Search
English Turkish Sentence Translations Page 172800
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
You know, because he travels through time. | Yani zamanda yolculuk ediyor. Zamanda yolculuk yapıyormuş. Zamanda yolculuk yapıyormuş. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
And did you believe him? | Sen de ona inandın mı? Sen de inandın mı? Sen de inandın mı? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Not until he disappeared right in front of me, you know? | Gözümün önünde kaybolana kadar inanmamıştım. Gözümün önünde kaybolana kadar inanmamıştım, anlarsın ya? Gözümün önünde kaybolana kadar inanmamıştım, anlarsın ya? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Like, he just disappeared. | Öylecene kaybolup gitti. Öylece kayboluverdi. Öylece kayboluverdi. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Yeah, it's a problem. | Evet, bu bir sorun. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Are you saying you know about this? I've known for a very long time. | Bundan haberin olduğunu mu söylüyorsun? Bunu bildiğini mi söylüyorsun? Uzun zamandır biliyorum. Bunu bildiğini mi söylüyorsun? Uzun zamandır biliyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Okay, I don't know what the hell's going on, all right? | Neler döndüğünü bilmiyorum, tamam mı? Pekâlâ, neler olduğunu anlamıyorum, tamam mı? Pekâlâ, neler olduğunu anlamıyorum, tamam mı? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I don't need to know how the whole thing works, because I don't care. | Neler olduğunu bilmek de istemiyorum, çünkü umurumda değil. Böyle bir şeyin nasıl olabileceğini bilmek zorunda değilim, umurumda değil. Böyle bir şeyin nasıl olabileceğini bilmek zorunda değilim, umurumda değil. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
But, uh, just presuming for a second that we're not all out of our fricking minds... | Ama bir saniyeliğine hepimizin kafayı yemediğini varsayıyorum... Gel bir dakikalığına kafalarımızı üşütmediğimizi varsayalım,... Gel bir dakikalığına kafalarımızı üşütmediğimizi varsayalım,... | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
...whatever Henry has, it's, uh.... | Henry her neyse... ...Henry'de olan her neyse, bu... ...Henry'de olan her neyse, bu... | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
It's not good. | ...iyi değil. Hayra alâmet değil. Hayra alâmet değil. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I've been waiting for him my entire life, and now he's here. | Ben Henry'i tüm hayatım boyunca bekliyordum ve artık burada. Hayatım boyunca onu bekliyordum, şimdi burada. Hayatım boyunca onu bekliyordum, şimdi burada. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I mean, it's already happened. I couldn't even change it if I wanted to. | Artık gerçekleşti bile. Yani, olan oldu zaten. İstesem bile değiştiremem. Yani, olan oldu zaten. İstesem bile değiştiremem. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Well, you're worse off than I thought. | Öyleyse düşündüğümden daha kötü durumdasın. Düşündüğümden daha da çatlaksın. Düşündüğümden daha da çatlaksın. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Maybe I am. | Belki de öyleyimdir. Öyleyimdir belki. Öyleyimdir belki. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
MAN: That guy stole my wallet. My wallet! | Şu adam cüzdanımı çaldı! Cüzdanımı çaldı! Şu adam cüzdanımı çaldı. Cüzdanımı! Şu adam cüzdanımı çaldı. Cüzdanımı! | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
That guy stole my wallet. Hold the train. | Şu adam cüzdanımı çaldı! Treni durdurun! Şu adam cüzdanımı çaldı. Durdurun treni. Şu adam cüzdanımı çaldı. Durdurun treni. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Are you Annette DeTamble? Yes. | Siz Annette DeTamble mısınız? Evet. Siz Annette DeTamble misiniz? Evet. Siz Annette DeTamble misiniz? Evet. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I love you. | Seni seviyorum. Sizi seviyorum. Sizi seviyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I mean, your work. Your SINGING. | Yani işinizi. Şarkılarınızı. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
You have a great voice. | Harika bir sesiniz var. Çok güzel sesiniz var. Çok güzel sesiniz var. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Thank you. I appreciate that. | Teşekkürler. Takdir ettim sizi. Teşekkür ederim. Minnettar oldum. Teşekkür ederim. Minnettar oldum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
People don't usually recognize me. Not on the subway, anyway. Ha, ha. | İnsanlar genelde beni tanımaz. İnsanlar pek tanımaz beni. En azından metrodayken. İnsanlar pek tanımaz beni. En azından metrodayken. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
My name's Henry. | Benim ismim Henry. Adım Henry. Adım Henry. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
How funny. | Çok tuhaf. Ne tuhaf. Ne tuhaf. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I have a son named Henry. But he's just 3. | Benimde Henry isminde bir oğlum var. Ama daha sadece 3 yaşında. Henry adında bir oğlum var. Ama daha 3 yaşında. Henry adında bir oğlum var. Ama daha 3 yaşında. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
And since I've been with her, I feel safe. | Onunla birlikte olduğumdan beri, kendimi güvende hissediyorum. Onunla birlikte oldum olalı, güvende hissediyorum. Onunla birlikte oldum olalı, güvende hissediyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I haven't felt that way for a long time. Not since I was a kid. | Çok uzun zamandır kendimi böyle hissetmemiştim. Uzun zamandır bu duyguya kapılmamıştım. Çocukluğumdan beri. Uzun zamandır bu duyguya kapılmamıştım. Çocukluğumdan beri. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I wish she could hear you sing. | Sizi şarkı söylerken dinlemesini çok isterim. Keşke seni dinleyebilse. Keşke seni dinleyebilse. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Maybe she will one day. | Belki bir gün dinler. Bir gün dinler belki. Bir gün dinler belki. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I'm really glad I met you. | Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum. Sizinle tanıştığıma çok sevindim. Sizinle tanıştığıma çok sevindim. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I'm glad I met you too. | Ben de sizinle tanıştığıma çok memnun oldum. Ben de öyle. Ben de öyle. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Make sure that girl knows how you feel about her. | Kızın, senin onun hakkındaki hislerini bildiğinden emin ol. Onu nasıl önemsediğini bilmesini sağla. Onu nasıl önemsediğini bilmesini sağla. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Your son loves you very much. | Oğlunuz sizi çok seviyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
HENRY: Hello? | Kimse yok mu? Kimse var mı? Kimse var mı? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
What are you doing here? | Ne işin var burada? Burada ne yapıyorsun? Burada ne yapıyorsun? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I was worried. | Seni merak ettim. Endişelendim. Endişelendim. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I called you several times. | Birkaç kere aradım. Birkaç kez aradım. Birkaç kez aradım. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I've been ill. | Hastaydım. Hastayım. Hastayım. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Yeah. | Öyleymiş. Evet. Evet. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I called the orchestra. Hmm. | Orkestrayı aradım. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
They told me you've been on sick leave since September. | Eylülden beri hasta olduğunu söylediler. Eylülden beri raporlu olduğunu söylediler. Eylülden beri raporlu olduğunu söylediler. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
August. | Ağustostan beri. Ağustos. Ağustos. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Makes it hard to play the violin. | Violin çalmayı zorlaştıryor. Keman çalmayı zorlaştırıyor. Keman çalmayı zorlaştırıyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
HENRY: That's not gonna help. | O sana yardımcı olmaz. Onun faydası olmaz. Onun faydası olmaz. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Sure it does. | Tabii ki olur. Elbette olur. Elbette olur. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Want one? No. | İçer misin? Hayır. Bir kadeh vereyim mi? Hayır. Bir kadeh vereyim mi? Hayır. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Pity. | Merhamet. Kötü. Kötü. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
It was our one shared enthusiasm. | Paylaştığımız tek hevesimizdi. Paylaştığımız tek eğlenceydi. Paylaştığımız tek eğlenceydi. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
First thing we gotta do is get someone in here to clean the place up. | Önce yaşadığın yeri bir düzene sokmamız lazım. Yapmamız gereken ilk şey birini çağırıp evi temizletmek. Yapmamız gereken ilk şey birini çağırıp evi temizletmek. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Make you some meals. I mean, do you even eat? | Kendine yemek hazırla. Yemek yiyor musun? Sana yemek yapacak birini. Yemek yiyor musun bari? Sana yemek yapacak birini. Yemek yiyor musun bari? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I mean, do you want me to come around more often? | Daha sık gelmemi ister misin? Buraya daha sık gelmemi ister misin? Buraya daha sık gelmemi ister misin? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Take you to the doctor? | Seni doktora götürmemi... Doktora götürmek gibi? Doktora götürmek gibi? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Help pay some bills? What? No. | ...faturalarını ödememi ister misin? Hayır. Faturaları ödemek gibi? Başka? Hayır. Faturaları ödemek gibi? Başka? Hayır. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
No? "No" to what, everything? Or just some of that? | Hayır mı? Neye hayır, hepsine mi, bazılarına mı? Hayır mı? Neye hayır, hepsine mi? Yoksa bazılarına mı? Hayır mı? Neye hayır, hepsine mi? Yoksa bazılarına mı? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Get your own life in order before you start telling me how to live mine. | Benim hayatıma burnunu sokmadan önce kendi hayatını düzene sok. Nasıl yaşamam gerektiğini söylemeden önce kendininkini düzene koy. Nasıl yaşamam gerektiğini söylemeden önce kendininkini düzene koy. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Who would marry you? | Kim seninle evlenir ki? Seninle kim evlenir ki? Seninle kim evlenir ki? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Does she know about ? She knows everything about me. | Hakkındaki gerçeği biliyor mu? Hakkındaki şeyleri bili... Her şeyi biliyor. Hakkındaki şeyleri bili... Her şeyi biliyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Her name's Clare. | İsmi Clare. Adı Clare. Adı Clare. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Clare Abshire. She's an artist. | Clare Abshire. Sanatçı. Clare Abshire. Bir sanatçı. Clare Abshire. Bir sanatçı. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I'd really like to give her Mom's wedding and engagement rings. | Ona annemim nişan yüzüğünü vermeyi çok istiyorum. Annemin nişan ve düğün yüzüklerini ona vermek isterim. Annemin nişan ve düğün yüzüklerini ona vermek isterim. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
That's why I'm here. And I think Mom would really like that. | O yüzden buradayım, ve bence anemim de hoşuna giderdi. Bu yüzden buradayım. Sanırım annem de bunu isterdi. Bu yüzden buradayım. Sanırım annem de bunu isterdi. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
How would you know what your mother would like? You barely knew her. | Annenin hoşuna gideceğini nereden biliyorsun? Annenin ne isteyeceğini nasıl bilebilirsin? Annenin ne isteyeceğini nasıl bilebilirsin? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I knew her. | Onu tanıyorum. Tanıyordum. Tanıyordum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I still know her now. | Hala da tanımaya devam ediyorum. Tanımaya da devam ediyorum. Tanımaya da devam ediyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I've just seen her on the subway. | Az önce onu metroda gördüm. Daha demin metroda gördüm. Daha demin metroda gördüm. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I see her pushing me in the stroller. You know, I see her with you too. | Beni bebek arabasıyla gezdiriyordu. İkinizi birlikteyken de gördüm. Bebek arabasıyla beni ittiğini, seninleyken görüyorum. Bebek arabasıyla beni ittiğini, seninleyken görüyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
This thing I have isn't always a curse. | Sahip olduğum bu şey hep lanetli değil. Sahip olduğum şey her zaman kötü olmayabiliyor. Sahip olduğum şey her zaman kötü olmayabiliyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Then why don't you keep her from getting into that goddamn car? | Öyleyse, neden onu lanet olası arabadan kurtarmıyorsun? O zaman neden o lânet arabaya binmesine engel olmuyorsun? O zaman neden o lânet arabaya binmesine engel olmuyorsun? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I would if I could. You know that. | Elimden gelse yapardım bunu sen de biliyorsun. Elimde olsa yaparım. Biliyorsun. Elimde olsa yaparım. Biliyorsun. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I've watched her die hundreds of times. | Onun ölüşünü yüzlerce defa izledim. Onu yüzlerce kez ölürken gördüm. Onu yüzlerce kez ölürken gördüm. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I can never get there in time to change it. | Asla olanları değiştirmeye yetecek kadar erken gidemedim. Asla zamanında yetişemiyorum. Asla zamanında yetişemiyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I still miss her. | Onu hala özlüyorum. Onu hâlâ özlüyorum. Onu hâlâ özlüyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I miss her every day. | Her gün özlüyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
So do I. | Ben de özlüyorum. Ben de. Ben de. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I never wanted to have anything in my life that I couldn't stand losing. | Hayatımda hiçbir şeyi kaybetmeye karşı durmayı istememiştim. Hayatımda kaybetmeye tahammül edemeyeceğim... Hayatımda kaybetmeye tahammül edemeyeceğim... | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
But it's too late for that. | Ama artık çok geç. Ama bunun için çok geç. Ama bunun için çok geç. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
It's not because you're beautiful and smart and perfect. | Sırf güzel, zeki ve kusursuz olduğun için değil. Bu, güzel, akıllı ve mükemmel olmandan kaynaklanmıyor. Bu, güzel, akıllı ve mükemmel olmandan kaynaklanmıyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I don't feel alone anymore. | Artık kendimi yalnız hissetmiyorum. Artık yalnız hissetmiyorum. Artık yalnız hissetmiyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I didn't mean that. | Öyle demek istemedim. Böyle demek istememiştim. Böyle demek istememiştim. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I just wanted to try it. I just wanted to say it... | Denemek istemiştim. Hayır demeyi denemek istemiştim. Sadece denemek istedim. Özgür irademi hissetmek için öyle söyledim. Sadece denemek istedim. Özgür irademi hissetmek için öyle söyledim. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
...to assert my own sense of free will. I.... | Özgür irademden emin olmak istemiştim. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
But my free will wants you. | Ama özgür iradem seni istiyor. Ama iradem seni istiyor. Ama iradem seni istiyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
So it's a yes? Yes. | Yani evet mi? Evet. Yani bu evet mi? Evet. Yani bu evet mi? Evet. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Of course. | Tabii ki, evet. Tabii ki. Tabii ki. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
A thousand times yes. | Binlerce kez, evet. Binlerce kez evet. Binlerce kez evet. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
MARK: You ever handled a gun before? HENRY: Not exactly. I | Daha önce hiç silah kullandın mı? Hayır, kullanmadım. Hiç elin silah tuttu mu? Pek sayılmaz. Eskiden... Hiç elin silah tuttu mu? Pek sayılmaz. Eskiden... | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Hello? Mom, we're home. | Merhaba! Anne, biz geldik. Merhaba? Anne, eve döndük. Merhaba? Anne, eve döndük. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
MARK: You are in for a treat, my friend. | Ziyafete hoşgeldin, dsotum. İşin iş, arkadaşım. İşin iş, arkadaşım. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Oh, my God. That dress looks like it's been through the wars. | Aman Tanrım! Aman Tanrım. Üstündeki elbise harpten çıkmış gibi duruyor. Aman Tanrım. Elbise harpten çıkmış gibi duruyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
I told you to have it shipped. Mom, it'll be fine. | Kargoyla yolla demiştim. Anne, merak etme. Göndertmeni söylemiştim. Anne, zararı yok. Göndertmeni söylemiştim. Anne, zararı yok. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Henry, I don't mean to be a nag, but any word on your father? | Henry, canını sıkmak istemem ama baban düğüne gelecek mi? Henry, başının etini yemek istemem ama babandan haber var mı? Henry, başının etini yemek istemem ama babandan haber var mı? | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
We'll need to adjust the seating plan. I'm not sure he'll make it. | Oturma düzeni için soruyorum da. Sanırım gelemeyecek. Oturma düzenini kurmamız lâzım. Gelebileceğini sanmıyorum. Oturma düzenini kurmamız lâzım. Gelebileceğini sanmıyorum. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Shame. He could've joined in on the killing spree. | Ne yazık. Atış talimine katılabilirdi. Yazık. Silah atışlarına katılabilirdi. Yazık. Silah atışlarına katılabilirdi. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
It's how men bond, apparently. | Görünüşe göre, erkekler böyle bağlanıyor. Demek ki erkekler böyle davranıyor. Demek ki erkekler böyle davranıyor. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Philip. PHILIP: Pull. | Philip. Fırlat. Philip. Ateş. Philip. Ateş. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
LUCILLE: Philip, they're here. | Phillip, geldiler. Philip, geldiler. Philip, geldiler. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Are you ready for this? It's a real circus. | Bunun için hazır mısın? Buna hazır mısın? Gerçek atış alanıdır. Buna hazır mısın? Bu işin şakası yok. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Yes, I am, sir. | Evet, hazırım, efendim. Evet, hazırım efendim. Evet, hazırım efendim. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |
Hope you know what you've signed on for. With Clare, I mean. | Umarım Clare ile nasıl bir işe kalkıştığının farkındasındır. Umarım neye imza attığının farkındasındır. Clare ile yani. Umarım neye imza attığının farkındasındır. Clare ile yani. | The Time Traveler's Wife-1 | 2009 | ![]() |