Search
English Turkish Sentence Translations Page 172797
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
On the way out, a glass in my hand, | Elimde bira, bardan çıkarken.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
I step on this guy's foot. | bu elemanın ayağına bastım.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
"Open your eyes," he says, | "Önüne baksana lan" dedi bana.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
so I offer him my beer. | ben de biramı teklif ettim.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
The motherfucker refuses it, | piç herif kabul etmedi.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
I chuck it in his face and punch him. | bardağımı kafasında kırdım ben de, bir de yumruk çaktım.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
His mates pitch in | arkadaşları üstüme çullandı hemen.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
so I slice them up with my knife. | ben de bıçağımla doğradım bunları.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
When I get back to the hospital, | sonra hastaneye geldim, | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
the guys I slashed are all here. | doğradıklarımın hepsi burada.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
They see me and run. | beni görür görmez topukladı hepsi.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
Then I felt my hand hurting | sonra elimde bir acı hissettim.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
so they took me to x ray. | x ray'a falan soktular işte. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
In fact, when I was punching him, | Sonra ortaya çıktı, ben bu elemanı döverken.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
I'd hit him once, | Yüzüne bir tane geçirdim, tam ikinciyi vururken.. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
he'd dodge and I'd hit the asphalt. | eleman eğildi ben de duvara geçirdim. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
One to the face, one to the asphalt: I broke my hand! | Bir tane suratına, bir tane duvara: Elim kırıldı işte! | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
Thanks. See you later. Goodbye. | Tamam hadi görüşürüz. Eyvallah. | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
To the memory of my mother and father | Anneme ve Babama | The Time that Remains-1 | 2009 | ![]() |
Where you from, brother? I'm from Iraq. | Sen nerelisin kardeşim? Irak'lıyım. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
lay down your arms and raise the white flag. | silahlarınızı bırakın ve teslim bayrağını kaldırın. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
you are required to sign the official surrender, which states: | Aşağıdaki maddeleri içeren resmi teslimiyet belgesini imzalamanız gerekmektedir: | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
"Nazareth unconditionally surrenders to the Israeli Army. | "Nasıra kayıtsız şartız İsrail Ordusu'na teslim olmuştur." | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
"All arms and ammunition will be surrendered to the Israeli Army. | "Bütün silah ve mühimmatlar İsrail ordusuna teslim edilecektir." | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
"Israel recognises the civil and equal rights of Nazarenes, | "İsrail, ırk, din ve dillerini dikkate almamak koşuluyla, | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
July 16th... | 16 Temmuz... | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
1948. | 1948. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
"I have never wanted to add to your burden, | "Ben asla sana yük olmayı istemedim, | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
although the teachers say he's always in the clouds. | aklı bir karış havada deseler de dersleri çok iyi. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
You won't believe who I saw on TV. | Televizyonda kimi gördüğümü duysanız inanamazsınız | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
I have to buy parts in Tel Aviv for my lathe shop. | Tamirciyim, dükkan için Tel Aviv'den yedek parça almam lazım. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
Do you have your ID cards and all? | Kimlikleriniz yanınızda mı? | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
We make Lebanon attack Israel. | Bir şekilde Lübnan'ı İsrail'in üstüne salmamız lazım. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
and fucks the cunt of the mother of the sister of Israel! | O da gidip İsrail'in kız kardeşinin anasını belliyecek! | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
left us this evening, | geçtiğimiz akşam, | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
at 6:15pm, | saat 18:15'te, | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
Rajab 27th 1390, | Hicri takvime göre 27 Recep 1390, | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
which corresponds to September 28th 1970. | Miladi takvime göre 28 Eylül 1970'te aramızdan ayrılmıştır. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
All his life he's fantasised about fucking an Israeli soldier girl. | Bütün hayatı boyunca İsrailli asker bir kızı becerme hayaliyla yaşadı. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
This fourth anniversary of March 30th 1976, the first Day of the Land, | 30 Mart 1976'nın dördüncü yıldönümü, 1948'de katledilen Filistinliler.. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
has been commemorated by the Palestinians of 1948. | anısına yapılan ilk Kurtuluş Günü oldu. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
Tabouleh. I made it light on the bulgur, the way you like it. | Tabouleh. Sevdiğin şekilde, esmer bulgurla yaptım. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
10 shekels. I don't want any. | Kilosu 10 şekel. Yok istemiyorum. | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
Do you have an entry permit for Israel? Where's your ID? | İsrail'e giriş iznin var mı senin? Kimliğini göster? | The Time that Remains-2 | 2009 | ![]() |
I can't sing. | Şarkı söyleyemiyorum. İyiydin, Henry. Söyleyemiyorum. Ben şarkı söyleyemiyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
ANNETTE: That was fine, Henry. | Gayet iyiydin, Henry. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
HENRY: I can't sing like you. | Senin gibi söyleyemiyorum. Senin gibi söyleyemiyorum ama. Senin gibi söyleyemiyorum ama. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Of course not. You're supposed to sing like you. | Tabii ki söyleyemezsin. Kendin gibi söylüyor olmalısın. Tabi söyleyemezsin. Önce kendin gibi olmalısın. Tabi söyleyemezsin. Önce kendin gibi olmalısın. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Dad says I can't carry a tune in a wheelbarrow. | Babam benden şarkıcı olmayacağını söylüyor. Babam sesimin söylemeye yatkın olmadığını düşünüyor. Babam sesimin söylemeye yatkın olmadığını düşünüyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
ANNETTE: Dad was joking. | Baban şaka yapıyordu. Sesini seviyorum. İkimiz de senin sesini seviyoruz. Şaka yapmış. Şaka yapmış. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I love your voice. We both love your voice. | Sesine bayılıyorum. İkimiz de bayılıyoruz. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
How about "Jingle Bells"? That you can sing. | Jingle Bells'e ne dersin? Bunu söyleyebilirsin. "Jingle Bells"e ne dersin? Tam senlik. "Jingle Bells"e ne dersin? Tam senlik. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Mommy! | Anneciğim! Anne! Anne! | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Henry. | Henry! Henry. Henry. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
ANNETTE: " for the third time and said: | ...üçüncü kez oldu ve dedi ki: | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
'What will you give me if I spin the straw for you this time also?' | "Eğer bu sefer de senin için ipliği eğirirsem bana ne verirsin?" | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
'I have nothing left that I could give,' answered the girl. | "Kıza cevap verebileceğim hiçbir şeyim kalmamıştı." | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
'Then promise me, if you should become queen, your first child.' | "O halde bana söz ver, kraliçe olursan eğer, ilk çocuğun..." | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
'Who knows whether that will ever happen?' thought the miller's daughter." | "Bunun olup olmayacağını kim bilebilir ki? Miller'in kızı sandım." | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
No! Mommy! Henry. Henry. | Hayır! Anne! Henry. Henry! Hayır! Anne! Henry. Henry. Hayır! Anne! Henry. Henry. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
There's nothing you can do. No. Shh. Let me go! Mommy! | Senin yapabileceğin bir şey yok. Bırak beni! Anne! Yapabileceğin bir şey yok. Bırak beni! Anne! Yapabileceğin bir şey yok. Bırak beni! Anne! | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
There's nothing you can do. Listen. Listen to me. | Senin yapabileceğin bir şey yok. Dinle. Dinle beni. Yapabileceğin bir şey yok. Dinle. Dinle beni. Yapabileceğin bir şey yok. Dinle. Dinle beni. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I don't have much time. | Çok fazla vaktim yok. Fazla vaktim yok. Fazla vaktim yok. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
You were in the car. It was spinning. And all of a sudden... | Arabanın içindeydin. Araba spin attı. Sonra aniden... Arabanın içindeydiniz ve buzdan kaydınız. Sonra birden bire... Arabanın içindeydiniz ve buzdan kaydınız. Sonra birden bire... | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
...you were home and it was two weeks ago... | ...evindeydin ve 2 hafta öncesiydi... ...kendini evde buldun ve bu iki hafta önce oldu... ...kendini evde buldun ve bu iki hafta önce oldu... | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
...and you were watching yourself. Watching your mom and dad read to you. | ...ve kendini izliyordun. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
You time traveled, okay? Just like I did to come to see you. | Sen bir zaman yolcususun. Sen zamanda yolculuk yapabiliyorsun, anladın mı? Sen zamanda yolculuk yapabiliyorsun, anladın mı? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I'm you, Henry. Understand? When you're grown up. | Ben, senim, Henry. Anlıyor musun? Ben aslında senim, Henry. Anladın mı? Büyüdüğün zaman. Ben aslında senim, Henry. Anladın mı? Büyüdüğün zaman. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
We're the same person. | ...sen ben olacaksın. İkimiz aynı kişileriz. İkimiz aynı kişileriz. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I know that's hard to understand, but you will someday. | Anlamanın zor olduğunu biliyorum, ama bir gün anlayacaksın. Biliyorum, anlaması zor, ama bir gün anlayacaksın. Biliyorum, anlaması zor, ama bir gün anlayacaksın. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I have to go now. | Şimdi gitmeliyim. Artık gitmek zorundayım. Artık gitmek zorundayım. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
But you don't need to be afraid, Henry. You're gonna be okay, I promise. | Korkmana gerek yok, Henry. Ama korkacak bir şey yok, Henry. Söz veriyorum, sana hiçbir şey olmayacak. Ama korkacak bir şey yok, Henry. Söz veriyorum, sana hiçbir şey olmayacak. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
WOMAN: Help that little boy! | Küçük çocuğa yardım edin! Şu küçük çocuğa yardım edin! Şu küçük çocuğa yardım edin! | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
That took you long enough. You have no idea. | Çok uzun sürdü. Hem de nasıl. Çok vaktini almış. Hem ne diyorsun. Çok vaktini almış. Hem ne diyorsun. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
So Christmas Eve. Got any plans? | Yılbaşı akşamı geldi. Plan yaptın mı? Noel arifesine planın var mı? Noel arifesine planın var mı? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Yeah, yeah. Big plans. | Evet, evet, büyük planlarım var. Evet, evet. Önemli planlar. Evet, evet. Önemli planlar. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
WAITRESS: Anything else? No, thank you. | Başka bir şey? Hayır, sağol. Başka bir şey? Hayır, sağ olun. Başka bir şey? Hayır, sağ olun. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Merry Christmas. Thank you very much. | Mutlu noeller. Çok teşekkür ederim. Mutlu noeller. Çok teşekkür ederiz. Mutlu noeller. Çok teşekkür ederiz. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
MAN [ON RADIO]: Good morning, Chicago. ChiTown radio time is 8 a.m. | Günaydın, Şikago. ChiTown radyosu, saat 8:00. Günaydın, Chicago. ChiTown radyosu saat 8'i gösteriyor. Günaydın, Chicago. ChiTown radyosu saat 8'i gösteriyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
News and sports are coming up next. | Sırada haberler ve spor haberlerimiz var. Sırada haberler ve spor bülteni var. Sırada haberler ve spor bülteni var. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Shaping up to be a warm first day of spring here in the Windy City. | Windy City'de baharın ilk günü sıcak geçeceğe benziyor. Baharın ilk gününde Windy City'de hava açmaya başlıyor. Baharın ilk gününde Windy City'de hava açmaya başlıyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Excuse me. I'm looking for something on papermaking at Kelmscott. | Afedersiniz. Kelmscott'daki kağıt yapımı ile ilgili bir şeyler arıyorum. Affedersiniz. Kelmscott'daki kağıt yapımıyla ilgili bir şeyler arıyordum. Affedersiniz. Kelmscott'daki kağıt yapımıyla ilgili bir şeyler arıyordum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Our special collections librarian can help you with that. | Özel kolleksiyonlarla ilgilenen görevlimiz size yardımcı olabilir. Aradığınıza özel koleksiyon görevlimiz yardımcı olabilir. Aradığınıza özel koleksiyon görevlimiz yardımcı olabilir. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Yes? | Evet? Buyurun? Buyurun? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
You told me this would happen. | Bana bunun olacağını söylemiştin. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I'm supposed to act normal, but I'm not really acting very normal. | Güya normal davranmam lazımdı, ama pek de normal davranamıyorum. Gayet normal davranmalıydım ama bu elimde değil şuan. Gayet normal davranmalıydım ama bu elimde değil şuan. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I'm sorry. I really have no idea who you are. | Üzgünüm. Kim olduğun hakkında hiçbir fikrim yok. Özür dilerim. Kim olduğunuz hakkında hiç bir fikrim yok. Özür dilerim. Kim olduğunuz hakkında hiç bir fikrim yok. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I'm Clare. | Ben Clare. Clare Abshire. Ben Clare. Ben Clare. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Clare Abshire. | Clare Abshire. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Now, I know I know you don't know me. | Beni tanımadığını biliyorum. Yo, beni tanımadığını biliyorum zaten. Yo, beni tanımadığını biliyorum zaten. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Look, I know how odd this must be for you. It's odd for me. | Senin için ne kadar tuhaf olduğunu biliyorum. Benim için de tuhaf bir durum Bak, sana nasıl garip geliyorsa bende de durum aynı. Bak, sana nasıl garip geliyorsa bende de durum aynı. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
But, um... | Ama... Fakat... Fakat... | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
...would you like to have dinner with me, and I'll explain? | ...benimle öğle yemeğine çıkar mısın? Sana yemekte açıklarım. ...benimle yemek yemek ister miydin? Hem de sana bunu açıklarım. ...benimle yemek yemek ister miydin? Hem de sana bunu açıklarım. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Henry, we've been planning this dinner for a long time. | Henry, bu yemeği çok uzun süredir planlıyoruz. Henry, bu yemeği uzun zamandır planlıyorduk. Henry, bu yemeği uzun zamandır planlıyorduk. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
We have? | Planlıyor muyuz? Planlıyor muyduk? Planlıyor muyduk? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Go to the Beau Thai. It's your favorite. | Bleu Thai'ye gideriz. Senin en sevdiğin. Beau Thai'ye giderdik. En sevdiğin yer. Beau Thai'ye giderdik. En sevdiğin yer. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
It is. Mm hm. | Evet. Doğru. Doğru. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
You look like you've been having a hard time. | Çok zor zamanlar geçirmiş gibi görünüyorsun. Epeydir sıkıntıdaymışsın gibi duruyorsun. Epeydir sıkıntıdaymışsın gibi duruyorsun. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
You know, everything's gonna be okay. | Her şey yoluna girecek. Her şey düzelecek. Her şey düzelecek. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
So, um, is it "yes," then, to dinner? | Bu bir evet mi, yani yemek için? Eee, ne diyorsun yemek için? Eee, ne diyorsun yemek için? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |