Search
English Turkish Sentence Translations Page 20045
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| None of these medications | Bu ilaçların hiç biri temporal loba inme inmesine sebep olmaz | Forever-1 | 2014 | |
| Well, we have no suspect, no poison. | Elimizde ne şüpheli var ne de zehir. | Forever-1 | 2014 | |
| We're nowhere, Henry. | Hiçbir şey yok Henry. | Forever-1 | 2014 | |
| The lawyers are gonna take over. | Gerisini avukatlar halledecek. | Forever-1 | 2014 | |
| First, the medical examiner blabs to the press. | Önce adli tabib basına ötüyor. | Forever-1 | 2014 | |
| Now you're dragging your heels. | Şimdi de siz işi uzatıyorsunuz. | Forever-1 | 2014 | |
| You have your suspect. | Şüphelinizi buldunuz işte. | Forever-1 | 2014 | |
| Indict him. | Yargılayın onu. | Forever-1 | 2014 | |
| My family has endured enough. | Ailem yeterince şey yaşadı zaten. | Forever-1 | 2014 | |
| He has epilepsy. | Onda epilepsi var. | Forever-1 | 2014 | |
| H Henry, wait, wait. | Zaman bizleri yakaladığında ne olur? Henry bekle, bekle. | Forever-1 | 2014 | |
| Mr. Carlyle. | Bay Carlyle. | Forever-1 | 2014 | |
| What is he doing here? | O ne arıyor burada? | Forever-1 | 2014 | |
| I thought he was removed from the case. | O davadan alındı sanıyordum. | Forever-1 | 2014 | |
| What do you take for your epilepsy? | Epilepsiniz için ne kullanıyorsunuz? | Forever-1 | 2014 | |
| What? The medication. Is it phenytoin? | Ne? İlaç olarak. Fenitoin mi? | Forever-1 | 2014 | |
| Or some other anticonvulsant? I don't have to answer that. | Yoksa başka bir antikonvülsan mı? Buna yanıt vermek zorunda değilim. | Forever-1 | 2014 | |
| What is this? Dr. Morgan, this is not the time. | Ne oluyor burada? Dr. Morgan, bu uygun bir an değil. | Forever-1 | 2014 | |
| Okay, H Henry, let's go. | Tamam Henry, hadi gidelim. | Forever-1 | 2014 | |
| This is important. The case depends on it. | Bu çok önemli. Bütün dava buna bağlı. | Forever-1 | 2014 | |
| Do you take phenytoin? | Fenitoin mi alıyorsunuz? | Forever-1 | 2014 | |
| Yes, millions of people do. Why are you asking me this? | Evet, milyonlarca insan gibi. Neden bana bunu soruyorsunuz? | Forever-1 | 2014 | |
| Because it's the drug that killed your mother. | Çünkü annenizi öldüren ilaç oydu. | Forever-1 | 2014 | |
| Are we really doing this? Questioning Conrad Carlyle? | Bunu gerçekten yapıyor muyuz? Conrad Carlyle'ı mı sorguluyoruz? | Forever-1 | 2014 | |
| He's one of the most powerful people in the whole city. | Şehirdeki en güçlü adamlardan biri o. | Forever-1 | 2014 | |
| Yeah, it's risky, but the will gives him motive. | Evet bu riskli ama durum buna sebep veriyor. | Forever-1 | 2014 | |
| The prescription, the means. We have to talk to him. | Kullandığı ilaç da cinayet yolu olabilir. Onunla konuşmamız gerekiyor. | Forever-1 | 2014 | |
| What do you want to do, boss? | Ne yapmamızı istiyorsun patron? | Forever-1 | 2014 | |
| Bring him in. | Sorgulayın. | Forever-1 | 2014 | |
| Mr. Carlyle, how would you characterize | Mr. Carlyle, annenizle olan ilişkinizi nasıl tarif edersiniz? | Forever-1 | 2014 | |
| Conflicted. | Zıtlaşma. | Forever-1 | 2014 | |
| I'm not here. | Ben burada değilim. | Forever-1 | 2014 | |
| No, you are not. | Evet değilsin. | Forever-1 | 2014 | |
| Did your mother threaten to take you out of the will? | Anneniz sizi mirasından men etmekle tehdit etti mi hiç? | Forever-1 | 2014 | |
| Often. | Sıklıkla ederdi. | Forever-1 | 2014 | |
| But I always managed to get myself written back in. | Ama ben her seferinde kendimi affettirmeyi başardım. | Forever-1 | 2014 | |
| Not this time. | Bu sefer hariç. | Forever-1 | 2014 | |
| You were not in the will? | Vasiyetinde yok musunuz? | Forever-1 | 2014 | |
| I know my mother detective. | Annemi tanıyorum ben dedektif. | Forever-1 | 2014 | |
| When she threatened to write me out, | Beni mirasından men etmekle tehdit ediyorsa bu çoktan çıkartmıştır demektir. | Forever-1 | 2014 | |
| Of all the people who wanted her to live, | Onun yaşamasını isteyecek insanlar içinde en çok benim işime gelirdi bu. | Forever-1 | 2014 | |
| There goes his motive. | Cinayet sebebimiz gitti. | Forever-1 | 2014 | |
| I hated my mother. | Annemden nefret ederdim. | Forever-1 | 2014 | |
| But I did not kill her. | Ama onu ben öldürmedim. | Forever-1 | 2014 | |
| She was a miserable old woman. | Korkunç yaşlı bir kadındı. | Forever-1 | 2014 | |
| Most of New York hated her. | New York'un büyük çoğunluğu ondan nefret ederdi. | Forever-1 | 2014 | |
| Who knows how she got that way? | Kimbilir nasıl bu hale geldi? | Forever-1 | 2014 | |
| This room is filled with Degas, Monet, | Ne yapıyor gibi görünüyorum? Yemek yiyorum şurada. Bu oda Degas, Monet ve birçok şaheserle dolu. | Forever-1 | 2014 | |
| And one painting by an unknown Argentinean. | Ama bir resim tanınmayan bir Arjantinli'ye ait. | Forever-1 | 2014 | |
| Ah, the Vermeers. | Vermeerler. | Forever-1 | 2014 | |
| Abigail, this is Gloria. | Abigail, bu Gloria. | Forever-1 | 2014 | |
| It's her party. | Bu onun partisi. | Forever-1 | 2014 | |
| I think you have someone special here, Abigail. | Yanında özel biri olduğunu düşünüyorum Abigail. | Forever-1 | 2014 | |
| I think you're right. | Bence de haklısınız. | Forever-1 | 2014 | |
| Do you have someone special? | Sizinde hayatınızda özel biri var mı? | Forever-1 | 2014 | |
| Yes. Yes, I do. | Evet. Evet var | Forever-1 | 2014 | |
| Unfortunately, he couldn't be here tonight. | Malesef kendisi bu gece burada değil. | Forever-1 | 2014 | |
| Daddy says it's time to go. We have to go, now. | Babam gitme vakti geldi diyor. Artık gidiyoruz. | Forever-1 | 2014 | |
| Well, good night. | Pekala iyi geceler. | Forever-1 | 2014 | |
| They tell me it stopped raining. | Yağmurun dindiğini söylediler. | Forever-1 | 2014 | |
| Should be a beautiful evening. | Çok güzel bir gece olacak. | Forever-1 | 2014 | |
| Let's go, Conrad. | Hadi gidelim Conrad. | Forever-1 | 2014 | |
| Unless you have anything of substance here, | Eğer elinizde bir şey yoksa bu görüşme bitmiştir. | Forever-1 | 2014 | |
| It's not all bad. | O kadar da kötü değil. | Forever-1 | 2014 | |
| We know the type of drug that poisoned Gloria. | Gloria'yı ne çeşit bir ilacın zehirlediğini biliyoruz. | Forever-1 | 2014 | |
| That's something. | Bu da bir şeydir. | Forever-1 | 2014 | |
| And Conrad's argument's hardly an alibi. | Ve Conrad'ın savunması dapek geçerli değil. | Forever-1 | 2014 | |
| Henry, we have your guess. That's it. | Henry elimizde sadece senin tahminin var. | Forever-1 | 2014 | |
| There's no tox report. | Toxin raporu filan yok. | Forever-1 | 2014 | |
| We still need proof the drug was in her system, | Bize hala ona ilaç verildiğini, ilacın ne olduğunu ve ne zaman.. | Forever-1 | 2014 | |
| what it was, and when she was poisoned. | ...zehirlendiğini kanıtlayacak delil lazım. | Forever-1 | 2014 | |
| And we don't have her body. | Ve cesedide bizde değil. | Forever-1 | 2014 | |
| Lucas. Yes? | Lucas. Evet? | Forever-1 | 2014 | |
| Hey! Hi. | Selam. | Forever-1 | 2014 | |
| Before I tell you, | Size söylemeden önce kızmayacağınız söylerseniz... | Forever-1 | 2014 | |
| Lucas took a long lunch. | Lucas uzun bir öğle arasına çıkmış. | Forever-1 | 2014 | |
| Lucas never takes a lunch longer than half an hour, | Lucas hiçbir zaman yarım saatten fazla ara vermez | Forever-1 | 2014 | |
| enough time to enjoy exactly one comic book. | Tam bir çizgi romanı bitirecek kadar sürer arası. | Forever-1 | 2014 | |
| It's a graphic novel. | Bırakın beni! Neden kimse bana inanmıyor?! Grafik roman onlar. | Forever-1 | 2014 | |
| He's also wearing his metrocard lanyard, | Ayrıca metro kartı da boynunda. | Forever-1 | 2014 | |
| which he usually hangs | Normalde 8'de işten çıkana kadar odasındaki lambada asılı durur. | Forever-1 | 2014 | |
| Where did you go, Lucas? | Nereye gittin Lucas? | Forever-1 | 2014 | |
| I went to the funeral home | İyi akşamlar. Cenaze evine gittim | Forever-1 | 2014 | |
| and did a biopsy on Gloria Carlyle's liver. | ve Gloria Carlyle'ın karaciğerine biyopsi yaptım. | Forever-1 | 2014 | |
| Wait, what?! | Ne?! | Forever-1 | 2014 | |
| I told them Dr. Vaughn | Onlara Dr. Vaughn'un alyansı cesedin içinde kalmış, ben de onu almaya geldim dedim. | Forever-1 | 2014 | |
| Okay, h h hold on. | Dur, bir saniye dur. | Forever-1 | 2014 | |
| You went to a funeral home... Hey! | Sen öğle aranda bir cenaze evine gittin! | Forever-1 | 2014 | |
| Yeah. Did an unauthorized exam on a person | Evet. Gömülmek üzere olan birine... | Forever-1 | 2014 | |
| about to be buried on your lunch break? | ...onaylanmamış bir operasyon mu yaptın? | Forever-1 | 2014 | |
| This was all my fault, all right? | Bütün bunlar benim suçumdu, tamam mı? | Forever-1 | 2014 | |
| I'm trying to fix this. | Bunu düzeltmeye çalışıyorum. | Forever-1 | 2014 | |
| Wow, you are pretty when you're mad. | Sinirlendiğinde çok güzel oluyorsun. | Forever-1 | 2014 | |
| Lucas? Yes? | Lucas? Evet? | Forever-1 | 2014 | |
| It's the best thing you've ever done. | Bu şimdiye kadar yaptığın en iyi şeydi. | Forever-1 | 2014 | |
| Oh. That's probably the first real compliment | Bu sanırım bana şimdiye kadar ettiğin... | Forever-1 | 2014 | |
| you've ever given... Not now. We've got work to do. | ...ilk gerçek itiraf Şimdi olmaz. Yapacak işlerimiz var. | Forever-1 | 2014 | |
| Yeah, okay. Mm hmm. | Evet tamam. | Forever-1 | 2014 | |
| Okay. For the record, I did not hear any of this. | Bu arada ben bunların hiçbirini duymadım. | Forever-1 | 2014 | |
| It was phenytoin... Three times the usual dose. | Fenitoinmiş. Normal dozun üç katı kadar. | Forever-1 | 2014 |