Search
English Turkish Sentence Translations Page 19055
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
I don't think so. Did you take a pregnancy test? | Hiç sanmıyorum. Hamilelik testi yaptın mı? Hayatının rolü. Bana teşekkür edeceksin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I bought one yesterday. I just... | Dün bir tane aldım ama | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm just too afraid to take it. Why don't you take it now? | Yapmaya çok korkuyorum. Neden şimdi yapmıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not knowing is the hardest part. And I'm here for support. | Bilmemek en kötüsü. Destek için buradayım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, okay. Thanks. | Peki, tamam. Sağ ol. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Mix it up, baby! | Karıştır bakalım! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm working on a new shrimp dish, for retail sale. | Perakende pazarı için yeni bir karidesli tarif üzerinde çalışıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's what you did all day? Blend shrimp? It's shrimp yogurt. | Tüm gün bunu mu yaptın? Blenderde karides çırptın? Karidesli yoğurt. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I got the greatest idea last night at the market. | Dün gece markette mükemmel bir fikir aklıma geldi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There are no savory flavors of yogurt. | Sürünerek af dilemek için gelse bile mi? Bitti artık. Hiç lezzetli aromalı yoğurt yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They got strawberry, cherry, vanilla. But no shrimp... yet. | Çilek, kiraz, vanilya. Ama karides yok... daha. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Shrimp is a terrible idea. | Karides berbat bir fikir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's full of cholesterol, and it's the duck of the sea. | Çok kolesterollü ve karides denizlerin ördeğidir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Uh, what's your problem? | Peki. Nedir derdin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nothing. I hope ten years from now, you're | Derdim yok. Umarım 10 yıl sonra kamburun çıkmış bir vaziyette mutfak... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
not hunched over blending shrimp. I won't be. | ...tezgahına uzanmış blenderde karides çırpmayacaksın. Çırpmayacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If this doesn't hit, I got zillions of ideas. | Eğer başarılı olmazsa, başka binlerce fikrim var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You do? Yeah. Good. Good. | Öyle mi? Evet. Güzel. Güzel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Write ten of them down. We'll go over them tomorrow. | 10 tanesini yaz. Yarın beraber üstünden geçeriz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wait. Is this the way our marriage is gonna be now? | Bir dakika. Evliliğimiz böyle mi olacak? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Me writing out lists for you? Marriage is partnership. | Senin için listeler mi çıkartacağım? Evlilik ortaklıktır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna be more involved now. Get used to it. | Artık daha çok işin içinde olacağım. Alışsan iyi olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you all right? Felicity? | İyi misin? Felicity? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's positive. | Pozitif çıktı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Those tests are not 100%. Uh, they're pretty close. | Bu testler %100 kesin değildir. Oldukça yakınlar ama. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You did use protection, right? | Korundunuz, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, yes. Then the chances are miniscule. | Evet, evet. O zaman çok zayıf bir ihtimal. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can't panic. You gotta take a blood test. | Ben de sizleri. Her gün bizi düşün. Panikleme. Kan testi yaptırmalısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's the only way that you can be sure. | Emin olmanın tek yoludur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh... I'm not ready for this. I know, but you're not alone. | Buna hiç hazır değilim. Biliyorum ama yalnız değilsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No matter... No matter what happens, | Sonuç... sonuç ne çıkarsa çıksın... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
we're all here for you, and I'm sure Ben will be... | ...hepimiz senin yanındayız ve eminim ki Ben de | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not gonna tell him yet. | Daha ona söylemeyeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He has enough going on now without this. | Zaten başında bir sürü sıkıntı var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So don't say anything, okay? Yeah, sure. | Bir şey söyleme, tamam mı? Tabi, elbette. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you promise? I promise. | Söz veriyor musun? Söz veriyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I wonder if the pageant has a category for pregnant women. | Güzellik yarışmasında hamile kadınlar için de bir kategori var mı acaba? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm just... I'm an idiot. Yesterday was | Çok aptalım. Dün ders bırakmanın son günüydü ve unuttum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So they still think I'm taking classes | Tıbba Hazırlığa geçmeden önce geçen sene yazıldığım dersleri aldığımı sanıyorlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you go to the registrar's office and beg, they'll understand. | Eğer kayıt ofisine gidip, yalvarırsan, anlayış gösterirler. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I hope so. Am I gonna see you tonight? | Umarım öyle olur. Seni bu akşam görecek miyim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Tonight's actually not that great for me. | Bu gece bana pek uygun değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know I've been saying that to you a lot, | Farkındayım, bunu çok söylemeye başladım son... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
but there is a reason. What's the reason? | ...günlerde ama bir nedeni var. Neymiş nedeni? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can't laugh. | Gülmeyeceksin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not gonna laugh. | Gülmem. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The next few days are gonna be crazy, because | Önümüzdeki birkaç gün çok yoğun geçecek çünkü... Evet. Ben de aynı şeyi düşünüyorum ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm in a beauty pageant. | ...bir güzellik yarışmasına katıldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What was that? | Cezanne'a baksana. İnsanların çalışmalarının... Pardon, anlayamadım? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. I'm in a beauty pageant. | Evet. Güzellik yarışmasına katıldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're in a beauty pageant? All the other scholarships were taken. | Aman Tanrım. Güzellik yarışmasına katıldın? Müsait başka burs kalmamıştı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It was the last one. All the deadlines were passed. | Bu sonuncusuydu. Bütün başvuru tarihlerini kaçırmışım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sorry for laughing. I'm having trouble imagining it. | Güldüğüm için kusura bakma. Hayal etmekte zorlanıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I know, believe me. | Evet, biliyorum, inan bana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But the winner gets $10,000, which is a big deal. | Ebleh danışmanın söylediği 4 kelimeyi hatırlayacaksın. Ama kazanan 10.000 dolar alacak ki büyük para. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not that I'm gonna win. You could win. You could. | Kazanacağımdan değil ama Kazanabilirsin. Mümkün. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There's an academic portion for $3,000, though. So I thought... | 3.000 dolarlık bir akademik kısım var. Ben de düşündüm ki | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, well, could I come watch you? No! | Evet, gelip seyredebilir miyim? Hayır! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm embarrassed enough already. | Zaten yeterince utanıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry for laughing, but don't be embarrassed. | Güldüğüm için özür dilerim ama utanmana gerek yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can tell me these things. You can. | Böyle şeyleri bana söyleyebilirsin. Cidden. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I know. | Biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just one last autograph for Uncle Sam. | Sam Amca için son imza atacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can drop these off on my way out. | Giderken bunları da bırakabilirim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Doesn't anyone need to approve me, or... | Başka birinin beni onaylaması gerekmiyor mu | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nope. Picking your replacement is the last perk of the job. | Hayır. Yerine geleni seçmek bu işin son avantajlı tarafı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. Okay. Good to know. | Tamam. Öğrendiğim iyi oldu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Uh, I think we've gone over everything. | Sanırım her şeyin üstünden geçtik. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But if you have any questions, the | Ama eğer soruların olursa... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
answers can be found somewhere in there. | ...cevabını bunun içinde bulabilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know, dealing with schedule changes, housing issues. | Bilirsin işte, ders programı değişiklikleri, ev meseleleri. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Filling T.A. Positions. | Öğretmen Asistanı pozisyonlarına insan bulmak. İyi görünüyorsun. Teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. Art 10 needs somebody. You should get on that. | Sanat 10 birini arıyor. İlgilenmelisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Art 10. Okay. Sure. | Art 10. Tamam. Elbette. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. | "Kriter A: Sanrı belirtileri; takıntı haline gelmiş, kişinin bağlı... Selam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Meet your new guidance counselor. Are you serious? | Yeni rehber danışmanınla tanış. Ciddi misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, Mr. Norman was kind enough to offer me his job. | Evet, Bay Norman bana işini önerme kibarlığını gösterdi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Kindness had nothing to do with it. It's just till I find something else. | Kibarlıkla alakası yok. Başka bir şey bulana kadar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Okay, good luck. | Tamam. Pekâlâ, sana iyi şanslar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're leaving? My work is done. It's all yours now. | Gidiyor musunuz? Benim için bitti. Artık iş senin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Uh, all right. I gotta drop some classes. | Tamam. Peki. Ders bırakmam lazım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Drop some classes. Um... | Ders bırakmak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And when can I get the results back? | Sonuçları ne zaman alabilirim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They'll be ready tomorrow. You can pick them up at any time. | Yarına hazır olurlar. İstediğin zaman gelip alabilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Actually, I can't tomorrow. I'm in... a beauty pageant. | Yarın gelemem. Güzellik yarışmasına katılıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, here you go. Sign right here. | Pekâlâ, al bakalım. Şurayı imzala. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And bring this back in when you come in, | Geldiğinde yanında bunu da getir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and I'll get you some literature you can look over tonight. | Bu akşam bakabileceğin yazılar vereceğim sana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Maybe when you come back, you can bring your boyfriend, | Geldiğinde belki erkek arkadaşını da getirirsin ve seçeneklerini tartışırız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Actually, I'm kind of going through this on my own. | Aslından bunu kendi başıma yapacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So... Okay. | Peki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's not an elongated stride. | Uzun adımlar değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yet it's not a short stride, either. | Ama kısa adımlar da değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Remember, girls, this is about poise and polish, | Unutmayın kızlar, hareketler güzel ve zarif olmalı... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
not bump and grind. | ...paldır küldür değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, who wants to try it? Come on. | Pekâlâ, kim denemek istiyor? Hadi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing for your talent? Uh, I haven't decided yet. | Cidden mi? Cidden. Yetenek kısmında ne yapacaksın? Daha karar vermedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wait. You haven't picked your talent yet? | Bir dakika. Daha yeteneğine karar vermedin mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You do realize it's 30% of your score, don't you? | Ve senin için endişeleniyoruz. Gerek yok. İyiyim. Notunun %30'unu oluşturduğunun farkındasın, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. Yeah, I know that. | Evet. Evet, farkındayım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |