Search
English Turkish Sentence Translations Page 151384
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Where youth overflows let's go to the beach | Gençliğin çok olduğu yere, Haydi kumsala gidelim. Gençlik ateşinin alevlendiği yere, Gidelim kumsala... Gençlik ateşinin alevlendiği yere, Gidelim kumsala... Gençlik ateşinin alevlendiği yere, Gidelim kumsala... | Soom-1 | 2007 | |
| I'm going to bury myself in love | Kendimi aşka gömeceğim. Kendimi dolduracağım aşkla... Kendimi dolduracağım aşkla... Kendimi dolduracağım aşkla... | Soom-1 | 2007 | |
| I get that feeling when i die. | Ölünce bunu hissederim. O hissi ölürken tadacağım. O hissi ölürken tadacağım. O hissi ölürken tadacağım. | Soom-1 | 2007 | |
| My body suddenly | Vücudum aniden Vücudum aniden... Vücudum aniden... Vücudum aniden... | Soom-1 | 2007 | |
| Swells up like a balloon. | bir balon gibi şişer. ...balon gibi şişecek. ...balon gibi şişecek. ...balon gibi şişecek. | Soom-1 | 2007 | |
| This sound fills my ears. | Bu ses kulaklarımı doldurur. Bu ses kulaklarımda inleyecek. Bu ses kulaklarımda inleyecek. Bu ses kulaklarımda inleyecek. | Soom-1 | 2007 | |
| My eyes hurt. | Gözlerim acır. Gözlerim yanacak. Gözlerim yanacak. Gözlerim yanacak. | Soom-1 | 2007 | |
| All i see is yellow. | Tek gördüğüm şey sarıdır. Tüm göreceğim korku olacak. Tüm göreceğim korku olacak. Tüm göreceğim korku olacak. | Soom-1 | 2007 | |
| Oh no. | Hayır. Olamaz. Olamaz. Olamaz. | Soom-1 | 2007 | |
| I've become a bird. | Bir kuş oldum. | Soom-1 | 2007 | |
| I've become the wind. | Rüzgâr oldum. Rüzgar oldum. Rüzgar oldum. Rüzgar oldum. | Soom-1 | 2007 | |
| I see all around. | Her yeri görüyorum. | Soom-1 | 2007 | |
| I've disappeared. | Ortadan kayboldum. Gözden kayboldum. Gözden kayboldum. Gözden kayboldum. | Soom-1 | 2007 | |
| I see myself from far away. | Kendimi uzaklardan görüyorum. Çok uzaktan kendimi görebiliyorum. Çok uzaktan kendimi görebiliyorum. Çok uzaktan kendimi görebiliyorum. | Soom-1 | 2007 | |
| There're... | Benden... | Soom-1 | 2007 | |
| Thousands of me. | binlercesi var. ...binlercesi var. ...binlercesi var. ...binlercesi var. | Soom-1 | 2007 | |
| Wait, wait, wait. | Bekle, bekle, bekle. Dur, dur, dur. Dur, dur, dur. Dur, dur, dur. | Soom-1 | 2007 | |
| Wait! Lt'll be over soon. | Bekle! Yakında bitecek. Dur! Yakında geleceğim. Dur! Yakında geleceğim. Dur! Yakında geleceğim. | Soom-1 | 2007 | |
| Wait. | Bekle. Dur! Dur! Dur! | Soom-1 | 2007 | |
| Wait! | Bekle! Dur! Dur! Dur! | Soom-1 | 2007 | |
| What did i say? | Ne dedim? Ne dedim ben? Ne dedim ben? Ne dedim ben? | Soom-1 | 2007 | |
| Sometimes i do this. | Bazen bunu yapıyorum. Bazen böyle oluyorum. Bazen böyle oluyorum. Bazen böyle oluyorum. | Soom-1 | 2007 | |
| I want to go into the water | Bunu yine hissetmek için... Bazen tekrar öyle hissedebilmek için... Bazen tekrar öyle hissedebilmek için... Bazen tekrar öyle hissedebilmek için... | Soom-1 | 2007 | |
| To feel this again. | ...suya tekrar girmek istiyorum, ...suyun içinde kalmak istiyorum. ...suyun içinde kalmak istiyorum. ...suyun içinde kalmak istiyorum. | Soom-1 | 2007 | |
| But i'm too scared to. | ama bunu yapmaya çok korkuyorum. Ama yapmaya korkuyorum da. Ama yapmaya korkuyorum da. Ama yapmaya korkuyorum da. | Soom-1 | 2007 | |
| It's very nice. | Çok güzel. Çok hoştu. Çok hoştu. Çok hoştu. | Soom-1 | 2007 | |
| I'm scared. | Korkuyorum. Korktum. Korktum. Korktum. | Soom-1 | 2007 | |
| It's possible only when there's no choice. | Hiç bir ihtimalin olmaması çok üzücü oluyor. Sadece başka seçenek kalmadığında yapılabilir. Sadece başka seçenek kalmadığında yapılabilir. Sadece başka seçenek kalmadığında yapılabilir. | Soom-1 | 2007 | |
| When my will doesn't matter. | Vasiyetimin bir anlamı olmayınca... Arzularım önemsizken. Arzularım önemsizken. Arzularım önemsizken. | Soom-1 | 2007 | |
| It's only possible then. | ...sadece o zaman mümkün. Ancak o zaman mümkün. Ancak o zaman mümkün. Ancak o zaman mümkün. | Soom-1 | 2007 | |
| When i stand before death... | ...ölümün önünde dururken... Ölümün karşısında dikilirken... Ölümün karşısında dikilirken... Ölümün karşısında dikilirken... | Soom-1 | 2007 | |
| That's enough. It's over. | Bu kadar yeter. Görüşme bitti. Bu kadar yeter. Bitti. Bu kadar yeter. Bitti. Bu kadar yeter. Bitti. | Soom-1 | 2007 | |
| Wait! | Bekle! Durun! Durun! Durun! | Soom-1 | 2007 | |
| Are you seeing someone? | Yoksa biriyle mi görüşüyorsun? Biriyle mi görüşüyorsun? Biriyle mi görüşüyorsun? Biriyle mi görüşüyorsun? | Soom-1 | 2007 | |
| Are you getting back at me by seeing another man? | Başka biriyle görüşerek beni terk mi ediyorsun? Biriyle görüşüp benimle ödeşiyor musun? Biriyle görüşüp benimle ödeşiyor musun? Biriyle görüşüp benimle ödeşiyor musun? | Soom-1 | 2007 | |
| You should at least | En azından... En azından ev işlerini yapaydın! En azından ev işlerini yapaydın! En azından ev işlerini yapaydın! | Soom-1 | 2007 | |
| Have done the housework! | ...ev işlerini yapmış olmalıydın! | Soom-1 | 2007 | |
| And you've neglected our daughter! | Ve kızımızı da ihmal ediyorsun! Kızını da ihmâl ediyorsun! Kızını da ihmâl ediyorsun! Kızını da ihmâl ediyorsun! | Soom-1 | 2007 | |
| And what's with these clothes? | Ya bu kıyafetlerinin hâli? Hem ne bu kılık kıyafet? Hem ne bu kılık kıyafet? Hem ne bu kılık kıyafet? | Soom-1 | 2007 | |
| Where have you been going? | Nereye gidiyordun? Koca gün neredeydin? Koca gün neredeydin? Koca gün neredeydin? | Soom-1 | 2007 | |
| I did my part at least when i was cheating! | En azından aldatma konusunda üstüme düşeni yaptım! Ben aldatırken, sorumluluklarımı yerine getirirdim en azından. Ben aldatırken, sorumluluklarımı yerine getirirdim en azından. Ben aldatırken, sorumluluklarımı yerine getirirdim en azından. | Soom-1 | 2007 | |
| Feels good? | İyi hissettiriyor mu? İyi geliyor mu? Evet, geliyor. İyi geliyor mu? Evet, geliyor. İyi geliyor mu? Evet, geliyor. | Soom-1 | 2007 | |
| Yeah, it feels good. | Evet, iyi hissettiriyor. | Soom-1 | 2007 | |
| This is really important. | Bu gerçekten önemli. Bu bölüm gerçekten önemli. Bu bölüm gerçekten önemli. Bu bölüm gerçekten önemli. | Soom-1 | 2007 | |
| It feels good there. Yes. | İyi hissediyorum. Evet. Orası iyi geliyor. Peki. Orası iyi geliyor. Peki. Orası iyi geliyor. Peki. | Soom-1 | 2007 | |
| You idiots. | Sizi gerzekler. | Soom-1 | 2007 | |
| My wife just went inside. | Karım az önce içeriye girdi. | Soom-1 | 2007 | |
| Can you tell me who she's visiting? | Kimi ziyaret ettiğini bana söyleyebilir misiniz? | Soom-1 | 2007 | |
| A road blooming with swaying cosmos flowers | Kozmos çiçekleriyle tomurcuklanan bir yol, | Soom-1 | 2007 | |
| I walk on this fragrant autumn road | Bu güzel kokulu, Sonbahar yolunda yürüyorum. | Soom-1 | 2007 | |
| I wait anxiously | Endişeli bir şekilde bekliyorum. | Soom-1 | 2007 | |
| With the heart of tinged autumn leaves i sing | Kalbimdeki sonbahar yapraklarının sesiyle şarkı söylüyorum. | Soom-1 | 2007 | |
| A long sigh forms on the leaves | Yaprakların üzerine uzun bir iç çekişi siniyor. | Soom-1 | 2007 | |
| Hiding in the flower | Çiçekten saklanarak. | Soom-1 | 2007 | |
| For hating the cold wind | Soğuk rüzgardan nefret ettiği için, | Soom-1 | 2007 | |
| A road blooming | Kozmos çiçekleriyle... | Soom-1 | 2007 | |
| With swaying cosmos flowers | ...tomurcuklanan bir yol, | Soom-1 | 2007 | |
| I walk | Yürüyorum, | Soom-1 | 2007 | |
| Fall really excites people's hearts. | Sonbahar gerçekten insanların kalplerini heyecanlandırıyor. | Soom-1 | 2007 | |
| Just watching the red leaves of the trees | Ağaçlardaki kırmızı yaprakları izlemek bile | Soom-1 | 2007 | |
| Makes me burst into flames. | benim alevlere karışmamı sağlıyor. | Soom-1 | 2007 | |
| Feels like a vague dream. | Belirsiz bir rüya gibi. | Soom-1 | 2007 | |
| This is seorak mountain. | Bu Seorak Dağı. | Soom-1 | 2007 | |
| I'm fascinated while watching | Seorak Dağındaki... | Soom-1 | 2007 | |
| The autumn trees at seorak mountain. | ...sonbahar ağaçlarını izlerken büyüleniyorum. | Soom-1 | 2007 | |
| Standing on the other side, a man was looking at the autumn trees, | Diğer tarafta dururken, adamın biri, aynı senin gibi... | Soom-1 | 2007 | |
| Like you are now. I loved that man. | ...Seorak ağacını izliyordu. O adama aşıktım. | Soom-1 | 2007 | |
| I said stop it! | Sana durmanı söyledim! | Soom-1 | 2007 | |
| That visiting room looked like | Bu ziyaretçi odası... | Soom-1 | 2007 | |
| Seorak mountain, where we first met. | ...ilk buluştuğumuz yer olan, Seorak Dağına benziyor. | Soom-1 | 2007 | |
| It's been ten years already... | Neredeyse on yıl olmuş... | Soom-1 | 2007 | |
| Just die instead. | Onun yerine sadece öl. | Soom-1 | 2007 | |
| I said no, so stop pushing it. | Hayır dedim, o yüzden zorlamayı bırak. | Soom-1 | 2007 | |
| Not even tomorrow and next week, bye. | Yarın ve gelecek hafta bile değil, güle güle. | Soom-1 | 2007 | |
| I said not now! | Şimdi olmaz dedim! | Soom-1 | 2007 | |
| I'm sorry, but it's over. | Üzgünüm, ama bitti. | Soom-1 | 2007 | |
| I won't meet her anymore, | Artık onunla görüşmeyeceğim, | Soom-1 | 2007 | |
| So you do the same. | o yüzden sen de öyle yap. | Soom-1 | 2007 | |
| Why the hell are you seeing a prisoner on death row? | Hangi akla hizmet gidip bir idam mahkumuyla görüşüyorsun? | Soom-1 | 2007 | |
| Are you trying to blow my self Esteem? | Kendime olan öz güvenimi mi yıkmaya çalışıyorsun? | Soom-1 | 2007 | |
| You can't go to the prison anymore. | Artık hapishaneye gidemezsin. | Soom-1 | 2007 | |
| She won't come anymore. | Artık gelmeyecek. | Soom-1 | 2007 | |
| Don't wait for her. | O'nu bekleme. | Soom-1 | 2007 | |
| I'll be good to her. | O'na iyi davranacağım. | Soom-1 | 2007 | |
| I told you that it's over... | Sana artık bittiğini söylemiştim... | Soom-1 | 2007 | |
| I said don't go! Stop it! | Sana gitme dedim! Kes şunu! | Soom-1 | 2007 | |
| I've been patient enough. | Yeterince sabırlı davrandım. | Soom-1 | 2007 | |
| You've done enough now. | Bu kadar yetti artık. | Soom-1 | 2007 | |
| You saw me end it. | Beni gördün, bitir şunu. | Soom-1 | 2007 | |
| I'm sorry. I did a terrible thing. | Özür dilerim. Çok kötü bir şey yaptım. | Soom-1 | 2007 | |
| Know who that bastard killed? | O piçin kimi öldürdüğünü biliyor musun? | Soom-1 | 2007 | |
| I can't let you meet that brutal bastard! | O vahşi piçi görmene izin veremem! | Soom-1 | 2007 | |
| Why him of all people? | Başkaları varken neden O? | Soom-1 | 2007 | |
| Did i do such a cruel thing? | Ben o kadar kötü bir şey mi yaptım? | Soom-1 | 2007 | |
| You can't go over my dead body. | Cesedimi çiğnemen lâzım. | Soom-1 | 2007 | |
| You want to see me go crazy? | Delirdiğimi mi görmek istiyorsun? | Soom-1 | 2007 | |
| If you go, | Eğer gidersen... | Soom-1 | 2007 | |
| Who knows what i'll do. | ...ne yaparım Allah bilir. | Soom-1 | 2007 | |
| Let's stop. | Haydi dur. | Soom-1 | 2007 | |
| Let's stop for our kid's sake. | Çocuğumuzun hatırı için dur. | Soom-1 | 2007 |