Search
English Turkish Sentence Translations Page 19082
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Well, given what you've told me about the past few weeks... | Geçen birkaç hafta boyunca olanları göz önünde bulundurunca | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Months, actually. Months. Right. | Aylar, aslında aylar. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And your family history, and the insomnia | Ve ailenin tıbbi geçmişi ve uykusuzluk ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and anxiety, it sounds like a mood disorder. | ...kaygı, bana ruh hali bozukluğu gibi geldi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What's a mood disorder? Like depression. | Ruh hali bozukluğu nedir? Depresyon gibidir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So what I'd recommend is therapy and medication. | Terapi ve ilaç tedavisi öneriyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Drugs? | İlaç. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yes. They're extremely effective for symptoms like yours. | Evet. Seninki gibi belirtilerde çok etkilidir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You don't understand. I don't... I'm not sick. | Anlamıyorsunuz, ben... hasta değilim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't have symptoms. Okay? | Belirti göstermiyorum, tamam mı? Dertlerim var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've been going through a lot lately, but it's | Son zamanlarda çok şey yaşadım ama hepsi dış etkenler... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
all outside stuff. It's not inside of me. I'm fine. | ...içimde olan bir şey değil, gayet iyiyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you'd been through what I've been through | Yaşadıklarımı siz yaşamış olsaydınız, siz de kendinizi kötü hissederdiniz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're probably right. I would. | Muhtemelen haklısın. Hissederdim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Noel, I'm just here to listen and make some suggestions. | Noel, sadece dinlemek ve önerilerde bulunmak için buradayım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I feel like you don't know me, and | Ama beni tanımadığınız halde ilaç tavsiye ediyorsunuz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just feels a little extreme to me. It's just a suggestion. | Bana biraz aşırı geldi. Sadece öneriydi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Man, that sucks. | Vay be, ne kötü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What sucks? | Kötü olan ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You didn't even notice. Notice what? | Fark etmedin bile. Neyi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, somebody cleaned up. | Birisi etrafı toplamış. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The floors, you could practically eat breakfast off of them. | Mesela yerler, neredeyse bal döküp yalayabilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I cleaned your brushes, too. | Senin fırçalarını da temizledim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, what was that about before? I mean, your friend, she was... | Dışarı çıkarmakla ne kastediyorsun? Dışarı çıkartmak işte. Neler oldu öyle? Yani arkadaşın | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, Elena. Yeah. You know what? | Elena, evet. Bak ne diyeceğim. Hayır. İstemeyiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She's, uh, just a little out of control. | Elena... biraz kontrolsüz davranıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Out of control. That's funny. | Kontrolsüz. Çok ilginç. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So you're not looking? | Demek birini aramıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I'm not looking. That's good to know. | Hayır, aramıyorum. Öğrendiğim iyi oldu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I actually have to get going, so... | Aslında gitmem gerekiyor Tabi, elbette. Benim de kibrit... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Big date? | Önemli bir randevu mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I am meeting a friend, and I'm going to see a play. | Hayır, bir arkadaşımla buluşacağım ve piyes izlemeye gideceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Have fun. Thanks. | İyi eğlenceler. Sağ ol. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, listen, um... Thanks for cleaning up. I do appreciate it. | Hey, dinle... etrafı topladığın için teşekkür ederim. Çok makbule geçti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right, I'll see ya. Bye. | Hayır. Ben özür dilerim. Kötü bir telefon konuşmasıydı ve Pekâlâ, görüşürüz. Hoşça kal. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Hey, what are you doing here? | Selam. Selam, burada ne yapıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Javier invited me. | Javier beni davet etti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, my God. What is he doing? I don't know. | Aman Tanrım. Ne yapıyor böyle? Bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you want to go in? It's supposed to be really good. | İçeri girmek ister misin? Çok iyi bir piyes olması gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi, you have the tickets? No, I don't know. | Merhaba, biletler sende mi? Hayır, bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. Felicity, hi. | Felicity, merhaba. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi, hi. I was meeting Javier. | Merhaba. Javier'le buluşacaktım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Aren't we meeting Javier? Yeah. | Javier'le buluşmayacak mıydık biz de? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, you know what? Javier probably isn't showing up. | Evet, bakın ne diyeceğim? Javier büyük bir ihtimalle gelmeyecek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why don't we see if they've got more tickets? | Başka bilet var mı bir bakalım. Hayır, benimkini alın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, no. Please, please. | Olmaz, hayır. Lütfen, lütfen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's supposed to be really good. Thank you. | Çok iyi olduğu söyleniyor. Teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, you know, I'll see you guys later. | Sonra görüşürüz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm all right. Let's go in. | İyiyim. Hadi içeri girelim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you sure? Yeah, I'm fine. Come on. | Emin misin? Evet, iyiyim. Hadi gel. Satmaya çalıştıkları şeyleri gördün mü? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, do you know where Javier is? | Hey, Javier nerede biliyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, he's taking a bath. Are you okay? | Banyo yapıyor. İyi misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Javier, are you decent? | Javier, uygun musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How could you do that? It was so embarrassing. | Bunu nasıl yaparsın? Yerin dibine girdim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, you're back already? | Döndün mü? Clancy. Clancy. Teşekkür ederim, Clancy. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, it's not even intermission. | Daha ara vakti bile değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You made us look like idiots. I was trying to play Cupid. | İkimizi de aptal durumuna düşürdün. Aşk Tanrısı'nı oynuyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I thought Stanley and Stella would be inspirational. | Stanley'yle Stella'nın size ilham vereceğini sanmıştım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They're passionate and in love like you and Benjamin. | Çok tutkulular ve senle Benjamin gibi birbirlerine âşıklar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben and I are broken up. We are broken up, okay? | Ben'le ayrıldık. Ayrıldık, tamam mı? Şehirdeki en uygun fırsat bizde. Faiz yok, taksit yok, kaparo yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't understand. Are you trying to make this worse? | Anlayamıyorum. Her şeyi daha da mı kötü yapmaya çalışıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Meghan's psychotic at Thanksgiving, Meghan's always... | Meghan, Şükran Günü'nde deli gibiydi ve sen... Meghan her zaman | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and you're asking guys I work with if they have girlfriends, | ...beraber çalıştığım çocuklara kız arkadaşları var mı diye soruyorsun... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and you're acting like some weird, covert matchmaker. | ...ve sen de garip, gizli kapaklı bir çöpçatan gibisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Of anyone, you guys should understand how hard this is for me. | Bunun bana ne kadar zor geldiğini en çok sizler anlamalısınız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We were just trying to help. We want to see you happy. | Sadece yardım etmek istemiştik. Mutlu olmanı istiyoruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're sorry. Yeah. | Özür dileriz. Evet. Hey, ressam çocuğu götürdün diye tepinen Noel'a böyle söylemeliydin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I know. I'm just... | Hayır, biliyorum. Sadece | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, what happened? | Ne oldu? Neden bu konuyu bırakmıyoruz? Hayır. Hayır. Olmaz. Hey. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He brought Lauren. | Lauren'ı yanında getirdi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Lauren? Thanksgiving Lauren? | Lauren mı? Şükran Günü'ndeki Lauren mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. I mean, I guess she's the one he's moving on with, or whatever. | Evet. Sanırım onunla hayatına devam ediyor ya da artık bu neyse. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The chances of that happening are zero. | Bunun olma ihtimali sıfır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There was a definite vibe between them. | Bilemiyorum. Aralarında kesinlikle bir çekim vardı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Did I say zero? I meant less than zero. | Sıfır mı dedim? Sıfırın altı demek istemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is it. It's nice. | İşte burası. Güzelmiş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It came furnished. It's a nice place. | Mobilyalı geldi. Güzel bir yer. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Have a seat. Okay. | Otursana. Peki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, a drink? Uh, yeah, sure. | Bir şey içmek ister misin? Evet, olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I have water. | Su var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Water's good. | Su gayet iyi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
About what happened before, before the play... | Piyesten önce olan için | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, the little uncomfortable reunion on the street? Yeah. I'm sorry about that. | Sokaktaki rahatsız edici karşılaşma mı? Evet. Kusura bakma. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's okay. Your friend Javier was trying to play yenta. | Ziyanı yok. Arkadaşın Javier işgüzarlık etti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, anyway, I am really sorry. | Neyse, çok üzgünüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's okay. | Önemli değil. ...seni yolundan çıkartmasına izin verme. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I had a really nice time tonight. | Bu gece çok güzel vakit geçirdim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, so did I. | Evet, ben de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's Lauren in New York. Leave a message. | New York'tan Lauren. Mesaj bırakın. Kimse. Aman Tanrım. Boynuna ne oldu böyle? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You there? Sorry. | Orada mısın? Kusura bakma. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Pick up the phone. | Telefona cevap ver. Eski patronun bu müşteriyi öyle istiyor ki, Blumberg Crane, ya da... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Uh, yeah, you know what, I can't talk... | Evet, şu anda konuşamayacağım... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because I have somebody here. | ...çünkü burada başka biri var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Did you want me to go? | Gitmemi ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Well, no, we've gone over that. | Peki. Hayır, bunu zaten konuşmuştuk. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do we need to talk about this right now? | Şu anda mı konuşmamız gerekiyor? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just hold on a second. I'm so sorry. It's okay. I'm gonna go. | Bir saniye. Çok özür dilerim. Ziyanı yok. Ben gidiyorum. Kontaklar oluştururuz. Bize meşruluk sağlar. Bu adamları kullanabiliriz. Hayır. Masaj treninin yoluna devam etmesi gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Tomorrow night. I'm not doing anything. Okay, okay. Don't worry. | Yarın gece hiçbir şey yapmıyorum. Tamam, tamam. Merak etme. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. It's okay. | Özür dilerim. Ziyanı yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've never had so much trouble swallowing food in my life. | Daha önce lokmamı yutmakta hiç bu kadar zorlanmamıştım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |