Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158201
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Never better. | Çok iyiyiz. | Taken-3 | 2002 | |
| You want to tell me why you were | Bana orada neden öylece oturup boşluğa baktığınızı anlatmak ister misiniz? | Taken-3 | 2002 | |
| We were looking for the northern lights. | Kuzey ışıklarına (Bir doğa olayı) bakıyorduk. | Taken-3 | 2002 | |
| You can't see the northern lights this time of year. | Yılın bu zamanı kuzey ışıkları görülmez. | Taken-3 | 2002 | |
| We were misinformed. | Bize yanlış bilgi vermişler. | Taken-3 | 2002 | |
| You know about Cuba? | Küba'da olanları biliyor musun? | Taken-3 | 2002 | |
| Is that why you guys are up here? | O yüzden mi geldiniz? | Taken-3 | 2002 | |
| You ever play football? TROOPER: Sure. | Hiç futbol oynadın mı? Elbette. | Taken-3 | 2002 | |
| You send your man deep, defence moves to cover him, | Bir adamı ileriye gönderirsin, savunma onu tutmak için hamle yapınca, açılan boşluktan yürüyüp geçersin. | Taken-3 | 2002 | |
| You think the Russians are coming through the back door here? | Yani Ruslar buradan mı gelecek? Bunu mu diyorsun? | Taken-3 | 2002 | |
| I'm not saying a thing. | Ben bir şey demiyorum. Sadece futbol oynadın mı diye sordum. | Taken-3 | 2002 | |
| None of this explains what the two of you were doing | Bunlar ikinizin öylece oturup boşluğa bakmanızı açıklamıyor. | Taken-3 | 2002 | |
| Nope. It doesn't, does it? | Hayır, açıklamıyor değil mi? | Taken-3 | 2002 | |
| What did that kid do to us? | O çocuk bize ne yaptı? | Taken-3 | 2002 | |
| I think we got a little taste | Sanırım Albay Crawford'ın korkusunun birazını biz de tattık. | Taken-3 | 2002 | |
| Jacob's in the backseat. | Jacob arka koltukta. | Taken-3 | 2002 | |
| We were followed. Jacob stopped them. | Bizi takip ettiler. Jacob onları durdurdu. Durdurdu mu? Jacob iyi mi? | Taken-3 | 2002 | |
| He's in a lot better shape than they are. | Onlardan çok daha iyi durumda. | Taken-3 | 2002 | |
| Jake? | Ne kadar iyi bir aşçı olduğunu ve ne güzel yemekler yaptığını. | Taken-3 | 2002 | |
| He's a very special boy. | O çok özel bir çocuk. Ona iyi bakın. | Taken-3 | 2002 | |
| You've seen them, haven't you? | Onları gördün değil mi? | Taken-3 | 2002 | |
| Mr Keys, should you be up and around? | Bay Keys, sizin ayakta olmanız doğru mu? Gözlerinden okunuyor. Onları gördün. | Taken-3 | 2002 | |
| Can I fix you a drink? | Size içki vereyim mi? | Taken-3 | 2002 | |
| I'm here to make sure you don't hurt my son. | Oğluma zarar vermemeniz için buradayım. Zarar vermek mi? | Taken-3 | 2002 | |
| You want the things they put in our heads. | Kafamıza koydukları şeyleri istiyorsunuz. | Taken-3 | 2002 | |
| You can have mine. | Benimkini alabilirsiniz. | Taken-3 | 2002 | |
| Take it out. Do whatever you have to do. | Çıkarın. Ne yapacaksanız yapın. | Taken-3 | 2002 | |
| But it ends there, and I want your word... | Ama orada biter. Oğluma bir şey yapılmayacağına söz vermeni istiyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| I would think you'd be more concerned with what they might do to Jesse | Jesse'ye bizim yapacaklarımızdan çok onların yapacakları şeylerden dolayı endişe duyarsın sanıyordum. | Taken-3 | 2002 | |
| than with anything that could happen because of us. | Aptallık etme. Yoksa çok insan ölür. | Taken-3 | 2002 | |
| I don't know how to stop them. | Onları nasıl durduracağımı bilmiyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| But you think I need stopping, | Ama benim durdurulmam gerektiğini ve bunu yapabileceğinizi düşünüyorsunuz öyle mi Bay Keys? | Taken-3 | 2002 | |
| We would never do anything to harm a private citizen. | Hiçbir vatandaşımıza rızaları dışında, zarar verecek bir şey yapmayız. | Taken-3 | 2002 | |
| I personally would never do anything to harm a child! | Özellikle ben bir çocuğa asla zarar vermem. | Taken-3 | 2002 | |
| How old is Jesse? 1 6. | Jesse kaç yaşında? 16 | Taken-3 | 2002 | |
| Okay, a young man, then. Do we have a deal? | Tamam. O zaman o bir delikanlı. Anlaştık mı? | Taken-3 | 2002 | |
| In the war, you enlisted in the Air Corps, am I right? | Savaşta hava kuvvetlerindeydin değil mi? | Taken-3 | 2002 | |
| Thank you for volunteering to help your country again. | Yeniden ülkene yardım etmek için gönüllü olduğun için teşekkür ederim. | Taken-3 | 2002 | |
| Mum? Yeah, I'm all right. | Anne? Evet, ben iyiyim. | Taken-3 | 2002 | |
| Mum, I'm with Dad. He didn't take me, Mum. | Anne. Babamla beraberim. Hayır, beni kaçırmadı anne. | Taken-3 | 2002 | |
| I don't know when I'll be back. | Ne zaman dönerim bilmiyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| Mum, I love you. | Anne seni seviyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| I'll be all right. I gotta go. | Sorun olmaz. Kapatmalıyım. | Taken-3 | 2002 | |
| You got too much trust for people, kid. | İnsanlara çok güveniyorsun evlat. Senin sorunun bu. Uzaylı ırkları ansiklopedisi? | Taken-3 | 2002 | |
| That's the boy. | Çocuk bu. | Taken-3 | 2002 | |
| I saw the lieutenant here give him specific figures | Bu teğmenin ona bazı bilgiler verdiğini gördüm. Rakamlar, uçak tipleri, bomba miktarları. | Taken-3 | 2002 | |
| At the time, I didn't realize what they were doing, | O zaman ne yaptıklarını anlayamadım. Ama savunma alarmı verilince... | Taken-3 | 2002 | |
| You were supposed to help us. You tricked me. | Bize yardım edecektin. Beni kandırdın. | Taken-3 | 2002 | |
| Kind of young to be a spy. JESSE: Spy? | Casus olmak için biraz genç. Casus mu? Siz neler diyorsunuz? | Taken-3 | 2002 | |
| You were supposed to help me and my father! | Bana ve babama yardım etmen gerekiyordu. | Taken-3 | 2002 | |
| What about the flying saucers? What about the UFOs? | Ya uçan daireler ne olacak? UFO'lar ne olacak? | Taken-3 | 2002 | |
| Must be hopped up on something | Bunu yapacak cesareti bulmak için bir şeyler içmiş olmalı. İnşallah elindeki bilgileri ulaştıramamıştır. | Taken-3 | 2002 | |
| I'll notify the Pentagon, let them know we may have a breach. | Pentagon'u arayıp bir güvenlik sızıntısı olabileceğini söyleyeyim. | Taken-3 | 2002 | |
| Where's my father? I want to see my father! | Babam nerede? Babamı görmek istiyorum! | Taken-3 | 2002 | |
| You look at three things on the commodities page, | Reklâm sayfalarında üç şeye bakarsın, tavuk, ayçiçek yağı ve teneke fiyatları. Ben kontrol ettim. Üçü de değişmemiş. | Taken-3 | 2002 | |
| And this is how you tell there isn't gonna be a war? | Bu yüzden, savaş çıkmayacağını mı söylüyorsun yani? Sana orduda ne yemek veriyorlar? | Taken-3 | 2002 | |
| Chicken. What does that chicken come out of? | Tavuk değil mi? Peki bu tavuk nasıl geliyor? Tenekede. | Taken-3 | 2002 | |
| What is that chicken sitting in? Cottonseed oil. | Peki, tavuğu neyin içinde saklıyorlar? Ayçiçek yağı. | Taken-3 | 2002 | |
| Yeah, all right, so in a war situation, you have more soldiers | Evet. Savaş zamanı daha çok asker | Taken-3 | 2002 | |
| HENDERSON: Eating more canned chicken. My point exactly. | Daha çok konserve tavuk yer. İşte bunu diyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| That doesn't wash. Of course it washes. | Mantıklı değil. Elbette mantıklı. | Taken-3 | 2002 | |
| What the hell, it doesn't wash? | Neresi mantıksızmış? Nükleer çağdayız. | Taken-3 | 2002 | |
| This is the nuclear age. | '76'da her şeyi buraya getirdik. Her şeyin bir çatı altında toplanması daha mantıklı geldi. | Taken-3 | 2002 | |
| They drop a bomb, nobody's eating anything. End of story. | Bir bomba sallıyorlar. Kimsenin bir şey yemesine gerek kalmıyor. Hikâye bitiyor. | Taken-3 | 2002 | |
| Is this the nuclear age, or what? | Bu nükleer çağ değildir de nedir? Albay Crawford nerede? | Taken-3 | 2002 | |
| Why why isn't he here? | Neden neden burada değil? Albay Crawford diye birini tanımıyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| Think this thing will go all night? | Sence bu iş bütün gece sürer mi? | Taken-3 | 2002 | |
| 'Cause if we're still here in daylight, | Çünkü eğer sabaha hala burada olursak şurada şirin bir pastane gördüm. Gidip bir bakmak isterim. | Taken-3 | 2002 | |
| Good evening, Mr Keys. | İyi akşamlar Bay Keys. Tümörünüze daha yakından bakmamıza izin verdiğiniz için teşekkür ederim. | Taken-3 | 2002 | |
| Where's Crawford? | Crawford nerede? | Taken-3 | 2002 | |
| Colonel Crawford has an entire operation to oversee. | Albay Crawford’ın üzerinde çalışması gereken bir operasyon var. | Taken-3 | 2002 | |
| He's left this particular phase of it in my capable hands. | Projenin bu kısmını benim yetenekli ellerime devretti. | Taken-3 | 2002 | |
| Well, I don't do anything until I talk to Crawford. | Crawford'la konuşana kadar bir şey yapmıyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| I need to know that my son is safe. | Oğlumun güvende olduğunu bilmeliyim. | Taken-3 | 2002 | |
| I might be mistaken, but it does not appear to me | Yanılıyor olabilirim. Ama gördüğüm kadarıyla talepte bulunacak durumda değilsiniz. Hazırlayın. | Taken-3 | 2002 | |
| You stay away from my boy! | Oğlumdan uzak durun. | Taken-3 | 2002 | |
| DOCTOR: Scalpel. | Neşter. | Taken-3 | 2002 | |
| Doctor, he's seizing! | Doktor, kriz geçiriyor. Anesteziye ne oldu? | Taken-3 | 2002 | |
| SOLDIER: Tin and cottonseed oil. | Teneke ve ayçiçek yağı. | Taken-3 | 2002 | |
| Tin and cottonseed oil! DOCTOR: A retractor now! | Teneke ve ayçiçek yağı. Hemen geri çekin! | Taken-3 | 2002 | |
| Tin and cottonseed oil! | Teneke ve ayçiçek yağı! | Taken-3 | 2002 | |
| What the hell's going on here? | Ne olmuş onlara? Burada neler oluyor? | Taken-3 | 2002 | |
| Tin and cottonseed oil. | Teneke ve ayçiçek yağı. | Taken-3 | 2002 | |
| I want a puppy for Christmas! | Yılbaşında yavru köpek istiyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| (laughing hysterically) Tin and cottonseed oil. | Teneke ve ayçiçek yağı. | Taken-3 | 2002 | |
| Alle ihre erinnerungen kommen auf einmal. | ALMANCA:Tüm anılarını hatırlıyorsun. | Taken-3 | 2002 | |
| Alle ihre erinnerungen und alle ihre aengste. | ALMANCA:Tüm anılarını ve tüm korkularını. | Taken-3 | 2002 | |
| And you must be Jacob. | Sen de Jacob olmalısın. Jake biraz yorgun. | Taken-3 | 2002 | |
| Come in. Come in. | Girin. Girin. | Taken-3 | 2002 | |
| We've been waiting for you | Dr. Greenspan bizi aradığından beri sizi bekliyorduk. | Taken-3 | 2002 | |
| They seem like really nice people. | İyi insanlara benziyorlar. | Taken-3 | 2002 | |
| We wish you could come home with us, Jake. | Keşke bizimle eve gelebilsen Jake. | Taken-3 | 2002 | |
| Do you still do card tricks? | Hala iskambil numaraları yapıyor musun? | Taken-3 | 2002 | |
| Kinda gave that up after we made you disappear. | En son seni ortadan kaybettikten sonra bıraktım. | Taken-3 | 2002 | |
| I just need some rest. I'll be fine. | Biraz dinlenirsem bir şeyim kalmaz. | Taken-3 | 2002 | |
| Well, listen... | Dinle. Bir şey yapmamaya çalış. | Taken-3 | 2002 | |
| We don't want any stories getting out about you. | Seninle ilgili hikâyelerin duyulmasını istemeyiz. Bunun için endişelenmenize gerek yok. | Taken-3 | 2002 | |
| I can't do that stuff anymore. | Artık bir şey yapamam. Ne demek bu? | Taken-3 | 2002 | |
| Well, I guess it's kinda like a battery that runs out of charge. | Sanırım bu enerjisi tükenen bir pil gibi. | Taken-3 | 2002 | |
| I know I didn't have much left, but... | Ne kadar enerjisi kaldı bilmiyorum, ama... O adamlar Dr. Greenspan'e zarar verecekti. | Taken-3 | 2002 |