Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 149317
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
Maybe months. | ...belki aylar sürer. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Make it weeks. | Haftalar olsun. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: That was 1862, the year of the Great Snow. | Büyük Kar'ın yağdığı zaman, 1862 yılıydı. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I set off to Egypt to get the eggs. | Yumurtaları getirmek için Mısır'a yola çıktım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
It took me a month to find them... | Onları bulmam bir ayımı aldı... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
and a little less to come back. | ...geri dönüş ise biraz daha az sürdü. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I knew nothing about silk or how it was made. | İpekle veya nasıl üretildiğiyle ilgili hiçbir şey bilmiyordum. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
All I new was that | Tüm bildiğim şuydu: | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I had to keep those tiny eggs away from heat, | O küçük yumurtaları ısıdan uzak tutmak zorundaydım,... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
keep them clean, | ...onları temiz tutmalı... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
and bring them back before they'd hatched. | ...ve böcekler yumurtalardan çıkmadan önce getirmeliydim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
[chuckles] That's all I knew. | Tüm bildiğim bundan ibaretti. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
But back at the village, | Ama köye döndüğümde... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
[baby crying] someone else was about to hatch | ...birisi yumurtadan çıkmıştı bile. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Ludovic Berbek. | Ludovic Berbek. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Beatrice was so proud to show off her baby that day. | Beatrice, o gün bebeğini gösterirken çok gururluydu. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
[whispering] Give me a child. | Bana bir çocuk ver. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
How was Africa? | Afrika nasıldı? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
We never talked about it. [billiard balls clack] | Bunu hiç konuşmadık. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Tired, but... but very beautiful. | Yorucuydu ama çok güzeldi. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I found dead worms. | Ölü böcekler buldum. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Only a few, but, still, too many. | Yalnızca bir kısmı, ama yine de çok fazla. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Baldabiou: Seems the p�brine got to Egypt before you did. | Anlaşılıyor ki "Pebrine", senden önce Mısır'a ulaşmış. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: p�brine? | Pebrine mi? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Baldabiou: They've given it a name. | Hastalığa bu ismi vermişler. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I need you to go to Japan. | Japonya'ya gitmen lâzım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Where is that? | Nerede orası? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Baldabiou: Just keep going to the end of the world. | Dünyanın sonuna kadar gidiyorsun. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
[lays down cue] Let me show you. | Sana göstereyim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
They make the most perfect silk there. | Dünyanın en mükemmel ipeğini orada yapıyorlar. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I held some in my hand once. | Bir kez birini elime almıştım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
It was like holding nothing. | Sanki elimde hiçbir şey yoktu. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
They've been making silk for over a thousand years, | Bin yıldan fazla zamandır ipek üretiyorlar... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
and they've never even heard of a diseased egg. | ...ve hastalıklı yumurtaların adını bile duymadılar. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
It'll be a longer journey this time. | Bu defa daha uzun bir yolculuk olacak. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Baldabiou: Much longer. | Çok daha uzun. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Before I speak to the others, | Diğerleriyle konuşmadan önce... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I have to know that you're ready for this. | ...buna hazır olduğunu bilmek zorundayım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Baldabiou: But there's a risk. | Ama bir risk var. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
The journey's long and dangerous, | Yolculuk uzun ve tehlikeli... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And it's forbidden to travel inland beyond Japan's harbors. | ...ve Japonya'nın limanlarından iç kesimlerine seyahat etmek yasak. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
No Westerner has done it. | Hiç bir batılı bunu yapamadı. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And, yet, a place | Şu ana kadar... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
where no English broker or Chinese trader can go | ...hiçbir İngiliz komisyoncu veya Çinli tüccarın gidemediği... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
is a place where no disease can enter. | ...hiçbir hastalığın giremediği bir yer. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And why should we succeed where others have failed? | Peki diğerlerinin başaramadığını biz nasıl başaracağız? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
<I>Baldabiou: There's no evidence that we will succeed, | Başarılı olmamızın garantisi yok... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
But I have it from a trustworthy source | ...ama güvenilir bir kaynaktan öğrendiğime göre... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
That the Japanese are trading their silk on the black market. | ...Japonlar ipeklerini kara borsada satıyorlar. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
We're interested in making silk, not buying it. | Biz ipeği üretmeyle ilgileniyoruz, satın almayla değil. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I want to send Herv� to trade for eggs, not silk. | Herve'yi yumurtaları satın alması için göndermek istiyorum, ipeği değil. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
But there's still no guarantee, no matter how good the plan. | Ama plan ne kadar iyi olursa olsun, yine de garantisi yok. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
At best, 10,000 francs. | En iyi ihtimalle, 10.000 Frank. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And at worst? | Peki en kötüsü? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
His life. | Onun hayatı. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
But you've already said you would go. I wasn't thinking... | Ama gideceğini söylemiştin. Durumumuzu... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
about us. | ...düşünmemiştim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I don't want you to give this up because of me. | Benim yüzümden bundan vazgeçmeni istemiyorum. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
It's better than you going off to fight some stupid war. | Şu aptal savaşın dışında olman daha iyi. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
You'll be back by spring. | Baharda dönmüş olacaksın. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Don't forget. | Unutma... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
My Japanese contact will meet you in Vladivostok. | ...Japon kontağım seni Vladivostok'ta karşılayacak. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Yes. And her letters for him. | Evet. Bunlar da onun mektupları. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
He'll help you find the village. | Sana köyü bulmanda yardımcı olacak. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
All you have to do is bring back the eggs. | Tüm yapman gereken yumurtaları getirmek. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
[chuckling] That's all? | Hepsi bu kadar mı? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: I'll always love you. | Seni daima seveceğim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Helene: I will always love you. | Seni daima seveceğim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: And so, I headed off to the end of the world. | Böylece, dünyanın sonuna doğru yola çıktım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I crossed the border at S�gny. | Segny'den sınırı geçtim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: Then I journeyed through Europe. | Sonra tüm Avrupa'yı boydan boya geçtim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: I traveled by train from Vienna... | Viyana'dan Moravia'ya... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Through Moravia... | ...kadar trenle seyahat ettim... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And on to Kiev. | ...ve Kiev'e ulaştım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: I hired a caravan to cross the Russian steppes | 4800 Km.'lik Rus steplerindeki buz ve fırtınaları... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Three thousand miles of ice and storm. | ...aşabilmek için, bir kızak kiraladım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I had my Christmas dinner at Lake Baikal, | Noel yemeğini Baykal Gölü'nde... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And I thought of Helene... | ...hep Helene'i düşünerek... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
always. | ...geçirdim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Then I followed the Amur River along the Chinese border... | Sonra Çin sınırı boyunca, okyanusa ulaşıncaya kadar... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Until I reached the ocean. | ...Amur Nehrini izledim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: I stopped eleven days in Vladivostok, | Gizliliğimi sağlayacak Japon rehberimle buluşacağım... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Where a Japanese guide handed me my disguise. | ...Vladivostok'ta on bir gün bekledim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: I sailed across the sea on a smuggler's ship. | Bir kaçakçı gemisiyle denize açıldım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: And, finally, I reached the port of Sakata. | Sonunda Sakata limanına ulaştım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: Strange... | Garip... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
and haunting. | ...ve unutulmaz. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: The Mogami River. | Mogami Nehri. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: The snows of Yamagata. | Yamagata'nın karları. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: I climbed the mountains of Shinobu, | Yeni rehberlerimin beni bekledikleri... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Where new guides were waiting for me. | ...Shinobu'nun dağlarına tırmandım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: And for the next three days, | Sonraki üç gün, zirvelerden devam ettik. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Then, after countless freezing days and sleepless nights... | Sonra, sayısız dondurucu günler ve uykusuz gecelerin ardından... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I reached my destination. | ...varış yerime ulaştım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Sakata, yes, yes. I came... | Sakata, evet, evet. Ben geldim | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Four. | Dört. İyi. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
My name is Herv� Joncour. | Adım Herve Joncour. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I am a man of trade. | Ben bir ticaret adamıyım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
That is not who you are. | Bu kim olduğunu göstermez. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
That is what you do. | Bu yaptığın iştir. | Silk-1 | 2007 | ![]() |