Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19144
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
Noel, we can make this work. I know we can. | Noel, yürütebiliriz. Yürütebileceğimizi biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I know that you think I want to be with Ben, but I don't. | Ben'le birlikte olmak istediğimi sandığını biliyorum ama istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's done terrible things to me. He's done terrible things to you? | Bana korkunç şeyler yaptı. Sana korkunç şeyler mi yaptı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My point is, I want to be with you. | Seninle beraber olmak istediğimi söylemeye çalışıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You have no idea what I've gone through to be with you. | Seninle beraber olabilmek için neler yaşadığımı bilmiyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I never thought that I would say this to you... | Bunu söyleyeceğimi asla tahmin etmezdim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's just... Felicity, it's not the right time. | ...ama... Felicity, zamanlama uygun değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Noel, now is the only time. | * Sen artık yeni biri oldun * Noel, sadece şimdi olabilir. Elbette. Seni görmek ne hoş. Seni de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I should go. Wait! Noel... | Ana problemin, şaka yaptığında, hiç komik olmuyorlar. Gitmem lazım. Dur! Noel... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Listen to me. | Pekâlâ. Beni dinle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Noel, this is going to sound insane. | Noel, kulağa delice gelecek. Hoşça kal. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
remember when I said that you have no | ...seninle beraber olmak için neler yaşadığım... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
idea what I went through to be with you? | ...hakkında hiçbir fikrin yok dediğimi hatırlıyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's because... I am not | Çünkü... burada olduğumu... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
here like you think I'm here. | ...sandığın gibi burada değilim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I'm here, but... | Yani, buradayım ama... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I came from the future. | ...gelecekten geldim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Excuse me? I traveled back in time | Kalıp konuşmak filan istersen, yiyecek aldım. Anlayamadım? Seninle olabilmek için... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
so I could be with you. | ...zamanda geçmişe seyahat ettim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, that's a long... That's a long trip. | Oldukça uzun... Uzun bir seyahat. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm serious. Okay. | Çok ciddiyim. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I came back the night before your wedding. | Düğününden bir gece önce geçmişe seyahat ettim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My wedding? Yeah. | Benim düğünümden? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You were... or are... or will be... | Zoe adında bir kızla evlenecektin... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
marrying this girl named Zoe | ...evleniyordun... evleneceksin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
who I know you don't know, but she works in | Daha tanışmadığınızı biliyorum ama... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
this graphics house where you're gonna get a job. | ...işe gireceğin grafik tasarım ajansında çalışıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Anyway, my point is, | Neyse, söylemek istediğim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Meghan did this spell so I could come back here and be with you. | ...geçmişe gelip seninle olabilmem için Meghan bir büyü yaptı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You don't believe me. No. I mean yes, I believe you. | Bana inanmıyorsun. Hayır. Yani evet, inanıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I believe you, Felicity. No, you don't. | Evet. Olay ciddileşiyor. Sana inanıyorum, Felicity. Hayır, inanmıyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I do. Do you believe you? | İnanıyorum. Sen kendine inanıyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yes. Noel, I am not making this up. | Evet. Noel, bunları uydurmuyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know that. I was just checking. | Biliyorum. Bir kontrol edeyim dedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I should go. I have to get to my new job, | Artık gitmeliyim. Senin daha önceden bildiğin... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
which, you know, you knew about. | ...yeni işime gitmeliyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
See? Right. | Gördün mü? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So I'm gonna think about this. | Bunun hakkında düşüneceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know, about what we talked about. | Konuştuklarımız hakkında. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And thank you for this. It's really... It's great. | Ve bunun için teşekkür ederim. Çok... güzel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Borrowed your camera. Fine. | Fotoğraf makineni aldım. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's for my photography class. I said fine. | Fotoğraf dersim için. Tamam dedim ya. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What bug crawled up your butt? | Ne derdin var senin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just destroyed five years of friendship with Noel. | Noel'la olan beş yıllık arkadaşlığımı az önce mahvettim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. You've only known him three. Oh, | Sadece 3 yıldır tanışıyorsunuz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I forgot about those time travel years. | Zamanda yolculuk ettiğin yılları unutmuşum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I told him I came from the future and now he thinks I'm crazy. | Ona gelecekten geldiği söyledim ve şimdi deli olduğumu düşünüyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. If I were you, I wouldn't go around blabbing | Evet. Senin yerinde olsam sağa sola... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
that to everybody, specially someone like Noel. | ...söylemezdim, özellikle Noel gibi birine. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Meghan, I need to get back. Not this again. | Meghan, geri dönmem lazım. Yine mi başladık? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Korsakoff can't be the only guy who's written a time travel spell. | Zamanda yolculuk büyüleri yazan tek kişi Korsakoff olamaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There has to be something. Even if it just gets me near the future. | Başka bir şeyler olmalı. Gelecekte bir yerlere beni götürecek bir şey. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right. | Hoşça kalın. Pekâlâ. Aptal değilim. Öyle demek istemedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There is this one book. Great. Give it to me. | Bir kitap var. Ver. Hemen bana ver. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hold on. This is hardcore Wicca. | Nişanlandık. Nişanlandık. Dur bakalım biraz. Cadılığın uç noktasında. Her iş fırsatını ilk önce sen duyarsın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There's blood and guts. And not just yours. | Kan ve bağırsak var işin içinde ve seninkiler de değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not sure you can handle it. I used it once. I still have a scar. | Becerebileceğinden emin değilim. Bir kere kullanmıştım. Hâlâ izleri var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm desperate. Where should we set up? You're on your own with that sucker. | Çaresiz durumdayım. Nerede yapalım? "Biz" değil. Kendi başınasın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So freshman year, when you and Felicity went | İlk sene Felicity'yle ülkeyi boydan boya... 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
cross country, what was your most favorite place? 1 | ...geçtiğinizde, en sevdiğin yer neresiydi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know. It was all fun. | Bilmiyorum. Her yer güzeldi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, I know I'm gonna go to Dollywood. | Dollywood'a gideceğim. Sean çok şirin. Harika bir arkadaş. Beraber mi takılacaksınız artık? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. What's that? Dollywood. | Pardon, orası neresi? Dollywood. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's Dolly Parton's theme park. | Dolly Parton eğlence parkı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Right. Yeah, we must have just missed that one. | Evet. Orayı atlamış olmalıyız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's your loss, it's supposed to be amazing. | Senin kaybın, şahane bir yer olduğu söyleniyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'll send you a postcard. Okay, thank you. | Sana kart atarım. Peki, sağ ol. Harika. Şahane. Tebrik ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Man, that road trip was such a long time ago. | O yolculuk amma uzun zaman önceydi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I was just thinking... | Hayır, düşünüyordum da... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, you can totally say no. | Hayır diyebilirsin ama belki... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But maybe I could come with you. | ...ben de seninle gelebilirim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know. This whole pre med thing isn't really working out. | Bilmiyorum. Tıbba hazırlık programı iyi gitmiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just failed another test and my professor hates me. | Bir sınavdan daha kırık aldım ve hoca benden nefret ediyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're gonna drop out? Well, I'm gonna come back. But when | Mükemmel bir hediye. Tracy ve seks kelimelerini aynı cümlede mi duydum? Okulu bırakacak mısın? Geri döneceğim. Ama ne yapmak... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know what I want to do. I don't know right now. | ...istediğimi çözdüğüm zaman ve şu anda ne yapmak istediğimi bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I would love for you to come. | Gelmeni çok isterim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. My God, it would be great to have a friend to do this with. | Bunu beraber yapacağım bir arkadaşımın olması çok güzel olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What you doing? Planning a road trip. | Ne yapıyorsunuz? Seyahat planlıyoruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That sounds like fun. Can I talk to you for a minute? | Çok güzel. Biraz konuşabilir miyiz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. I have to go anyway because I have go see a guy about a car. | Benim zaten gitmem gerekiyor. Araba için görüşmem gereken biri var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'll see you later. Okay. | Görüşürüz. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, what's up? | Eee, ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Have you talked with Felicity lately? No. Why? | Son zamanlarda Felicity'yle konuştun mu? Hayır. Neden ki? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I think that she's doing drugs. | Ben nerede? Uyuşturucu kullandığını düşünüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not kidding. Noel, she's not doing drugs. | Dalga geçmiyorum. Noel, uyuşturucu kullanmıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, there's something going on. Like what? | Bir şeyler oluyor. Ne mesela? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Like she keeps saying she traveled back in time. | Geçmişe seyahat ettiğini söyleyip duruyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? She said she was at my wedding. | Ne? Düğünüme geldiğini söyledi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
In the future, I marry some girl I don't even know. | Gelecekte. Daha tanışmadığım bir kızla evleniyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She was obviously joking. She wasn't. | Seninle dalga geçmiş. Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There's something wrong. | Yolunda olmayan bir şeyler var, Ben. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. | Selam. Konut ofisi. Ve Richard'ın arkadaşı Noel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, these. You know how it is with a new boyfriend. They always spoil you. | Bunlar mı? Yeni sevgililer nasıl olur bilirsin. Devamlı adamı şımartırlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
A new what? Here. | Yeni ne? Al. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What's this? It's your stuff. | Bu nedir? Eşyaların. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Three socks, the toothbrush, a Speedstick and your Tae Bo video. | 3 çorap, diş fırçası, deodorant ve Tae Bo videon. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, wait. This is all I had here? | Bir dakika. Buradaki her şeyim sadece bunlar mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, there was more. I threw it out. It's time to start over. | Hayır, başka şeyler de vardı ama attım. Yeni bir sayfa açma vakti geldi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wait. Who is this new guy? Paul. | Bir dakika. Yeni erkek arkadaşın kim? Paul. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I call him Sweetie, he's so sweet. What is he, a florist? | Ona şekerim diyorum çünkü çok şeker. Çiçekçi mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |