Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 163269
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Your girlfriend came with Odious to see you... | Sevgilin, Odious’la birlikte seni görmeye geldi... | The Fall-3 | 2006 | |
| The bandit entered Odious's garden... | Haydut Odious’ın bahçesine girmiş... | The Fall-3 | 2006 | |
| But she stood in the car and she... | Ama o arabada oturdu ve... | The Fall-3 | 2006 | |
| But Odious was nowhere to be seen. And Odious... | Fakat Odious görünürlerde yokmuş. Ve Odious... | The Fall-3 | 2006 | |
| As the bandit ran past Odious' hiding place, Odious cracked him in the nose! | Haydut, Odious’ın saklandığı yerin yanından geçerken Odious tam burnuna vurmuş! | The Fall-3 | 2006 | |
| No, but wait a little. Wait, please! | Hayır, biraz bekle. Bekle, lütfen! | The Fall-3 | 2006 | |
| So he sank to the bottom of the pool. | Böylece havuzun dibini boylamış. | The Fall-3 | 2006 | |
| He didn't even try to swim. | Yüzmeye çabalamamış bile. | The Fall-3 | 2006 | |
| You are making this up. No, I'm not. | Uyduruyorsun. Hayır. | The Fall-3 | 2006 | |
| And he started to sink and he was dying. | Batmaya başlamış, ölüyormuş. | The Fall-3 | 2006 | |
| Let him live. | Bırak yaşasın. | The Fall-3 | 2006 | |
| Oh, what a shame! Look, God damn it! | Ah, ne utanç verici! Bak, kahrolası! | The Fall-3 | 2006 | |
| Look at him! Look at him! | Baksana şuna! Baksana şuna! | The Fall-3 | 2006 | |
| I want you to see how pathetic he really is. I can't get up! | Ne kadar aciz olduğunu görmeni istiyorum. Kalkamıyorum! | The Fall-3 | 2006 | |
| Get up! I can't get up! | Kalk! Kalkamıyorum! | The Fall-3 | 2006 | |
| For God's sake, the water's only waist high. Get up, Daddy! | Tanrı aşkına, su ancak beline gelir. Kalk, baba! | The Fall-3 | 2006 | |
| I'm not your father. | Ben baban değilim. | The Fall-3 | 2006 | |
| How pathetic! Look at him! He's a drug addict! | Ne kadar aciz! Baksana şuna! Hap bağımlısı! | The Fall-3 | 2006 | |
| Your father is a coward. | Baban korkağın teki. | The Fall-3 | 2006 | |
| A useless good for nothing! | İşe yaramazın teki! | The Fall-3 | 2006 | |
| Dad, get up! | Baba, ayağa kalk! | The Fall-3 | 2006 | |
| He can't win! | Başaramazmış! | The Fall-3 | 2006 | |
| That's because our Masked Bandit's a coward! | Çünkü bizim Maskeli Haydut korkağın tekiymiş! | The Fall-3 | 2006 | |
| Yeah, he never took an oath. | Evet, hiç yemin etmemiş. | The Fall-3 | 2006 | |
| A fake, he's a liar and a coward. You're lying! | Sahtekâr, yalancı ve korkak. Yalan söylüyorsun! | The Fall-3 | 2006 | |
| No. He had his fingers crossed. | Hayır. Parmaklarını çapraz tutmuş. | The Fall-3 | 2006 | |
| He has to die. | Ölmek zorundaymış. | The Fall-3 | 2006 | |
| He was dying. | Ölüyormuş. | The Fall-3 | 2006 | |
| I'll bring you more pills if you want. Dad, get up! | İstersen sana başka haplar getiririm. Baba, ayağa kalk! | The Fall-3 | 2006 | |
| Don't kill him. There's nothing left for him. | Öldürme onu. Geride hiç kimsesi kalmamış. | The Fall-3 | 2006 | |
| His daughter. | Kızı. | The Fall-3 | 2006 | |
| He wasn't her father, either. | Onun babası da değilmiş zaten. | The Fall-3 | 2006 | |
| She loves him. | Ama onu seviyor. | The Fall-3 | 2006 | |
| She'll survive. She's young. | Bunu atlatır. Daha çok küçük. | The Fall-3 | 2006 | |
| Let him live. | Yaşasın. | The Fall-3 | 2006 | |
| Promise? And don't cross your fingers. | Söz ver! Parmaklarını da düz tut. | The Fall-3 | 2006 | |
| See? | Bak! | The Fall-3 | 2006 | |
| No more fighting. | Kavga olmasın artık. | The Fall-3 | 2006 | |
| He needs to go to his daughter. It's okay. | Kızına gitmesi gerekiyor. Yeter. | The Fall-3 | 2006 | |
| It's okay. It's all right. It's over now. | Tamam. Bir şey yok. Geçti. | The Fall-3 | 2006 | |
| Roy, | Roy... | The Fall-3 | 2006 | |
| you do realize it was all a test to see if you truly loved me, don't you? | ...bu aslında senin beni gerçekten sevdiğini anlamak için bir testti, anlıyor musun? | The Fall-3 | 2006 | |
| We're finally free to follow our hearts. | Artık kalbimizin götürdüğü yere gidebiliriz. | The Fall-3 | 2006 | |
| By all means. | Kesinlikle. | The Fall-3 | 2006 | |
| Follow your heart. | Kalbinin götürdüğü yere git. | The Fall-3 | 2006 | |
| We're a strange pair, aren't we? | Tuhaf bir ikiliyiz, değil mi? | The Fall-3 | 2006 | |
| Action, action, action, action. | Motor, motor, motor, motor. | The Fall-3 | 2006 | |
| So, this is the kind of trash we're gonna be making now. | Yapacağımız zırvalıklar bunlar işte. | The Fall-3 | 2006 | |
| People jumping off buildings, bridges, horses. | Binalardan, köprülerden, attan atlayan insanlar. | The Fall-3 | 2006 | |
| Did I just miss something? | Az önce bir şey mi kaçırdım? | The Fall-3 | 2006 | |
| That was his big stunt? | Büyük dublörü bu muymuş? | The Fall-3 | 2006 | |
| He didn't even use that horse thing. | At sahnesi bile yok. | The Fall-3 | 2006 | |
| I put old man's teeth there because I think that | Yaşlı adamın dişlerini oraya koydum çünkü... | The Fall-3 | 2006 | |
| the Mystic comes out of the tree and it will grow a special orange tree. | ...ağacın içinden Mistik çıkacak ve özel bir portakal ağacı büyüyecek. | The Fall-3 | 2006 | |
| And we'll have oranges inside with teeths, with teeth inside. | Diş olan içinde, içinde diş olan portakallarımız olacak. | The Fall-3 | 2006 | |
| When I get out from the hospital, I miss Roy very much. | Hastaneden çıktıktan sonra Roy’u çok özledim. | The Fall-3 | 2006 | |
| My mother told me that he plays in pictures | Annem onun filmlerde oynadığını söyledi... | The Fall-3 | 2006 | |
| and he does things that the other actors cannot do | ...aktörlerin yapamadığı şeyleri yapıyormuş... | The Fall-3 | 2006 | |
| like falling and hitting | ...düşme, çarpma... | The Fall-3 | 2006 | |
| and when they climb on something, when they... | ...bir yere tırmanırken, bir yere... | The Fall-3 | 2006 | |
| I didn't believe my mother, but then I saw him. | Anneme inanmadım, ama sonra onu gördüm. | The Fall-3 | 2006 | |
| I watch the picture again and again and again | Acaba gerçekten Roy mu diye... | The Fall-3 | 2006 | |
| and to make sure that was Roy, and was Roy! | ...bir daha, bir daha, bir daha izledim filmi, evet, bu Roy’du! | The Fall-3 | 2006 | |
| And then, I like the action from all the pictures | Artık filmlerdeki hareketli sahneleri seviyorum... | The Fall-3 | 2006 | |
| because I know that Roy is making all the falling and hitting and climbing | ...çünkü bütün, düşme, çarpma ve tırmanma işlerini Roy yapıyor... | The Fall-3 | 2006 | |
| and he was on the stairs | ...merdivenin üstünde... | The Fall-3 | 2006 | |
| and he was going up and down and up and down. | ...aşağı, yukarı, aşağı, yukarı çıkıyor. | The Fall-3 | 2006 | |
| And he was falling from the train and he was taking the car... | Trenden atlıyor, arabaya atlıyor... | The Fall-3 | 2006 | |
| And he was falling from the bicycle and from a big house. | Büyük bir evin tepesinden bisikletle atlıyor. | The Fall-3 | 2006 | |
| It was Wallace! | Bu Wallace’dı! | The Fall-3 | 2006 | |
| and he was hit and he was going... | ...ona vurdu, o da... | The Fall-3 | 2006 | |
| "Thank you, thank you, thank you very much!" | "Teşekkür ederim, teşekkür ederim, çok teşekkür ederim!" | The Fall-3 | 2006 | |
| Now, look, here's the list of all the patients | Bak, geçen ay koğuşta kalan bütün hastaların listesi. Şimdi, geçen ay içinde koğuşta kalan hastaların listesi burada. Şimdi, geçen ay içinde koğuşta kalan hastaların listesi burada. | The Fall-4 | 2006 | |
| Yeah, I know, | Evet, biliyorum, evinizin yanmasına üzüldüm. Evet, duydum. Evinizi yaktıklarına üzüldüm. Evet, duydum. Evinizi yaktıklarına üzüldüm. | The Fall-4 | 2006 | |
| First of all, he didn't have a horse... | Bir kere atı yokmuş çünkü atı savaşta ölmüş. Her şeyden evvel, atı yokmuş çünkü atı bir savaşta öldürülmüş. Her şeyden evvel, atı yokmuş çünkü atı bir savaşta öldürülmüş. | The Fall-4 | 2006 | |
| "Oh, King, I believe your wisdom shall save us all." | "Ah, Kralım, bilgeliğinizin hepimizi kurtaracağına inanıyorum." Ey Kral'ım, dilerim irfanınız hepimizi kurtarsın." Ey Kral'ım, dilerim irfanınız hepimizi kurtarsın." | The Fall-4 | 2006 | |
| Hey, why don't you come back tomorrow... | Hey, yarın yine gelsene, bu sefer sana başka bir hikâye anlatacağım. Yarın gelsene, sana başka bir masal anlatırım. Yarın gelsene, sana başka bir masal anlatırım. | The Fall-4 | 2006 | |
| Hell, I've even had a harpoon through it. | Kahretsin, bacağıma zıpkın bile yedim. Her zaman iş görüyorum. Zıpkın bile geçirdiler içinden yahu! Sürekli iş alıyorum. Zıpkın bile geçirdiler içinden yahu! Sürekli iş alıyorum. | The Fall-4 | 2006 | |
| The studio is just trying to do right by you. | Stüdyo senin iyiliğini düşünüyor. Müsaadenizle, Bay Sabatini. Stüdyo senin için doğru olanı yapma derdinde. Affedersiniz Bay Sabatini. Stüdyo senin için doğru olanı yapma derdinde. Affedersiniz Bay Sabatini. | The Fall-4 | 2006 | |
| I just wanna play a little game. I want you... | Küçük bir oyun oynamak istiyorum. Ayak parmaklarımdan bir tanesine dokunmanı istiyorum. Ufak bir oyun oynayalım. Buradan çıkıp ayak parmaklarımdan birine dokunmanı istiyorum. Ufak bir oyun oynayalım. Buradan çıkıp ayak parmaklarımdan birine dokunmanı istiyorum. | The Fall-4 | 2006 | |
| Just go outside and touch one of my toes. | Sadece gidip parmaklarımdan bir tanesine dokun. Tamam. Çıkıp ayak parmaklarımdan birine dokunacaksın. Peki. Çıkıp ayak parmaklarımdan birine dokunacaksın. Peki. | The Fall-4 | 2006 | |
| Please don't tell me... | Lütfen, hangisine dokunduğunu söyleme. Ben bileceğim. Lütfen, hangi parmağıma dokunduğunu bana söyleme. Ben bileceğim. Lütfen, hangi parmağıma dokunduğunu bana söyleme. Ben bileceğim. | The Fall-4 | 2006 | |
| I will search the four corners of this Earth, | Dünyayı köşe bucak dolaşıp, Vali Odious’ı bulacağım ve onu zevkle öldüreceğim! Bu dünyanın dört bir yanını arayacağım. Vali Odious'u bulup onu keyifle öldüreceğim. Bu dünyanın dört bir yanını arayacağım. Vali Odious'u bulup onu keyifle öldüreceğim. | The Fall-4 | 2006 | |
| Maybe you got... | Belki... Beni dinlemen çok önemli. Belki de siz... Beni dinlemeniz çok mühim. Belki de siz... Beni dinlemeniz çok mühim. | The Fall-4 | 2006 | |
| These men will chop you if you don't get up. | Eğer kalkmazsan seni kesecekler. Kalk! Kalkmazsan bu adamlar seni kesecekler. Kalk! Kalkmazsan bu adamlar seni kesecekler. Kalk! | The Fall-4 | 2006 | |
| All you have to do is change your clothes... | Tek yapman gereken elbiselerini değiştirip ıslak olanları kuruyana kadar saklamak. Tek yapacağın, elbiselerini değiştirip ıslak olanları kuruyana kadar saklamak. Tek yapacağın, elbiselerini değiştirip ıslak olanları kuruyana kadar saklamak. | The Fall-4 | 2006 | |
| But a man cannot show what's in his heart... | Ama bir insan yüzünü gizlerse gönlünde ne yattığını gösteremez. Fakat bir erkek suratını gizledikçe kalbinden geçenleri gösteremez. Fakat bir erkek suratını gizledikçe kalbinden geçenleri gösteremez. | The Fall-4 | 2006 | |
| Once I was Lady Evelyn Everest Everhardt, | Eskiden Leydi Evelyn Everest Everhardt’tım, şimdiyse adım... Bir zamanlar Leydi Evelyn Everest Everhardt, diye bilinirdim ama şimdi yalnızca... Bir zamanlar Leydi Evelyn Everest Everhardt, diye bilinirdim ama şimdi yalnızca... | The Fall-4 | 2006 | |
| Even the priest knows, but I didn't... | Papaz bile biliyor, saçma mektubundan öğrenmedim. Papaz bile biliyor ama ben bunu manasızca mesajından öğrenmedim. Papaz bile biliyor ama ben bunu manasızca mesajından öğrenmedim. | The Fall-4 | 2006 | |
| If you look over here at the number, | Burada yazılı rakama baksana, benim bir yılda kazandığımdan daha fazla. | The Fall-4 | 2006 | |
| I retrieved this key from him... | Bu anahtarı ondan aldım çünkü haplarımı çalıyor galiba. | The Fall-4 | 2006 | |
| I'd hate for you to spend your whole life... | ...hayatın boyunca hikâye nasıl bitti diye meraktan çatlamanı istemem. | The Fall-4 | 2006 | |
| He said. ...tried to avenge our father's death. | Demiş ki... ...babamızın intikamını almaya çalıştı. | The Fall-4 | 2006 | |
| and the next day... | ...başka bir gün onu binlerce kez öldürmek istiyorsun. | The Fall-4 | 2006 | |
| and after that one of the doctors told me, | ...sonra doktorlardan birisi bana, "Kışt!" dedi, ben de kaçtım. | The Fall-4 | 2006 | |
| It's kerosene. | Gazyağı. Gazyağı meyvelerin donmasını engeller. | The Fall-4 | 2006 | |
| But he can't. He needs medicine to sleep, | Ama uyuyamıyor. Uyuması için ilaç lazım, ama hiç ilacı yok. | The Fall-4 | 2006 | |
| Mommy! Were you taking medicine to Roy? | Anneciğim! Roy’a ilaç mı götürüyordun? | The Fall-4 | 2006 | |
| and later on the thing made me go like that... | ...sonra böyle böyle oldum ve düştüm. | The Fall-4 | 2006 | |
| As the bandit ran past Odious' hiding place, | Haydut, Odious’ın saklandığı yerin yanından geçerken Odious tam burnuna vurmuş! | The Fall-4 | 2006 |