Search
English Turkish Sentence Translations Page 158185
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Hey, I know you... Virgil Starkwell... | Hey, seni tanıyorum... Virgil Starkwell... | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Oh, Eddie... Haynes? | Oo, Eddie... Haynes? | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| That's right! We were in the marching band together. | Doğru! Bandoda birlikteydik. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| You played the cello... you were always... | Çello çalıyordun... Sen hep ... Çello çalıyordun... Sen hep... | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| I was the trombone... first trombone. | Ben tormbon çalıyordum... Birinci trombon. Ben trombon çalıyordum... Birinci trombon. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| That's funny, my God! | Çok komik, Tanrım! | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| What are you doing? I'm with the Philharmonic. | Neler yapıyorsun? Filarmonideyim. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| No kidding, that's grand! I was just talking to someone... Oscar Sunken | Şaka yapıyorsun, bu harika! Geçende Oscar Sunken ile konuşuyorduk Şaka yapıyorsun, bu harika! Geçende Oscar Sunken ile konuşuyorduk. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| about the great visory we had together. | Birlikte yaptığımız harika işlerden konuştuk. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| That was hilarious! | Çok komikti! | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| You remember when we got caught taking a shower together? | Birlikte duş alırken yakalandığımızı hatırlıyor musun? | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| I do... I never saw anything so embarrassed. | Evet... Bunda asla utanacak bir şey görmedim. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| I'll never forget your face. | Yüzünü asla unutmuyorum. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| My face? You dropped the towel. You dropped the towel too! | Yüzümü mü? Sen havluyu düşürmüştün. Sen de! | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Can I have your watch? Sure, sure, sure. | Saatini alabilir miyim? Tabii, tabii, tabii Saatini alabilir miyim? Tabii, tabii, tabii. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Remember we painted the car, uh, yellow? | Arabayı boyadığımızı hatırlıyor musun, ee, sarıya? Arabayı boyadığımızı hatırlıyor musun...sarıya? | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Yeah, it was Halloween. | Evet, Cadılar Bayramıydı. Evet, Cadılar Bayramı'ydı. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Yeah that's right, it was Halloween. It was really funny. | Doğru, Cadılar Bayramıydı. Gerçekten çok komikti. Doğru, Cadılar Bayramı'ydı. Gerçekten çok komikti. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| It was yellow stripes. That's right, like a popcorn. | Sarı şeritleri vardı. Evet, patlamış mısır kutusu gibi. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Keep your hands up or I'd have to shoot you. | Ellerin yukarıda kalsın yoksa ateş ederim. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| You remember the football game? | Futbol maçını hatırlıyor musun? | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| You fumbled the last play. And you picked up the ball. | Son oyunda topu düşürdün. Ve sen yakaladın. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| And then I ran the wrong way, | Ve sonra da yalnış tarafa koştum, Ve sonra da yanlış tarafa koştum... | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| and everyone was yelling go back, go back. | Herkes geri dön, geri dön diye bağırıyordu. ...herkes geri dön, geri dön diye bağırıyordu. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| And I thought they were cheering. | Ben de tezahürat ediyorlar sanmıştım. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| You can't beat the good old days. | Eski güzel günleri unutamam. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| There were good old nights... Shirley Shivrotze. | Eski güzel geceler de vardı... Shirley Shivrotze. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Oh I didn't hear you. | Ah, seni duymadım. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Look it's been great speaking to you, really. | Seninle konuşmak güzeldi, gerçekten. Seninle konuşmak güzeldi gerçekten. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| It's been nice to see you too Virgil. | Seni görmek de güzeldi Virgil. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Yeah, take it easy. Maybe we'll see each other someday. | Boşversene. Belki birgün tekrar görüşürüz. Boş versene. Belki bir gün tekrar görüşürüz. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Good luck to you! | Sana iyi şanslar! | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Oh Virgil I just realized I'm a cop. | Virgil, şimdi hatıradım, ben polisim. Virgil, şimdi hatırladım, ben polisim. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Oh Virgil I just realized I'm a cop. No kidding, how's it going? | Şaka mı yapıyorsun! Nasıl gidiyor? | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| It's a great job. I gotta pension and I... | Harika bir iş. Lojmandayım ve... | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Do you remember when...? | Şey yaptığımızı hatırlıyor musun? Hani... | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Virgil Starkwell is tried on 52 accounts of robbery | Virgil Starkwe 52 soygun girişiminde bulunur | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| and is sentenced to 800 years in federal prison. | Ve federal hapishanelerde 800 yıla mahkum edilir. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| At the trial, he tells his lawyer confidently, | Duruşmada, avukatına, kendine güvenerek, Duruşmada, avukatına, kendine güvenerek... | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| that with good behavior he can cut the sentence in half. | İyi halden cezasını yarıya indirebileceğini söyler. ...iyi halden cezasını yarıya indirebileceğini söyler. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| Virgil, now that you are caught and you are facing a very long prison, | Virgil, şu an yakalandın ve uzun bir mahkumiyetle yüzyüzesin, Virgil, şu an yakalandın ve uzun bir mahkumiyetle yüz yüzesin... | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| sentence, do you have any regrets choosing a life of crime? | Suç dolu bir hayatı seçtiğine pişman mısın? ...suç dolu bir hayatı seçtiğine pişman mısın? | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| I think that crime definitely pays that uh, | Bence suç buna değer. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| it's a great job, the hours are good and you're your own boss | Harika bir iş. Çalışma saatleri iyi ve kendi patronunuzsunuz | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| and you travel a lot and you get to meet interesting people. | Ve bol bol seyahat ediyorsunuz ve ilginç insanlarla tanışıyorsunuz. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| I just think it's a good job in general. | Yani genel olarak güzel bir iş. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| What about your co hosts, what has ever happened to them? | Peki ya işbirlikçilerin, Onlara ne oldu? | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| All of the men, many of the guys you associated with in various gangs. | Bütün hepsi, bildiğimiz birçok çetedeler. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| A great many of them have become a homosexuals | Büyük bir çoğunluğu eşcinsel oldu Büyük birçoğunluğu eşcinsel oldu. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| and some of them have entered in politics and sports. | Ve bazılarıda politikaya ve spora girdiler. Ve bazıları da politikaya ve spora girdiler. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| How do you manage to spend your time in prison... | Hapishanede nasıl zaman geçiriyorsun... | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| do you have any hobbies? | ... hobilerin var mı? ...hobilerin var mı? | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| I do, I've been working on... | Evet, şey üzerinde çalışıyorum... | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| I've been doing a lot of stuff in shop lately. | Yakın bir zamana kadar mağazalarda ıvır zıvır yapardım. ...yakın bir zamana kadar mağazalarda ıvır zıvır yapardım. | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| I'm very skilled with my hands. Do you know if it's raining out? | El becerisinde yetenekliyim. Dışarıda yağmur yağıyor mu? El işlerinde yetenekliyim. Dışarıda yağmur yağıyor mu? | Take the Money and Run-1 | 1969 | |
| And he becomes convinced he is Kaiser Wilhelm. | Ve kendini Kyzer Willhelm sanmaya başlar. | Take the Money and Run-2 | 1969 | |
| That's gun... I'm pointing... | Size silah doğrultuyorum... | Take the Money and Run-2 | 1969 | |
| for people who were nauseous in elevator in shoes. | imal ediyordum. ...imal ediyordum. | Take the Money and Run-2 | 1969 | |
| I was having breakfast in the morning. I think it was two fried eggs, a toast | Sabah kahvaltı yapıyordum. Sanırım iki sahanda yumurta ve bir tost Sabah kahvaltı yapıyordum. Sanırım iki sahanda yumurta ve bir tost. | Take the Money and Run-2 | 1969 | |
| It's "act"... A C T, act. | "Birşey" B İ R Ş E Y. "Bir şey" B İ R Ş E Y. | Take the Money and Run-3 | 1969 | |
| It has to do with the genes. What?!? Genes? | Genlerden olmalı. Ne geni? | Take the Money and Run-3 | 1969 | |
| Am I right! Be honest! Say it! He turned out to be a punk. | Haklı mıyım? Dürüst ol!! Söyle hadi!! Tam bir pisliğe dönüştü. | Take the Money and Run-3 | 1969 | |
| John Q. Public. P U B L I C. | John Q. Public. P U B L l C. John Q. Public. P U B L I C. | Take the Money and Run-3 | 1969 | |
| I mean you never met anyone like this ... you'd never meet such a nothing. | Yani asla böyle birine rastlayamazsınız Böyle bir hiçle karşılaşamazsınız. | Take the Money and Run-3 | 1969 | |
| Previously on Taken... (Subtitle Revised by HchC) | Taken'da daha önce... Uçan daireler. Babam da, ben de onları görüyoruz. | Taken-1 | 2002 | |
| We've both inside them. Aah. | İkimiz de içlerine bindik. Yine mi, adiler? | Taken-1 | 2002 | |
| Your daddy's big, important secret job is to figure out if | Babanızın çok gizli ve önemli görevi... Sarhoşsun Anne. Sarhoşken araba kullanmamalıydın. | Taken-1 | 2002 | |
| You shouldn't take the car out when you're drunk. | Hayır! | Taken-1 | 2002 | |
| Owen Crawford. This guy broke her heart. | Owen Crawford. Bu adam onun kalbini kırdı. Onun hayatını mahvetmeden rahat etmeyeceğim. | Taken-1 | 2002 | |
| I need proof there's a clear and present danger. | Tehlike olduğunu gösteren kanıt istiyorum. Dumanı tüten silah istiyorum beyler. | Taken-1 | 2002 | |
| My father's in your hospital. A tumour they can't operate on. | Babam hastanenizde yatıyor. Müdahale edemeyecekleri bir tümörü var. | Taken-1 | 2002 | |
| Exactly the same size in exactly the same place. | Aynı yerde ve aynı boyda. Benzer tümörden bende de var. | Taken-1 | 2002 | |
| DOCTOR: What are the odds? | Bunun olma ihtimali ne? | Taken-1 | 2002 | |
| It could be something as simple as a tracking device | Onlar için önemli olan deneklerin yerini bulmak için kullandıkları basit bir izleme cihazı olabilir. | Taken-1 | 2002 | |
| You can have mine. | Benimkini alabilirsiniz. Vatandaşlarımıza zarar vermeyiz. | Taken-1 | 2002 | |
| We would never do anything to a citizen against his will. | Vatandaşlarımıza kendilerinin istemediği hiçbir şeyi yapmayız. | Taken-1 | 2002 | |
| I personally would never do anything to harm a child. | Şahsen ben asla bir çocuğa zarar vermem. | Taken-1 | 2002 | |
| Where's my father? I want to see my father! | Babam nerede? Babamı görmek istiyorum. | Taken-1 | 2002 | |
| Thank you for volunteering to help your country again. | Ülkenize yardım etmek için yeniden gönüllü olduğunuz için teşekkür ederim. | Taken-1 | 2002 | |
| ALLIE: What makes us human? | Bizi insan yapan nedir? | Taken-1 | 2002 | |
| That we can think? | Düşünebilmemiz mi? Acı ve hüznü hissedebilmemiz mi? Belki. | Taken-1 | 2002 | |
| That we can laugh? | Gülebilmemiz mi? Umarım öyledir. | Taken-1 | 2002 | |
| We can hurt and we can laugh and we know a past and a present. | Bayan Crawford. İncinebiliriz, gülebiliriz, şimdiyi ve geçmişi bazen de geleceği bilebiliriz. | Taken-1 | 2002 | |
| Maybe what makes us human is that we know just enough | Belki de bizi insan yapan, sadece ne yöne gideceğimizi belirleyecek kadar bilgi sahibi olmamızdır. | Taken-1 | 2002 | |
| This could be big. | Bu büyük bir şey olabilir. Her hafta iki üç kez böyle raporlar geliyor. | Taken-1 | 2002 | |
| Mutilated cattle, dancing lights, | Katledilmiş hayvanlar, dans eden ışıklar, şimdi göreceğimiz türden olaylar. | Taken-1 | 2002 | |
| For you to come personally, you must have some reason. | Şahsen geldiğine göre önemli bir sebebin olmalı. Rapor iyi görünüyordu. | Taken-1 | 2002 | |
| First one came in from a local pilot out of Gary, | İlki Gary'li bir pilottan, ikincisi bir yolcu uçağından geldi. Bu aradığın kanıt olabilir baba. | Taken-1 | 2002 | |
| I mean, this could finally show the threat is real. | Bu bir tehlike olduğunu kanıtlayabilir. Bunu zaten biliyoruz değil mi? | Taken-1 | 2002 | |
| Don't try so hard, kid. | Bu kadar zorlama evlat. İşini iyi yap. Baban bunu görecektir. | Taken-1 | 2002 | |
| Keep these people back! | Bu insanları uzaklaştırın. | Taken-1 | 2002 | |
| Reports are all good, Bob. This is real. | Raporlar düzgün Bob. Bu gerçek. | Taken-1 | 2002 | |
| It's a landing strip. I'd stake my career on it. | Bu bir iniş alanı. Kariyerim üzerine bahse girerim. | Taken-1 | 2002 | |
| Yes, tell the President, and tell him I believe it signals | Başkana söyle. Bunlar, dostlarımızın yakında güç kullanarak buraya geleceklerinin işareti. | Taken-1 | 2002 | |
| I really think you should look at this personally. | Buna bizzat bakman gerektiğini düşünüyorum. | Taken-1 | 2002 | |
| Thank you, Bob. Thank you. | Sağ ol Bob. Sağ ol. | Taken-1 | 2002 | |
| The President's on his way. That's great news. | Başkan geliyor. Bu harika bir haber. | Taken-1 | 2002 | |
| Why don't you... | Neden gidip kalabalığı kontrol edenlere yardım falan etmiyorsun? | Taken-1 | 2002 | |
| Colonel Crawford. Toby Woodruff. | Albay Crawford. Toby Woodruff. | Taken-1 | 2002 | |
| This is Ted Olson. | Bu Ted Olson. | Taken-1 | 2002 |