Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19143
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
Oh. Wow. I am. | Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know what? I had a really great time tonight. | Biliyor musun, harika bir gece geçirdim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm guessing you did too? | Sanırım sen de iyi vakit geçirdin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
'Cause I came back to the loft with you? Yeah. | Neden? Seninle eve geldim diye mi? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. I'm hoping to find Julie and Ben | Hayır. Julie'yle Ben'i tişörtleri çıkmış... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
shirtless and tangled up on the couch. | ...alt alta, üst üste kanepede bulmayı umuyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
By the way, if that happened, I'd be perfectly fine with it. | Öyle bir şey olursa, hiç umurumda olmazdı. Gerçeği açıklayacaksın, değil mi? Kes şunu. Eşcinsel değilim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Really? Absolutely. | Öyle mi? Kesinlikle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I told you, Julie is just... Don't use the word "fantasy" again. | Sana söylemiştim, Julie sadece bir Fantezi kelimesini asla kullanma. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She was a question that I needed answered. That's all it was. | Cevaplanması gereken bir soruydu. Hepsi o kadar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It was like a quarter life crisis. | Çeyrek yaş krizi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I know, I should have just bought a red sports car and called it a day. | Biliyorum, kırmızı spor bir araba alıp, orada bırakmalıydım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So you're past your crisis? Yes, totally. | Yani krizi atlattın? Evet, tamamen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And you're not pining for Julie? No, I am finally over her. | Ve Julie için matem tutmuyorsun? Hayır, sonunda tamamen bitti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Finally? So you wanted her the whole time you were with me? | Sonunda mı? Benimleyken onu mu istiyordun bunca zamandır yani? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, that's not what I'm saying. | Hayır, öyle de demedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What the hell's going on? We can't talk now all of a sudden? | Neler oluyor yahu? Şimdi de konuşamıyoruz bile. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you playing musical spin the bottle? You're more incestuous than I thought. | Müzikal şişe çevirme mi oynuyorsunuz? Sandığımdan daha da azgınmışsın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We were listening to Julie. Really? Can we play? | Julie'yi dinliyorduk. Öyle mi? Biz de oynayabilir miyiz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We weren't playing spin the bottle. | Şişe çevirme oynamıyoruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why not? Because they're not in junior high. | Neden ki? Çünkü ortaokulda değiller. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This could finally be your chance. | Nihayet şans yüzüne gülebilir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't need a big chance. But you'd take one if you had one. | Şansın yüzüme gülmesine gerekmiyor. Gülseydi kullanırdın ama. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I wouldn't. Let's see about that. | Hayır, kullanmazdım. Göreceğiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you... Hey, don't look at me. | Ciddi Hey, bana bakmayın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I never said I was playing. Oh, just relax and enjoy it. | Oynayacağımı söylemedim ki. Sakin ol ve keyfini çıkar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're welcome. All right, you're next. | Bir şey değil. Pekâlâ, sıra sende. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'll go again if... No, I'll do it. I don't care. | Yine ben çeviririm eğer Hayır, ben çeviririm. Umurumda değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This isn't happening. This is like... | İnanamıyorum. Sanki | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
None of it would be if it wasn't for your little return trip. | Küçük seyahatin olmasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
In fact, Julie wouldn't even be here. What is she talking about? | Hatta Julie burada olmayacaktı. Neyden bahsediyor? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nothing. I don't wanna play this stupid game. | Hiçbir şeyden. Bu aptal oyunu oynamak istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You big baby. But this is your last "get out of jail free" card. | Pekâlâ, koca bebek. Ama son defa paçayı sıyırıyorsunuz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
After this, rules are rules. | Bundan sonra kurallar uygulanacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Spin again. Spin again? | Trevor'la Sean'a gitmelerini söylememi ister misin? Evet. Tamam. Bir daha çevir. Bir daha çeviriyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is a nightmare. | Kâbus gibi bir şey bu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you scared of? Seventh graders do this all the time. | Neden korkuyorsun ki? Ortasonlar devamlı bu oyunu oynar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just get it over with. | Yapalım da bitsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't forget the five second rule. What? | 5 saniye kuralını unutmayın. Ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You gotta kiss for five seconds or it doesn't count. Standard STB rules. | En az 5 saniye öpüşmelisin, yoksa sayılmaz. Standart kural. Evet, oldu. Tamamdır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
three, four, five. | ...üç, dört, beş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
God, this is fun. All right. Go, Julie. You're up. | Tanrım, ne eğlenceli. Pekâlâ. Hadi, Julie. Sıra sende. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sean, stop praying so loud. | Sean, yüksek sesle dua etmeyi kes. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Where are you going? We can't play with five. | Nereye gidiyorsun? 5 kişiyle oynayamayız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You should stay. | Kalmalısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't blame me that you didn't get to kiss Julie. | Julie'yi öpemedin diye beni suçlama. Oyun devam etsin diye çok uğraştım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The truth is, I didn't wanna kiss Julie. I wanted to... | Aslında Julie'yi öpmek istememiştim. İstediğim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I wanted to kiss you. | ...seni öpmek istemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I want you back. | Seni geri istiyorum. Sizi sonra arayayım. Evet, arayacağım. Hoşça kalın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's it? That's your big sell? No. | Bu kadar mı? Büyük özür konuşman bu mu? Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Even after the way you treated me tonight, | Bu akşam ki davranışlarından sonra bile... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know that I really... I love you, Meghan. That's the truth. | ...seni sevdiğimi anladım, Meghan. Gerçek bu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Who cares? You dumped me for Julie. Is that how you treat someone you love? | Kim takar? Julie için beni şutladın. Sevdiği birine kim bunu yapar? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's the worst. I know I hurt you... | Gelecekte ne olacağını bilmiyorum... Yapılacak en kötü şey. Seni kırdığımı biliyorum... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, you didn't hurt me. I just don't want you any more. | Hayır, beni kırmadın. Artık seni istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Are you coming to bed? | Hey, yatağa geliyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know. I'm just doing some thinking. | Bilmiyorum. Biraz düşünüyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What were you thinking about? | Ne düşünüyordun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was thinking about the apartment on 9th. | 9'uncu Cadde'deki daireyi düşünüyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The floor sags. | Zemin çökmüş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It needs a paint job. | Boyaya ihtiyacı var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Right now it's just this... | Şu anda sadece... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
this foreign place, but pretty soon it's gonna be a home. | ...yabancı bir yer ama yakında bir yuva olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It'll be a part of me, in a way. | Bir parçam olacak bir anlamda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know. I can't wait. | Biliyorum, zor sabrediyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The thing is... | Şu var ki... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've always wanted to live somewhere with you, ever since I met you. | ...seninle tanıştığımdan beri bir yerlerde beraber yaşamak istemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But I realized tonight that that's not gonna happen. | Ama bu geceden sonra olmayacağını anladım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What do you mean? It's okay. | Ne demek istiyorsun? Üzülme. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I guess, you know, 'cause it's... because it's just a fact. | Sanırım, sadece... çünkü gerçek böyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But I'll never inhabit you the way that Ben does. | Hiçbir zaman Ben gibi içine işleyemeyeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Noel, that is not true. | Noel, bu doğru değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Whatever he did to make you break up with him | Ondan ayrılmanı sağlayacak ne yapmışsa... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
wasn't enough. | ...yeterli değilmiş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You will never be over Ben. Come on, wait a second. | Ben'i hiçbir zaman unutamayacaksın. Yapma, bir dakika. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We have not had a chance, barely had any time together. | Daha şansımız olmadı, beraber yeterli vakit geçirmedik. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Time isn't gonna change this. It has to. | Zaman bunu değiştirmeyecek. Değiştirmek zorunda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It doesn't work that way. | İşler öyle yürümüyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So I'm gonna go. | Gidiyorum ben. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can totally say no, but I have two tickets to a concert | Bu senenin benim için ne kadar zor olduğunun farkında değilsin bence. Ne kadar süre kullanmam gerekiyor? Bilmiyorum. Hayır diyebilirsin ama bu gece için iki konser biletim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and it's for tonight and I wondered if you'd go with me. | ...var ve benimle gelmek ister misin diye soracaktım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Like a date? Yeah, I guess like a date. | Nasıl yani, randevu gibi mi? Evet, sanırım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sure. Yeah. | Elbette. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So you are using Julie to get back at me. | Benden öç almak için Julie'yi kullanıyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. Is that what you're doing? You wouldn't understand. | Hayır. Senin Noel'la yaptığın bu mu? Anlayamazsın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're right. No, I don't understand. | Haklısın. Evet, anlamıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Whatever he did to make you break up with him 1 | Ondan ayrılmanı sağlayacak ne yapmışsa... 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
wasn't enough. You will never be over Ben. | ...yeterli değilmiş. Ben'i asla unutamayacaksın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sorry I'm late. | Geç kaldığım için kusura bakma. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's okay. Thanks for coming. | Önemli değil. Geldiğin için teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. I actually can't stay very long. I have to get to my new job. | Çok uzun kalamam. Yeni işime gitmem lazım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You got a job? Where? | İşe mi girdin? Nerede? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm the new guidance counselor at UNY. | New York Üniversitesi rehber danışmanıyım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? I mean, congratulations. | Ne dedin? Tebrik ederim demek istedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. It's just a stepping stone until something better comes along. | Daha iyi bir şey çıkana kadar bir sıçrama tahtası olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Something will. I know that for a fact. | Bir şey çıkacak. Gerçekten biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not an actual fact, but... | Hakikaten bilmiyorum ama | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The reason I wanted to see you... | Az yağlı sütlü late istedim. Bu kız normal süt kullandı. Seninle görüşmek isteme nedenim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, I wanted to give you this. | Sana bunu vermek istemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's... for your new apartment. | Yeni... dairen için. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |