• tr flag Türkçe
    • en flag İngilizce

Ara

İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19125

İngilizce Türkçe Film Adı Film Yılı Ayrıntılar
Or, no, that... Whatever. Ya da, hayır... neyse artık. Felicity-1 1998 info-icon
Maybe you're just glad the thing's gonna be taking place in Arizona. Belki de her şey Arizona'da olacağı için şanslısınız. Felicity-1 1998 info-icon
The baby'll be with its mom and far away from Felicity. Bebek annesiyle, Felicity'den çok uzaklarda olacak. Felicity-1 1998 info-icon
So, that's probably best for everyone. Probably. Yeah. Sanırım herkes için en iyisi bu. Muhtemelen. Evet. Felicity-1 1998 info-icon
Uh, I forgot something downstairs. You go on in without me. Aşağıda bir şey unuttum. Siz bensiz gidin. Felicity-1 1998 info-icon
And, uh, this conversation never happened. Ve... bu konuşma hiç gerçekleşmedi. Felicity-1 1998 info-icon
Who are you? Exactly. Sen kimsin? Aynen. ...yapma. Felicity-1 1998 info-icon
Hey, Dr Porter. How you doin'? Selam, Dr. Porter. Nasılsınız? Eğer kılımı kıpırdatmazsam fena değil. Felicity-1 1998 info-icon
You want to tell me what's going on? Neler olduğunu bana söyleyecek misin, Ben? Felicity-1 1998 info-icon
Uh, no, not really, sir. Hayır, sanmam, efendim. Felicity-1 1998 info-icon
Felicity says you're engaged and I hear from a stranger in the Felicity evleneceğinizi söylüyor ve hiç tanımadığım birinden... Felicity-1 1998 info-icon
elevator you just had a child with another woman. Is that true? ...asansörde başka bir kadınla çocuk sahibi olduğunu duyuyorum. Doğru mu? Felicity-1 1998 info-icon
Yeah, it is. Evet, doğru. Felicity-1 1998 info-icon
I'm sure you have an explanation for everything. Her şey için bir açıklaman olduğuna eminim. Felicity-1 1998 info-icon
But I only care about Felicity. Does she know? Buradan gitmem lazım. Ya biri bizi görürse? Ya Zoe bizi görürse? Ama ben sadece Felicity'yi düşünüyorum. Haber var mı? Sen Özel Sanat Programı'ndasın. Her şeye sahipsin, bense hiçbir şeye. Bayan Porter, gelecek için planlarınız nedir? Felicity-1 1998 info-icon
Yeah, she's been very understanding. Of course. Evet, biliyor ve çok anlayışlı davrandı. Tabii ki. Felicity-1 1998 info-icon
She doesn't know what she's doing. You might be... Neye bulaştığını bile bilmiyor. Pardon ama kızınızı küçümsüyorsunuz. Felicity-1 1998 info-icon
Don't try and make this a "parents don't understand" kind of thing. Lütfen, çok rica ederim, bunu "aileler anlamaz" olayı haline çevirme. Felicity-1 1998 info-icon
This is the fact: Marriage at your age is ridiculous. Gerçek olan şu: Sizin yaşınızda evlenmek saçmalıktır. Felicity-1 1998 info-icon
Mrs. Porter was our age. And we're divorced now. Evlendiğinizde Bayan Porter bizim yaşımızdaydı. Artık evli değiliz. Felicity-1 1998 info-icon
And you have a child. In Arizona. Senin bir çocuğun var. Hem de Arizona'da. Felicity-1 1998 info-icon
And you live in New York? Yes. Ve New York'ta yaşıyorsun. Evet. Felicity-1 1998 info-icon
That won't work. It might. Nasıl yürüyecek? Yürümez. Yürüyebilir. Felicity-1 1998 info-icon
Tell me how it'll work. We're thinking about moving there. Nasıl yürüyeceğini söyle bana. Biz de oraya taşınmayı düşünüyoruz. Felicity-1 1998 info-icon
To Arizona? Yeah. Arizona'ya mı? Evet. Felicity-1 1998 info-icon
Let me explain something to you, Ben. Müsaadenle sana bir şey açıklayayım, Ben. Felicity-1 1998 info-icon
You're a father now. So we have something in common. Artık sen de bir babasın. Ortak bir noktamız var. Felicity-1 1998 info-icon
As a father, you become very protective of your child. Tanrım! Bir baba olarak, çocuğuna karşı aşırı koruyucu davranmaya başlarsın. Felicity-1 1998 info-icon
So much so, that if someone tries anything to hurt them, anything, Öyle korumak istersin ki, eğer biri onlara zarar vermek isterse... Felicity-1 1998 info-icon
you want to hurt them back. ...sen de onlara zarar vermek istersin. Felicity-1 1998 info-icon
What's wrong? Evet. Ben de. Ne oldu? Felicity-1 1998 info-icon
Arizona? Arizona mı? Felicity-1 1998 info-icon
It's clear you don't care what I think. But this latest choice, Şurası açık ki, düşündüklerime önem vermiyorsun. Ama son kararın... Felicity-1 1998 info-icon
this move, is a colossal mistake. ...oraya taşınman muazzam bir hata olur. Felicity-1 1998 info-icon
What did you say? Did you tell him about Arizona? Ne dedin? Babama Arizona'ya taşınacağımızı mı söyledin? Felicity-1 1998 info-icon
I just kept talking. I didn't know what else to say. I'm really sorry. Çok üzgünüm. Konuşup durdum. Başka söyleyecek şey bulamadım. Çok üzgünüm. Felicity-1 1998 info-icon
Okay, Ben, listen. I can't just move. Pekâlâ. Ben, dinle. Her şeyi bırakıp taşınamam. Felicity-1 1998 info-icon
I mean, I have a life here. I have friends. I have a job. Burada bir hayatım var. Arkadaşlarım, bir işim var. Felicity-1 1998 info-icon
What are you talking about? You've decided? Ne diyorsun? Kararını verdin mi? Felicity-1 1998 info-icon
I have been following you for four years. It's your turn now. Dört yıldır senin peşinden geliyorum. Artık sıra sen de. Felicity-1 1998 info-icon
You're gonna stay in New York. Tamam. New York'ta kal. Felicity-1 1998 info-icon
Do you not think that's fair? No. Sence adil olan bu değil mi? Hayır, bence... Felicity-1 1998 info-icon
What I'm dealing with is more important. ...benim yaşamakta olduğum biraz daha önemli. Felicity-1 1998 info-icon
Well, I don't think I can go to Arizona. Arizona'ya gideceğimi sanmıyorum. Felicity-1 1998 info-icon
I think I have to. Benim gitmem gerekiyor. Felicity-1 1998 info-icon
Can I come in? Sure. Bir dakika! İçeri gelebilir miyim? Elbette. Felicity-1 1998 info-icon
I thought Mom said we were gonna meet at the ceremony. Annem törende buluşacağımızı söyledi sanmıştım. Felicity-1 1998 info-icon
Sorry about yesterday. Dün için özür dilerim. Felicity-1 1998 info-icon
I thought it was gonna be black. Siyah olacağını sanıyordum. Felicity-1 1998 info-icon
It seems like you just graduated high school. Liseden daha yeni mezun olmuşsun gibi geliyor. Felicity-1 1998 info-icon
God, that seems like so long ago to me. Tanrım, bana da asırlar önceymiş gibi geliyor. Felicity-1 1998 info-icon
You remember when I used to bring you to my office when you were a kid? Çocukken seni ofisime götürdüğümü hatırlıyor musun? Felicity-1 1998 info-icon
Yeah, of course I do. Evet, elbette hatırlıyorum. Felicity-1 1998 info-icon
Angelika would let me wear her white coat. Angelika beyaz önlüğünü giymeme izin verirdi. Felicity-1 1998 info-icon
You'd follow me into every patient's room. Her hastanın odasına peşimden gelirdin. Felicity-1 1998 info-icon
And you'd show me how to listen to people's hearts. İnsanların kalbi nasıl dinlenir bana gösterirdin. Felicity-1 1998 info-icon
I keep doing this, don't I? Devamlı yapıyorum, değil mi? Felicity-1 1998 info-icon
Trying to protect you. Seni korumaya çalışıyorum. Felicity-1 1998 info-icon
And you don't have to anymore. I'm gonna be okay. Artık koruman gerekmiyor. Bana bir şey olmayacak. Felicity-1 1998 info-icon
I'm not so good at letting go, am I? Eğer burnunuzu silmek için bile bir parça kullanırsanız, pişman olursunuz. Vazgeçmekte pek iyi değilim, değil mi? Felicity-1 1998 info-icon
I love you, Dad. Seni çok seviyorum, baba. Felicity-1 1998 info-icon
I love you, too. Ben de seni çok seviyorum. Felicity-1 1998 info-icon
* If I could fly * * Uçabilseydim eğer * Felicity-1 1998 info-icon
* I would go and tell the world about you * * Gider anlatırdım seni tüm dünyaya * Felicity-1 1998 info-icon
* I would go and tell the world * * Gider anlatırdım seni tüm dünyaya * Felicity-1 1998 info-icon
* I would soar where no one ever cries * * Kanat çırpardım kimsenin ağlamadığı diyarlara * Felicity-1 1998 info-icon
* I would go if I could fly * * Uçardım, uçabilseydim eğer * Felicity-1 1998 info-icon
* And I would run and I would sail * * Koşardım ve yelken açardım * Felicity-1 1998 info-icon
* And I would cross a stormy ocean * * Aşardım fırtınalı denizleri * Felicity-1 1998 info-icon
* If I could be with you * * Yanında olabileceksem eğer * Evet, öyleydi. Tek söylediğim... Felicity-1 1998 info-icon
* And I would run and I would crawl * * Koşardım, sürünürdüm * Felicity-1 1998 info-icon
* And I would walk a desert * * Aşardım çölleri * Felicity-1 1998 info-icon
* If I could be with you * * Yanında olabileceksem eğer * ...bir güzellik kraliçesi her zaman gülümser. Her zaman gülümseyin. Felicity-1 1998 info-icon
* And I would breathe you in * * İçime çekerdim seni * Felicity-1 1998 info-icon
* I'd be whole again * * Bir bütün olurdum yeniden * Felicity-1 1998 info-icon
* I would scream out, "I love you" * * Haykırırdım "seni seviyorum" diye * Felicity-1 1998 info-icon
* If I could fly * * Uçabilseydim eğer * Kapmadın. Bowers'ı kaybettin. Felicity-1 1998 info-icon
* And I would sing and I would pray * * Şarkı söylerdim ve dua ederdim * Felicity-1 1998 info-icon
* And I would write it in an anthem * * Marşlar yazardım hakkında * Şimdi elimde ne para, ne aşk, ne Lionel var. Hiçbir şey yok. Felicity-1 1998 info-icon
* if I could be with you * * Yanında olabileceksem eğer * Felicity-1 1998 info-icon
* And I would cry * * Ağlardım * Felicity-1 1998 info-icon
* And I would beg * * Yalvarırdım * Felicity-1 1998 info-icon
* And I would plead another day * * Bir gün daha diye yakarırdım * Felicity-1 1998 info-icon
* If I could be with you * * Yanında olabileceksem eğer * Felicity-1 1998 info-icon
* And I would live again... * * Ve tekrar yaşamaya başladım... * Felicity-1 1998 info-icon
Congratulations. You, too. Tebrik ederim. Ben de seni. Felicity-1 1998 info-icon
Can I talk to you for a second? Yeah. Arasana. Biraz konuşabilir miyiz? Evet. Felicity-1 1998 info-icon
Could you give us a minute? Yeah, sorry. Bize biraz müsaade eder misin? Tabi, tabi. Pardon. Felicity-1 1998 info-icon
Thanks. No, that's all right. Sağ ol. Ziyanı yok. Felicity-1 1998 info-icon
Do you wanna sit? Oturmak ister misin? Felicity-1 1998 info-icon
God, this is really hard. Tanrım, ne zormuş. Felicity-1 1998 info-icon
All day, all I've been thinking is Bütün gün "Ben'le git... Evet. Felicity-1 1998 info-icon
"Go with Ben, follow Ben." ...Ben'i izle" deyip durdum kendime. Felicity-1 1998 info-icon
That's all I want to do, is follow you. Tek yapmak istediğim senin peşinden gitmek. Felicity-1 1998 info-icon
Sometimes I think I'd follow you anywhere. Bazen peşinden her yere gideceğimi düşünüyorum. Felicity-1 1998 info-icon
But I can't. Ama gidemem. Felicity-1 1998 info-icon
Yeah, I know. I know that. Evet, biliyorum. Biliyorum. Felicity-1 1998 info-icon
I'm sorry for asking. Gelmeni istediğim için özür dilerim. Felicity-1 1998 info-icon
You should go to Arizona. Arizona'ya gitmelisin. Felicity-1 1998 info-icon
That's what you should do. Senin yapman gereken bu. Felicity-1 1998 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 19120
  • 19121
  • 19122
  • 19123
  • 19124
  • 19125
  • 19126
  • 19127
  • 19128
  • 19129
  • …
  • »
  • »»
Kısıtlı Mod:   
  • Katkıda Bulun
  • Hakkımızda
  • Sorumluluk Reddi
  • İletişim