Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169035
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| We're going to make a couple changes in the third act. | Üçüncü sahnede birkaç degisiklik yapacagiz. Üçüncü sahnede birkaç değişiklik yapacağız. Üçüncü sahnede birkaç değişiklik yapacağız. | The Player-1 | 1992 | |
| You should set up a meeting. | Bir toplanti hazirlamalisin. Bir toplantı hazırlamalısın. Bir toplantı hazırlamalısın. | The Player-1 | 1992 | |
| Yeah, sure. | Evet, tabii ki. Evet,tabii ki. Evet,tabii ki. | The Player-1 | 1992 | |
| You have my number? Absolutely. | Sende numaram var mi? Kesinlikle. Sende numaram var mı? Kesinlikle. Sende numaram var mı? Kesinlikle. | The Player-1 | 1992 | |
| Excuse me. l'm going to say hello to those people. | Afedersiniz. Su insanlara bir merhaba diyecegim. Affedersiniz. Su insanlara bir merhaba diyeceğim. Affedersiniz. Su insanlara bir merhaba diyeceğim. | The Player-1 | 1992 | |
| Don't talk about script changes at parties. | Partilerde senaryo degisikliklerinden konusma. Partilerde senaryo değişikliklerinden konuşma. Partilerde senaryo değişikliklerinden konuşma. | The Player-1 | 1992 | |
| lt was good of you to come. Don't you look beautiful! | Gelmen çok büyük incelikti. Çok güzel görünüyorsun! | The Player-1 | 1992 | |
| You know Bonnie Sherow. Of course. How are you? | Bonnie Sherow'u tanirsin. Tabii ki. Nasilsiniz? Bonnie Sherow'u tanırsın. Tabii ki. Nasılsınız? Bonnie Sherow'u tanırsın. Tabii ki. Nasılsınız? | The Player-1 | 1992 | |
| Tri Star, right? She's at the studio. | Tri Star, degil mi? O stüdyoda. Tri Star, değil mi? O stüdyoda. Tri Star, değil mi? O stüdyoda. | The Player-1 | 1992 | |
| That's what l meant. Bring Mr. Mill a martini. And, Bonnie? | Ben de onu demek istedim. Bay Mill'e bir martini getir. Ve, Bonnie? | The Player-1 | 1992 | |
| l'll take a Ramlosa. l'll have a martini. | Ben bir Ramlosa alayim. Ben de bir martini alayim. Ben bir Ramlosa alayım. Ben de bir martini alayım. Ben bir Ramlosa alayım. Ben de bir martini alayım. | The Player-1 | 1992 | |
| Rod Steiger's here. | Rod Steiger burada. | The Player-1 | 1992 | |
| Talk to him about the Rudolph project. | Onunla Rudolph projesi hakkinda konus. Onunla Rudolph projesi hakkında konuş. Onunla Rudolph projesi hakkında konuş. | The Player-1 | 1992 | |
| He's not that hot on it, but see if you can get him to read it. | Bu konuda çok hevesli degil, ama bakalim sen onun senaryoyu okumasini saglayabilecek misin?. Bu konuda çok hevesli değil, ama bakalım sen onun senaryoyu okumasını sağlayabilecek misin? Bu konuda çok hevesli değil, ama bakalım sen onun senaryoyu okumasını sağlayabilecek misin? | The Player-1 | 1992 | |
| You know who's here? Harry Belafonte. Harry? | Kim burada biliyor musun? Harry Belafonte. Harry? | The Player-1 | 1992 | |
| Come and say hello, will you? | Gelip bir merhaba der misin? | The Player-1 | 1992 | |
| Griffin Mill. Hi. Good to see you. | Griffin Mill. Merhaba. Seni görmek güzel. | The Player-1 | 1992 | |
| Bonnie Sherow. She's gaga over you. | Bonnie Sherow. Sizin için deli oluyor. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm a big fan of yours. l saw you accept the Nelson Mandela Courage Award. | Büyük bir hayraninizim. Sizi Nelson Mandela Cesaret Ödülü'nü alirken izledim. Büyük bir hayranınızım. Sizi Nelson Mandela Cesaret Ödülü'nü alırken izledim. Büyük bir hayranınızım. Sizi Nelson Mandela Cesaret Ödülü'nü alırken izledim. | The Player-1 | 1992 | |
| Who was the villain in Ghostbusters? | Hayalet Avcilari'nda kötü adam kimdi? Hayalet Avcıları’nda kötü adam kimdi? Hayalet Avcıları’nda kötü adam kimdi? | The Player-1 | 1992 | |
| You got me there. | Beni fena yakaladin. Beni fena yakaladın. Beni fena yakaladın. | The Player-1 | 1992 | |
| l got this | Bana su Bana şu... Bana şu... | The Player-1 | 1992 | |
| l got this postcard. Harassment kind of stuff. | Bana su kartpostal geldi. Biktirmak için herhalde. Bana şu kartpostal geldi. Bıktırmak için herhalde. Bana şu kartpostal geldi. Bıktırmak için herhalde. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's some writer l must've brushed off. | Ciddiye almadigim yazarlardan biri olmali. Ciddiye almadığım yazarlardan biri olmalı. Ciddiye almadığım yazarlardan biri olmalı. | The Player-1 | 1992 | |
| Get something to eat. There's lovely stuff over there. | Yiyecek birseyler. Surada güzel seyler var. Yiyecek bir şeyler. Şurada güzel şeyler var. Yiyecek bir şeyler. Şurada güzel şeyler var. | The Player-1 | 1992 | |
| We will in a few minutes. | Birkaç dakika içinde. | The Player-1 | 1992 | |
| Your hands are as cold as mine. | Ellerin benimkiler kadar soguk. Ellerin benimkiler kadar soğuk. Ellerin benimkiler kadar soğuk. | The Player-1 | 1992 | |
| Would you like one of these? | Bunlardan ister misin? | The Player-1 | 1992 | |
| l don't think l do. | Sanmiyorum. Sanmıyorum. Sanmıyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| Are you talking about threats? | Tehditten mi bahsediyorsun sen? | The Player-1 | 1992 | |
| No. Yes. | Hayir. Evet. Hayır. Evet. Hayır. Evet. | The Player-1 | 1992 | |
| l don't know. He's pissed off. | Bilmiyorum. Kizmis. Bilmiyorum. Kızmış. Bilmiyorum. Kızmış. | The Player-1 | 1992 | |
| l thought writers were your long suit. You're the writer's executive. | Yazarlarin senin takiminda oldugunu sanmistim. Sen yönetici yazarsin. Yazarların senin takımında olduğunu sanmıştım. Sen yönetici yazarsın. Yazarların senin takımında olduğunu sanmıştım. Sen yönetici yazarsın. | The Player-1 | 1992 | |
| Are you pitching me a dream? | Bana bir rüya mi satiyorsun? Bana bir rüya mı satıyorsun? Bana bir rüya mı satıyorsun? | The Player-1 | 1992 | |
| You don't sound sincerely interested. lt depends how good the dream is. | Ilgilenmis gibi görünmüyorsun. Bu rüyanin ne kadar iyi olduguna bagli. İlgilenmiş gibi görünmüyorsun. Bu rüyanın ne kadar iyi olduğuna bağlı. İlgilenmiş gibi görünmüyorsun. Bu rüyanın ne kadar iyi olduğuna bağlı. | The Player-1 | 1992 | |
| Levy's here. | Levy burada. | The Player-1 | 1992 | |
| Dick, what's he doing here? Goldblum? He's a friend. | Dick, onun ne isi var orada? Goldblum? O bir arkadasi. Dick, onun ne işi var orada? Goldblum? O bir arkadaşı. Dick, onun ne işi var orada? Goldblum? O bir arkadaşı. | The Player-1 | 1992 | |
| No, Larry Levy. He came with Sally. | Hayir, Larry Levy. Sally'yle gelmis. Hayır, Larry Levy. Sally'yle gelmiş. Hayır, Larry Levy. Sally'yle gelmiş. | The Player-1 | 1992 | |
| What's going on with my job? | Benim isim ne olacak? Benim işim ne olacak? Benim işim ne olacak? | The Player-1 | 1992 | |
| Everywhere l look, Larry Levy is in my face. | Baktigim her yerde, Larry Levy suratimda. Baktığım her yerde, Larry Levy suratımda. Baktığım her yerde, Larry Levy suratımda. | The Player-1 | 1992 | |
| Larry Levy is a comer. That's what comers do, they get in your face. | Larry Levy böyledir. Hep yüzüne gelir. | The Player-1 | 1992 | |
| You're a comer, too. You can handle it. Stop worrying about him. | Sen de öylesin. Basa çikabilirsin. Onun için endiselenme. Sen de öylesin. Başa çıkabilirsin. Onun için endişelenme. Sen de öylesin. Başa çıkabilirsin. Onun için endişelenme. | The Player-1 | 1992 | |
| So the rumors are true? | Yani dedikodular dogru? Yani dedikodular doğru? Yani dedikodular doğru? | The Player-1 | 1992 | |
| Rumors are always true. | Dedikodular her zaman dogrudur. Dedikodular her zaman doğrudur. Dedikodular her zaman doğrudur. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm always the last to hear about them. You're the last one to believe. | Onlari en son duyan hep ben olurum. Sen onlara son inanansin. Onları en son duyan hep ben olurum. Sen onlara son inanansın. Onları en son duyan hep ben olurum. Sen onlara son inanansın. | The Player-1 | 1992 | |
| Am l out? | Disarda miyim? Dışarıda mıyım? Dışarıda mıyım? | The Player-1 | 1992 | |
| You're not out, but you'd better start thinking about a roommate. | Disarda degilsin, ama en iyisi bir oda arkadasi düsünmeye basla. Dışarıda değilsin, ama en iyisi bir oda arkadaşı düşünmeye başla. Dışarıda değilsin, ama en iyisi bir oda arkadaşı düşünmeye başla. | The Player-1 | 1992 | |
| Relax, you can handle this. You can make it work for you. | Rahatla, halledersin. Durumu kendi lehine çevirebilirsin. | The Player-1 | 1992 | |
| Larry? Dick. Sorry to crash your party. | Larry? Dick. Partini mahvettigim için üzgünüm. Larry? Dick. Partini mahvettiğim için üzgünüm. Larry? Dick. Partini mahvettiğim için üzgünüm. | The Player-1 | 1992 | |
| Do you know everybody? l will before the night's out. | Herkesi taniyor musun? Gee bitmeden taniyacagim. Herkesi tanıyor musun? Gece bitmeden tanıyacağım. Herkesi tanıyor musun? Gece bitmeden tanıyacağım. | The Player-1 | 1992 | |
| You will, indeed. | Tanirsin, içtenlikle. Tanırsın, içtenlikle. Tanırsın, içtenlikle. | The Player-1 | 1992 | |
| Great party, Dick. Good. Did you get some food? | Harika parti, Dick. Iyi. Birseyler yediniz mi? Harika parti, Dick. İyi. Bir şeyler yediniz mi? Harika parti, Dick. İyi. Bir şeyler yediniz mi? | The Player-1 | 1992 | |
| Listen to this. | Sunu dinle. Şunu dinle. Şunu dinle. | The Player-1 | 1992 | |
| 'He lifts her dress. She kisses him harder. | 'Elbisesini kaldirir. Onu daha siki öper. 'Elbisesini kaldırır. Onu daha sıkı öper. 'Elbisesini kaldırır. Onu daha sıkı öper. | The Player-1 | 1992 | |
| He puts his hands in her underpants. She grabs his shoulders. | Ellerini onun külotunun içine sokar. Onu omuzlarindan tutar. Ellerini onun külotunun içine sokar. Onu omuzlarından tutar. Ellerini onun külotunun içine sokar. Onu omuzlarından tutar. | The Player-1 | 1992 | |
| He pulls her dress above her waist. He rubs against her wide, soft belly. | Onun etegini belinin üstüne çeker. Genis, yumusak beline dogru ilerler. Onun eteğini belinin üstüne çeker. Geniş, yumuşak beline doğru ilerler. Onun eteğini belinin üstüne çeker. Geniş, yumuşak beline doğru ilerler. | The Player-1 | 1992 | |
| Slowly he pushes her panties down to her knees. She's faint with passion. | Yavasça onun külodunu dizlerine indirir. Sehvetten yari baygindir. Yavaşça onun külotunu dizlerine indirir. Şehvetten yarı baygındır. Yavaşça onun külotunu dizlerine indirir. Şehvetten yarı baygındır. | The Player-1 | 1992 | |
| She arches her back and he lowers her down onto the buckboard. | Arkaya egilir. Onu ahira dogru indirir. Arkaya eğilir. Onu ahıra doğru indirir. Arkaya eğilir. Onu ahıra doğru indirir. | The Player-1 | 1992 | |
| The horses snort and whinny. They, too, feel her passion. | Atlar horuldar ve kisner. Onlar da, kadinin sehvetini hissetmistir. Atlar horuldar ve kişner. Onlar da, kadının şehvetini hissetmiştir. Atlar horuldar ve kişner. Onlar da, kadının şehvetini hissetmiştir. | The Player-1 | 1992 | |
| The camera moves in on the nostrils of the horse... | Kamera atlarin burun deliklerinden baslar. Kamera atların burun deliklerinden başlar. Kamera atların burun deliklerinden başlar. | The Player-1 | 1992 | |
| as the buckboard begins to shake.( | Ahir inlemektedir.( Ahır inlemektedir. Ahır inlemektedir. | The Player-1 | 1992 | |
| God! Do you believe that? Steve recommended that script. | Tanrim! Inanabiliyor musun? Steve bu senaryoyu tavsiye etti. Tanrım! İnanabiliyor musun? Steve bu senaryoyu tavsiye etti. Tanrım! İnanabiliyor musun? Steve bu senaryoyu tavsiye etti. | The Player-1 | 1992 | |
| He says they're hot for it at Universal. They're gonna have a bidding war. | Dedigine göre Universal çok ilgilenmis. Açik artirma savasi olabilirmis. Dediğine göre Universal çok ilgilenmiş. Açık artırma savaşı olabilirmiş. Dediğine göre Universal çok ilgilenmiş. Açık artırma savaşı olabilirmiş. | The Player-1 | 1992 | |
| l heard a pitch today. lt wasn't bad. Stuck on a story point, though. | Ben de bugun bir öykü duydum. Fena degildi. Bir noktada sikisti gerçi. Ben de bugün bir öykü duydum. Fena değildi. Bir noktada sıkıştı gerçi. Ben de bugün bir öykü duydum. Fena değildi. Bir noktada sıkıştı gerçi. | The Player-1 | 1992 | |
| l'm a story editor. Go. New York City, big advertising agency. | Ben hikaye editörüyüm. Devam et. New York sehri, büyük bir reklam ajansi. Ben hikaye editörüyüm. Devam et. New York şehri, büyük bir reklam ajansı. Ben hikaye editörüyüm. Devam et. New York şehri, büyük bir reklam ajansı. | The Player-1 | 1992 | |
| An account executive makes a presentation to a potential client. | Bir hesap yöneticisi potansiyel bir müsteriye bir sunum yapar Bir hesap yöneticisi potansiyel bir müşteriye bir sunum yapar. Bir hesap yöneticisi potansiyel bir müşteriye bir sunum yapar. | The Player-1 | 1992 | |
| The client promises to get back to him. | Müsteri ona geri dönecegine söz verir. Müşteri ona geri döneceğine söz verir. Müşteri ona geri döneceğine söz verir. | The Player-1 | 1992 | |
| Does it have to be advertising? That's not the problem. | Reklamcilik olmasi sart mi? Sorun o degil. Reklamcılık olması şart mı? Sorun o değil. Reklamcılık olması şart mı? Sorun o değil. | The Player-1 | 1992 | |
| The account executive keeps waiting for the client to call him back... | Yönetici onun haberini bekler... | The Player-1 | 1992 | |
| to tell him what he thought of the idea, if he got the job or not. | Isi alip almadigini ögrenmek için. İşi alıp almadığını öğrenmek için. İşi alıp almadığını öğrenmek için. | The Player-1 | 1992 | |
| But the client never calls. | Ama müsteri asla aramaz. Ama müşteri asla aramaz. Ama müşteri asla aramaz. | The Player-1 | 1992 | |
| The account executive gets so pissed off and frustrated, he becomes obsessive. | Yönetici o kadar öfkelenir ki kafasi karisir, saplantiya dönüsür. Yönetici o kadar öfkelenir ki kafası karışır, saplantıya dönüşür. Yönetici o kadar öfkelenir ki kafası karışır, saplantıya dönüşür. | The Player-1 | 1992 | |
| He decides to drive the client crazy. What does he do? | Müsteriyi bezdirmeyi planlar. Ne yapar? Müşteriyi bezdirmeyi planlar. Ne yapar? Müşteriyi bezdirmeyi planlar. Ne yapar? | The Player-1 | 1992 | |
| Sends him threatening postcards. lt's not important. | Ona tehdit kartlari gönderir. Bu da önemli degil. Ona tehdit kartları gönderir. Bu da önemli değil. Ona tehdit kartları gönderir. Bu da önemli değil. | The Player-1 | 1992 | |
| Here's the problem. How long do you think... | Sorun su. Sence ne kadar süre de... Sorun şu. Sence ne kadar süre de... Sorun şu. Sence ne kadar süre de... | The Player-1 | 1992 | |
| the account executive harasses the client... | yönetici müsteriyi biktirir... yönetici müşteriyi bıktırır... yönetici müşteriyi bıktırır... | The Player-1 | 1992 | |
| before he becomes dangerous? | ve tehlikeli hale gelir? | The Player-1 | 1992 | |
| Does it have to be advertising? How long? | Reklamcilik olmak zorunda mi? Ne kadar sürede? Reklamcılık olmak zorunda mı? Ne kadar sürede? Reklamcılık olmak zorunda mı? Ne kadar sürede? | The Player-1 | 1992 | |
| lf it were me | Ben olsaydim Ben olsaydım... Ben olsaydım... | The Player-1 | 1992 | |
| Three months. No, more. Five months. | Üç ay. Hayir, daha fazla. Bes ay. Üç ay. Hayır, daha fazla. Beş ay. Üç ay. Hayır, daha fazla. Beş ay. | The Player-1 | 1992 | |
| To be dangerous, five months. That's what l thought. | Bes ayda tehlikeli olmaya mi baslar. Bence öyle. Beş ayda tehlikeli olmaya mı başlar? Bence öyle. Beş ayda tehlikeli olmaya mı başlar? Bence öyle. | The Player-1 | 1992 | |
| Who's the writer? l don't know. | Yazar kim? Bilmiyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| You don't know the writer who pitched you the idea? | Sana bu fikri anlatan yazarin kim oldugunu bilmiyor musun? Sana bu fikri anlatan yazarın kim olduğunu bilmiyor musun? Sana bu fikri anlatan yazarın kim olduğunu bilmiyor musun? | The Player-1 | 1992 | |
| l don't know his name. lt's a couple kids. | Adini bilmiyorum. Iki çocuk. Adını bilmiyorum. İki çocuk. Adını bilmiyorum. İki çocuk. | The Player-1 | 1992 | |
| TV writers. | TV yazarlari. TV yazarları. TV yazarları. | The Player-1 | 1992 | |
| Can we go to bed now? l'm starting to wrinkle. | Artik yatabilir miyiz? Kirismaya basladim. Artık yatabilir miyiz? Kırışmaya başladım. Artık yatabilir miyiz? Kırışmaya başladım. | The Player-1 | 1992 | |
| See you tomorrow afternoon. Absolutely. | Yarin görüsürüz. Kesinlikle. Yarın görüşürüz. Kesinlikle. Yarın görüşürüz. Kesinlikle. | The Player-1 | 1992 | |
| Burt, Larry Levy. l hope you don't remember me, and if you do... | Burt, Larry Levy. umarim beni hatirlamazsin, hatirlarsan da... Burt, Larry Levy. Umarım beni hatırlamazsın, hatırlarsan da... Burt, Larry Levy. Umarım beni hatırlamazsın, hatırlarsan da... | The Player-1 | 1992 | |
| l hope there are no hard feelings, l was working for Gassner then. | umarim kirgin degilsindir, o zamanlar Gassner için çalisiyordum. umarım kırgın değilsindir, o zamanlar Gassner için çalışıyordum. umarım kırgın değilsindir, o zamanlar Gassner için çalışıyordum. | The Player-1 | 1992 | |
| Who was that? An exec over at Fox. | Bu kimdi? Fox'da yönetici. | The Player-1 | 1992 | |
| Was until breakfast, anyway. | Yani kahvaltiya kadar öyleydi, neyse. Yani kahvaltıya kadar öyleydi, neyse. Yani kahvaltıya kadar öyleydi, neyse. | The Player-1 | 1992 | |
| Good morning, Mr. Mill. Hi, Susan. How are you? | Günaydin Bay Mill. Merhaba, Susan. Nasilsin? Günaydın Bay Mill. Merhaba, Susan. Nasılsın? Günaydın Bay Mill. Merhaba, Susan. Nasılsın? | The Player-1 | 1992 | |
| l'm with Joel. | Ben Joel'leyim. | The Player-1 | 1992 | |
| Hi, Burt. Griffin Mill. Good to see you. | Selam, Burt. Griffin Mill. Seni görmek güzel. | The Player-1 | 1992 | |
| Hi, Charles. How are you? | Selam, Charles. Nasilsin? Selam, Charles. Nasılsın? Selam, Charles. Nasılsın? | The Player-1 | 1992 | |
| Asshole. One of a breed. | Sersem herif. Türünün tek örnegi. Sersem herif. Türünün tek örneği. Sersem herif. Türünün tek örneği. | The Player-1 | 1992 | |
| Actually, he's not. There's a whole breed of them. They're breeding them. | Aslinda degil. Onlardan çok var. Aslında değil. Onlardan çok var. Aslında değil. Onlardan çok var. | The Player-1 | 1992 | |
| Joel, you're losing your touch, scheduling meetings so close together. | Joel, toplantilari bu kadar sik ayarlayarak, yetenegini kaybediyorsun. Joel, toplantıları bu kadar sık ayarlayarak, yeteneğini kaybediyorsun. Joel, toplantıları bu kadar sık ayarlayarak, yeteneğini kaybediyorsun. | The Player-1 | 1992 | |
| That guy didn't have time to finish his breakfast. | Adam kahvaltisini bitiremedi. Adam kahvaltısını bitiremedi. Adam kahvaltısını bitiremedi. | The Player-1 | 1992 | |
| He'd already eaten. Gets up early. | Çoktan yemisti. Erken kalkar. Çoktan yemişti. Erken kalkar. Çoktan yemişti. Erken kalkar. | The Player-1 | 1992 |