Search
English Turkish Sentence Translations Page 19052
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
I feel like I made the biggest mistake of my life. | Hayatımın en büyük hatasını yapmışım gibi geliyor | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you talking about? | Bilmiyorum. Umarım. Sen neyden bahsediyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're supposed to marry the guy even | Hata olduğunu bile, bile evlenmen mi gerekiyordu? Böyle yapamazdın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But now I've lost him. Yeah, maybe. And that's hard. | Ama şimdi onu kaybettim. Evet, belki. Zor, biliyorum... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But marrying somebody for the wrong reasons, that's even worse. | ...ama yanlış nedenlerle biriyle evlenmek çok daha kötü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's crazy. | Delilik olurdu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, you think I did the right thing? | Doğru olanı yaptığımı mı düşünüyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I do. I do. | Evet, öyle düşünüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I hope so. | Umarım haklısındır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, not bad for a six weeker. | Evet, 6 hafta dayanacak biri için hiç fena değil. Eğer sana asıldığımı düşündüysen, haklısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, God. That's not what I meant. I'm sorry. | Tanrım. Öyle demek istememiştim. Çok özür dilerim. Boş ver. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know if I'm gonna make it, either. Don't worry about it. | Ben de becerip beceremeyeceğimi bilmiyorum. Dert etme. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, God. It's okay. | Tanrım. Ziyanı yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Tell Felicity I dropped by. Yeah, sure. | Felicity'ye uğradığımı söyle. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I did not know you were that Rotundi. Rotundi elevators. | O Rotundi'ler olduğunuzu bilmiyordum. Rotundi asansörleri. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I ride 'em all the time. Never got stuck once. | Hep binerim. Bir kere bile asansörde kalmadım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You got quite a place, Walter. Adorable. | Trevor O'Donnell komada. Esaslı bir evin var, Walter. Çok güzel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You must be in the market. | Piyasayı takip ediyor olmalısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What kind of return do you get? Fifteen, twenty percent? | Ne kadar faiz alıyorsun? %15 20? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What about the Yanks? See the game last night? | Yankee'ler nasıldı? Maçı izledin mi dün gece? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, it was good. Give me a ballpark. I am not sure. | Evet, iyiydi. Ortalama bir şey söyle. Tam olarak emin değilim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'd have to check on that. I could get you 30%. | Kontrol etmem gerekir. Peki, ya sana %30 sağlayabileceğimi söylesem? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, that's... | Bu çok | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know what to say. Don't talk business. | Ne diyeceğimi bilemiyorum. İş konuşmayın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know how every time you put together | Ne zaman bir sandalye monte etsen, bir sürü sinir bozucu vida artar ya? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I figured out a way to solve that problem. I invented a screwless chair. | Bu problemi çözmenin bir yolunu buldum. Vidasız sandalye icat ettim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Chair? That's it. | Sandalye? Aynen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What about dessert, Dad? | Tatlıya ne dersin, Baba? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Those Swedish put it together yourself deals? | İsveçlilerin "kendin yap" olayı var ya? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Screw those. Manny! | Boş ver onları. Manny! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No pun intended. We're having brunch. | Kelime oyunu yapmıyorum. Kahvaltı ediyoruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's the sales pitch. "Screw other chairs." | Slogan böyle olacak: "Diğer sandalyeleri boş ver." | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What do you think? That's interesting. | Ne dersin? Çok ilginç. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you have a prospectus, or a business plan? | Bir projen veya iş planın var mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
As a matter of fact, I do. Got it in my coat. | Aslına bakarsan, var. Paltomun cebinde. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Manny, not now. We're having brunch. Dad. Sean. | Manny, şimdi sırası değil. Kahvaltı ediyoruz. Baba. Sean. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All I need is seed money. Dad, can I talk to you? | Tek ihtiyacım başlangıç parası Baba, konuşabilir miyiz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sure. Dad. What? | Elbette. Baba. Ne var? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's bad enough that you used to ask my friends' parents for money. | Eskiden arkadaşlarımın ailelerinden para istemen zaten kötüydü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
These are my in laws. I'm offering him an opportunity. | Bu insanlar kayınlarımız. Ona bir fırsat sunuyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
To lose money. He doesn't want to invest. | Para kaybetmesi için. Yatırım yapmak istemiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's too classy to tell you what he really thinks. | Ne düşündüğünü sana söyleyemeyecek kadar kibar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't do it. You're embarrassing yourself. | Lütfen yapma. Kendini utandırıcı duruma düşürüyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? You think I'm a loser? | Başarısız biri olduğumu mu düşünüyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
When is the last time one of your ideas worked? | En son ne zaman fikirlerinden biri işe yaradı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't do this. You're embarrassing... | Lütfen böyle yapma. Utandırıyorsun | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Hey. I was... I was thinking | Selam. Selam. Sana söylediğim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
about what I had said earlier. | ...şey hakkında düşündüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, me, too. Look. | Evet, ben de. Bak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sean, I'm sorry, but the whole... | Sean, kusura bakma ama... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
flavored pen cap thing, it's not... for me. | ...aromalı kalem kapağı fikri... bana göre değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, hey, that's okay. | Hayır. Önemli değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Even though I do think flavored pen caps are gonna be huge, I... | Aromalı kalem kapaklarının çok başarılı olacağına inansam da | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The truth is, that's not the reason why I... you know, came to you. | İşin aslı, seninle konuşmamın nedeni... o değildi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I figured something was up. There was an air of desperation in your pitch. | Bir şeyler olduğunu anlamıştım. Sesinde biraz çaresizlik vardı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm really... | Aslında ben | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm... | Ben | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm in trouble with my finances, | Mali olarak başım belada... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and... you know, I thought that maybe that was | ...ve bu şekilde dertten kurtulurum... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
a way for me to get out of the hole, but it was... | ...diye düşünmüştüm ama... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I never should have tried to take advantage of you. | Noel'la birlikte olmak istiyorum. ...senden asla faydalanmaya çalışmamalıydım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, it's okay. | Önemi yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just because I'm not interested in investing | Yatırım yapmak istemiyor olmam, yardım etmek istemediğim anlamına gelmiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. I can't just take money. | Hayır. Parayı öylesine kabul edemem. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not giving it to you. It's a loan. I expect you to pay it back. | Sana öylesine vermiyorum. Borç. Geri ödemen gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But I need a lot. That's all right. | Çok paraya ihtiyacım var ama. Önemli değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You'd be doing me a favor. | Bana iyilik yapmış olacaksın, inan. Bu... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I want no part of it. | ...tek kuruşunu bile istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Good. I'm glad I could help. | Ben, yapabileceğin her şeyi yaptın. Güzel. Yardım edebildiğime mutluyum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thanks for doing this. No problem. | Çok teşekkür ederim. Lafı olmaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can't let one stupid lab turn you off to the whole thing. | Peki. Bir tane aptal laboratuar ödevinin seni tüm tıptan soğutmasına izin veremezsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Besides, I would have done anything to get my mind off of Tracy. | Zaten Tracy'i aklımdan çıkartmak için her şeyi yaparım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why would anyone want to get married at 20? | Pekâlâ, neden biri 20'sinde evlenmek ister ki? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because I love the guy. | Çünkü çocuğu seviyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This color is changing. I'm gonna pour it out. | Renk değişiyor. Şimdi dökeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There will be others, 'cause look at you. You're... | Seni anlıyorum. Başkaları da olacak, kendine hiç baktın mı? O kadar... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're... Damn. | ...vay be. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Take it easy, man. | Sakin ol, dostum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Now, is that it? | Tamam. Oldu mu şimdi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That is it. That's it. | En az 5 saniye öpüşmelisin, yoksa sayılmaz. Standart kural. Evet, oldu. Tamamdır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, my God. That is cause for celebration. | Vay canına. Hemen kutlamamız gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Mug night at Vayzak's. What the hell is mug night at Vayzak's? | Vayzak'te kupada bira gecesi var. Vayzak'te kupada bira gecesi nedir ki? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's on Seventh and B. Bring your | 7'inci ile B caddeleri üzerinde harika bir yer. Kendi kupanı... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
own mug, free refills all night. | ...getiriyorsun, birinci bardaktan sonrakiler bedava. Ne diyorsunuz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't. I gotta go find Felicity. | Ben gelemem. Felicity'yi bulmam lazım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Of course. Come on. If anyone needs a mug night, it's you. | Elbette. Hadi, kupa gecesine ihtiyacı olan biri varsa, o da sensin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't have a mug. | Kupam yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're right. You're right. | Haklısın. Haklısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Now you do. What? | Şimdi var. Ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Come on. What do you say? | Hadi. Ne diyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, one drink. That's a deal. | Tamam, bir içki. Anlaştık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, have fun with Felicity. | Tamamdır, sana Felicity'yle iyi eğlenceler. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Am I really supposed to take this? Yes. Let's go. | Cidden bunu yanımda götürmem mi gerekiyor? Evet, kupayı al. Hadi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Seventy three. Yeah. | 73. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're doing okay. Five twenty. | Gayet iyiyiz. 75. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, let's see. | Şimdi bir bakalım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're gonna make it this month. Yeah, sure. | Bu ayın sonunu getirebileceğiz. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, Dad, about brunch... | Bak Baba, kahvaltı hakkında | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't wait to hear this. | Bunu duymak için sabırsızlanıyorum. Joey? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Joey? Please. Just give us a second. | Joey, lütfen? Bize biraz müsaade et. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |