Search
English Turkish Sentence Translations Page 21800
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
You ingrate. | Seni nankör. Hiç mi utanman yok? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
He has no shame. | Hiç utanması yoktur. Çocukların evde kalmasını sağlayarak... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I make the kids stay home. | ...koca bir Sebt yemeği hazırlayan hep benimdir. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I start preparing on Wednesday. | Çarşamba'dan hazırlamaya başlıyorum. Köfteyi, balığı, salatayı ben yapıyorum. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Do you cook? Tell the truth, do you cook? | Yemek pişirdiğin mi var? Doğruyu söyle, pişiriyor musun? İyilikbilmez. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Ingrate. | Nankör. İşte yine başlıyoruz. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
That's right, here we go again. | Haklısın, işte yine başlıyoruz. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
He sneaks his words in below his breath | Kimse anlamasın diye tek nefeste konuşarak... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
so no one can hear, but I hear. | ...sessizce lafını sokuyor ama ben duyuyorum. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
He said nothing. | Hiçbir şey demedi. Sayın Yargıç, onunla konuşamazsınız. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
She attacks me as I open my mouth. | Ağzımı açtığım gibi saldırıya geçiyor. Başlama. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Don't you start in. If you want to talk to me, come home. | Başlama. Benle konuşasın varsa eve dönersin. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
No, I'm never coming home again. It's over. | Bir daha eve asla dönmem. Geçeceksin o işi. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I did, | Öyle istendiği için geldim ama ne oldu? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I slept with him in the same bed and nothing happened. | Onunla aynı yatakta yatmama rağmen bir şey olmadı. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
The whole time I was home he didn't say a word to me. | Evde geçirdiğim vakitlerde benle tek kelime dahi etmedi. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
He was happy for his victory, and still he kept sulking. | Galibiyet sarhoşuydu ama yine de surat asmaya devam etti. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
That's a lie. | Bu da yalan. Binlerce kez senle konuştum. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
You spoke to me? Yes, I spoke to you. | Sen mi benle konuştun? Evet, senle konuştum. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I was sick and he didn't even bring me a cup of tea! | Hasta oldum da bir bardak çay bile getirmedi. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
He slept in the living room! A tea for Elijah the Prophet! | Bir tarafını devirip yattı salonda. Hz. İlyas aşkına biri şuna çay versin! | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I don't want to talk to him, that's my right. | Onunla konuşmak istemiyorum, bu benim hakkım. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Your Honor... Yes, let him write this down. | Sayın Yargıç... İzin verin de kayda geçsin. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Never a kind word to say... But I'm not here to argue with him. | Hiçbir şekilde diyecek söz... Burada da onunla tartışacak değilim. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I have enough of that at home. Enough! | Evde yeterince bunu çekiyorum. Yeter yani! | Gett-1 | 2014 | ![]() |
No, Viviane. What's over? | Hayır, Viviane. Ne yeteri? Ne? Yetmez, Viviane. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Your Honor... | Sayın Yargıç... Yaptıkları için özür dilemezse... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I'll never give her a divorce. | ...ondan asla boşanmam. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Your Honor, I'm warning him, | Sayın Yargıç, onu uyarıyorum... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I'm warning him and you're all my witnesses, | ...onu uyarıyorum ki hepiniz şahitsiniz... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
if he doesn't meet me halfway I'll do what I please. | ...işi yokuşa sürerse ne istersem yaparım. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I'm not scared. | Korkum yok. Bahçeye bağlanmış köpek gibi durdum... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
but not for long. | ...ama çok uzun sürmez. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I'll rent an apartment and start to live... | Daire kiralayıp yaşamaya başlarım... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Show respect. | Saygı göster. Boşanmak için yalvarmaya geldiğinde... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
And he'll never find me. | ...beni asla bulamayacak. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
He'll regret this day, you'll see. | O gün pişman olacak, göreceksiniz. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I already regret all the years I've lived with her, | Onunla geçirdiğim her yıl için zaten pişmanlık duyuyorum. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
it's a failure. | Tam bir hayal kırıklığı. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
She shames herself, the children. | Kendine, çocuklara yazık ediyor. Bu işten çıkarı var mı? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
It's you who will lose. | Kaybedecek olan sensin. Kim kaybedecek göreceğiz. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
We'll see. | Görelim bakalım. Beni zorla mı tutacaksın? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Try. | Dene bakalım. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
You're here to testify on behalf of your friend Elisha? | Arkadaşınız Elisha lehine tanıklık yapmak için mi buradasınız? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Yes, Your Honor. | Evet, Sayın Yargıç. İki tarafla ilişkiniz nasıldır? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
The defendant has been a good friend for many years. | Davalı, yıllardır iyi arkadaş olmuştur. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
He brings great joy to the congregation. | Cemaatimize aşırı neşe katıyor. Davacı ise... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
well known. | ... meşhur biri. Meşhur derken? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I mean known for her beauty and elegance. | Yani güzelliği ve zarafeti dillere destandır. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
A professional hairdresser. | İşinin ehli bir kuafördür. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Mr. Jacob Ben Harouch, you've known Elisha for many years. | Bay Jacob Ben Harouch, Elisha'yla yıllardır tanışıyorsunuz. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Do you know of any incident that would attest | Karakterinin yanlış olduğunu gösterecek herhangi bir durumla karşılaştın mı? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
As I said, he's a saint. | Kendisi mübarek insandır. Birilerine bir şeyleri dayattığı olmuş mudur? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
No. Always gracious. | Hayır. Daima inayetlidir. Daima. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Well liked? Very. | Tanınan biri midir? Fazlasıyla. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
There's gossip in the synagogue, no? | Sinagogda dedikodusu dönüyordur, değil mi? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Thou shall not gossip, or however the saying goes... | Sinagogda dedikodu edemezsiniz de işte amiyane tabirle... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
So you happen to hear: | "Bu, buraya gitti, şu şuraya gitti. " gibi şeyler kulağınıza çalınır ya hani. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I know what everyone else knows, no more, no less. | Milletin bildiği kadarını biliyorum; ne bir eksik ne bir fazla. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Everyone sees the sun, right? | Herkes güneşi görür, değil mi? İşte bu gibi şeyler. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
did you ever hear anything | ...kardeşim Elisha'yla ya da eviyle alakalı... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
about my brother Elisha Amsalem or his home? | ...herhangi bir şey kulağına çalındı mı? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Nothing, never. | Hiçbir şey çalınmadı. Öyle bir şey olmuşsa bile biz duymadık. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
So if you don't hear, it never happened. | Bir şey duymamışsanız hiçbir şey olmamıştır yani. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Everyone sees the moonlight. True. | Herkes ayışığını görür. Doğru. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
If you had a daughter, | Kızınız olsaydı Elisha ile evlenmesine izin verir miydiniz? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Without hesitation. | Tereddütsüz. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Sunlight, moonlight, interesting. | Güneş ışığı, ayışığı falan. İlginç! | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Jacob Ben Harouch, could it be that the sunlight has blinded you? | Jacob Ben Harouch, güneş ışığı gözlerinizi kör mü etti? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
What do you want, Carmel? | Ne diyorsun, Carmel? Elisha Amsalem'in tek yaşadığını ve... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
and that his "well known" wife moved out four years ago? | ...onun "meşhur" karısınınn dört yıl önce taşındığını duymadınız mı? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
For two and a half years, we didn't. How can that be? | İki buçuk yıldır haberimiz olmadı. Nasıl olur? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Elisha didn't tell us. And then he did? | Elisha bir şey anlatmamıştı. Yeni mi anlattı? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
No. Then what? | Hayır. Ne oldu o zaman? İnsanların dilindeydi. Ne diyorlardı? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
They said she left him because they aren't compatible. | Anlaşamadıkları için kocasını terk etmiş falan. Aynen böyle dediler. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
What else? | Başka? Elisha gitmesine müsaade etmiş... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
and now he's waiting | ...ama şu an karısının sakinleşmesini bekliyormuş. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
He never said no to her. Never. | Karısına hiçbir zaman hayır demedi. Hiçbir zaman. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Domestic harmony is all that matters to him. | Ailesel geçimlilik Elisha için her şeyden önemlidir. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
You've been praying together for a long time? | Uzun süredir beraber mi ibadet ediyordunuz? Evet. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Did you ever have to mediate between Elisha and anyone? | Elisha ile birileri arasında arabulucuk yapmak zorunda kaldın mı hiç? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Mediate? | Arabuluculuk mu? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
What do you mean, mediate? | Arabuluculukla neyi kastediyorsunuz? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
What it sounds like. Mediate. | Ne duyduysanız o. Arabuluculuk işte. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Mediate? Yes. | Aracı olmak mı? Oldum evet. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Go on. | Anlatın. Şöyle ki... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Elisha, how should I put it? | Elisha, nasıl desem ki? Kılı kırk yaran biridir. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
He likes things done his way. | Bir şeyleri kendi yöntemiyle hâlletmekten hoşlanır. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
When you say "pedantic," you mean "stubborn." | "Kılı kırk yaran" derken "İnatçı" demek istediniz sanırım. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Your Honor, he's interpreting! | Sayın Yargıç, yorumunu katıyor! "İnatçı" diye bir şey çıktı mı ağzımdan? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I said "pedantic." | "Kılı kırk yaran" dedim. Peki. Örnek verin. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
If a congregant doesn't follow his advice, | Cemaatten biri onun öğüdüne uymazsa ya da ilahiyi farklı şekilde söylerse... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Elisha... | ...yani Elisha, boş yere hayıflanmaz. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
I suppose not all the congregants sing like him | Bütün cemaat onun gibi ilahi okumadığı için... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
so you've had to mediate between Elisha and... | ...senin de iki, üç cemaatle Elisha'nın arasında arabuluculuk yapmak... | Gett-1 | 2014 | ![]() |
two, three congregants. | ...zorunda kaldığını varsayıyorum. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
It's a synagogue, that's how it goes. | Orası sinagog sonuçta, orada işler böyle yürür. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Everyone has someone he doesn't speak with. | Herkesin konuşmadığı birileri vardır. Elishia da onlardan biri. | Gett-1 | 2014 | ![]() |
They don't speak. What's the big deal? | Konuşmuyorlar işte. Bunda büyütecek ne varsa? | Gett-1 | 2014 | ![]() |
Can you give us a name? | İsim verebilir misin? | Gett-1 | 2014 | ![]() |