Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158212
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I'm not at liberty to say. | Bunu anlatamam. Durun durun çocuklar. | Taken-5 | 2002 | |
| You have evidence of an alien being here on earth. and you're not sharing? | Elinizde dünyada bir uzaylı olduğunu gösteren kanıt var ve paylaşmıyorsunuz? | Taken-5 | 2002 | |
| Mr Clarke. I find that hardly fair. | Bay Clarke, bunun adil olduğunu düşünmüyorum. | Taken-5 | 2002 | |
| I think more than anything else we'd all like to know. | Sanırım her şeyden önce, neden fikrinizin değiştiğini bilmek istiyoruz. | Taken-5 | 2002 | |
| We'll take a break. | Şimdi ara veriyoruz. | Taken-5 | 2002 | |
| You're right. That thing in your brain is no tumour. | Haklısın. Beynindeki şey tümör değil. Çok ufak ve metale benziyor. | Taken-5 | 2002 | |
| Where did you grow up? Illinois. | Nerede büyüdün? Illinois. | Taken-5 | 2002 | |
| Any exposure to chemicals? | Hiç kimyasal maddeye maruz kaldın mı? | Taken-5 | 2002 | |
| You say your father had a similar tumour. | Babanda benzer bir tümör olduğunu söylüyorsun. Evet. Aynısı. | Taken-5 | 2002 | |
| We see these deposits occasionally in people | Sıra dışı kimyasal maddelerle, ağır metallerle çalışan insanlarda zaman zaman bu tip kalıntılara rastlarız. | Taken-5 | 2002 | |
| Sometimes they occur for no obvious reason. | Bazen hiç sebepsiz olarak ortaya çıkarlar. | Taken-5 | 2002 | |
| Usually, they're mistaken for tumours, | Çoğunlukla tümörle karıştırılırlar. Ama aslında bunlar vücudun nasıl atacağını bilmediği... | Taken-5 | 2002 | |
| the body doesn't know how to get rid of. | ...yabancı maddelerin birikimidir. | Taken-5 | 2002 | |
| Now, the important thing is, we can treat this without surgery. | Önemli olan, ameliyat gerekmeden seni tedavi edebiliriz. | Taken-5 | 2002 | |
| We can use localized ultrasound therapy, | Yerel ultrason tedavisi ile bu şeyi kırıp yok edebiliriz. | Taken-5 | 2002 | |
| You'll pass it in a matter of days. | Bir kaç günde kurtulursun. Ameliyatsız mı? Bu harika. | Taken-5 | 2002 | |
| Must be disconcerting to wake up one morning | Bir sabah uyandığında tüm dünyanın değişmiş olduğunu görmek güzel olmalı. | Taken-5 | 2002 | |
| For me, it was more like my whole world had come back. | Benim için dünyamın geri gelmesi demek. Bu daha önce de mi oldu? | Taken-5 | 2002 | |
| Yeah, when... when I was a kid, | Evet. Çocukken, gençliğimde ve Vietnam'da | Taken-5 | 2002 | |
| If you're prone to this sort of thing, | Bu tarz şeylere eğiliminiz olduğu sürece, tekrar tekrar olması şaşırtıcı değil. | Taken-5 | 2002 | |
| Could it be affecting Jesse mentally? | Bu Jesse'nin psikolojisini etkileyebilir mi? | Taken-5 | 2002 | |
| It's possible. You've been having problems? | Mümkündür. Siz sorun yaşıyor musunuz? | Taken-5 | 2002 | |
| Uh...yeah, but I think if you can get this thing out of my head, | Evet. Ama eğer bu şeyi kafamdan çıkarabilirseniz sanırım bu sorunlar bitecektir. | Taken-5 | 2002 | |
| JESSE: I'll be home for Thanksgiving. | Şükran gününde dönmüş olurum. Her şey düzelecek Jesse. | Taken-5 | 2002 | |
| JESSE: You know... | Hatırlarsın... | Taken-5 | 2002 | |
| ...when I was a kid, | ...ben çocukken, sana babamı gördüğümü söylediğimde. | Taken-5 | 2002 | |
| I was, uh, locked up in a bomb shelter on an air force base. | Bu üslerin amacı, batı yarımküreye karşı bir nükleer saldırı gücü oluşturmaktan... Hava kuvvetlerine ait bir bomba sığınağında hapistim. | Taken-5 | 2002 | |
| There are people involved in this, too | Anca laf kalabalığı yapıyorsunuz. Yani biz hepimiz kurbanız. Bu işe bulaşmış insanlar var. Çok acımasız insanlar. | Taken-5 | 2002 | |
| You're gonna be all right. This is all gonna go away. | Düzeleceksin. Bunların hepsi geçecek. | Taken-5 | 2002 | |
| I don't care if you don't believe the rest, | Gerisine inanmasan da olur. Ama şuna inan, beni aldılar. | Taken-5 | 2002 | |
| Locked up by some people involved with the air force, | Hava kuvvetlerinden birkaç kişi beni tutuklamıştı sonra onlar Ben kaçtım ve sahte isimle orduya yazıldım. | Taken-5 | 2002 | |
| I don't know if they stopped looking for me, | Beni hala arıyorlar mı bilmiyorum. Ama şimdi her şey baştan başladı. | Taken-5 | 2002 | |
| just...keep it in mind. | Aklında olsun. | Taken-5 | 2002 | |
| Remember our list of all the things I said I'd explain one day? | Sana bir gün açıklayacağım şeylerin listesi var ya? | Taken-5 | 2002 | |
| Aren't you glad I waited as long as I did? | Bunca yıldır beklediğime memnun musun? | Taken-5 | 2002 | |
| (car engine starts) | Ormana gitmemesi gerektiğini biliyor. Bunu ona defalarca söyledim. | Taken-5 | 2002 | |
| Hey, that's a pretty good book. | Hey bu harika bir kitap. | Taken-5 | 2002 | |
| Yeah, I don't read much. | Evet. Ben fazla okumam. | Taken-5 | 2002 | |
| Irving places far too much importance on death, in my way of thinking, | Irving, ölüm konusuna benim düşünce tarzıma göre çok fazla önem veriyor ama en azından komik oluyor. | Taken-5 | 2002 | |
| Jesse, you don't believe you've got a metallic deposit in your head, do you? | Jesse kafanda bir metal atık olduğuna inanmıyorsun değil mi? | Taken-5 | 2002 | |
| You have your thoughts about what I have in my head, and I have mine. | Senin kafamdaki şeyle ilgili düşüncelerin var, benim de var. | Taken-5 | 2002 | |
| You wanna share your thoughts with me? | Düşüncelerini benimle paylaşmak ister misin? | Taken-5 | 2002 | |
| No, I'd rather not. | Hayır. Yapmasam daha iyi. | Taken-5 | 2002 | |
| Why are you here if you don't believe I can help you? | Sana yardım edebileceğime inanmıyorsan buraya neden geldin? | Taken-5 | 2002 | |
| No. You have to help me. | Hayır. Yardım etmen gerek. Kafamın içindeki bu şeyi eritebileceğini söyledin. | Taken-5 | 2002 | |
| That's what I want. | Ben de bunu istiyorum. Ne olduğu umurumda değil. | Taken-5 | 2002 | |
| I have a nine year old son, and I almost hurt him | Kafamdaki bu şey yüzünden az kalsın dokuz yaşındaki oğluma zarar verecektim. | Taken-5 | 2002 | |
| I don't care about anything else. | Başka bir şey umurumda değil. Hiçbir şey umurumda değil. | Taken-5 | 2002 | |
| Hello. Dr Wakeman, please. | Merhaba. Dr. Wakeman lütfen. | Taken-5 | 2002 | |
| Traub here, Rivers Clinic. | Rivers Kliniği, ben Traub. Aradığınız adam elimde. | Taken-5 | 2002 | |
| BOY: I'm gonna get you, Allan Holmes! | Seni geberteceğim Allan Holmes! | Taken-5 | 2002 | |
| Shut your mouth, Allan Holmes! | Kapa çeneni Allan Holmes!; | Taken-5 | 2002 | |
| Whoa, slow down there, kid! | Oğlum dur yavaş ol! Sakin ol, sorun nedir? | Taken-5 | 2002 | |
| Let me go! What is this about? | Bırak beni! Neler oluyor? | Taken-5 | 2002 | |
| Did not. Did! | Başlatmadım. Başlattın. | Taken-5 | 2002 | |
| Everybody knows your dad went crazy | Evden çığlık atarak kaçtığı zaman babanın delirdiğini herkes biliyor. | Taken-5 | 2002 | |
| Your dad's nuts. Now they've locked him up. | Senin baban zırdeli. Şimdi onu hapse attılar. | Taken-5 | 2002 | |
| That's enough, all of you! | Yeter. İkiniz de kesin! Charlie'nin babası hasta. | Taken-5 | 2002 | |
| It's very serious. He's gone away to get well. | Durumu çok ciddi. İyileşmek için gitti. Onun için dua ediyoruz. | Taken-5 | 2002 | |
| Sorry. Hope your dad gets better. | Pardon. İnşallah baban iyileşir. | Taken-5 | 2002 | |
| So we're going down to the Lemke's. | Lemke'lere gidiyoruz. Duyduğuma göre perili evleri varmış. Gelmek ister misin? | Taken-5 | 2002 | |
| No more fighting? | Kavga yok mu? | Taken-5 | 2002 | |
| Promise. All right, kiddo. | Söz. Tamam ufaklık. İyi eğlenceler. | Taken-5 | 2002 | |
| They're so forgiving children. | Çocuklar çok bağışlayıcı. | Taken-5 | 2002 | |
| I didn't mean to butt in. I was enjoying the evening. | Karışmak istememiştim. Akşamın keyfini çıkarıyordum. | Taken-5 | 2002 | |
| I'm glad you were here. Thank you. | Burada olduğuna memnunum. Teşekkürler. Kocana üzüldüm. Umarım iyileşir. | Taken-5 | 2002 | |
| Yes, I'll hold. | Tamam. Beklerim. | Taken-5 | 2002 | |
| Hi, honey. How are you? Lonely. | Merhaba canım. Nasılsın? Yalnız. | Taken-5 | 2002 | |
| How was Halloween? | Cadılar bayramı nasıldı? Harikaydı. Charlie Darth Vader oldu. | Taken-5 | 2002 | |
| I really just called 'cause I wanted to hear your voice. | Sesini duymak için aramıştım. | Taken-5 | 2002 | |
| ALLIE: When everything in your life is right on track. | Hayatınız yolunda giderken, her şeyin bir sebebi olduğuna inanmak kolaydır. | Taken-5 | 2002 | |
| It's easy to have faith. | O zaman inanmak kolaydır. | Taken-5 | 2002 | |
| But when things start to go wrong. | Ama işler ters gitmeye başladığı zaman. İnancınızı korumak zorlaşır. | Taken-5 | 2002 | |
| It's hard not to wonder whose reasons these things happen for. | O zaman bu olayların sebebinin ne olduğunu merak edersiniz. | Taken-5 | 2002 | |
| How long you gonna keep him under? | Onu daha ne kadar tutacaksınız. Birkaç saat daha. | Taken-5 | 2002 | |
| Let him think we did a full work up. | Onu baştan aşağı kontrol ettiğimizi sansın. Sence, göğsündeki o izler nedir? | Taken-5 | 2002 | |
| Looks almost like a hand. | Tıpkı bir ele benziyor. Belki karşı koydu. | Taken-5 | 2002 | |
| So what do you want to do with him? | Onunla ne yapacaksın? O şeyi kafasından çıkaracak mısın? | Taken-5 | 2002 | |
| They're a dime a dozen. I don't want the implant. | Onlardan bir sürü var. Hayır istemiyorum. Ben onu istiyorum. | Taken-5 | 2002 | |
| He believes they've saved him, repeatedly, in Vietnam, other places. | Onu Vietnam'da ve başka yerlerde defalarca kurtardıklarına inanıyor. | Taken-5 | 2002 | |
| They probably did. | Muhtemelen öyle oldu. | Taken-5 | 2002 | |
| It's just he's extremely important to them. | Onlar için büyük önem taşıyor. | Taken-5 | 2002 | |
| Okay, what do we know? | Peki. Ne biliyoruz? bir şey için uğraşıyorlar ama ne? | Taken-5 | 2002 | |
| Do they wanna destroy the planet? | Gezegeni yok etmek mi istiyorlar? Bizi, kendimizden korumak, denek haline sokmak mı istiyorlar? | Taken-5 | 2002 | |
| Anyway, we look at the stuff we got | Neyse, şu New Mexico kazasında ele geçirdiğimiz cesetlerden birinde bulduğumuz şeye bak. | Taken-5 | 2002 | |
| and these beings, these...aliens, what have you... | Bu varlıklar....Bu uzaylılar. Sen ne... | Taken-5 | 2002 | |
| ...they're us. | ...onlar biziz. | Taken-5 | 2002 | |
| Same genetic make up. | Genetik yapımız aynı. | Taken-5 | 2002 | |
| At least so far. | En azından şu ana kadar. | Taken-5 | 2002 | |
| The same could be said about the fruit fly. | Meyve sineği için de aynı şey söylenebilir. | Taken-5 | 2002 | |
| Maybe that's the point. | Belki de olay budur. | Taken-5 | 2002 | |
| ALLIE: What makes a man who he is? | İnsanı insan yapan nedir? | Taken-5 | 2002 | |
| Is it the worst things he's ever done or the best things he wants to be? | Yaptığı kötü şeyler mi? Yoksa olmak istediği iyi şeyler mi? | Taken-5 | 2002 | |
| When you find yourself in the middle of your life. | Kendinizi hayatınızın ortasında, olmak istediğiniz yerden çok uzakta bulduğunuzda. | Taken-5 | 2002 | |
| how do you find a way from the person you've become | O anki karakterinizden, olmak istediğiniz karaktere gitmek için yolunuzu nasıl bulacaksınız? | Taken-5 | 2002 | |
| What did you do with my Cabbage Patch Kids? | Lahana bebeklerimi nereye koydun? Kutuların birindeler canım. | Taken-5 | 2002 | |
| Can you take them out of the boxes? | Onları kutudan çıkarabilir misin? Kutuya konmaktan hoşlanmıyorlar. | Taken-5 | 2002 | |
| We'll unpack them when we get to our new place. | Yeni evimize taşınınca çıkarırız. | Taken-5 | 2002 | |
| Why can't I tell my friends where we're going? | Neden arkadaşlarıma nereye gittiğimizi söyleyemiyorum? | Taken-5 | 2002 | |
| I want my dolls unpacked! Honey, we can't. | Bebeklerimin çıkmasını istiyorum. Canım olmaz. | Taken-5 | 2002 |