Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19123
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
Have you ever thought about marrying me? | Benimle evlenmeyi hiç düşündün mü? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't stop thinking about it. I've been | Ben devamlı düşünüyorum. Hastaneden beri devamlı düşünüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you... are you serious? Yeah, I'm serious. | Ciddi... ciddi misin? Evet, ciddiyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Married? Yeah. | Evlenmek? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Married. Like husband and wife. Yeah. | Evlenmek. Karı, koca gibi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I didn't really ask, I guess. I should ask you. | Aslında teklif etmedim. Teklif etmeliyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
will you marry me? Oh, my God. | ...benimle evlenir misin? Tanrım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't... I don't know what to say. | Ne... ne diyeceğimi bilemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But that's more of a yes than a no, isn't it? | Ama hayır kıyasla daha çok evet, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's more of a yes. | Daha çok evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Can you become | * Gelebilir misin sence * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* A new version of you? | * Yeni biri haline * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* New wallpaper | * Yeni bir duvar kâğıdı * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* New shoe leather | * Yeni bir çift deri ayakkabı * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* A new way home | * Yeni bir yer, evvelden bilmediğim * İçeri gelip, seninle biraz konuşabilir miyim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* I don't remember | Böyle gidemem. Berbat haldeyim. Nefes bile alamıyorum. * Evim gibi hissettiğim * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* A new version of you | * Sen artık yeni biri oldun * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* I need a new version of me | * Benim de yeni biri olmam lazım * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, hi, this is him. What time is it? | Evet, benim. Saat kaç? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She is right now? | Şu anda mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, gimme me a number where I can reach you. Hang on a second, okay? | Tamam, size ulaşabileceğim bir telefon numarası verin. Bir dakika, tamam mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Yeah. Go ahead. | Tamam. Evet. Devam edin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, I will be there as fast as I can. All right, bye. | Tamam, hemen gelmeye çalışacağım. Tamam, hoşça kalın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Who was that? Lauren's sister. | Kimdi? Lauren'ın kız kardeşi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Lauren's in Philadelphia. | Lauren Philadelphia'daymış. Aslında ".com" endüstrisi dibe vurdu... 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I guess she just went into labor. | Doğum sancıları başlamış sanırım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you gonna go? | Gidecek misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I probably should, right? | Gitmeliyim, değil mi? Şimdi ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You kind of have to, don't you think? Yeah, yeah. | Gitmen lazım, sence de öyle değil mi? Evet, evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you want me to go? I want you to go to everything, | Gelmemi istiyor musun? Her yere gelmeni istiyorum... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
but I think I can do this on my own. You know, I probably should. | ...ama bence bunu kendim yapabilirim. Kendim yapmalıyım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just take the train. Okay? | Trenle giderim. Tamam mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you gonna be back for graduation? Of course, yeah. | Mezuniyet töreni için dönecek misin? Elbette döneceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, what, uh, what happened before? I mean, are we... | Hey... ne oldu öyle? Senle ben Biraz rehberliğe ihtiyacım var Bay Rehber Danışman. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're engaged. We're engaged. | Nişanlandık. Nişanlandık. Dur bakalım biraz. Cadılığın uç noktasında. Her iş fırsatını ilk önce sen duyarsın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's not even a kitchen. Forget the kitchen. | Mutfak bile değil. Unut mutfağı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Maybe it takes place somewhere weird. Like a weird kitchen. Like maybe... | Belki garip bir yerde geçiyordur. Garip bir mutfak mesela. Ya da... Yem ben miyim? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We got a great pitch for you. That'll have to wait. | Harika bir fikrimiz var. Beklemesi gerekecek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Wow, that's sort of a weird shift of energy in the room there. | Peki. Vay be odada garip bir hava değişimi oldu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We lost CGG Corp. What? | CGG müşterisini kaybettik. Ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I got the call yesterday. They're cutting back. | Dün beni aradılar. Harcamaları kısıyorlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's the economy. It's killing everybody. | Ekonomi yüzünden. Herkesi mahvediyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, okay, maybe there's a way we can put a positive spin on it. | Peki, belki bundan pozitif fayda çıkartmanın bir yolu vardır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We got great ideas. Absolutely. 1 | Harika fikirlerimiz var. Kesinlikle. 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
CGG aren't the only ones that are cutting back. | Harcama kesintisine giden tek firma CGG değil. Peki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Guys, your work here, after | Çocuklar, buradaki performansınız... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
a few bumps in the road, | ...başlardaki birkaç pürüz dışında... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
has been consistent and outstanding. | ...istikrarlı ve mükemmeldi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Without CGG, I can't afford you guys. | CGG müşterisi olmazsa, sizleri kadroda tutamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. Put us on another account. We can do anything. This guy... | Hayır. Başka bir müşteri verin. Her şeyi yapabiliriz. Bu adam | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm really sorry, guys. | Evet, ama Cumartesinden sonra Elena ve Tracy nihayet yatabilecekler. Çok üzgünüm, çocuklar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're gonna be fine. We've got contacts, experience. | Bize bir şey olmaz. Kontaklarımız, deneyimimiz var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Right, right. I mean, people love us. | Evet, evet. Millet bize bayılıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, the team's staying together, right? So... | Evet, bu takım dağılamaz, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The team brought us this far. We don't abandon the team. | Bir takım olarak buraya kadar geldik, takımı terk edemeyiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Right. Yeah. | Evet. Evet. Eğer insanların ayakkabısı rahatsızsa, başka ayakkabı alırlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know what we need? Put your box down. Put it down. | Neye ihtiyacımız var biliyor musun? Kutuyu bırak. Bırak dedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. All right. | Peki. Pekâlâ. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Give me one of these. | Bana şöyle yap. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sean... Come on, it's a team thing. | Sean... Hadi, takım ruhu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do this for the team. Come on. Put that guy away. | Takım için yap. Hadi. Sean, elini indir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, this guy is not going anywhere | Meydan okuma yumruğu yapmadığın sürece... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
until you give me a knock of defiance. | ...bu el inmeyecek. Hadi, tokuşturacağız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's it. Right, stay positive? | Oldu işte. Pozitif düşün. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, where's Ben? | Ben nerede? Uyuşturucu kullandığını düşünüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, he had... He, um... | Ben'in... o... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's just busy. | Meghan'ın büyüler yaptığını sana söylemiştim ya? Meşgul. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Now might be a good time to tell us what your plans are. | Planlarının ne olduğunu bize söylemek için iyi bir zaman o halde. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Edward, this isn't the best time. It's fine. | Edward, çok uygun bir zaman değil. Ziyanı yok, ziyanı yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Let's talk about my plan. I actually have a plan. | Planlarımdan konuşalım. Aslında bir planım var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, well, um... | Evet... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was thinking I would come home for the summer. | Yaz için eve dönmeyi düşünüyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Uh huh. And, um... prepare... | Peki. Ve hazırlık yapacağım | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
For what? For... | Ne için? Şey | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
...moving back to New York with Ben. | Ben'le New York'a taşınmak için hazırlık yapacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Isn't four years of following Ben Covington around enough? | Ben Covington'ın peşinde 4 yıl dolaşmak yetmedi mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That isn't fair. I have a job. You're doing the architecture job? | Haksızlık ediyorsun. Bir işim var. Mimari projeyi mi yapıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Maybe, yeah. Maybe? | Belki, evet. Belki mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know when might be a good time to figure out what you're gonna do? | Ne yapacağına karar vermek için en iyi zaman ne zaman biliyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Today. This will all work itself out. | Bugün. Her şey kendi kendine yoluna girecek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Barbara, don't be so quick to put a Band Aid on this. | Barbara, lütfen. Geçiştirmek için bu kadar acele etme. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're not here to attack our daughter. | Kızımıza saldırmak için buraya gelmedik. Dört yıldır söylüyorum. Telefon numarası aylardır cüzdanımda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There's no other way to do this. Dad. | Başka bir yolu kalmadı. Baba. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
God. That was just mean. | Tanrım, acımasız davranıyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know this is not what you want for me. | Benim için istediğinin bu olmadığını biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You think I'm throwing my life away to be with Ben. | Ben'le beraber olmak için kendi hayatımı harcadığımı düşünüyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not throwing it away. Throwing it away, yeah. | Harcamıyorsun. Harcıyor. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're engaged. So Ben is going to be in my life. | Nişanlandık. Ben hayatımda olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And he's going to be in my life for ever. | Sonsuza kadar hayatımda olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, you should get used to that. | Alışsan iyi olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I know Ben went to Philadelphia. | Yani, Ben'in Philadelphia'ya gittiğini biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, yeah, that's... | Evet | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben and I... | Ben'le... Evet. Profesyonelce davranalım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
we're engaged. | ...nişanlandık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My parents, however, | Ama ailem maalesef... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
do not share that point of view. | ...seninle aynı fikirde değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, you know, historically, | Geçmişe bakacak olursak... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
your parents have been, um, overbearing, | ...ailen biraz... bunaltıcı... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
controlling, crazy people. | ...idare etmeyi seven, deli insanlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And you're in love with Ben. | Sense Ben'e âşıksın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |