Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158202
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| You take care, Jake. | Kendine iyi bak Jake. | Taken-3 | 2002 | |
| We can start with, "Where the hell were you," | "Hangi cehennemdeydiniz" diye başlayabiliriz. Gerisini siz devam ettirin. | Taken-3 | 2002 | |
| You told us to bring you a smoking gun. | Bize dumanı tüten silah getirmemizi söylediniz. Bir ipucunu izliyorduk. | Taken-3 | 2002 | |
| A schoolteacher in Montana claimed she'd been taken. | Montana'daki bir öğretmen kaçırıldığını iddia etmiş. | Taken-3 | 2002 | |
| Dead end. | Bir şey çıkmadı. | Taken-3 | 2002 | |
| Just another lonely lady looking for a little attention. | Dikkat çekmeye çalışan başka bir yalnız kadın. | Taken-3 | 2002 | |
| I hope you were able to give her some. | Umarım ona yardımcı olabilmişsinizdir. | Taken-3 | 2002 | |
| Well, there were a few stories up there. | Bazı şeyler oldu tabii. | Taken-3 | 2002 | |
| I wouldn't mind getting back up there to take another look around. | Aslında oraya gidip biraz daha araştırma yapsam hiç fena olmaz. | Taken-3 | 2002 | |
| I'm sure you wouldn't. | Eminim fena olmaz. | Taken-3 | 2002 | |
| We had an interesting time of it while you were gone. | Yokluğunuzda ilginç olaylar yaşadık. | Taken-3 | 2002 | |
| There's a classified report you both should take a look at. | İkinizin de görmesi gereken gizli bir rapor var. | Taken-3 | 2002 | |
| "All your memories play at once." | "Tüm anılarını hatırlıyorsun." | Taken-3 | 2002 | |
| "All your memories and all your fears." | "Tüm anılarını ve tüm korkularını." | Taken-3 | 2002 | |
| Howard, you stay a moment? | Howard, bir saniye bekler misin? Evdeki bir iş için yardımın lazım. | Taken-3 | 2002 | |
| It's a personal thing. | Kişisel bir iş. | Taken-3 | 2002 | |
| Something going on with Marty? | Marty'e bir şeyler mi oluyor? | Taken-3 | 2002 | |
| He feels to me like someone about to try an end run. | Bana kaçmaya çalışıyor gibi geliyor. | Taken-3 | 2002 | |
| Keep an eye on him. I rely on you completely. | Gözün üzerinde olsun. Sana güveniyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| You're my eyes and ears out there, Howard. | Sen benim dışarıdaki gözüm kulağımsın Howard. | Taken-3 | 2002 | |
| What happened? | Ne oldu? Ruslar bizim U 2'lerden birini vurdu. | Taken-3 | 2002 | |
| Bad time to be a spy, kid. | Casus olmak için çok kötü bir zaman evlat. Savaş zamanı seni vururlar. | Taken-3 | 2002 | |
| JESSE: What's this? Bomb shelter. | Bu ne? Bomba sığınağı. | Taken-3 | 2002 | |
| Why? Like they're going to tell me. | Neden? Bana söylemezler. | Taken-3 | 2002 | |
| Hey, did you hear about Henderson and Slide? | Henderson ve Slide'a olanları duydun mu? | Taken-3 | 2002 | |
| They're escorting a patient from the hospital, | Bir hastayı hastaneden almışlar, gizli bir ameliyata götürüyorlarmış. | Taken-3 | 2002 | |
| Something went wrong. | Bir şey ters gitmiş. | Taken-3 | 2002 | |
| Big explosion. Everyone's dead. | Büyük bir patlama olmuş ve herkes ölmüş. Hastaneden alınan hasta, ismini biliyor musun? | Taken-3 | 2002 | |
| Was I talking to you? | Seninle konuşan kim? Naklettikleri adamın adını biliyor musun? | Taken-3 | 2002 | |
| Who was he? | Kimdi o? İsmini bilmiyorum. Her kimdiyse, öldü. | Taken-3 | 2002 | |
| ALLIE: The world is made up of the big things that happen | Dünya meydana gelen büyük ve küçük olaylar sayesinde var olur. | Taken-3 | 2002 | |
| And the part that's so unfair is that we call them "big" and "small. " | Onları büyük veya küçük diye adlandırmamız adilce olmaz. | Taken-3 | 2002 | |
| because when something happens to you. | Çünkü size bir şey olduğunda, değer verdiğiniz birini ya da bir şeyi kaybettiğinizde. Olan sadece budur. | Taken-3 | 2002 | |
| The world may be blowing up around you. | Dünya etrafınızda dönüyor olabilir. Ama siz bunu umursamazsınız. Hem de hiç umursamazsınız. | Taken-3 | 2002 | |
| What are you looking for? Evidence. | Ne arıyorsun? Kanıt. | Taken-3 | 2002 | |
| Sam, you're your father's favourite. You know that? You always were. | Sam, baban en çok seni sever. Biliyor musun? Hep öyleydi. Umarım bu hayatını mahvetmez. | Taken-3 | 2002 | |
| That's it. His favourite. Your birthday. | Tabii ya. En sevdiği çocuğunun doğum tarihi. Sessizlik mi? | Taken-3 | 2002 | |
| 7 28 51. | 7 28 51. | Taken-3 | 2002 | |
| Part of your inheritance. | Mirasının bir parçası. | Taken-3 | 2002 | |
| Your mother and I need to talk. | Annenizle konuşmamız lazım. | Taken-3 | 2002 | |
| Come on. Out. | Hadi dışarı. | Taken-3 | 2002 | |
| Out. Come on. | Dışarı. Hadi. | Taken-3 | 2002 | |
| My father told me about this. | Babam bana bundan bahsetmişti. | Taken-3 | 2002 | |
| It's from that spaceship. | O uzay gemisinin bir parçası. Ne diyorsun? Hangi uzay gemisi? | Taken-3 | 2002 | |
| The one that you and daddy found up at Pine Lodge. | Sen ve babamın Pine Lodge'da birlikte bulduğunuz uzay gemisi | Taken-3 | 2002 | |
| He said you used this to take the project away from him. | Bu parçayı, projeyi onun elinden almak için kullandığını söylemişti. | Taken-3 | 2002 | |
| You know, it broke his heart when he lost the program. | Biliyorsun programı kaybetmek onu çok üzdü. | Taken-3 | 2002 | |
| I think that's what killed him. | Sanırım bu yüzden öldü. Babanın içki sorunu vardı Anne. | Taken-3 | 2002 | |
| Your father had a drinking problem, Anne. | Bu yaptığını nasıl yaptığını bilmiyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| I'm an intelligence officer, Anne. | Ben istihbarat subayıyım Anne. Asla hiçbir uzay gemisi ile işim olmadı. | Taken-3 | 2002 | |
| You're lying. You're a liar! | Yalan söylüyorsun. Yalancısın! | Taken-3 | 2002 | |
| What you're holding is a piece of an experimental plane | Elinde tuttuğun, hava kuvvetlerinin test uçaklarından birinin parçası. | Taken-3 | 2002 | |
| I thought I'd get it mounted it for Sam. | Bunu Sam için getirmiştim. Bu tarz şeylerden hoşlanıyor. | Taken-3 | 2002 | |
| Anne, I'm so sorry. | Anne çok üzgünüm. | Taken-3 | 2002 | |
| I'm so single minded in my work. I don't... | Sadece işimi düşünüyorum. Ben... | Taken-3 | 2002 | |
| I don't give you enough. | Ben sana ve çocuklara yeterince zaman ayırmıyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| Remember the first time I took you riding? | Seni ilk kez ata binmeye götürüşümü hatırlıyor musun? | Taken-3 | 2002 | |
| You almost fell off. | Az kalsın düşüyordun. | Taken-3 | 2002 | |
| I want it to be like that again for us. | Tekrar o günlere dönmek istiyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| It's the most important thing in the world to me, Anne. | Bu benim için dünyadaki en önemli şey Anne. | Taken-3 | 2002 | |
| Please forgive me. | Lütfen beni bağışla. Lütfen bana bir şans daha vereceğini söyle olur mu? | Taken-3 | 2002 | |
| Anne, we need to do something about the pills and the liquor. | Anne, bu içki ve ilaç bağımlılığın konusunda bir şey yapmamız lazım. | Taken-3 | 2002 | |
| You know that. | Biliyorsun işte. | Taken-3 | 2002 | |
| There's a place in Oregon. | Oregon'da bir yer var. Çok rahat ve gözden uzakta bir yer. | Taken-3 | 2002 | |
| It's a six week program, and I've made some calls. | Altı haftalık bir program. Onlarla görüştüm. Bu gece yola çıkabilirsin oldu mu? | Taken-3 | 2002 | |
| It's best for the boys. | Çocuklar için en iyisi bu. | Taken-3 | 2002 | |
| And we'll all be here waiting for you when you get back. | Ve geri döndüğün zaman burada bekleniyor olacaksın. Tamam mı? | Taken-3 | 2002 | |
| Howard. Thanks for coming. | Howard. Geldiğin için sağ ol. | Taken-3 | 2002 | |
| You can understand I wanted to keep this, you know...close? | Bunu gizli tutmak istediğimi anlayabilirsin değil mi? | Taken-3 | 2002 | |
| I truly appreciate you doing this for me and for my family. | Bana ve aileme yardımcı olduğun için minnettarım. | Taken-3 | 2002 | |
| Well, I'm happy to help out, Colonel. | Yardımcı oluyorsam ne mutlu albay. | Taken-3 | 2002 | |
| And, uh, slow and easy on the curves. | Virajlara dikkat edin. Karım biraz hassas durumda. Oldu mu? | Taken-3 | 2002 | |
| Anne, Howard's here. | Anne, Howard geldi. | Taken-3 | 2002 | |
| I'll take that, sir. | Onu ben alayım efendim. | Taken-3 | 2002 | |
| You'll tell the boys I love them? | Çocuklara onları sevdiğimi söyler misin? | Taken-3 | 2002 | |
| Yes, I'll tell them, and I'll tell them you're going to be just fine. | Tabii söylerim. Onlara çok iyi olacağını da söylerim. | Taken-3 | 2002 | |
| And when you come home, we'll go riding again, okay? | Eve döndüğünde yine ata binmeye gideriz oldu mu? | Taken-3 | 2002 | |
| See you soon, okay? | Yakında görüşürüz tamam mı? Rahimde bir problem yok. Yeni bir sancı geliyor. | Taken-3 | 2002 | |
| RADIO ANNOUNCER: In a climax to what many see | Pearl Harbor bombardımanından sonraki en büyük tehdit sayılabilecek durum nihayet çözüldü. | Taken-3 | 2002 | |
| the Soviets have agreed to remove their missiles in Cuba | Sovyetler, Amerika'nın adayı işgal etmeme sözü vermesi şartıyla füzeleri Küba'dan çekeceğini söyledi. | Taken-3 | 2002 | |
| This brings to an end... | Tehdit böylece sona erdi... | Taken-3 | 2002 | |
| I guess we came pretty close to glowing in the dark. | Yakında karanlıkta parlayacağız. Galiba. | Taken-3 | 2002 | |
| You won't live long if you're in that kind of hurry. | Acele giden ecele gider. Biliyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| I wonder where he's going so fast. | Acaba bu kadar hızlı nereye gidiyordu. | Taken-3 | 2002 | |
| Would you rather hear some music? | Müzik dinlemek ister misin? | Taken-3 | 2002 | |
| Yeah, I think so. Do you mind? No, not at all. | Sanırım. Rahatsız olur musun? Hayır. Bakalım neler var. | Taken-3 | 2002 | |
| Let's see what we've got. | Elveda demek zor sanırım. Doğru olanı yapıyoruz. | Taken-3 | 2002 | |
| Yeah, leave it there. That's not too bad. | Burada kalsın. Fena değilmiş. | Taken-3 | 2002 | |
| You probably won't believe me, sweetheart, | Muhtemelen bana inanmazsın canım. Ama ben... | Taken-3 | 2002 | |
| I'm really sorry about this. | Bunun için gerçekten çok üzgünüm. | Taken-3 | 2002 | |
| Meant for me? | Tanrım. | Taken-3 | 2002 | |
| I have some terrible news. | Kötü haberlerim var. | Taken-3 | 2002 | |
| Sometimes grownups, married grownups, get the idea | Bazen yetişkinler, evli yetişkinler. Artık evli kalmak istemediklerini düşünürler. | Taken-3 | 2002 | |
| And they start to see other people. | Ve başkalarıyla görüşmeye başlarlar. | Taken-3 | 2002 | |
| Something like that has happened with your mother. | Anneniz de böyle bir şey yaptı. | Taken-3 | 2002 | |
| Do you remember Captain Bowen who worked for me? | Emrimde çalışan yüzbaşı Bowen'ı hatırlıyor musunuz? | Taken-3 | 2002 | |
| Howard, sure. | Elbette. Howard. | Taken-3 | 2002 | |
| He and your mother have been seeing each other. | Onun annenizle bir ilişkisi varmış. Dün akşam birlikte kaçmaya karar vermişler. | Taken-3 | 2002 | |
| They were in Howard's car, going up over the Sierras. | Howard'ın arabasıyla Sierra dağına tırmanıyorlarmış. | Taken-3 | 2002 | |
| The police don't know exactly how it happened. | Polis tam olarak nasıl olduğunu bilmiyor. | Taken-3 | 2002 |