Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19062
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
I know how important your individuality is. | Kişiliğine ne kadar önem verdiğini biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I do. I just... This whole thing with your parents | Gerçekten. Sadece ailenin benden... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
hating me, it's throwing me off my game. | ...hoşlanmaması, beni şaşkına çevirdi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I need a hit, clearly. But it's not gonna be your sock shirt. | Belli ki bir başarıya ihtiyacım var. Ama bu senin çorap bluzun olmayacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't think the sock shirt was the key to my dad's heart. | Çorap bluzun babamı etkileyeceğini sanmıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know what the key to my heart is? What? | Beni neyin etkilediğini biliyor musun? Ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Those little '60s hats. | 60'lı yılların küçük şapkaları. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They really turn me on. Really? | Çok tahrik ederler beni. Sahiden mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're getting kind of into your role there, Jack. Oh, really? | Rolüne iyice kendini kaptırdın, Jack. Öyle mi dersin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You look great. Thank you. | Harika görünüyorsun. Teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Have you guys been drinking? Yeah, a little bit. | İçki mi içiyordunuz? Evet, birazcık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is Trevor. This is my girlfriend, Felicity. | Tanıştırayım. Travor. Kız arkadaşım, Felicity. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Where's the keg? It's in the kitchen. | Fıçı bira nerede? Mutfakta. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What's going on? Oh, we got kicked out of o chem. | Neler oluyor? Organik kimyadan atıldık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? I don't want to talk about it. | Ne? Bahsetmek istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, don't really want to talk about it, | Evet, gerçekten konuşmak istemiyoruz... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
so, uh, where's the keg? | ...bira neredeydi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I think it's still in the kitchen. Right. | Galiba mutfakta. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Let's go get lit, bro. | Hadi, kafaları çekelim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
See ya. All right. | Görüşürüz. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'll talk to you about that later. | Sonra anlatırım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
A kiss for you. That's your gambling ritual? | Bir öpücük. Kumar ritüelin mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It works. Watch. | İşe yarar. İzle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The idea is to get three of a kind. | Amaç üç aynı şeyin çıkması. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You have to put in three dollars, not one. | Üç dolar koyman gerekiyor, bir dolar değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why three? Then I lose three times as much. | Arabamı çektikleri yere. Tüm eşyalarım arabanın içinde. Neden üç? O zaman üç katı kaybederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Put in one and hit a jackpot, you barely win anything. | Eğer bir dolar koyarsan ve sana çıkarsa, pek bir şey kazanmazsın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You gotta maximize your chances. | Şansını arttırman gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That lady knows how to play. Five dollars a pull. Smart woman. | Bu bayan oynamayı biliyor. Her sefer için beş dolar. Akıllı kadın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do it again. You're gonna win this time. | Bir daha yap. Bu sefer kazanacağız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is like love. | Aşk gibi bir şey bu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You put your heart on the line, and it comes up snake eyes. | Kalbini riske edersin ve şans yüzüne güler. Biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's what's so great about Lionel. | Lionel da bu yüzden çok harikadır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
For him, love is dancing on the ceiling. There's always hope. | Onun için aşk tavanda dans etmek gibidir. Her zaman bir umut vardır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right, this time I put in three. | Pekâlâ, bu sefer 3 dolar koyuyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Put in three. One, two, three. | 3 dolar. Bir, iki, üç. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This kissing reminds me of Samuel. Give me the phone. | Bu öpücükler bana Samuel'ı hatırlattı. Telefonu ver. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're not calling him. I can't take it. | Arayamazsın. Daha fazla dayanamıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Give me the phone! I'm not giving you the phone. | Neden onunki seninkinin önüne geçiyor? Ver telefonu! Telefonu vermeyeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I want to see if he called. Hey, come on! | Bir çeki ödemedin ve hesapta para var? Aramış mı bakmak istiyorum. Hey, yapma! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, I got 21. | Çok basitler. Vurmak, ısırmak, tükürmek yok. Bak, 21 oldu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's not 21. That's a jackpot! | 21 değil bu. Büyük ikramiye. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Here. Hold the phone. | Al, telefonu al. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, my God! Okay. | Aman Tanrım! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hold the phone. Don't touch my money! | Telefonu tut. Parama dokunmayın! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Your Highness, we will discuss the location of your hidden rebel base." | "Majesteleri, asilerinizin gizli merkezinin yerini görüşeceğiz." | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, Darth... Call me Richard. | Evet, Darth... Richard de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, Richard, you must be thirsty. Do you want a drink? | Richard, susamış olmalısın. İçecek bir şey ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, that'd be great. | Evet, harika olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, can you hold on a minute? | Bir dakika bekler misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's stuck! What? | Sıkıştı! Ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My mask! I can't get it off! It's stuck? | Maskem. Çıkartamıyorum! Sıkıştı mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Cheers, gentlemen. | Şerefe, beyler. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Come on, come on, come on. | Ne yapıyorsun? Dr. Zwick... Hadi, hadi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No tequila shots? | Sen tekila içmiyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You wanna talk about it? | Konuşmak ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just felt like I was ten years old. | Konuşmak ister misin? Kendimi 10 yaşında gibi hissettim yine. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Like I knew I was right, but it just didn't matter. | Haklı olduğumu biliyordum ama hiçbir işe yaramıyordu. Kalbimi kırıyorsun. Hayır. Dürüst davranıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He just would not admit he was wrong. | Hatalı olduğunu bir türlü kabul etmedi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Reminded me of the same old crap my father used to pull. | Babamın yaptığı şeyleri hatırlattı bana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ow! Ow! Take it easy! How did you get this thing on? | Yavaş ol! Bunu nasıl taktın ki? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I got a chick out there who's hot for me. She's practically a sure thing. | İçeride bana hayran bir kız var. Çantada keklik. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I have to have my lips accessible if I'm going to make this happen. | Eğer bir şey olacaksa, dudaklarımın ulaşılabilir olması gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Maybe we can cut it off. What, are you nuts? | Belki kesebiliriz. Ne, kafayı mı yedin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This isn't some Wal Mart special. This baby's Coad made. | Wal Mart'tan alınmış bir şey değil bu. Bunu ben yaptım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's worth a lot of money. No cutting. | Çok değerli. Kesmek yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Now, try again. Come on. Bring it. | Şimdi, bir daha dene. Hadi. Hadi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm okay! Oh, shoot! | Ben iyiyim. Hay Allah! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm starving. You wanna get something to eat? Let's get something to eat. | Çok acıktım. Bir şeyler yemek ister misin? Hadi, gidip bir şeyler yiyelim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing? He's out, man. | Ne yapıyorsun? Kendinden geçti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Trevor! I was building that! | Trevor! İnşa ediyordum! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Shut up, man! Wake up, Trevor. | Kes sesini! Uyan, Trevor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Call 911 right now. | Hemen 911'i ara. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You came in with Trevor O'Donnell? Yes. How's he doing? | Evet. Gerçekten iyi misin? Kalmamı istemediğine emin misin? Trevor O'Donnell'la geldiniz, değil mi? Evet. Durumu nasıl? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's in a coma. My God. | Komada. Tanrım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
His blood alcohol level was.38. The legal limit is.08. | Kanındaki alkol oranı 0.38'di. Yasal sınır 0.08'dir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's good you called when you did. Otherwise, he'd be dead. | Araman çok iyi olmuş. Yoksa ölürdü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is he gonna make it? We won't know for a while. | İyileşecek mi? Daha bir süre bilemeyeceğiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You two should go home. Get some sleep. | Siz eve gidin. Biraz uyuyun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All we can do now is wait. | Şimdilik sadece bekleyeceğiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing? Freezing my head. | Ne yapıyorsun? Kafamı donduruyorum. Bu yüzden mi? Eğer öyle ise çok iğrenç. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Cold causes shrinkage. That is never gonna work. | Soğuk küçülmesini sağlar. Hiç işe yaramaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You kidding me? This baby's gonna slide right off. | Şaka mı ediyorsun? Kafamdan kayıp, çıkacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ah. Oh, hey there. Just chilling out. | Merhabalar. Biraz serinliyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, yeah. It was nice to meet you, too. | Evet. Ben de tanıştığımıza memnun oldum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's so weird. I did a tequila shot with that guy, Trevor. | Çok tuhaf. Trevor'la ben de tekila içtim. Belki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He seemed wasted, but I had no idea how bad. | Küfelikti ama ne kadar kötü durumda olduğunu bilmiyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Kinda makes Halloween seem stupid, doesn't it? | Cadılar Bayramı'nın ne kadar aptalca olduğunu anlamamı sağladı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. | Peki. ...Andrew için şimdi yapmak istediğim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, see ya. | Görüşürüz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Stupid, stupid, stupid! | Aptal, aptal, aptal! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's okay. It's not like we lost everything. | Önemli değil. Daha her şeyimizi kaybetmedik. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I got a few pennies left. | Birkaç kuruşum kaldı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I guess my lips aren't as lucky as I thought. | Sanırım dudaklarım sandığım kadar şanslı değilmiş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Now I have no money, no love, no Lionel, no nothing. | * Marşlar yazardım hakkında * Şimdi elimde ne para, ne aşk, ne Lionel var. Hiçbir şey yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Except a lot of blackheads. | Bir sürü siyah nokta dışında. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Javier, I'm sure Samuel's gonna call you. | Javier, Samuel'ın arayacağına eminim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The one thing this extravaganza has taught me, don't gamble with the heart. | Bu olay bana bir şey öğretti, kalbinle kumar oynama. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's the whole point. If you don't play, you can't win. | Ama mesele de bu. Oynamazsan, kazanamazsın. Evet, biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But it's rigged! The house always wins. | Ama hileli. Her zaman kumarhane kazanır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |