Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 163391
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| No, I'm fine, Nina. You go on home. | Hayir, ac degilim Nina. Sen eve git. Hayır, aç değilim Nina. Sen eve git. Hayır, aç değilim Nina. Sen eve git. | The Firm-2 | 1993 | |
| So what's good here? I'm just having coffee. | Buranin nesi iyi? Sadece kahve iciyorum. Buranın nesi iyi? Sadece kahve içiyorum. Buranın nesi iyi? Sadece kahve içiyorum. | The Firm-2 | 1993 | |
| I'm going with the steak sandwich. | Ben biftekli sandvic alacagim. Ben biftekli sandviç alacağım. Ben biftekli sandviç alacağım. | The Firm-2 | 1993 | |
| Two steak sandwiches on rolls, please. | Iki biftekli sandvic lutfen. İki biftekli sandviç lütfen. İki biftekli sandviç lütfen. | The Firm-2 | 1993 | |
| Two steak sandwiches on rolls. | Iki biftekli sandvic. İki biftekli sandviç. İki biftekli sandviç. | The Firm-2 | 1993 | |
| Ah. Sorry. I'm just a little... | Uzgunum. Ben sadece... üzgünüm. Ben sadece... üzgünüm. Ben sadece... | The Firm-2 | 1993 | |
| Looks like they're working you to death. | Gorunuse bakilirsa seni olumune calistiriyorlar. Görünüşe bakılırsa seni ölümüne çalıştırıyorlar. Görünüşe bakılırsa seni ölümüne çalıştırıyorlar. | The Firm-2 | 1993 | |
| I've just been with them... Eight weeks. | onlarla beraber olali... Sekiz hafta oldu. Onlarla beraber olalı... Sekiz hafta oldu. Onlarla beraber olalı... Sekiz hafta oldu. | The Firm-2 | 1993 | |
| Sorry, guys, I'm just a little punchy. | ffedersiniz, biraz kafam karisik. Affedersiniz, biraz kafam karışık. Affedersiniz, biraz kafam karışık. | The Firm-2 | 1993 | |
| That firm looks like a health hazard. | o sirket ciddi bir saglik felaketi gibi. O şirket ciddi bir sağlık felaketi gibi. O şirket ciddi bir sağlık felaketi gibi. | The Firm-2 | 1993 | |
| Bob Lamm and Alice Krauss. | Bob Lamm ve lice Krauss. Bob Lamm ve Alice Krauss. Bob Lamm ve Alice Krauss. | The Firm-2 | 1993 | |
| That's 4 dead lawyers out of 41 in less than 10 years. | 10 yildan kisa surede 41 avukatin 4'u oldu. 10 yıldan kısa sürede 41 avukatın 4'ü öldü. 10 yıldan kısa sürede 41 avukatın 4'ü öldü. | The Firm-2 | 1993 | |
| None of them over the age of 45. | Hicbiri 45 yasini asmamisti. Hiçbiri 45 yaşını aşmamıştı. Hiçbiri 45 yaşını aşmamıştı. | The Firm-2 | 1993 | |
| Beats any life insurance tables I've ever heard about. | Bugune kadar bildigim tum sigorta risk hesaplarini asiyor. Bugüne kadar bildiğim tüm sigorta risk hesaplarını aşıyor. Bugüne kadar bildiğim tüm sigorta risk hesaplarını aşıyor. | The Firm-2 | 1993 | |
| Could we get those sandwiches to go, please? | Sandvicleri paket yapabilir misiniz? Sandviçleri paket yapabilir misiniz? Sandviçleri paket yapabilir misiniz? | The Firm-2 | 1993 | |
| We'll probably see each other again. | Buyuk olasilikla tekrar gorusecegiz. Büyük olasılıkla tekrar görüşeceğiz. Büyük olasılıkla tekrar görüşeceğiz. | The Firm-2 | 1993 | |
| The car wouldn't start. | raba bir turlu calismadi. Araba bir türlü çalışmadı. Araba bir türlü çalışmadı. | The Firm-2 | 1993 | |
| I got...caught in this incredible accident... | Bugun...inanilmaz bir trafik kazasina takildim... Bugün...inanılmaz bir trafik kazasına takıldım... Bugün...inanılmaz bir trafik kazasına takıldım... | The Firm-2 | 1993 | |
| I helped deliver the baby. | Dogurmasina yardim ettim. Doğurmasına yardım ettim. Doğurmasına yardım ettim. | The Firm-2 | 1993 | |
| It was a... It was a girl. | Bebek... Bebek bir kizdi. Bebek... Bebek bir kızdı. Bebek... Bebek bir kızdı. | The Firm-2 | 1993 | |
| They said they're going to name her Abigail. | ona bigail adini vereceklerini soylediler. Ona Abigail adını vereceklerini söylediler. Ona Abigail adını vereceklerini söylediler. | The Firm-2 | 1993 | |
| Why do you think I'm working like this? | Neden bu kadar cok calistigimi saniyorsun? Neden bu kadar çok çalıştığımı sanıyorsun? Neden bu kadar çok çalıştığımı sanıyorsun? | The Firm-2 | 1993 | |
| It's sweet. | Cok guzel. Çok güzel. Çok güzel. | The Firm-2 | 1993 | |
| It's some kind of courtship, but I don't need all that. | Kur yapmaya calisiyorsun, ama bunlara ihtiyacim yok. Kur yapmaya çalışıyorsun, ama bunlara ihtiyacım yok. Kur yapmaya çalışıyorsun, ama bunlara ihtiyacım yok. | The Firm-2 | 1993 | |
| Just bring me flowers sometime. | rada bir bana cicek getir. Arada bir bana çiçek getir. Arada bir bana çiçek getir. | The Firm-2 | 1993 | |
| What were you working on all night? | Tum gece boyunca ne uzerinde calistin? Tüm gece boyunca ne üzerinde çalıştın? Tüm gece boyunca ne üzerinde çalıştın? | The Firm-2 | 1993 | |
| Just...you know, it's...just this stuff... | Sadece...bilirsin, bu...bildigin isler... Sadece...bilirsin, bu...bildiğin işler... Sadece...bilirsin, bu...bildiğin işler... | The Firm-2 | 1993 | |
| Avery's got me doing for the Cayman trip. | very Cayman gezisine beni de goturuyor. Avery Cayman gezisine beni de götürüyor. Avery Cayman gezisine beni de götürüyor. | The Firm-2 | 1993 | |
| You don't even know what moves me about you, do you? | Sende beni en cok etkileyen seyin ne oldugunu bilmiyorsun, degil mi? Sende beni en çok etkileyen şeyin ne olduğunu bilmiyorsun, değil mi? Sende beni en çok etkileyen şeyin ne olduğunu bilmiyorsun, değil mi? | The Firm-2 | 1993 | |
| Mitch, I know what you want, but it's not for me. | Mitch, ne istedigini biliyorum, ama bana gore degil. Mitch, ne istediğini biliyorum, ama bana göre değil. Mitch, ne istediğini biliyorum, ama bana göre değil. | The Firm-2 | 1993 | |
| It's not even for you, and you know it. | Sana gore bile degil, bunu biliyorsun. Sana göre bile değil, bunu biliyorsun. Sana göre bile değil, bunu biliyorsun. | The Firm-2 | 1993 | |
| It's easy for somebody rich to talk about being poor | Zengin biri icin, fakirlikten elinle kolayca kovacagin Zengin biri için, fakirlikten elinle kolayca kovacağın Zengin biri için, fakirlikten elinle kolayca kovacağın | The Firm-2 | 1993 | |
| like it's some bothersome fly you just wave away. | bir sinek gibi soz etmek cok kolay. bir sinek gibi söz etmek çok kolay. bir sinek gibi söz etmek çok kolay. | The Firm-2 | 1993 | |
| This isn't about rich or poor. | Konu, zenginlik veya fakirlik degil. Konu, zenginlik veya fakirlik değil. Konu, zenginlik veya fakirlik değil. | The Firm-2 | 1993 | |
| It's something that won't get fixed with 10 Mercedes. | Bu 10 Mercedes'le bile duzelmeyecek bir sey. Bu 10 Mercedes'le bile düzelmeyecek bir şey. Bu 10 Mercedes'le bile düzelmeyecek bir şey. | The Firm-2 | 1993 | |
| Hey, that's not fair, Abby. That's not fair! | Haksizlik ediyorsun, bby. Bu, haksizlik! Haksızlık ediyorsun, Abby. Bu, haksızlık! Haksızlık ediyorsun, Abby. Bu, haksızlık! | The Firm-2 | 1993 | |
| This is about a mother in a trailer park | Konu bir karavan parkinda yasayan bir anneyle ilgili Konu bir karavan parkında yaşayan bir anneyle ilgili Konu bir karavan parkında yaşayan bir anneyle ilgili | The Firm-2 | 1993 | |
| and a brother you pretend you don't have. | ve varligini gormezden geldigin kardesinle. ve varlığını görmezden geldiğin kardeşinle. ve varlığını görmezden geldiğin kardeşinle. | The Firm-2 | 1993 | |
| Just follow me and don't over breathe. | Beni izle ve nefes bile alma. | The Firm-2 | 1993 | |
| What about Sonny Capps? Aren't we under pressure? | Ya Sonny Capps? Basinc altindayiz, degil mi? Ya Sonny Capps? Basınç altındayız, değil mi? Ya Sonny Capps? Basınç altındayız, değil mi? | The Firm-2 | 1993 | |
| Tremendous pressure. If we don't dive before the bank, | Yogun basinc. Kiyinin aciginda dalmazsak, Yoğun basınç. Kıyının açığında dalmazsak, Yoğun basınç. Kıyının açığında dalmazsak, | The Firm-2 | 1993 | |
| we can't do it. | basaramayiz. başaramayız. başaramayız. | The Firm-2 | 1993 | |
| You can't dive and then fly within 24 hours. | 24 saat icinde hem dalip, hem de ucamazsin. 24 saat içinde hem dalıp, hem de uçamazsın. 24 saat içinde hem dalıp, hem de uçamazsın. | The Firm-2 | 1993 | |
| We don't know what happened to Kozinski and Hodges. | Kozinski ve Hodges'a ne oldugunu bilmiyoruz. Kozinski ve Hodges'a ne olduğunu bilmiyoruz. Kozinski ve Hodges'a ne olduğunu bilmiyoruz. | The Firm-2 | 1993 | |
| There was a plane crash last week. | Gectigimiz hafta ucak dustu. Geçtiğimiz hafta uçak düştü. Geçtiğimiz hafta uçak düştü. | The Firm-2 | 1993 | |
| We didn't take a boat to the Caymans, did we? | Cayman adalarina gemiyle gelmedik, degil mi? Cayman adalarına gemiyle gelmedik, değil mi? Cayman adalarına gemiyle gelmedik, değil mi? | The Firm-2 | 1993 | |
| That's ridiculous. Let us sit down for five minutes. | Cok sacma. Soyle 5 dakikaligina oturalim. Çok saçma. Şöyle 5 dakikalığına oturalım. Çok saçma. Şöyle 5 dakikalığına oturalım. | The Firm-2 | 1993 | |
| Son of a bitch pays less than 5% tax and wants to fire us. | sagilik herif, %5'ten az vergi verip, bizi kovmak istiyor. Aşağılık herif, %5'ten az vergi verip, bizi kovmak istiyor. Aşağılık herif, %5'ten az vergi verip, bizi kovmak istiyor. | The Firm-2 | 1993 | |
| This new plan is very aggressive, | Bu yeni plan cok siki, Bu yeni plan çok sıkı, Bu yeni plan çok sıkı, | The Firm-2 | 1993 | |
| and it defers all your tax liability for years. | vergi sorumlulugunu yillarca erteleyecek. vergi sorumluluğunu yıllarca erteleyecek. vergi sorumluluğunu yıllarca erteleyecek. | The Firm-2 | 1993 | |
| You could start right away. | Hemen baslayabilirsin. Hemen başlayabilirsin. Hemen başlayabilirsin. | The Firm-2 | 1993 | |
| I'm sorry, sweetheart. I can't talk right now. | Uzgunum tatlim. Su anda konusamam. üzgünüm tatlım. Şu anda konuşamam. üzgünüm tatlım. Şu anda konuşamam. | The Firm-2 | 1993 | |
| These taxes are only deferred, right? | Bu vergiler sadece ertelenecek, degil mi? Bu vergiler sadece ertelenecek, değil mi? Bu vergiler sadece ertelenecek, değil mi? | The Firm-2 | 1993 | |
| The future tax value is less than half their present value. | Gelecekteki vergi degeri su andakinden az olacak. Gelecekteki vergi değeri şu andakinden az olacak. Gelecekteki vergi değeri şu andakinden az olacak. | The Firm-2 | 1993 | |
| Who says? After the election... | Kim demis? Secimden sonra... Kim demiş? Seçimden sonra... Kim demiş? Seçimden sonra... | The Firm-2 | 1993 | |
| Are you telling me who's going to be president next? | Bir sonraki baskanin kim olacagini mi soyleyeceksin? Bir sonraki başkanın kim olacağını mı söyleyeceksin? Bir sonraki başkanın kim olacağını mı söyleyeceksin? | The Firm-2 | 1993 | |
| That would be valuable information. | Cok degerli bir bilgi olurdu. Çok değerli bir bilgi olurdu. Çok değerli bir bilgi olurdu. | The Firm-2 | 1993 | |
| Mr Tolar has a plan that... | Bay Tolar'in plani... Bay Tolar'ın planı... Bay Tolar'ın planı... | The Firm-2 | 1993 | |
| that meets all your needs, whoever's in the White House. | Beyaz Saray'da kim olursa olsun, tum ihtiyaclarinizi karsilar. Beyaz Saray'da kim olursa olsun, tüm ihtiyaçlarınızı karşılar. Beyaz Saray'da kim olursa olsun, tüm ihtiyaçlarınızı karşılar. | The Firm-2 | 1993 | |
| Let him tell me. He's trying to. | nlatsin. nlatmaya calisiyor. Anlatsın. Anlatmaya çalışıyor. Anlatsın. Anlatmaya çalışıyor. | The Firm-2 | 1993 | |
| Are you his lawyer or mine? Neither one, sir. | onun mu avukatisin, benim mi? Hicbirinizin. Onun mu avukatısın, benim mi? Hiçbirinizin. Onun mu avukatısın, benim mi? Hiçbirinizin. | The Firm-2 | 1993 | |
| You're not the firm's only concern here. | Sirketin tek musterisi sen degilsin. Şirketin tek müşterisi sen değilsin. Şirketin tek müşterisi sen değilsin. | The Firm-2 | 1993 | |
| We put you into deals with other clients | Seni baska musterilerin anlasmalarina dahil ettik Seni başka müşterilerin anlaşmalarına dahil ettik Seni başka müşterilerin anlaşmalarına dahil ettik | The Firm-2 | 1993 | |
| who may be sensitive about exposing their relationships | yabanci avukatlara iliskilerinin aciklanmasina yabancı avukatlara ilişkilerinin açıklanmasına yabancı avukatlara ilişkilerinin açıklanmasına | The Firm-2 | 1993 | |
| You hear that, counsellor? That's a veiled threat. | Duydunuz mu avukat? Bu ustu ortulu bir tehdit. Duydunuz mu avukat? Bu üstü örtülü bir tehdit. Duydunuz mu avukat? Bu üstü örtülü bir tehdit. | The Firm-2 | 1993 | |
| If you're talking about our friends in Chicago, | Chicago'daki dostlarimizdan soz ediyorsaniz, Chicago'daki dostlarımızdan söz ediyorsanız, Chicago'daki dostlarımızdan söz ediyorsanız, | The Firm-2 | 1993 | |
| they don't make money when I pay you fees. You do. | size odeme yaptigimda onlar para kazanmaz. Siz kazanirsiniz. size ödeme yaptığımda onlar para kazanmaz. Siz kazanırsınız. size ödeme yaptığımda onlar para kazanmaz. Siz kazanırsınız. | The Firm-2 | 1993 | |
| As long as they're making money, | onlar para kazandigi surece, Onlar para kazandığı sürece, Onlar para kazandığı sürece, | The Firm-2 | 1993 | |
| they don't care who does my taxes. | vergimle kimin ilgilendigini umursamazlar. vergimle kimin ilgilendiğini umursamazlar. vergimle kimin ilgilendiğini umursamazlar. | The Firm-2 | 1993 | |
| You don't know me. I'm a nice guy. | Beni tanimiyorsun. Iyi biriyim. Beni tanımıyorsun. İyi biriyim. Beni tanımıyorsun. İyi biriyim. | The Firm-2 | 1993 | |
| Lose me a million bucks, I won't break your leg. | Bana bir Milyon Dolar kaybettirsen, bacaginizi kirmam. Bana bir Milyon Dolar kaybettirsen, bacağınızı kırmam. Bana bir Milyon Dolar kaybettirsen, bacağınızı kırmam. | The Firm-2 | 1993 | |
| Sonny... Let's not get carried away. | Sonny... Kendimizi kaptirmayalim. Sonny... Kendimizi kaptırmayalım. Sonny... Kendimizi kaptırmayalım. | The Firm-2 | 1993 | |
| What did I say? It's what you didn't say. | Ne dedim ki? Mesele soylemediklerin. Ne dedim ki? Mesele söylemediklerin. Ne dedim ki? Mesele söylemediklerin. | The Firm-2 | 1993 | |
| What I didn't say? What didn't I say? | Neyi soylemedim? Neyi soylemedim? Neyi söylemedim? Neyi söylemedim? Neyi söylemedim? Neyi söylemedim? | The Firm-2 | 1993 | |
| "Thank you." | ''Tesekkurler.'' ''Teşekkürler.'' ''Teşekkürler.'' | The Firm-2 | 1993 | |
| Mr Tolar's schedule virtually guarantees you | Bay Tolar'in programi sifir riskle, sifir vergi Bay Tolar'ın programı sıfır riskle, sıfır vergi Bay Tolar'ın programı sıfır riskle, sıfır vergi | The Firm-2 | 1993 | |
| Your stock would be the face amount of the instalment. | Stogunuzdaki mallarin listesi vergi formunuzda bulunacak. Stoğunuzdaki malların listesi vergi formunuzda bulunacak. Stoğunuzdaki malların listesi vergi formunuzda bulunacak. | The Firm-2 | 1993 | |
| The stock has no value but it's offset against income. | Stoklarin degeri olmayacak ama gelirinizi dengeleyecek. Stokların değeri olmayacak ama gelirinizi dengeleyecek. Stokların değeri olmayacak ama gelirinizi dengeleyecek. | The Firm-2 | 1993 | |
| You defer your tax in full, even with a bankable LC. | Verginizi erteleyebileceksiniz, hatta banka akreditifiyle. | The Firm-2 | 1993 | |
| Deferred till when? What do you care? | Ne zamana kadar? Bundan size ne? | The Firm-2 | 1993 | |
| It's the best interest free loan you'll ever get. | labileceginiz en iyi faizsiz kredi olacak. Alabileceğiniz en iyi faizsiz kredi olacak. Alabileceğiniz en iyi faizsiz kredi olacak. | The Firm-2 | 1993 | |
| So the worst is I pay my taxes much, much later? | En kotu durumda vergimi cok cok sonra mi odeyecegim? En kötü durumda vergimi çok çok sonra mı ödeyeceğim? En kötü durumda vergimi çok çok sonra mı ödeyeceğim? | The Firm-2 | 1993 | |
| No. Next year they're closing this loophole. | Hayir. Gelecek yil boslugu kapatiyorlar. Hayır. Gelecek yıl boşluğu kapatıyorlar. Hayır. Gelecek yıl boşluğu kapatıyorlar. | The Firm-2 | 1993 | |
| If you haven't grabbed this proposal, | Bu oneriyi kabul etmeyecek olursaniz, Bu öneriyi kabul etmeyecek olursanız, Bu öneriyi kabul etmeyecek olursanız, | The Firm-2 | 1993 | |
| you'll feel you've been fucked | bir filin bile hissedecegi bir filin bile hissedeceği bir filin bile hissedeceği | The Firm-2 | 1993 | |
| with a dick big enough for an elephant to feel it. | kadar buyuk bir kazik yiyeceksiniz. kadar büyük bir kazık yiyeceksiniz. kadar büyük bir kazık yiyeceksiniz. | The Firm-2 | 1993 | |
| Hey, you like the word "prot�g�"? | Hey, imtiyazli kelimesini sever misiniz? Hey, imtiyazlı kelimesini sever misiniz? Hey, imtiyazlı kelimesini sever misiniz? | The Firm-2 | 1993 | |
| I'm "A", you're "B". Right next door. | Ben '''''dayim, sen ''B'''de. Yan kapidan. Ben ''A'''dayım, sen ''B'''de. Yan kapıdan. Ben ''A'''dayım, sen ''B'''de. Yan kapıdan. | The Firm-2 | 1993 | |
| Avery, who's in Chicago? We'll get to all that. | very, Chicago'da kim var? Bunu konusuruz. Avery, Chicago'da kim var? Bunu konuşuruz. Avery, Chicago'da kim var? Bunu konuşuruz. | The Firm-2 | 1993 | |
| To hell with it. Clean up and come over. | Cani cehenneme. Temizlenip, bana gel. Canı cehenneme. Temizlenip, bana gel. Canı cehenneme. Temizlenip, bana gel. | The Firm-2 | 1993 | |
| Mr Abanks, I don't believe it was an accident. | Bay banks, bence olay kaza degildi. Bay Abanks, bence olay kaza değildi. Bay Abanks, bence olay kaza değildi. | The Firm-2 | 1993 | |
| I lost my son. | oglumu yitirdim. Oğlumu yitirdim. Oğlumu yitirdim. | The Firm-2 | 1993 | |
| You're right. I'm sorry. Nothing to bury, even. | Haklisiniz. Ozur dilerim. Gomecek bir seyi kalmadi geride. Haklısınız. Özür dilerim. Gömecek bir şeyi kalmadı geride. Haklısınız. Özür dilerim. Gömecek bir şeyi kalmadı geride. | The Firm-2 | 1993 | |
| The other two who split the charter. | Gezideki diger iki kisi. Gezideki diğer iki kişi. Gezideki diğer iki kişi. | The Firm-2 | 1993 | |
| Were they American? Could have been anything. | merikali miydilar? Her ulkeden olabilirler. Amerikalı mıydılar? Her ülkeden olabilirler. Amerikalı mıydılar? Her ülkeden olabilirler. | The Firm-2 | 1993 | |
| One was...I don't know, squat, heavy. | Biri... bilemiyorum, kel ve iriydi. | The Firm-2 | 1993 | |
| Other guy had long, blond hair...almost white, | Oteki adamin uzun, sari saclari vardi... neredeyse beyaz, Öteki adamın uzun, sarı saçları vardı... neredeyse beyaz, Öteki adamın uzun, sarı saçları vardı... neredeyse beyaz, | The Firm-2 | 1993 | |
| with weird blue eyes. | ve tuhaf mavi gozleri. ve tuhaf mavi gözleri. ve tuhaf mavi gözleri. | The Firm-2 | 1993 | |
| Grab a Red Stripe. I'm a little slow. | Bir bira al. Biraz yavasimdir. Bir bira al. Biraz yavaşımdır. Bir bira al. Biraz yavaşımdır. | The Firm-2 | 1993 | |
| I'm trying to look as pretty as you, | Senin kadar yakisikli gorunmeye calisiyorum, Senin kadar yakışıklı görünmeye çalışıyorum, Senin kadar yakışıklı görünmeye çalışıyorum, | The Firm-2 | 1993 |