Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169765
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Spare a spoon? He's not getting a spoon. | Peki kaşık? Kaşık falan vermiyoruz. Yedek kaşık var mı? Kaşık filan almayacak. Peki kaşık? Kaşık falan vermiyoruz. | The Road-1 | 2009 | |
| Pull it. | Çek onu. Yukarı çek. Çek onu. | The Road-1 | 2009 | |
| You got it. Eat it. It's good. | Açtın. Ye hadi, güzeldir. Tamamdır. Ye şimdi. Güzel. Açtın. Ye hadi, güzeldir. | The Road-1 | 2009 | |
| I see him. | Ben de görüyorum. Görüyorum. Ben de görüyorum. | The Road-1 | 2009 | |
| I know what you gonna ask me. The answer is "No". | Bana ne soracağını biliyorum. Ama cevap hayır olacak. Bana ne soracağını biliyorum. Cevabım "hayır". Bana ne soracağını biliyorum. Ama cevap hayır olacak. | The Road-1 | 2009 | |
| What's the question? | Neymiş soru? Soru ne ki? Neymiş soru? | The Road-1 | 2009 | |
| We can't keep him. | Ona bakamayız. Onu yanımıza alamayız. Ona bakamayız. | The Road-1 | 2009 | |
| You'd have dinner with us? | Bizimle akşam yemeği yer misin? Bizimle akşam yemeği yer miydin? Bizimle akşam yemeği yer misin? | The Road-1 | 2009 | |
| I don't know. What do I have to do? | Bilmiyorum. Ne yapmam gerekiyor? Bilmiyorum. Ne yapmam gerek? Bilmiyorum. Ne yapmam gerekiyor? | The Road-1 | 2009 | |
| You'd have to do anything. You walk okay? | Bir şey yapman gerekmiyor. Yürüyebilir misin? Bir şey yapman gerekecek? Yürüyebilir misin? Bir şey yapman gerekmiyor. Yürüyebilir misin? | The Road-1 | 2009 | |
| Help him. You help him. | Yardım et ona. Yardım etmek mi? Yardım et. Ona yardım et. Yardım et ona. Yardım etmek mi? | The Road-1 | 2009 | |
| I can't. I can walk. | Yapamam. Yürüyebilirim. | The Road-1 | 2009 | |
| Ninety. Ninety my ass. | 90. Hadi oradan! Doksan. Külâhıma anlat. 90. Hadi oradan! | The Road-1 | 2009 | |
| Is that what you tell people, so they wont hurt you? Aha. | Sana zarar vermesinler diye, insanlara böyle mi söylüyorsun? Öyle. İnsanlara da, sana dokunmasınlar diye böyle mi diyorsun? Sana zarar vermesinler diye, insanlara böyle mi söylüyorsun? Öyle. | The Road-1 | 2009 | |
| It'll work? Nope. | İşe yarıyor mu? Hayır. İşe yarıyor mu peki? Hayır. İşe yarıyor mu? Hayır. | The Road-1 | 2009 | |
| What's your name? Ely. | Adın ne? Ely. | The Road-1 | 2009 | |
| Ely? What's wrong with Ely? | Ely mı? Nesi varmış Ely'ın? Tutma onun elini. Ely? Ely'nin nesi var? Ely mı? Nesi varmış Ely'ın? Tutma onun elini. | The Road-1 | 2009 | |
| Don't hold his hand. | Elini tutma. | The Road-1 | 2009 | |
| That little boy. Is he your little boy? | Küçük bir çocuk. Senin mi bu ufaklık? Küçük çocuk. Senin mi? Küçük bir çocuk. Senin mi bu ufaklık? | The Road-1 | 2009 | |
| I don't know. I can't see really good. | Bilmiyorum. Gözlerim pek iyi görmüyor. Bilmiyorum. Çok iyi göremiyorum. Bilmiyorum. Gözlerim pek iyi görmüyor. | The Road-1 | 2009 | |
| Is that right? Yeah. | Doğru mu bu? Evet. Doğru söylüyorsun? Evet. Doğru mu bu? Evet. | The Road-1 | 2009 | |
| No, I can tell somebody's there. | Hayır, ama orada biri var diyebilirim. Hayır, ama orada biri olduğunu söyleyebilirim. Hayır, ama orada biri var diyebilirim. | The Road-1 | 2009 | |
| You have a good little boy. | İyi bir oğlun var. | The Road-1 | 2009 | |
| Time for you to go to sleep. No. Yes | Pekala. Artık uyuyorsun. Olmaz. Olur. Uyku vakti geldi. Pekala. Artık uyuyorsun. Olmaz. Olur. | The Road-1 | 2009 | |
| Good night. G'night. | İyi geceler. İyi geceler. | The Road-1 | 2009 | |
| Good night. Goto sleep. G'night son. | İyi geceler. Uyu artık. İyi geceler evlat. İyi geceler. Uyu hadi. İyi geceler. Uyu artık. İyi geceler evlat. | The Road-1 | 2009 | |
| You see that or can't you? There. | Görüyor musun? Haklarım seni. Onu görüyor musun görmüyor musun? İşte. Görüyor musun? Haklarım seni. | The Road-1 | 2009 | |
| When I saw that boy | Bu çocuğu gördüğümde... Oğlunu gördüğümde... Bu çocuğu gördüğümde... | The Road-1 | 2009 | |
| I thought I've died and he | ...öldüğümü sandım. O... ...öldüğümü ve bir melek... ...öldüğümü sandım. O... | The Road-1 | 2009 | |
| was an angel. | O bir melekti. ...olduğumu sandım. O bir melekti. | The Road-1 | 2009 | |
| I had a boy one time. Of my own. | Zamanında bende de bir çocuk vardı. Öz oğlum. Bir zamanlar benim de oğlum vardı. Kendi oğlum. Zamanında bende de bir çocuk vardı. Öz oğlum. | The Road-1 | 2009 | |
| I never thought I'd see a child again. | Bir daha çocuk görebileceğimi hiç sanmıyordum. Tekrar çocuk göreceğim hiç aklıma gelmezdi. Bir daha çocuk görebileceğimi hiç sanmıyordum. | The Road-1 | 2009 | |
| Never thought that would... happen to me. | Böyle bir şeyi göreceğim... hiç aklıma gelmezdi. Tekrar başıma geleceğini hiç düşünmedim. Böyle bir şeyi göreceğim... hiç aklıma gelmezdi. | The Road-1 | 2009 | |
| He's an angel. To me he is a god. | O bir melek. O bir melek. Benim içinse, Tanrı. O bir melek. | The Road-1 | 2009 | |
| I hope that's not true. | Umarım bu doğru değildir. Umarım doğru değildir. Umarım bu doğru değildir. | The Road-1 | 2009 | |
| To be on the road with the last god like that | Yola böyle, son Tanrı'yla çıkmak... Son Tanrı ile böylece yollarda olmak... Yola böyle, son Tanrı'yla çıkmak... | The Road-1 | 2009 | |
| Would be nothing but a... dangerous situation. | ...tehlikeli bir durumdan başka... ...tehlikeli bir durumdan... ...tehlikeli bir durumdan başka... | The Road-1 | 2009 | |
| What happend to your son? | Oğluna ne oldu? Senin oğluna ne oldu. Oğluna ne oldu? | The Road-1 | 2009 | |
| I can't talk about that. | Bu konuda konuşamam. Anlatamam. Bu konuda konuşamam. | The Road-1 | 2009 | |
| Not with you... anyway. | Ne seninle, ne de başkasıyla. Sonuçta seninle değil. Ne seninle, ne de başkasıyla. | The Road-1 | 2009 | |
| I knew this was coming. This or something like it. | Bunun geleceğini biliyordum. Bunun ya da benzer bir şeyin. Böyle olacağını biliyordum. Bunun ya da buna benzer bir şeyin. Bunun geleceğini biliyordum. Bunun ya da benzer bir şeyin. | The Road-1 | 2009 | |
| There were warnings. | Uyarılar vardı. | The Road-1 | 2009 | |
| Some people thought it was a con. I always believed in it. | Bazıları dalavere olduğunu düşünüyordu. Bense hep inandım. Bazı insanlar üçkâğıt olduğunu sandılar. Bense her zaman inandım. Bazıları dalavere olduğunu düşünüyordu. Bense hep inandım. | The Road-1 | 2009 | |
| Did you try to get ready for it? | Buna hazırlanmayı denedin mi peki? Ona hazırlık yapmaya çalıştın mı? Buna hazırlanmayı denedin mi peki? | The Road-1 | 2009 | |
| What would you do? | Ne yapabilirsin ki? Sen olsan yapar mıydın? Ne yapabilirsin ki? | The Road-1 | 2009 | |
| Even if you knew what to do you wouldn't know what to do. | Ne yapılacağını bilsen bile, ne yapacağını bilemezdin. Ne yapacağını bilsen bile ne yapacağını şaşırırdın. Ne yapılacağını bilsen bile, ne yapacağını bilemezdin. | The Road-1 | 2009 | |
| Supposing | Hayatta kalan... | The Road-1 | 2009 | |
| you were the last man left alive? | ...son adam olacağını farz edebilir misin? ...son adam olduğunu düşünerek mi? ...son adam olacağını farz edebilir misin? | The Road-1 | 2009 | |
| How would you know that? That you're the last man alive? | Bunu nasıl bilebilirsin ki? Yani, hayatta kalan son adam olacağını? Bunu nasıl bilebilirdin? Hayatta kalan son kişi olacağını? Bunu nasıl bilebilirsin ki? Yani, hayatta kalan son adam olacağını? | The Road-1 | 2009 | |
| I guess you'll know it. You just be it. | Bilebileceğini sanmıyorum. Öylece... oluverirsin. Bilmen gerek. Oluverirsin işte. Bilebileceğini sanmıyorum. Öylece... oluverirsin. | The Road-1 | 2009 | |
| Maybe God would know. God would know what? | Belki Tanrı bilebilirdi. Tanrı neyi bilebilirdi? Belki Tanrı bilirdi. Tanrı neyi bilirdi dedin? Belki Tanrı bilebilirdi. Tanrı neyi bilebilirdi? | The Road-1 | 2009 | |
| God would know what? What he knows? | Tanrı neyi bilebilirdi? Ne bilebilir ki o? Tanrı neyi bilirdi? Ne bilir ki? Tanrı neyi bilebilirdi? Ne bilebilir ki o? | The Road-1 | 2009 | |
| If there's a god up there, he would have turned his back on us by now. | Yukarıda bir Tanrı varsa bile, şimdiye kadar bize sırtını çevirmişti. Şayet, yukarıda bir yerde Tanrı varsa, şimdiye kadar çoktan bize yüz çevirmiştir. Yukarıda bir Tanrı varsa bile, şimdiye kadar bize sırtını çevirmişti. | The Road-1 | 2009 | |
| Whoever made humanity, will find no humanity here, no sir. | İnsanlığı her kim yaratmışsa, burada insanlık bulamayacak. Hayır, bayım. İnsanlığı kim yarattıysa, burada insan bulamayacak, bayım. İnsanlığı her kim yaratmışsa, burada insanlık bulamayacak. Hayır, bayım. | The Road-1 | 2009 | |
| No sir. So beware. Beware. | Hayır, bayım. O yüzden, aç gözünü. Aç gözünü. Hayır bayım. Gözünü aç, aç. Hayır, bayım. O yüzden, aç gözünü. Aç gözünü. | The Road-1 | 2009 | |
| Do you wish you would die? | Ölmeyi diledin mi hiç? Ölmeyi mi arzu ederdin? Ölmeyi diledin mi hiç? | The Road-1 | 2009 | |
| No. It's foolish to ask for luxuries in times like these. | Hayır. Böyle zamanlarda, öylesi lüks şeyler istemek aptallık olur. Hayır, böyle zamanlarda lüks bir şeyler istemek aptalca olur. Hayır. Böyle zamanlarda, öylesi lüks şeyler istemek aptallık olur. | The Road-1 | 2009 | |
| He's going to die and you don't care. I care enough. | O, ölecek ve sen umursamıyorsun bile. Yeterince umursadım. O ölecek ve senin umurunda bile değil. Yeterince umurumda. O, ölecek ve sen umursamıyorsun bile. Yeterince umursadım. | The Road-1 | 2009 | |
| When we're out of food you'll have more time to think about it. | Yiyeceğimiz tükendiğinde, belki bunu düşünmeye zaman bulursun. Yiyeceğimiz bittiğinde, bunu düşünmek için yeterince vaktin olacak. Yiyeceğimiz tükendiğinde, belki bunu düşünmeye zaman bulursun. | The Road-1 | 2009 | |
| Yeah, but... you always say watch out for bad guys. | Evet ama... Hep kötü adamlara dikkat et diyorsun. Evet, ama... "Kötü adamlardan kendini sakın" derdin. Evet ama... Hep kötü adamlara dikkat et diyorsun. | The Road-1 | 2009 | |
| That old man wasn't a bad guy. We can't even tell him. | O yaşlı adam kötü biri değildi. Artık bunu göremiyorsun bile. Yaşlı adam kötü bir adam değildi. Ona söyleyemiyoruz bile. O yaşlı adam kötü biri değildi. Artık bunu göremiyorsun bile. | The Road-1 | 2009 | |
| That'll keep it safe. | Bunlar onu güvende tutacaktır. Bu, onu güvende tutacaktır. Bunlar onu güvende tutacaktır. | The Road-1 | 2009 | |
| Do you know where we are? About a hundred miles from the coast. | Nerede olduğumuzu biliyor musun? Sahilin yaklaşık 160 km uzağındayız. Nerede olduğumuzu biliyor musun? Sahilden yaklaşık yüz mil uzakta. Nerede olduğumuzu biliyor musun? Sahilin yaklaşık 160 km uzağındayız. | The Road-1 | 2009 | |
| As the crow flies. | Kuş uçuşu. | The Road-1 | 2009 | |
| As the crow flies? | Kuş uçuşu mu? | The Road-1 | 2009 | |
| It means going in a straight line. Which we can't. | Yani, düz bir çizgi üzerinde yol almak. Onu da biz yapamayız. Düz bir çizgide gitmek demek. Bizim yapamayacağımız bir şey. Yani, düz bir çizgi üzerinde yol almak. Onu da biz yapamayız. | The Road-1 | 2009 | |
| There's not any crows. Are there? Just in books. | Kuş falan kalmamıştır. Değil mi? Sadece kitaplarda. Hiç karga yok, değil mi? Sadece kitaplarda. Kuş falan kalmamıştır. Değil mi? Sadece kitaplarda. | The Road-1 | 2009 | |
| Yes. Just in books. | Evet, sadece kitaplarda. | The Road-1 | 2009 | |
| Do you think there could be crows somewhere? | Buralarda kuş olabilir mi sence? Sence bir yerlerde karga olabilir mi? Buralarda kuş olabilir mi sence? | The Road-1 | 2009 | |
| It's unlikely. | Öyle bir ihtimal yok. Pek sanmam. Öyle bir ihtimal yok. | The Road-1 | 2009 | |
| They fly to Mars or someplace? | Mars'a falan mı uçtular yoksa? Mars'a veya başka bir yere mi uçtular? Mars'a falan mı uçtular yoksa? | The Road-1 | 2009 | |
| You know what: Let's go back. | Aslına bakarsan... Geri dönelim. bir şey söyleyeyim mi? Geri dönelim. Aslına bakarsan... Geri dönelim. | The Road-1 | 2009 | |
| What is it? | Bu ne? O da ne? Bu ne? | The Road-1 | 2009 | |
| Let's go. Come on. | Gidelim, hadi! Gidelim. Hadi. Gidelim, hadi! | The Road-1 | 2009 | |
| ...no, no... | Hayır, hayır! ...hayır, hayır... Hayır, hayır! | The Road-1 | 2009 | |
| ...nooo... | Hayır! ...hayır... Hayır! | The Road-1 | 2009 | |
| Hey, hey, move on. Stop! | Hey, hey, bekle! Dur! Hadi, kımılda. Dur! Hey, hey, bekle! Dur! | The Road-1 | 2009 | |
| It's okay, its okay. | Sorun yok, sorun yok. Geçti, geçti. Sorun yok, sorun yok. | The Road-1 | 2009 | |
| It's okay, its okay. | Her şey yolunda. Bitti. Her şey yolunda. | The Road-1 | 2009 | |
| It's gone now. | Geçti artık. Bitti artık. Geçti artık. | The Road-1 | 2009 | |
| I tell him, he've dream about bad things hapening | Ona diyorum ki, rüyanda kötü şeyler olduğunu görüyorsan... Ona diyorum ki, rüyanda kötü şeyler görüyorsa... Ona diyorum ki, rüyanda kötü şeyler olduğunu görüyorsan... | The Road-1 | 2009 | |
| shows him still fighting, you're still alive. | ...bu, hala mücadele ediyorsun demektir. Hala hayattasın demektir. ...bu hala mücadele ettiğini, hayatta olduğunu gösterir. ...bu, hala mücadele ediyorsun demektir. Hala hayattasın demektir. | The Road-1 | 2009 | |
| When you start a dream about good things | Rüyanda iyi şeyler olduğunu görmeye başlarsan... İyi şeyler görmeye başladığın zaman ise... Rüyanda iyi şeyler olduğunu görmeye başlarsan... | The Road-1 | 2009 | |
| you should start to worry. | ...işte o zaman endişelenmelisin. ...endişelenmeye başlasan iyi olur. ...işte o zaman endişelenmelisin. | The Road-1 | 2009 | |
| Closer than we think. | Düşündüğünden daha yakın. Düşündüğümüzden daha yakın. Düşündüğünden daha yakın. | The Road-1 | 2009 | |
| That's us. And this is all sea. | Biz buradayız. İşte buralar da hep deniz. Biz şuradayız. İşte, her taraf deniz. Biz buradayız. İşte buralar da hep deniz. | The Road-1 | 2009 | |
| This... | Burası... Bu... Burası... | The Road-1 | 2009 | |
| Is it blue? | Mavi mi? ...mavi mi? Mavi mi? | The Road-1 | 2009 | |
| The sea? I don't know. | Deniz mi? Bilmiyorum. Deniz. Bilmiyorum. Deniz mi? Bilmiyorum. | The Road-1 | 2009 | |
| Used to be. | Eskiden öyleydi. Öyleydi. Eskiden öyleydi. | The Road-1 | 2009 | |
| I'm sorry, it's not blue. | Üzgünüm, mavi değilmiş. Özür dilerim, mavi değil. Üzgünüm, mavi değilmiş. | The Road-1 | 2009 | |
| We'll be all right. Just keep heading south. | İyi olacağız. Güneye gitmeye devam edeceğiz. Her şey yolunda gidecek. Sadece güneye gitmeye devam edelim. İyi olacağız. Güneye gitmeye devam edeceğiz. | The Road-1 | 2009 | |
| What's on the other side? | Diğer tarafta ne var? | The Road-1 | 2009 | |
| There has to be something. | Bir şeyler olmalı. bir şeyler olmalı ama. Bir şeyler olmalı. | The Road-1 | 2009 | |
| Maybe there's a father and his little boy | Belki bir baba ve küçük bir çocuk vardır... Belki de bir baba ve minik oğlu vardır. Belki bir baba ve küçük bir çocuk vardır... | The Road-1 | 2009 | |
| and they're sitting on the beach too. | ...ve bizim gibi sahilde oturuyorlardır. Bizim gibi kumsalda oturuyorlardır. ...ve bizim gibi sahilde oturuyorlardır. | The Road-1 | 2009 | |
| You allright? What is it? | İyi misin? Ne oldu? İyi misin? Bu da ne? İyi misin? Ne oldu? | The Road-1 | 2009 | |
| Feels... | Kendimi biraz... Sanki... Kendimi biraz... | The Road-1 | 2009 | |
| You're burning up. | Ateşler içindesin. Ateşten yanıyorsun. Ateşler içindesin. | The Road-1 | 2009 | |
| Sorry. It's okay. You didn't do anything wrong. | Özür dilerim. Sorun değil. Yanlış bir şey yapmadın ki. Özür dilerim. Tamam. Yanlış bir şey yapmadın. Özür dilerim. Sorun değil. Yanlış bir şey yapmadın ki. | The Road-1 | 2009 |