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just thought you should know. | ...bilmen gerektiğini düşündüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know what, just call me, if you want. | Bak ne diyeceğim? İstersen beni daha sonra ara... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And... Okay? | ...ve... tamam mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She sounds really nice. Ask her out. | Çok hoş birine benziyor. Çıkma teklif et. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I am not asking her out. Why? I think she likes you. | Hayır. Çıkma teklif etmeyeceğim. Neden? Bence senden hoşlanıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Dear, Sally. So it was the beginning | Sevgili Sally, son senenin... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
of second semester, senior year. | ...ikinci döneminin başı gibiydi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I guess you could say it was | Herkesin hali beni kötü etkilemeye... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
getting to me. Just the way everybody is. | ...başlamıştı diyebiliriz galiba. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How they all seem to know exactly where they're going. | Hepsi hayatta ne yapacağından son derece emindi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I felt the future barreling towards me, | Gelecek son sürat yaklaşıyordu ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and I had no idea what to do with it. | ...ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So when Owen asked if I wanted to go to some galleries | Owen, çalışmalarımı göstermek için galerilere gitmek isteyip... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
to show my work I had to say yes. We started in Chelsea. | ...istemediğimi sorduğunda kabul etmek zorundaydım. Chelsea'yle başladık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Apparently, that's where all young | Söylenene göre bütün genç Avrupalı sanatçılar... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
artists in Europe go to face rejection. | ...reddedilme duygusunu tatmak için oraya gidermiş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That woman behind the counter. Reading InStyle magazine. | Masadaki kadını gördün mü? InStyle dergisi okuyordu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She can read that but can't take five minutes to look at our portfolios? | Okuyabilir ama portfolyolarımıza bakmaya 5 dakika ayıramıyor mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Most people would rather read InStyle than look at our | Herkes çalışmalarımıza bakmak yerine Instyle okumayı tercih... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
portfolios. Yeah, most people don't work in an art gallery. | ... ettiğini düşünüyorum. Herkes sanat galerisinde çalışmıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know, it took Cezanne years before | İnsanların çalışmalarına bakması... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
people would even look at his stuff. | ...Cezanne'nın yıllarını almış. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That doesn't make me feel any better. | Bu kendimi daha iyi hissetmemi sağlamıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Come on, I just compared you to one of the greatest painters of all time. | Gelmiş geçmiş en iyi sanatçılardan biriyle karşılaştırdım seni. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's true. Okay, it makes me feel a little bit better. | Doğru. Peki, kendimi biraz iyi hissetmemi sağladı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Good. Now let's get some food. All this rejection is making me hungry. | Kimya dersi için yeni bir özel hoca bulması gerektiğini söyleyeceğim. Güzel. Şimdi bir şeyler yiyelim. Bunca ret karşısında acıktım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Mr O'Donnell. Mr Covington. | Bay O'Donnell. Bay Covington. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |