Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 163395
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Well, as far as I can remember. | Hatirladigim kadariyla evet. Hatırladığım kadarıyla evet. Hatırladığım kadarıyla evet. | The Firm-3 | 1993 | |
| It wasn't exactly a sequential conversation. | Pek verimli bir sohbet olmadi. Pek verimli bir sohbet olmadı. Pek verimli bir sohbet olmadı. | The Firm-3 | 1993 | |
| There was a lot of yelling, mostly by me. | Bagirtilarla gecti, genelde ben bagirdim. Bağırtılarla geçti, genelde ben bağırdım. Bağırtılarla geçti, genelde ben bağırdım. | The Firm-3 | 1993 | |
| Mitch, we're always fighting the government. | Mitch, surekli olarak hukumetle mucadele icindeyiz. Mitch, sürekli olarak hükümetle mücadele içindeyiz. Mitch, sürekli olarak hükümetle mücadele içindeyiz. | The Firm-3 | 1993 | |
| lf it isn't the Justice Department, it's the lRS. | dalet Bakanligi degilse Maliyeyle. Adalet Bakanlığı değilse Maliyeyle. Adalet Bakanlığı değilse Maliyeyle. | The Firm-3 | 1993 | |
| We've beat them every time, and they hate us for it. | onlari hep yendik, bu yuzden bizden nefret ediyorlar. Onları hep yendik, bu yüzden bizden nefret ediyorlar. Onları hep yendik, bu yüzden bizden nefret ediyorlar. | The Firm-3 | 1993 | |
| They can't get to us, so they pick on somebody new. | Bize ulasamayinca yeni birini sectiler. Bize ulaşamayınca yeni birini seçtiler. Bize ulaşamayınca yeni birini seçtiler. | The Firm-3 | 1993 | |
| They invite you to break the law. | Yasalari cignemeni soylediler. Yasaları çiğnemeni söylediler. Yasaları çiğnemeni söylediler. | The Firm-3 | 1993 | |
| It doesn't cost them anything, but it costs you everything. | onlar icin bir maliyeti yok fakat senin her seyine mal olabilir. Onlar için bir maliyeti yok fakat senin her şeyine mal olabilir. Onlar için bir maliyeti yok fakat senin her şeyine mal olabilir. | The Firm-3 | 1993 | |
| I don't want you to worry about this. | Bu konuda endiselenmeni istemiyorum. Bu konuda endişelenmeni istemiyorum. Bu konuda endişelenmeni istemiyorum. | The Firm-3 | 1993 | |
| lt's gotten serious enough. | Bu is ciddilesti. Bu iş ciddileşti. Bu iş ciddileşti. | The Firm-3 | 1993 | |
| We'll have to get into it legally. | Yasal yollara basvurmak zorundayiz. Yasal yollara başvurmak zorundayız. Yasal yollara başvurmak zorundayız. | The Firm-3 | 1993 | |
| The only other question is who do we bill this hour to? | Tek soru kaldi, bu oturumu kime fatura edecegiz? Tek soru kaldı, bu oturumu kime fatura edeceğiz? Tek soru kaldı, bu oturumu kime fatura edeceğiz? | The Firm-3 | 1993 | |
| How about the FBl? | FBl'a ne dersin? | The Firm-3 | 1993 | |
| I can't believe that. That is so weird. | Buna inanamiyorum. Bu cok tuhaf. Buna inanamıyorum. Bu çok tuhaf. Buna inanamıyorum. Bu çok tuhaf. | The Firm-3 | 1993 | |
| Somebody's burning leaves outside. Did you smell it? | Biri disarida yaprak yakiyor. Kokuyu aldin mi? Biri dışarıda yaprak yakıyor. Kokuyu aldın mı? Biri dışarıda yaprak yakıyor. Kokuyu aldın mı? | The Firm-3 | 1993 | |
| lf you're afraid you'll wake the kids, we don't have any. | Cocuklari uyandirmaktan korkuyorsan, cocuklarimiz yok. Çocukları uyandırmaktan korkuyorsan, çocuklarımız yok. Çocukları uyandırmaktan korkuyorsan, çocuklarımız yok. | The Firm-3 | 1993 | |
| Don't say anything. Don't tell me any more. | Hicbir sey soyleme. Daha fazla konusma. Hiçbir şey söyleme. Daha fazla konuşma. Hiçbir şey söyleme. Daha fazla konuşma. | The Firm-3 | 1993 | |
| Every single thing | O evdeyken | The Firm-3 | 1993 | |
| we've said or done since we've been in that house, | soyledigimiz, yaptigimiz her sey, sadece, söylediğimiz, yaptığımız her şey, sadece, söylediğimiz, yaptığımız her şey, sadece, | The Firm-3 | 1993 | |
| Can't we just drive back to Boston tonight? | Bu gece Boston'a donemez miyiz? Bu gece Boston'a dönemez miyiz? Bu gece Boston'a dönemez miyiz? | The Firm-3 | 1993 | |
| They'll find us. How do you go to work? | Bizi bulurlar. Ise nasil gideceksin? Bizi bulurlar. İşe nasıl gideceksin? Bizi bulurlar. İşe nasıl gideceksin? | The Firm-3 | 1993 | |
| What do you say to Avery? I talk about work. | very'e ne diyeceksin? Is hakkinda konusurum. Avery'e ne diyeceksin? İş hakkında konuşurum. Avery'e ne diyeceksin? İş hakkında konuşurum. | The Firm-3 | 1993 | |
| That's insane! | Cilginlik bu! Çılgınlık bu! Çılgınlık bu! | The Firm-3 | 1993 | |
| I've thought of every way here, in the Caymans, in Washington | Her yolu dusundum. Cayman adalarinda, Washington'da Her yolu düşündüm. Cayman adalarında, Washington'da Her yolu düşündüm. Cayman adalarında, Washington'da | The Firm-3 | 1993 | |
| that's all I've done. | tek yaptigim buydu. tek yaptığım buydu. tek yaptığım buydu. | The Firm-3 | 1993 | |
| lf we run, they'd find us, and it gets Ray killed. | Bir cikis yolu dusun. Kacarsak bizi bulurlar ve Ray olur. Bir çıkış yolu düşün. Kaçarsak bizi bulurlar ve Ray ölür. Bir çıkış yolu düşün. Kaçarsak bizi bulurlar ve Ray ölür. | The Firm-3 | 1993 | |
| But if you testify... The FBl will protect us. | Taniklik edersen... FBl bizi korur. Tanıklık edersen... FBl bizi korur. Tanıklık edersen... FBI bizi korur. | The Firm-3 | 1993 | |
| Go in tomorrow and start to copy files. | Yarin gidip, dosyalari kopyalamaya baslayacagim. Yarın gidip, dosyaları kopyalamaya başlayacağım. Yarın gidip, dosyaları kopyalamaya başlayacağım. | The Firm-3 | 1993 | |
| I don't have a choice. | Baska secenegim yok. Başka seçeneğim yok. Başka seçeneğim yok. | The Firm-3 | 1993 | |
| You'll be revealing clients' secrets. | Muvekillerin sirlarini aciklayacaksin. Müvekillerin sırlarını açıklayacaksın. Müvekillerin sırlarını açıklayacaksın. | The Firm-3 | 1993 | |
| You'll be disbarred unable to practice law again, | Barodan kovulur ve bir daha avukatlik yapamazsin, Barodan kovulur ve bir daha avukatlık yapamazsın, Barodan kovulur ve bir daha avukatlık yapamazsın, | The Firm-3 | 1993 | |
| everything you've worked for. | ugruna o kadar calistigin seyi. uğruna o kadar çalıştığın şeyi. uğruna o kadar çalıştığın şeyi. | The Firm-3 | 1993 | |
| They can't ask you to do that. They are not asking! | Senden bunu isteyemezler. Istemiyorlar! Senden bunu isteyemezler. İstemiyorlar! Senden bunu isteyemezler. İstemiyorlar! | The Firm-3 | 1993 | |
| We have to behave exactly as we have been. | Her zamanki gibi davranmaliyiz. Her zamanki gibi davranmalıyız. Her zamanki gibi davranmalıyız. | The Firm-3 | 1993 | |
| and never wonder about the walls and the wires... | ...ve asla duvarlarla ve tellerle ilgilenmemeliyiz... | The Firm-3 | 1993 | |
| That was the last time I remember laughing. | En son o zaman guldugumuzu hatirliyorum. En son o zaman güldüğümüzü hatırlıyorum. En son o zaman güldüğümüzü hatırlıyorum. | The Firm-3 | 1993 | |
| Come on. Every single day you're blocking this alley. | Haydi. Her gun sokagi kapatiyorsun. Haydi. Her gün sokağı kapatıyorsun. Haydi. Her gün sokağı kapatıyorsun. | The Firm-3 | 1993 | |
| Leave me alone. | Git basimdan. Git başımdan. Git başımdan. | The Firm-3 | 1993 | |
| You're using this place as a parking lot. | Burayi otopark niyetine kullaniyorsun. Burayı otopark niyetine kullanıyorsun. Burayı otopark niyetine kullanıyorsun. | The Firm-3 | 1993 | |
| What the hell are you doing? | Sen ne yaptigini saniyorsun? Sen ne yaptığını sanıyorsun? Sen ne yaptığını sanıyorsun? | The Firm-3 | 1993 | |
| Now you have to have the billing code for each client. | Her muvekkilin fatura kodunu girmek gerekiyor. Her müvekkilin fatura kodunu girmek gerekiyor. Her müvekkilin fatura kodunu girmek gerekiyor. | The Firm-3 | 1993 | |
| Every time I copy a piece of paper, it's recorded? | Cektigim her fotokopi kayda mi geciyor? Çektiğim her fotokopi kayda mı geçiyor? Çektiğim her fotokopi kayda mı geçiyor? | The Firm-3 | 1993 | |
| Are you trying to kill yourself? | Kendini oldurtmeye mi calisiyorsun? Kendini öldürtmeye mi çalışıyorsun? Kendini öldürtmeye mi çalışıyorsun? | The Firm-3 | 1993 | |
| Come on. Nina should do that. | Haydi. Bunu Nina yapar. Her şey... | The Firm-3 | 1993 | |
| Come down for one night, can't you? | Bir geceligine gelemez misin? Bir geceliğine gelemez misin? Bir geceliğine gelemez misin? | The Firm-3 | 1993 | |
| Yeah, well, it used to be worth it. | Pekala, eskiden buna degerdi. Pekala, eskiden buna değerdi. Pekala, eskiden buna değerdi. | The Firm-3 | 1993 | |
| OK. Well... | Tamam. Sey... Tamam. Şey... Tamam. Şey... | The Firm-3 | 1993 | |
| Bye, Cordelia. | Hoscakal Cordelia. Hoşçakal Cordelia. Hoşçakal Cordelia. | The Firm-3 | 1993 | |
| That was Cordelia. Your wife. | Bu Cordelia'ydi. Karin. Bu Cordelia'ydı. Karın. Bu Cordelia'ydı. Karın. | The Firm-3 | 1993 | |
| Avery, about those Capps LCs... when's the next Cayman trip? | very, su Capps beyannamesi... gelecek Cayman gezisi ne zaman? Avery, şu Capps beyannamesi... gelecek Cayman gezisi ne zaman? Avery, şu Capps beyannamesi... gelecek Cayman gezisi ne zaman? | The Firm-3 | 1993 | |
| lf you think I'd let Sonny Capps see you again, you're crazy. | Sonny Capps'in seni tekrar gormesine izin verecegimi saniyorsan delisin. Sonny Capps'in seni tekrar görmesine izin vereceğimi sanıyorsan delisin. Sonny Capps'in seni tekrar görmesine izin vereceğimi sanıyorsan delisin. | The Firm-3 | 1993 | |
| I'll be happy to take credit. | Iltifat kabul edebilirim. İltifat kabul edebilirim. İltifat kabul edebilirim. | The Firm-3 | 1993 | |
| Mr Mulholland's called twice about his bills again. | Bay Mulholland faturalari icin iki kez aradi. Bay Mulholland faturaları için iki kez aradı. Bay Mulholland faturaları için iki kez aradı. | The Firm-3 | 1993 | |
| Tell him to take it and... Wait a minute. | Soyle ona alsin onlari... Bir dakika. Söyle ona alsın onları... Bir dakika. Söyle ona alsın onları... Bir dakika. | The Firm-3 | 1993 | |
| lsn't he just up the street? Yes. ln The Cotton Exchange. | Cadde uzerinde degil mi? Evet. Pamuk borsasinda. Cadde üzerinde değil mi? Evet. Pamuk borsasında. Cadde üzerinde değil mi? Evet. Pamuk borsasında. | The Firm-3 | 1993 | |
| I'll see him later. | Sonra ugrarim. Sonra uğrarım. Sonra uğrarım. | The Firm-3 | 1993 | |
| lt's 2.6%. The receipt's in the bag. | 2 Dolar 65. Fisi posette. 2 Dolar 65. Fişi poşette. 2 Dolar 65. Fişi poşette. | The Firm-3 | 1993 | |
| The receipt's in the bag. | Fisi posette. Fişi poşette. Fişi poşette. | The Firm-3 | 1993 | |
| How did you see them and they didn't see you? | Nasil sen onlari gordun, onlar seni gormedi? Nasıl sen onları gördün, onlar seni görmedi? Nasıl sen onları gördün, onlar seni görmedi? | The Firm-3 | 1993 | |
| I'm sorry, Tammy. | Uzgunum, Tammy. üzgünüm, Tammy. üzgünüm, Tammy. | The Firm-3 | 1993 | |
| and why he was asking questions about them lawyers. | sorular sordugunu ogrenmek istiyorlardi. sorular sorduğunu öğrenmek istiyorlardı. sorular sorduğunu öğrenmek istiyorlardı. | The Firm-3 | 1993 | |
| You actually saw them? | onlari gordun mu? Onları gördün mü? Onları gördün mü? | The Firm-3 | 1993 | |
| One guy was stocky, looked like a wrestler. | damlardan biri tiknazdi, guresciye benziyordu. Adamlardan biri tıknazdı, güreşçiye benziyordu. Adamlardan biri tıknazdı, güreşçiye benziyordu. | The Firm-3 | 1993 | |
| He's going to limp the rest of his life | Hayati boyunca topal gezecek, Hayatı boyunca topal gezecek, Hayatı boyunca topal gezecek, | The Firm-3 | 1993 | |
| 'cause Eddie hit him in the knee with that cannon under his desk. | cunku Eddie, masasinin altindaki tabancayla onu dizinden vurdu. çünkü Eddie, masasının altındaki tabancayla onu dizinden vurdu. çünkü Eddie, masasının altındaki tabancayla onu dizinden vurdu. | The Firm-3 | 1993 | |
| Other guy was like an albino. | Oteki adam bir akkoyun gibiydi. Öteki adam bir akkoyun gibiydi. Öteki adam bir akkoyun gibiydi. | The Firm-3 | 1993 | |
| Long, thin hair...almost white. | Uzun, ince saclar...beyaza calan Uzun, ince saçlar...beyaza çalan Uzun, ince saçlar...beyaza çalan | The Firm-3 | 1993 | |
| Dead blue eyes. | Donuk mavi gozler. Donuk mavi gözler. Donuk mavi gözler. | The Firm-3 | 1993 | |
| My landlady said they came looking for me yesterday. | Evsahiben dun gelip, beni aradiklarini soyledi. Evsahiben dün gelip, beni aradıklarını söyledi. Evsahiben dün gelip, beni aradıklarını söyledi. | The Firm-3 | 1993 | |
| So I checked into a motel couldn't think where else to go. | Bir motele girdim aklima baska yer gelmedi. Bir motele girdim aklıma başka yer gelmedi. Bir motele girdim aklıma başka yer gelmedi. | The Firm-3 | 1993 | |
| They're going to put Eddie together with Ray. | Eddie'nin Ray'le baglantisini bulacaklar. Eddie'nin Ray'le bağlantısını bulacaklar. Eddie'nin Ray'le bağlantısını bulacaklar. | The Firm-3 | 1993 | |
| When they do, it'll lead to you. | Sonra iz sana kadar uzanacak. | The Firm-3 | 1993 | |
| I don't want anything bad to happen to you. | Senin basina bir sey gelsin istemiyorum. Senin başına bir şey gelsin istemiyorum. Senin başına bir şey gelsin istemiyorum. | The Firm-3 | 1993 | |
| Eddie wouldn't like it. | Eddie'nin hosuna gitmezdi. Eddie'nin hoşuna gitmezdi. Eddie'nin hoşuna gitmezdi. | The Firm-3 | 1993 | |
| You're in trouble like me. | Benim gibi basin dertte. Benim gibi başın dertte. Benim gibi başın dertte. | The Firm-3 | 1993 | |
| There's a building nearby called The Cotton Exchange. Maybe you can help. | Yakinlarda Pamuk Borsasi binasi var. Yakınlarda Pamuk Borsası binası var. Yakınlarda Pamuk Borsası binası var. | The Firm-3 | 1993 | |
| Bill Devasher...firm security. | Bill Devasher...sirket guvenligi. Bill Devasher...şirket güvenliği. Bill Devasher...şirket güvenliği. | The Firm-3 | 1993 | |
| Mr Locke and Mr Lambert told me about your run in with the FBl. | Bay Locke ve Bay Lambert FBl'yla karsilasmanizi anlatti. Bay Locke ve Bay Lambert FBl'yla karşılaşmanızı anlattı. Bay Locke ve Bay Lambert FBl'yla karşılaşmanızı anlattı. | The Firm-3 | 1993 | |
| Could we have a talk? | Konusabilir miyiz? Konuşabilir miyiz? Konuşabilir miyiz? | The Firm-3 | 1993 | |
| Actually, I told them everything. | slinda onlara her seyi anlattim. Aslında onlara her şeyi anlattım. Aslında onlara her şeyi anlattım. Sonny Capps'in seni tekrar görmesine izin vereceğimi sanıyorsan delisin. | The Firm-3 | 1993 | |
| Sure. This won't take a minute. | Tabii. Sadece bir dakika surer. Tabii. Sadece bir dakika sürer. Tabii. Sadece bir dakika sürer. Tabii. Sadece bir dakika sürer. | The Firm-3 | 1993 | |
| I know pretty much what you told the fellas, | damlara ne dedigini az cok biliyorum, Adamlara ne dediğini az çok biliyorum, Adamlara ne dediğini az çok biliyorum, | The Firm-3 | 1993 | |
| lt's my job to give you the picture. | Gorevim sana da farkettirmek. Görevim sana da farkettirmek. Görevim sana da farkettirmek. | The Firm-3 | 1993 | |
| What I'm concerned about, son, is this... | Beni endiselendiren sey su evlat... Beni endişelendiren şey şu evlat... Beni endişelendiren şey şu evlat... | The Firm-3 | 1993 | |
| The FBl figured they'd get to you. | FBl sana ulasabilecegini dusundu. FBl sana ulaşabileceğini düşündü. FBI sana ulaşabileceğini düşündü. | The Firm-3 | 1993 | |
| Well, see I have an idea that they know how important | Benim gorusume gore karinin senin icin ne kadar onemli Benim görüşüme göre karının senin için ne kadar önemli Benim görüşüme göre karının senin için ne kadar önemli | The Firm-3 | 1993 | |
| Avery says last Friday you took the afternoon off. | very gectigimiz Cuma ogleden sonra izin yaptiginizi soyledi. Avery geçtiğimiz Cuma öğleden sonra izin yaptığınızı söyledi. Avery geçtiğimiz Cuma öğleden sonra izin yaptığınızı söyledi. | The Firm-3 | 1993 | |
| Why would Avery think... | Iyi ama very neden... İyi ama Avery neden... İyi ama Avery neden... | The Firm-3 | 1993 | |
| How do you know you weren't followed? | Izlenmedigini nereden biliyorsun? İzlenmediğini nereden biliyorsun? İzlenmediğini nereden biliyorsun? | The Firm-3 | 1993 | |
| Here's your Abby, one day walking to the mailbox, | Iste bby, bir gun posta kutusuna gidip, İşte Abby, bir gün posta kutusuna gidip, İşte Abby, bir gün posta kutusuna gidip, | The Firm-3 | 1993 | |
| anticipating the arrival of her ''Redbook'' | ''Redbook'' ya da ''Sharper lmage'' katologunu ''Redbook'' ya da ''Sharper lmage'' katoloğunu ''Redbook'' ya da ''Sharper lmage'' katoloğunu | The Firm-3 | 1993 | |
| or ''Sharper lmage'' catalogue. | bulmayi umuyor. bulmayı umuyor. bulmayı umuyor. | The Firm-3 | 1993 | |
| the death of love and trust. | sevgi ve guvenin olumunu. sevgi ve güvenin ölümünü. sevgi ve güvenin ölümünü. | The Firm-3 | 1993 | |
| lmagine her one day opening that. | Gunun birinde bunu actigini dusun. Günün birinde bunu açtığını düşün. Günün birinde bunu açtığını düşün. | The Firm-3 | 1993 | |
| Go ahead. Take a look. | Devam et. Bir bak. | The Firm-3 | 1993 | |
| But the kind of intimate acts, oral and what not, | oral ve benzeri yakin hareketler, Oral ve benzeri yakın hareketler, Oral ve benzeri yakın hareketler, | The Firm-3 | 1993 | |
| that could be particularly hard | ozellikle guven duyan genc bir es icin özellikle güven duyan genç bir eş için özellikle güven duyan genç bir eş için ...özellikle güven duyan genç bir eş için... | The Firm-3 | 1993 | |
| and impossible to forget. | imkansiz olabilir. imkansız olabilir. imkansız olabilir. | The Firm-3 | 1993 | |
| That's just the kind of stuff the FBl could use for coercion. | Bu FBl'in sana baski kurmak icin kullanabilecegi bir koz. Bu FBl'ın sana baskı kurmak için kullanabileceği bir koz. Bu FBl'ın sana baskı kurmak için kullanabileceği bir koz. | The Firm-3 | 1993 |