Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 163271
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| How'd you hurt your arm? I fell. | Nasıl kırdın kolunu? Düştüm. | The Fall-9 | 2006 | |
| How do you go to the potty? | Lazımlığa nasıl gidiyorsun? | The Fall-9 | 2006 | |
| I don't. They let me go right here. | Gitmiyorum. Tuvaletimi burada yapıyorum. | The Fall-9 | 2006 | |
| In bed? Yeah, it's true. | Yatakta mı? Evet, öyle. | The Fall-9 | 2006 | |
| Hey, Alexandria. | Hey, Alexandria. | The Fall-9 | 2006 | |
| Hey, do you know you're named after Alexander the Great | Hey, isminin gelmiş geçmiş en büyük savaşçı... | The Fall-9 | 2006 | |
| who was the greatest warrior who ever lived? | ...Büyük İskender’den geldiğini biliyor muydun? | The Fall-9 | 2006 | |
| Yes. And my note is not in gibberish. It's in English! | Evet. Bu arada notum gevelemece yazılmadı. İngilizce! | The Fall-9 | 2006 | |
| Hey, I can see you. Come on out here. | Hey, seni görüyorum. Çık hadi. | The Fall-9 | 2006 | |
| I can see you hiding. | Saklandığını görüyorum. | The Fall-9 | 2006 | |
| Hey, did you know he was also looking for a message? | Hey, onun da bir mesajın peşinde olduğunu biliyor muydun? | The Fall-9 | 2006 | |
| He was lost. | Kaybolmuş. | The Fall-9 | 2006 | |
| He almost died, separated from his army. | Neredeyse ölecekmiş, ordusundan kopmuş. | The Fall-9 | 2006 | |
| Did she find the message? Alexandria the Great. | Mesajı bulmuş mu? Büyük İskender. | The Fall-9 | 2006 | |
| All right, right, I'll tell you, just come in here. | Pekâlâ, tamam, anlatacağım, buraya gel. | The Fall-9 | 2006 | |
| Now, come on, grab that chair right there. | Gel bakalım, şuradaki sandalyeyi kap. | The Fall-9 | 2006 | |
| All right, don't break your other arm. | Pekâlâ, öbür kolunu da kırma. | The Fall-9 | 2006 | |
| What's in your box? Things I like. | Kutuda ne var? Sevdiğim şeyler. | The Fall-9 | 2006 | |
| Things you stole? No. | Aşırdığın şeyler mi? Hayır. | The Fall-9 | 2006 | |
| My friend gave it to me at work. | Bahçede çalışırken arkadaşım verdi. | The Fall-9 | 2006 | |
| He's from India. | Hindistanlı. | The Fall-9 | 2006 | |
| Look, this is my horse | Bak, bu benim atım... | The Fall-9 | 2006 | |
| and this is my father. Yeah? | ...bu da babam. Öyle mi? | The Fall-9 | 2006 | |
| He's got the same gap in his teeth, must run in the family. | Onun da dişlerinde boşluk var, sülaleden geliyor demek ki. | The Fall-9 | 2006 | |
| Yeah, and here is my house. Oh, yeah? | Evet, bu da benim evim. Ah, öyle mi? | The Fall-9 | 2006 | |
| It was my house. What happened? | Benim evimdi. Ne oldu? | The Fall-9 | 2006 | |
| Angry people. | Kızgın insanlar. | The Fall-9 | 2006 | |
| I said, I'm sorry to hear that. | Bunu duyduğuma üzüldüm dedim. | The Fall-9 | 2006 | |
| Yeah, I know, | Evet, biliyorum, evinizin yanmasına üzüldüm. | The Fall-9 | 2006 | |
| Why did Alexander | İskender neden... | The Fall-9 | 2006 | |
| didn't go from that buildings on his horse? | ...atıyla birlikte binaların yanından uzaklaşmamış? | The Fall-9 | 2006 | |
| If him was lost... What? | Madem kaybolmuş... Ne? | The Fall-9 | 2006 | |
| from that buildings on his horse? | ...binaların oradan ayrılmamış? | The Fall-9 | 2006 | |
| First of all, he didn't have a horse... | Bir kere atı yokmuş çünkü atı savaşta ölmüş. | The Fall-9 | 2006 | |
| And he wasn't in the middle of any old buildings. | Ayrıca binaların ortasında da değilmiş. | The Fall-9 | 2006 | |
| He was lost in the middle of a vast desert, full of orange sand | Bir avuç adamıyla turuncu renkli kumları olan uçsuz bucaksız... | The Fall-9 | 2006 | |
| but they didn't have any water. | ...ve hiç suları kalmamış. | The Fall-9 | 2006 | |
| "My Lord, all hope is lost. | "Efendim, tüm umudumuzu yitirdik. | The Fall-9 | 2006 | |
| "Not by the Persians, but by our own greed and gluttony for water. | "Persliler tarafından değil, sizin hırsınız ve susuzluk yüzünden. | The Fall-9 | 2006 | |
| "Oh, King, I believe your wisdom shall save us all." | "Ah, Kralım, bilgeliğinizin hepimizi kurtaracağına inanıyorum." | The Fall-9 | 2006 | |
| Well, because there wasn't enough water for all of them | Çünkü hepsine yetecek kadar su yokmuş... | The Fall-9 | 2006 | |
| and it was Alexander the Great's way | ...ayrıca Büyük İskender, bu şekilde... | The Fall-9 | 2006 | |
| of showing his army that they were all equal... | ...ordusuna hepsinin eşit olduğunu göstermiş... | The Fall-9 | 2006 | |
| What would you do better? | Sen olsan ne yapardın? | The Fall-9 | 2006 | |
| Was Alexander throw the water | İskender suyu dökeceğine... | The Fall-9 | 2006 | |
| Hey, why don't you come back tomorrow... | Hey, yarın yine gelsene, bu sefer sana başka bir hikâye anlatacağım. | The Fall-9 | 2006 | |
| You know what "epic" means? No. | "Destan" ne demek biliyor musun? Hayır. | The Fall-9 | 2006 | |
| I still got this tightness here. It's like I can't even... | Şurada hâlâ bir gerginlik hissediyorum. Sanki hiç... | The Fall-9 | 2006 | |
| It means a really long story, and it's set in India. | Çok uzun bir hikâye, Hindistan’da geçiyor. | The Fall-9 | 2006 | |
| ...the elephant sitting on my chest. | ...sanki göğsümde bir fil oturuyor. | The Fall-9 | 2006 | |
| You should be fully recovered. All right, go on. | Tamamen iyileşmiş olman gerekiyor. Pekâlâ, hadi bakalım. | The Fall-9 | 2006 | |
| I want you to examine me. Will you come back tomorrow? | Beni muayene etmenizi istiyorum. Yarın gelecek misin? | The Fall-9 | 2006 | |
| In the next couple of weeks the pain should abate, then one more operation. | Birkaç hafta içinde ağrın hafifleyecek, sonra bir ameliyat daha. | The Fall-9 | 2006 | |
| Like the last one? | Sonuncusu gibi mi? | The Fall-9 | 2006 | |
| This is going to take some effort on your part, too, you know that? | Biraz çaba göstermen gerekecek, bunu biliyorsun, değil mi? | The Fall-9 | 2006 | |
| Be back before lunch. Okay. | Öğle yemeğinden önce gel. Tamam. | The Fall-9 | 2006 | |
| Alexandria, get away from that ice. | Alexandria, o buzun yanından çekil. | The Fall-9 | 2006 | |
| I see you licking that ice, you're gonna get sick. | Buzu yaladığını görüyorum, hasta olacaksın. | The Fall-9 | 2006 | |
| Next time, I'll glue your lips to this and carry you away. | Bir dahaki sefere dudaklarını buza yapıştırıp seni de götüreceğim. | The Fall-9 | 2006 | |
| You're lucky it was just a horse that got killed. | Ölen yalnızca bir at olduğu için şanslısın. | The Fall-9 | 2006 | |
| I mean, jumping off a train bridge was suicide, too. | Tren köprüsünden aşağıya atlamak intihar. | The Fall-9 | 2006 | |
| And if you were trying to impress her... | Kızı etkilemeye mi çalışıyordun... | The Fall-9 | 2006 | |
| Sinclair already did a better job. | Sinclair daha iyisini yaptı. | The Fall-9 | 2006 | |
| You know, the actor, | Biliyorsun, şu aktör. | The Fall-9 | 2006 | |
| Every cloud has a silver lining, that's for sure. | Her işte bir hayır vardır, orası kesin. | The Fall-9 | 2006 | |
| Take another card. | Başka bir kart çek. | The Fall-9 | 2006 | |
| You know, before my accident... That is the Queen of Hearts. | Biliyorsun, ben kaza geçirmeden önce... Kupa Kızı. | The Fall-9 | 2006 | |
| ...nothing was happening for me. | ...hiçbir şeyin önemi yoktu. | The Fall-9 | 2006 | |
| Now I've had my leg hacked off by savages, | Bacağım vahşiler tarafından kesildi... | The Fall-9 | 2006 | |
| mangled by chariots, sawed off by lumberjacks. | ...savaş arabaları parçaladı... ...oduncular testereyle kesti. | The Fall-9 | 2006 | |
| That is the two of spades. | Maça ikili. | The Fall-9 | 2006 | |
| The studio is just trying to do right by you. | Stüdyo senin iyiliğini düşünüyor. Müsaadenizle, Bay Sabatini. | The Fall-9 | 2006 | |
| Anyway, gags are not for you, Roy. | Sana masal anlatmama gerek yok, Roy. | The Fall-9 | 2006 | |
| One cripple to another... | Körlerle sağırlar... | The Fall-9 | 2006 | |
| I didn't throw orange at you. | Sana portakalı ben atmadım. | The Fall-9 | 2006 | |
| ...no woman is worth suicide. | ...hiçbir kadın intihar etmeye değmez. | The Fall-9 | 2006 | |
| Like the guy's a movie star, for chrissake. | Sanki bir film yıldızı, hayret bir şey. | The Fall-9 | 2006 | |
| Was your friend a pirate? | Arkadaşın korsan mı? | The Fall-9 | 2006 | |
| Is that how he hurt his leg? | Bu yüzden mi bacağı gitmiş? | The Fall-9 | 2006 | |
| No, he... He does tricks for pictures. | Hayır, film... Filmlerde numaralar yapıyor. | The Fall-9 | 2006 | |
| You know, flickers. | Görüntüler. | The Fall-9 | 2006 | |
| I never seen one. You're not missing much. | Hiç görmedim. Çok şey kaçırmamışsın. | The Fall-9 | 2006 | |
| Is that what you do, like your friend? | Sende mi bu işi yapıyorsun, arkadaşın gibi? | The Fall-9 | 2006 | |
| Just once. | Bir kez yaptım. | The Fall-9 | 2006 | |
| Will you tell me the story now? | Hikâyeyi şimdi anlatacak mısın? | The Fall-9 | 2006 | |
| What story? The epic. | Ne hikâyesi? Destan. | The Fall-9 | 2006 | |
| All right, close your eyes. | Pekâlâ, gözlerini kapa. | The Fall-9 | 2006 | |
| Rub them. | Gözlerini ovuştur. | The Fall-9 | 2006 | |
| Can you see the stars? | Yıldızları görüyor musun? | The Fall-9 | 2006 | |
| It was a starry night. | Yıldızlı bir geceymiş. | The Fall-9 | 2006 | |
| Four men waited impatiently on a small island | Dört adam sakin bir denizin çevrelediği küçük bir adada... | The Fall-9 | 2006 | |
| surrounded by a calm sea. | ...sabırsız bir şekilde bekliyormuş. | The Fall-9 | 2006 | |
| But that calmness was deceptive. | Ama bu sükûnet geçiciymiş. | The Fall-9 | 2006 | |
| an Indian with a bandaged thigh swam towards them. | ...baldırından sargılı bir Hintli onlara doğru yüzüyormuş. | The Fall-9 | 2006 | |
| Tell me, Indian. | Söyle, Hintli. | The Fall-9 | 2006 | |
| Luigi, is what true? | Luigi, doğru olan ne? | The Fall-9 | 2006 | |
| In all, there were five of them. | Tam beş kişilermiş. | The Fall-9 | 2006 | |
| They had only one thing in common, | Ortak tek bir özellikleri varmış... | The Fall-9 | 2006 | |
| a hatred of Governor Odious. | ...Vali Odious’a olan nefretleri. | The Fall-9 | 2006 | |
| The first was an ex slave, Otta Benga. | İlki, eski bir köle, Otta Benga. | The Fall-9 | 2006 |