Search
English Turkish Sentence Translations Page 177346
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Farrell, I want you and your brother to stand clear. | Farrell, kardeşinle birlikte Ned'den uzaklaşmanızı istiyorum. | True Grit-7 | 2010 | |
| You as well, Doctor. I have no interest in you today. | Sen de doktor. Bugün seninle bir işim yok. | True Grit-7 | 2010 | |
| What is your intention, Rooster? You think one on four is a dogfall? | Niyetin ne Horoz? Dörde karşı bir yenebilecek misin? | True Grit-7 | 2010 | |
| I mean to kill you in one minute, Ned. | Bir dakika içinde seni öldürme niyetindeyim Ned. | True Grit-7 | 2010 | |
| I call that bold talk for a one eyed fat man! | Tek gözlü, şişman birinin deli saçması bu! | True Grit-7 | 2010 | |
| Fill your hand, you son of a bitch! | Silahına davran bakalım pislik herif! | True Grit-7 | 2010 | |
| Shoot them, Mr. LaBoeuf. Too far. Moving too fast. | Vur onları Bay LaBoeuf. Çok uzak. Çok hızlı hareket ediyorlar. | True Grit-7 | 2010 | |
| Well, Rooster, | Evet, Horoz. | True Grit-7 | 2010 | |
| I am shot to pieces. | Delik deşik oldum. | True Grit-7 | 2010 | |
| It seems neither of us is to see Judge Parker. | Anlaşılan ikimiz de Hakim Parker'ı göremeyeceğiz. | True Grit-7 | 2010 | |
| Oh, Lord. | Hadi. | True Grit-7 | 2010 | |
| Some bully shot! That was 400 yards, at least. | Manyak bir atıştı! En az 350 metre mesafedeydi. | True Grit-7 | 2010 | |
| Well, the Sharps carbine is a... | Evet, Sharps karabina... | True Grit-7 | 2010 | |
| Mr. LaBoeuf. | Bay LaBoeuf. | True Grit-7 | 2010 | |
| Mr. LaBoeuf! | Bay LaBoeuf! | True Grit-7 | 2010 | |
| There are snakes. They awake? | Yılanlar var. Uyanıklar mı? | True Grit-7 | 2010 | |
| I am bit! | Yılan ısırdı! | True Grit-7 | 2010 | |
| Does Mr. LaBoeuf survive? He does. | Bay LaBoeuf kurtulur mu? Evet. | True Grit-7 | 2010 | |
| Where are you bit? | Nereni ısırdı? | True Grit-7 | 2010 | |
| Look away now. | Eline bakma. | True Grit-7 | 2010 | |
| I have her. Up with us! | Tuttum onu. Bizi yukarı çek! | True Grit-7 | 2010 | |
| She's snakebit. | Yılan ısırdı. | True Grit-7 | 2010 | |
| We're off. I'll send help for you as soon as I can. | Gidiyoruz. En kısa sürede sana yardım göndereceğim. | True Grit-7 | 2010 | |
| Don't wander off. | Bir yere ayrılma. | True Grit-7 | 2010 | |
| I must get you to a doc, sis, or you're not gonna make it. | Seni hemen doktora götürmezsem hayatta kalamazsın. | True Grit-7 | 2010 | |
| I'm in your debt for that shot, pard. | O atışla hayatımı kurtardın ortak. | True Grit-7 | 2010 | |
| Never doubt the Texas Ranger. | Teksas Korucusu, yarı yolda bırakmaz. | True Grit-7 | 2010 | |
| Ever stalwart. | Hep güvenilirlerdir. | True Grit-7 | 2010 | |
| We have miles yet. | Daha yolumuz uzun. | True Grit-7 | 2010 | |
| Come on, you! | Hadi oğlum! | True Grit-7 | 2010 | |
| That's it. Come on, now! | İşte bu. Hadi, koş! | True Grit-7 | 2010 | |
| No, no, no! | Hayır. Hayır. Olamaz! | True Grit-7 | 2010 | |
| No, no! | Hayır. Olamaz! | True Grit-7 | 2010 | |
| I've grown old. | Yaşlanmışım. | True Grit-7 | 2010 | |
| A quarter century is a long time. | Çeyrek asır uzun bir süre. | True Grit-7 | 2010 | |
| By the time we reached Bagby's store, my hand had turned black. | Bagby'nin dükkanına ulaştığımızda elim simsiyah olmuştu. | True Grit-7 | 2010 | |
| I was not awake when I lost the arm. | Kolumu kaybettiğimde kendimde değildim. | True Grit-7 | 2010 | |
| But he departed before I came round. | Ama ben kendime gelmeden ayrılmış. | True Grit-7 | 2010 | |
| Once home, I wrote him with an invitation to come by | Eve gider gitmez ona bir davetiye yolladım | True Grit-7 | 2010 | |
| the next time he found himself near Yell County | ve Yell civarına yolu düşerse beni ziyaret etmesini | True Grit-7 | 2010 | |
| and collect the $50 I still owed him. | ve ona hala borcum olan 50 doları almasını istedim. | True Grit-7 | 2010 | |
| He said he was traveling with a Wild West show, | Vahşi Batı Gösterisi'yle seyahat ettiğini yazıyordu. | True Grit-7 | 2010 | |
| Would I like to come visit him when the show came to Memphis | Gösteri Memphis'e geldiğinde onu görmek ve yaşlı yol arkadaşımla | True Grit-7 | 2010 | |
| He would understand if the journey were too long. | Mesafe çok uzak gelirse anlayışla karşılarmış. | True Grit-7 | 2010 | |
| it was rife with misspellings. | yazım yanlışlarıyla doluydu. | True Grit-7 | 2010 | |
| Yessum? | Buyurun hanımefendi? | True Grit-7 | 2010 | |
| I am Cole Younger. | Ben Cole Younger. | True Grit-7 | 2010 | |
| This is Mr. James. | Bu da Bay James. | True Grit-7 | 2010 | |
| He passed away three days ago | Üç gün önce gösteri Jonesboro, | True Grit-7 | 2010 | |
| when the Show was in Jonesboro, Arkansas. | Arkansas'tayken vefat etti. | True Grit-7 | 2010 | |
| Buried him there in the Confederate cemetery. | Oradaki bir askeri mezarlığa defnettik. | True Grit-7 | 2010 | |
| Reuben had a complaint what he referred to as "night hoes" | Reuben'ın "gece atı" olarak adlandırdığı bir hastalığı vardı. | True Grit-7 | 2010 | |
| and I believe the warm weather was too much for him. | Sanırım sıcak havaya daha fazla dayanamadı. | True Grit-7 | 2010 | |
| We had some lively times. | Güzel günlerimiz oldu. | True Grit-7 | 2010 | |
| We too had lively times. | Bizim de güzel günlerimiz oldu. | True Grit-7 | 2010 | |
| Thank you, Mr. Younger. | Teşekkürler Bay Younger. | True Grit-7 | 2010 | |
| I had the body removed to our plot and I have visited it over the years. | Cenazeyi bizim mezarlığa taşıttırdım ve yıllarca onu ziyaret ettim. | True Grit-7 | 2010 | |
| They say, "Well, she hardly knew the man. | "Adamı çok az tanıyordu. " | True Grit-7 | 2010 | |
| ”Isn't she a cranky old maid?" | "Uyuz, evde kalmış yaşlı bir kadın işte" diyorlar. | True Grit-7 | 2010 | |
| It is true, I have not married. | Doğru, hiç evlenmedim. | True Grit-7 | 2010 | |
| I never had time to fool with it. | Bu işlerle uğraşacak vaktim olmadı. | True Grit-7 | 2010 | |
| I heard nothing more of the Texas officer LaBoeuf | Teksaslı LaBoeuf'ten hiç haber almadım. | True Grit-7 | 2010 | |
| If he is yet alive, I would be pleased to hear from him. | Hala hayattaysa ondan haber almaktan çok mutluluk duyardım. | True Grit-7 | 2010 | |
| and nearer 80 than 70. | hatta 80'e merdiven dayamıştır. | True Grit-7 | 2010 | |
| I expect some of the starch has gone out of that cowlick | Sanırım o inek yalamış saçları artık yumuşamıştır. | True Grit-7 | 2010 | |
| Time just gets away from us. | Zaman hep bizden bir şeyler götürüyor. | True Grit-7 | 2010 | |
| Sold it to the Woodsen Brothers in Little Rock for 11 cents. | Little Rock'taki Woodson kardeşlere 11 sente sattık. | True Grit-8 | 2010 | |
| Then I suggest you take the balance of it to the Woodsen Brothers. | O halde komisyon hesaplarınızı da Woodson kardeşlerle yapın. | True Grit-8 | 2010 | |
| We took the balance to Woodsen. | Öyle yaptık zaten. | True Grit-8 | 2010 | |
| Your f ether's horse was stolen by a murderous criminal. | Babanın atı da azılı bir katil tarafından çalındı. | True Grit-8 | 2010 | |
| Clete was selling ardent spirits to the Cherokee. Come at me with a kingbolt | Clete, Cherokeelere alkol satıyordu. Koşum çivisiyle üzerime yürüdü. | True Grit-8 | 2010 | |
| I have lapped filthy water from a hoof print | Nal izinden su içtiğim günler bilirim, | True Grit-8 | 2010 | |
| "Isn't she a cranky old maid?" | "Uyuz, evde kalmış yaşlı bir kadın işte" diyorlar. | True Grit-8 | 2010 | |
| I expect some of the starch has gone out of that cowlick. | Sanırım o inek yalamış saçları artık yumuşamıştır. | True Grit-8 | 2010 | |
| Captions created and synched by: Mark McAvinue | Kötü adam, kovalayan olmasa bile kaçar. İncil, Özdeyişler 28;1 | True Grit-9 | 2010 | |
| Could you point out the sheriff? out on the Cimarron River | Şerifi gösterebilir misiniz? Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. | True Grit-9 | 2010 | |
| All alone. I am the person for it. | Tek başına? Bunu anca ben yaparım. Tek başına. Bunu yapabilecek biriyim. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. Tek başına. Bunu yapabilecek biriyim. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. Tek başına. Bunu yapabilecek biriyim. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. | True Grit-9 | 2010 | |
| A what? Writ of replev | Ne? Tamam, bana bak, Pür dikkat beni dinle. Ne? Tamam. Dikkatlice dinle. Daha fazla pazarlık etmeyeceğim. Ne? Gasp davası açar. Ne? Tamam. Dikkatlice dinle. Daha fazla pazarlık etmeyeceğim. Ne? Gasp davası açar. Ne? Tamam. Dikkatlice dinle. Daha fazla pazarlık etmeyeceğim. Ne? Gasp davası açar. Ne? Gasp davası açar. | True Grit-9 | 2010 | |
| Well then what did you? No jar or nothing. | Peki siz ne yapt…? Ne kavanoz, ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. | True Grit-9 | 2010 | |
| Immediate, or Did you also shoot Dub Wharton, brother,? | Sarhoş mu yoksa… Kardeşleri Dub Wharton’ı da vurmamış mıydınız? Sanırım... Sanırım... Sanırım... | True Grit-9 | 2010 | |
| and laying about with threats. And you were backing away. | Sözlü saldırıda bulundu ve tehdit etti. Ve siz o sırada geriye doğru yürüyordunuz. ...vahşice saldırdığını söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...vahşice saldırdığını söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...vahşice saldırdığını söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. | True Grit-9 | 2010 | |
| His sleeve and hand smoldering. Well | ‘Yen’i ve elinden dumanlar tütüyordu. ...eli ve kolu yanar halde bulundu. ...eli ve gömlek kolu yanar halde bulundu. ...eli ve kolu yanar halde bulundu. ...eli ve gömlek kolu yanar halde bulundu. ...eli ve kolu yanar halde bulundu. ...eli ve gömlek kolu yanar halde bulundu. ...eli ve gömlek kolu yanar halde bulundu. | True Grit-9 | 2010 | |
| Mr. Cogburn. What do you want? | Bay Cogburn. Ne istiyorsun? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? | True Grit-9 | 2010 | |
| Kill Tom Chaney? Well if the law fails to do so. | Tom Chaney’i öldürmek ki? Kanunlar bana başka şans tanımıyor. Tom Chaney mi? Kanun da böyle söylüyor. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. Tom Chaney mi? Kanun da böyle söylüyor. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. Tom Chaney mi? Kanun da böyle söylüyor. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. | True Grit-9 | 2010 | |
| Why is that? My man will beat you to it. | Nedenmiş? Onu senden önce bulabilirim. | True Grit-9 | 2010 | |
| (Lawyers voice) Mattie, I wish you would leave these matters | (Avukatın sesi) Madam, bu işleri tamamıyla bana bırakmanızı Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... | True Grit-9 | 2010 | |
| Crowbait. You are looking at the thing in the wrong light. | Yerin dibine girsin. Duruma yanlış ışık altında bakıyorsun. | True Grit-9 | 2010 | |
| No ma�am. . . I ain�t s�posed to utter your name. | Olmaz hanımefendi, adınızı ağzıma almam bile yasak. | True Grit-9 | 2010 | |
| Go where? Into the Indian Territory. In pursuit of Tom Chaney. | Nereye gitmeye? Kızılderili bölgesine, Tom Chaney’i bulmaya. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. | True Grit-9 | 2010 | |
| I have nothing You want to be kept in whiskey. | Hiçbir şeyim yok. Viski şişesinin içinde yaşamak daha çok hoşuna giderdi. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. | True Grit-9 | 2010 | |
| (Mattie) Dearest mother, | (Mattie) Canım annem, Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. | True Grit-9 | 2010 | |
| (Rooster) Here inside is a train ticket for your return home. | (Rooster) Zarfın içinde eve dönüş biletin var. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. | True Grit-9 | 2010 | |
| is not spelt F U D E L. | B E Y H U D E diye yazılır o. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. | True Grit-9 | 2010 | |
| The creek�ll ice over tonight. I'm not going down there again. | İlk çıkan ilk girer. Oraya bir daha gitmiyorum. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. | True Grit-9 | 2010 | |
| Good morning, Marshal. Good morning. | Günaydın Şef. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. | True Grit-9 | 2010 | |
| Did you say hoorawed? That was the word. | Şebek mi dedin? Aynen öyle dedim. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. | True Grit-9 | 2010 | |
| and Bloody Bill Anderson! Them men was patriots, Texas trash. | Lanet olasıca Phil Amers. O adamlar vatanseverdi, Teksas çöplüğü. Kanlı Phil Amers. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Phil Amers. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Phil Amers. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. | True Grit-9 | 2010 | |
| Just let this go, LeBoeuf. Captain of what? | Kabul et, LaBoeuf. Neyin komutanı? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? | True Grit-9 | 2010 | |
| it�s each man for himself! | Tek başına bulursun artık. Kendi başının çaresine bak. Herkes kendi başının çaresine baksın. Kendi başının çaresine bak. Herkes kendi başının çaresine baksın. Kendi başının çaresine bak. Herkes kendi başının çaresine baksın. Herkes kendi başının çaresine baksın. | True Grit-9 | 2010 | |
| is hunting north of the picket wire | Kablo hattının kuzeyinde bir şey yok. Picket Wire'ın kuzeyinde hiçbir şey yok. Picket Wire'ın kuzeyinde avlanır. Picket Wire'ın kuzeyinde hiçbir şey yok. Picket Wire'ın kuzeyinde avlanır. Picket Wire'ın kuzeyinde hiçbir şey yok. Picket Wire'ın kuzeyinde avlanır. Picket Wire'ın kuzeyinde avlanır. | True Grit-9 | 2010 |