Search
English Turkish Sentence Translations Page 20075
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Uh, is that your grandma Fawn? Yeah? | Fawn senin büyükannen değil mi? | Forever-1 | 2014 | |
| Yeah. All right. | Tamam, hadi gidelim. | Forever-1 | 2014 | |
| Detective Martinez. | Dedektif Martinez. Patricia Abbott kaçıyor. Kaçıyor mu? | Forever-1 | 2014 | |
| Henry, what are you talking about? | Henry ne diyorsun? Mezarlıktayım. Dwight'ın cenaze törenine gelmiş. | Forever-1 | 2014 | |
| Okay, whoa. Slow down. | Tamam sakin ol. Abe acele et, uzaklaşıyor. | Forever-1 | 2014 | |
| Look, we'll follow her, and you send up backup units. | Biz onu takip ederiz, sen de destek birimleri gönder. Hayır, hayır. | Forever-1 | 2014 | |
| Do not approach her, do you hear me? | Ona yaklaşmayın, beni duyuyor musun? Hanson, Hanson. | Forever-1 | 2014 | |
| Get state police on the phone. | Bölgedeki polisleri ara. Henry Patricia Abbott'la ilgili bir şey bulmuş. | Forever-1 | 2014 | |
| She's in some sort of Sedan... a Datsun perhaps! | Datsun sedanın içinde. Artık onlardan üretmiyorlar. Bu bir Civic. | Forever-1 | 2014 | |
| Abe, quickly. | Abe çabuk ol. Tüm hız kurallarını çiğneme yetkim var mı? | Forever-1 | 2014 | |
| Yes. N no! Absolutely not. | Evet. Hayır, kesinlikle hayır. Güvenli bir mesafede durun ve plakasını alın. | Forever-1 | 2014 | |
| We're on it. | Tamamdır. | Forever-1 | 2014 | |
| Sometimes our patrolmen can get a little overzealous | Bazen devriyeciler bir cinayet şüphelisinin... | Forever-1 | 2014 | |
| I wasn't going anywhere. | Bir yere gitmiyordum. İyi iş çıkardın Henry. | Forever-1 | 2014 | |
| As a matter of curiosity, though, | Bir şeyi merak ediyorum ama. Mezarlıkta ne işin vardı? | Forever-1 | 2014 | |
| My roommate was paying his respects to an old girlfriend, | Ev arkadaşım merhumun dul eşine başsağlığı dilemeye gitmişti. | Forever-1 | 2014 | |
| I was his wingman. | Ben de ekürisiydim. | Forever-1 | 2014 | |
| I've got to learn to stop asking you questions. | Sana soru sormamayı öğrenmeliyim. | Forever-1 | 2014 | |
| I didn't kill Dwight. | Dwight'ı ben öldürmedim. Bayan Abbott, her şeyi biliyoruz. | Forever-1 | 2014 | |
| how you made Dwight into Colin, | Dwight'ı Colin'e dönüştürmenizi Sontag'leri dolandırmayı planladığınızı. | Forever-1 | 2014 | |
| You know, we also know that Dwight wanted to call it off. | Aynı zamanda Dwight'ın bu işten caydığını da biliyoruz. | Forever-1 | 2014 | |
| And he loved me, too, for a time. | Ve bir süre için o da beni seviyordu. | Forever-1 | 2014 | |
| Ms. Abbott, this would be a whole lot easier | Bayan Abbott gerçekleri anlatırsanız sizin için her şey çok daha kolay olur. | Forever-1 | 2014 | |
| Just tell us exactly what happened that night | O gece partiden sonra tam olarak neler olduğunu anlatın. | Forever-1 | 2014 | |
| I can't do it, Patricia. Look... | Yapamam Patricia. Bak... Artık seni sevmiyorum. Hayır yapmıyorum... | Forever-1 | 2014 | |
| I saw them every day at the store, | Mağazada her gün hayatlarını, hayallerini... | Forever-1 | 2014 | |
| I knew exactly what Emily Sontag wanted. | Emily Sontag'in tam olarak ne istediğini biliyordum. Peki Dwight Dziak? | Forever-1 | 2014 | |
| All he wanted was a better life. | Tek istediği daha iyi bir hayattı. Ben de sahip olmasına yardım ettim. | Forever-1 | 2014 | |
| Look where it got him... | Bakın sonunda ne oldu, Central Park'ta boynundan bıçaklanarak öldürüldü. | Forever-1 | 2014 | |
| Where in the park? | Parkın neresinde? | Forever-1 | 2014 | |
| Bethesda Fountain. | Bethesda Çeşmesi'nin orada. Emily'ye orada evlenme teklif etmişti. | Forever-1 | 2014 | |
| My idea. | Benim fikrimdi. O gece dairenizden ayrıldıktan sonra nereye gitti? | Forever-1 | 2014 | |
| I imagine to her to confess the ruse, | Çevirdiği dolabı anlatmak, ondan af dilemek için onun yanına gitmiştir diye düşünüyorum. | Forever-1 | 2014 | |
| We are back where we started from. | Başladığımız yere döndük. Pantolonundaki izlere bakarak darbe aldığı için... | Forever-1 | 2014 | |
| Yeah, I was wondering if I could play the killer this time. | Bu sefer katil rolünü oynayabilir miyim acaba? Hep kurban rolünü oynuyorum da. | Forever-1 | 2014 | |
| It's much easier for me to get into character | Seni öldürerek karaktere girmek benim için çok daha kolay oluyor. | Forever-1 | 2014 | |
| So, he apologizes. | Başlayalım, adam özür diler. Ama kadın onu nasıl affetsin? | Forever-1 | 2014 | |
| This man has betrayed her, made her fall in love with him. | Bu adam ona ihanet etti, onu kendine aşık etti. Ama şimdi bunu elinden alıyor. | Forever-1 | 2014 | |
| She's not marrying a prince she's marrying a charlatan. | Bir prensle değil, bir dolandırıcıyla evleniyor. Kesinlikle. | Forever-1 | 2014 | |
| So she tries to leave, but he prevents her. | Kadın gitmeye çalışıyor ama adam onu engelliyor. | Forever-1 | 2014 | |
| Maybe it's her pen... falls out of her purse. | Belki de kadının kalemi çantasından düşmüştür. Harika. | Forever-1 | 2014 | |
| Rage bottled up in her, overwhelmed her. | Öfkeyle dolduğu için sinirleniyor. Yerde kalemi görüyor ve eline alıyor. | Forever-1 | 2014 | |
| As he reaches for her again based on the entry wound... | Adam tekrar ona uzanmaya çalışırken aldığı yaraya bakarak... | Forever-1 | 2014 | |
| she thrusts the pen swiftly and with tremendous force. | ...kalemi güçlü bir şekilde saplıyor. Sakin ol doktor, bu sadece bir prova. | Forever-1 | 2014 | |
| She would've had to gather enough inertia | Şahdamarını ve çenesini delmeye yetecek kadar momentum kazanmış olmalı. | Forever-1 | 2014 | |
| A wisp over a hundred pounds, | 45 kiloluk ufacık bir kadın olarak Emily Sontag'ın buna gücü yetmez. | Forever-1 | 2014 | |
| Guys! Jo! | Beyler, Jo. Emily Sontag'ın apartmanındaki kamera görüntülerinden bir şey çıktı. | Forever-1 | 2014 | |
| Hallway camera confirmed her alibi... wasn't her. | Koridor kamerası mazeretini doğruluyor. O değilmiş. | Forever-1 | 2014 | |
| Henry already figured this out, didn't he? | Henry olayı zaten çözdü değil mi? Başa döndük. Onu buraya kadar kim takip etti? | Forever-1 | 2014 | |
| Someone who wanted to get to Dwight | O Emily'ye ulaşmadan önce Dwight'a ulaşmak isteyen birisi. | Forever-1 | 2014 | |
| Because if he reached Emily, she'd be gone forever. | Çünkü Emily'ye ulaşsaydı sonsuza kadar gitmiş olacaktı. | Forever-1 | 2014 | |
| Henry, what are you saying? | Henry ne diyorsun? Emily Sontag'ı tutuklamalıyız. | Forever-1 | 2014 | |
| Emily Sontag. | Emily Sontag. Bizimle geliyorsunuz. | Forever-1 | 2014 | |
| Is this about Colin's killer? | Konu Colin'in katiliyle mi ilgili? Merkeze gidince daha detaylı konuşuruz. | Forever-1 | 2014 | |
| Detectives! What's going on? | Dedektif neler oluyor? Cinayet silahını bulduk. Ne? Altın uçlu Lanier kalem. | Forever-1 | 2014 | |
| There's a print on it. | Üzerinde parmak izi var ve müvekkilinizle karşılaştırmamız... | Forever-1 | 2014 | |
| NYPD! | NYPD. Eller havaya. Eller havaya dedim. | Forever-1 | 2014 | |
| Hey, stop. Don't... | Dur, aklından bile... | Forever-1 | 2014 | |
| Peter Guzik, you're under arrest | Peter Guzik, Dwight Dziak'i öldürme suçundan tutuklusun. | Forever-1 | 2014 | |
| Your father called Peter | Baban nişanlına golf sopasıyla vurduktan sonra Peter'ı aradı. | Forever-1 | 2014 | |
| Peter was in love with you... | Peter sana aşıktı. Hem de sanırım uzun bir süredir. | Forever-1 | 2014 | |
| and, in an act of misbegotten chivalry, | Ve kötü planlanmış bir şekilde Dwight'la yüzleşti. | Forever-1 | 2014 | |
| They had a fight, and Peter killed him. | Kavga ettiler ve Peter onu öldürdü. Peter'ın bana karşı hislerinin olduğunu... | Forever-1 | 2014 | |
| And then you met Dwight... Colin. | Sonra da Dwight'la tanıştın, Colin'le. Büyülü gibiydi, sanki bir masal gibiydi. | Forever-1 | 2014 | |
| Guess that's what Colin was... a fantasy. | Sanırım benim için Colin öyle bir şeydi. Bir hayal. | Forever-1 | 2014 | |
| You know, he was going to see you that night. | O gece seni görmeye gelecekti. Milyon dolarlık çeki yırtıp atmıştı. | Forever-1 | 2014 | |
| He didn't want the money or the name. | Ne parayı ne de ismi istedi. Sana doğruları anlatmak istedi ve... | Forever-1 | 2014 | |
| Wasn't a fantasy. | Hayal değildi. Onun aşkı gerçekti. | Forever-1 | 2014 | |
| The best impostors have many gifts. | En iyi sahtekarların birçok yeteneği vardır. | Forever-1 | 2014 | |
| They can change their voice, their look, their manner. | Seslerini, görünüşlerini davranışlarını değiştirebilirler. | Forever-1 | 2014 | |
| But there's a rule every impostor learns. | Ama her sahtekarın öğrendiği bir kural vardır. | Forever-1 | 2014 | |
| The one truth we cannot hide is love. | Saklayamayacağımız tek gerçek aşktır. | Forever-1 | 2014 | |
| Sorry, we're closed. | Üzgünüm kapalıyız. | Forever-1 | 2014 | |
| Hello? Abraham? | Merhaba Abraham. Fawn Mahoney. | Forever-1 | 2014 | |
| Uh, well, it's been Fawn Ames | Neredeyse 50 yıldır Fawn Ames. | Forever-1 | 2014 | |
| Yeah, but I did'nt... I didn't expect that you'd be here. | Buraya geleceğini hiç sanmıyordum. | Forever-1 | 2014 | |
| Really? | Gerçekten mi? Torunuma kartını vermişsin ve sağlam bir izlenim bırakmışsın. | Forever-1 | 2014 | |
| I was just paying my respects to Lyle. | Sadece Lyle'a olan saygımı gösteriyordum. | Forever-1 | 2014 | |
| But it's, um... I'm... I'm glad you're here. | Burada olduğun için mutluyum. | Forever-1 | 2014 | |
| I I just live in Union Aquare, so I thought I'd stop by. | Union Meydanı'nda oturuyorum bir uğrayayım dedim. | Forever-1 | 2014 | |
| Wow. | Vay canına, bunca zaman aramızda sadece 20 blok mesafe mi varmış? | Forever-1 | 2014 | |
| Big city. | Büyük bir şehir. Büyük bir dünya. | Forever-1 | 2014 | |
| I am surprised that you remember me. | Beni hatırlamana şaşırdım. Nasıl unutabilirim ki? | Forever-1 | 2014 | |
| You're the only man I ever kissed besides my husband. | Kocam dışında öptüğüm tek erkek sensin. | Forever-1 | 2014 | |
| Ain't that a thing. | Ne güzel değil mi? | Forever-1 | 2014 | |
| W would you maybe, | Sana kahve ısmarlamama izin verir misin? | Forever-1 | 2014 | |
| Abraham, I just buried my husband two days ago. | Abraham daha kocamı toprağa vereli 2 gün oldu. | Forever-1 | 2014 | |
| The last time it was a milkshake, | En son milkshake içmiştik ve sonrasında olanları hatırlıyorsundur. | Forever-1 | 2014 | |
| Yes. | Evet. 20 blok çok uzak değil. | Forever-1 | 2014 | |
| Where's the bike? | Bisikletin nerede? Abe eve taksiyle dönmem konusunda ısrar etti. | Forever-1 | 2014 | |
| He hates it when I'm late for dinner. | Yemeğe geç kalmamdan nefret ediyor. Yemeği mikrodalgada ısıtmakla tehdit ediyor. | Forever-1 | 2014 | |
| You want me to give you a lift? | Seni bırakmamı ister misin? Hayır buna hiç gerek yok, teşekkürler. | Forever-1 | 2014 | |
| You know, Henry, I thought | Henry, ben de beni çözmek çok zordur sanıyordum ama... | Forever-1 | 2014 | |
| and I mean this with true affection... | ...ve bunu gerçekten etkilendiğim için söylüyorum. Çok gizemli bir adamsın. | Forever-1 | 2014 | |
| You're intensely private, borderline medical savant, | Aşırıcı derecede mahremiyetine düşkünsün. Sınırları aşmayı seven bir tıbbi bilginsin. | Forever-1 | 2014 | |
| and you dress pretty well for city work. | Ayrıca bir devlet çalışanına göre çok iyi giyiniyorsun. | Forever-1 | 2014 | |
| I suppose it's time I came clean. | Sanırım doğruları söylemenin zamanı geldi. | Forever-1 | 2014 | |
| I'm really Hank Morgan from Ohio. | Ben aslında Ohio'dan Hank Morgan'ım. | Forever-1 | 2014 | |
| No, no. | Hayır, hayır. Senin acayipliğini mükemmelleştirmek için yıllar gerekir. | Forever-1 | 2014 | |
| How about centuries? | Yüzyıllar desek? | Forever-1 | 2014 |